Askımızın Son Çarsambası Pazar Pazartesi Salı Seni bir çarşamba günü Terkedeceğim Sonra başımı alıp Perşembeye doğru gideceğim Ümit Yaşar Oğuzcan
Romans Söylesem ah! Söyleyebilsem sana derdimi Yıldızlı bir gecede açabilsem kalbimi Göreceksin seninle dahi desem Diyebilsem sana seviyorum seni Çılgınca aşığım sana, seviyorum Tahammülüm kalmadı artık buna Ama diyemem, söyleyemem Çünkü aramızda denizler dağlar ve benim kör olası gururum var Bu böyle sürüp gidecek Seni sevmediğimi bileceksin Öğrenemeyeceksin Ve ben bu gece Her Allah’ın gecesi Yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim Sana asla Çünkü aramızda denizler dağlar Ve benim kör olası gururum var.
Yalnızım bir kompartımanda Bir hızar testerisinin yaz ışığı ufuk hattından Ağır ağır gözlerime geliyor köşede rüzgar Tozla yıkıyor söğüt dalını çocuk Onaltı bağımsız devlet büstünün Sarkan bıyıklarını düzeltiyor zaman Düşündükçe koyu bir renk alıyor Buraya uzun bir yol boyunca Kurulu bir kumpanya çadırlarından Tuğla harmanlarından geldim her ateşin Çemberinde yanarak ve darağacında Kurutarak dikişsiz gömleklerimi Her sabah zekeriya sofralarında herkesle Kalın kitapların yufkasını yeniden ıslatıp Yedik açlık Düşündükçe daha da artıyor hangi geçmişin Kaynağına eğilsem acı bir su Gelecek günlerin yorgun treni yıllardır Telaki bekliyor Bekle bekle bekle gençliğin karanlık yıldızı Yıllardır takım değiştiriyor ve cephe İsimsiz bir tortuyla kapanmış Bilemedim nasıl bir mangal yüreğimiz Kömür gözlü çocuklarla yanıyor ve bedenim Ateş içinde Eylül. Her yanımdan geçen öpüşlerinin Islak serçelerini duymasam Kör testereyi bile göremeyeceğim.
Ay uykusunda sayıklar seni Pırıl pırıl yansırken tenin rıhtım kanatlı denizlere Ama sahte ölüm çocukları doğuyor geceden Gök pusuna bulayacak gözlerimi Sesimi rüzgârına boğduracak Ancak kurşun geçer yüreğimden Tenin yüzüyor ve yüzecek daha Çünkü bilmediğim bir saygınlıkla dokuyorum yüreğini Ay paramparça düşüyor suya Alacakaranlığı bölerek ikiye sıyrılıyor yaşamdan Betonlaşan yağmurlara tutuluyor sevdam Sis çöküyor iliklerine anarşist yüreğin Bedeninde tel örgülerin acı büzgüleri Od düşüyor gönlüme Uzun ince parmaklarından gecenin Beş kala ölüme
Suların uzak denizlere vardığı yerde Uçsuz zamanlar çiçeği Lanetli zakkum Sağıyor yitirilmiş maviyi ıtırlardan Yüzüm bulutlara boyanıyor Ey çocuk aklım Savruk bir yağmur sonrası İçe kapanış Duyarsızlığı sürüyor üstümüze Sekerek bir küfürden geçiyor pırıltısı Ne yağmur duyuyor sesi Ne pencereler Her şey yarım yamalak Yarım yamalak sevi Bir kadın köpeğini salıyor özgürlüğe Koşup bütün zamanlara sığıyor sevincini Gizemli perdeler sarmalıyor evi Tanığımdır yaşlı çam Sarmaşık sömürgesi Hayatı savunan nefesin nefesimde Bir sese nişanlıyorum solgun bir sesi Yalnızlık bakıyor aynadaki resimde
kap kara geceler, derin derin düsünceler, cekilmez bu acilar... dinmek bilmez bu sancilar, eger karsilik yoksa askta.. sevme kimseyi hayatta....
Yasam soguktur Sicakligin ötesinde buzlarda Sevmek yasamaktir Kurumus bir agac aglayislarinda Bir soluk kadar yakininda olmak İcine doyasiya cekmek Benliginde ve bedeninde catlayana kadar solumak *Bogulacagini bile bile solumaktir sevmek*
sevgi de yük aldı hicrete artık bunu anlıyorum doğuyor bak yepyeni bir hayat bir mavzer menzilindeyim adımlarımda kaçışın son anları mahfel mi -çün bu bir aşkın adıdır- giyotin mi çıkrıksız kuyulara mı bekleniyorum suya toprağa hayata mı günah çiçekleriyle bir kadın mı bekliyor beni sarp duygular taşıyorum mitralyözünde kalbimin geçtiğim kan ırmağı gecede yankılanır yalnızlığın sert adımları düşer düşer de saçıma kahrın şafak saatleri -sen bunu duymalıydın mozart- saatim acıyı henüz beş geçiyordur hazan dalına astım gençliğimin ıslak gömleklerini hatırlar ölürüm yaptığımız son valsi gömün gömün beni kanat kırık kol kelepçe gecede ay bastı korkularımı aman bulmaz dertlerin kordonundayım yüreğimde taşığıdım bir avuç umut karanlığı sürgünleyen kolorduları kulağım bekçinin düdük sesinde ıslıklar yolumu kent soluklu kırağı öyle zemheri öyle muhanettir bu sokak başı sonra yıldızlar ölür hakaretlerde büyür bir gerilla yüreğim beni kemikleri sızlayan umutların gömün sıra sıra taşına ay bastı korkularımı / ay / yar öyle yaşamak ölümü sereserpe ki iki vadi yaban gülü kelebek şehri inkâr ettiğim bir anda gideceğim ıslıklarımı sunarak gideceğim orda ÖLÜMCÜL İKİ SEVDA
Kar Üstüme yağar Saçlarımı rüzgarlar tarar Gül uzar yağmur olur gelmezsin Bir bir Kesilir ikindileri Çoban ve kaval sesleri Derin bir yalnızlığa gömülürüm Bu anlarda ölürüm de bilmezsin Akşamları Üstüme karı Yorgan diye örterim Etrafta kurt ulumaları Gözlerim dolar boşanır silmezsin Sonra Gece olur El ayak çekilir hayat durur Yıldızlar kurulur gökyüzüne Gözlerimin önüne film seti olur çekilmezsin