Doğalcılık akımına bağlı Fransız öykü ve roman yazarıdır. Öykü alanında Fransa'nın en büyüklerindendir. Parisli bir borsa oyuncusunun oğlu olarak 5 ağustos 1850'de Dieppe kenti yakınlarındaki Miromesnil şatosunda dünyaya geldi. Guy de Maupassant burada Normandiya bölgesini ve köylülerinin yaşamını yakından tanımak fırsatını buldu. İlk eğitimini Kilise'den aldı. 13 yaşında gönderildiği İlahiyat okulundaki yaşama ısınamadığı için kurallara aykırı davrandı. Böylece kendisini okuldan kovdurdu. Öğrenimini Rouen lisesinde tamamladı. Guy de Maupassant 1869'da Paris'te hukuk okumaya başladı. Fransa ile Almanya arasında savaş çıkması üzerine öğrenimine ara verdi. Gönüllü olarak savaşa katıldı. 1870'de seyyar jandarma birliğinde asker oldu. Maupassant o dönemde tanığı olduğu olayları yaşadıklarını gözlemlediklerini daha sonra kaleme aldığı birçok öyküsünde anlattı. 1871'de terhis olduktan sonra Paris'te hukuk öğrenimini sürdürdü.Babasını yardımıyla Donanma Bakanlığı'nda bir iş buldu. Atlet yapılıydı iyi yüzer ve kürek çekerdi; yalnız aklı denizcilikte değildi; yazar olmak istiyordu. 1879'da da Eğitim Bakanlığı'na geçti. Canlı ve taşkın bir kişiliği olan Maupassant hayatın zevklerine ve çalışmaya aynı coşkuyla sarılmıştı. Şair Louis Bouilhet onun ilk şiir denemelerini teşvik etti. Yaşamını kazanmak için çalışmaya başladığı Bakanlıklarda bürokrasi dünyasını tanıdı. Böylece bürokratların bulunduğu ortamı gözlemlemek fırsatını buldu. Maupassant'ın yazarlık hayatı 1871'den sonra başladı. Şiirler yazdı (Le Mur Au Bord de l'Eau). 1871 ile 1880 arasında özellikle annesinin çocukluk arkadaşı romancı Gustave Flaubert'in etkisinde kaldı. Flaubert Maupassant'ı iyi bir yazar olarak yetiştirmek için çok çalıştı. Ona gerçeği değişik bir bakışla gözlemlemeyi yalnız gördüklerini ve duyduklarını yazmayı öğretti. İlk yazdıklarını okuyup düzeltti. Flaubert onu Emile Zola Ivan Turgenyev Edmond de Goncurt ve Henry James gibi ünlü yazarlarla tanıştırdı. Flaubert'in 1880'de beklenmedik ölümü Maupassant'ı çok derinden etkiledi. 1880'de Flaubert'in ölümünden bir ay önce aralarında Emile Zola'nın da bulunduğu natüralist (doğalcı) bazı yazarların öykülerinin toplandığı "Les Soirées de Médan" (Médan Akşamları) adlı kitapta Maupassant'ın da bir öyküsü yer aldı (Boule de Suif - Kartopu - İs Yumağı). Bu öykü Maupassant'a ilk büyük başarısını getirdi ve onun öykü yazarlığına olan eğilimini ortaya çıkardı. Maupassant 1880'den 1891'e kadar 18 kitapta toplanan yaklaşık 300 öykü ile 6 roman yayımladı. Romanları şunlardır: Bir kadının yaşamı boyunca uğradığı hayal kırıklıklarını anlatan ve ilk romanı olan "Une Vie" (Bir Hayat - 1883) "Bel Ami" (Güzel Dost - 1885) "Mont Oriol" (Oriol Dağı - 1887) "Pierre et Jean" (Pierre ile Jean - 1888) "Fort Comme la Mort" (Ölüm Gibi Kuvvetli - 1889) ve "Notre Coeur" (Kalbimiz - 1890). Maupassant en güzel öykülerini 1881 ile 1886 arasında yazdı. Elde ettiği başarılar ona yüksek sosyetenin kapılarını açtı. Son romanlarında yüksek sosyeteye ilişkin yaşantılarını anlattı. Bu romanlar doğrudan doğruya Maupassant'ın karşı cinsle olan ilişkilerinin verdiği sıkıntılardan esinlendi. Öykü kitaplarından elde ettiği gelirle "Bel Ami" adlı bir yata sahip oldu. Maupassant bu yatla Akdeniz'de geziler yaptı ve yolculuk izlenimlerini 1884'te yayımlanan "Au Soleil" (Güneşte) "Sur l'Eau" (Denizde - 1888) ve "La Vie Errante" (Serseri Hayat - 1890) adlı öykülerinde anlattı. Maupassant genç yaşında baş ağrılarından şikayet etmeye başladı. Hastalığı 1884'ten itibaren zihin yorgunluğunun ve gördüğü hallüsinasyonların etkisiyle gittikçe artıyordu. Sağlık durumu günden güne bozuluyordu. Ne olduğunu bilmediği ve kendisine düşman bellediği bir varlığı hep yanı başında hissediyor ve ölüm düşüncesi sürekli olarak aklını kurcalayıp duruyordu. Guy de Maupassant 1887 yılında yayımlanan "Le Horla" adlı öyküsünde delilik belirtilerinin nasıl başladığını ve insan üzerinde ne gibi değişiklikler meydana getirdiğini anlattı. Bu kitap yayımlandıktan sonra iyileşmek ümidiyle uzunca bir deniz yolculuğuna çıktı. Yolculuktan döndükten sonra "Pierre et Jean" adlı romanını tamamladı. Daha sonra "Notre Coeur" adlı romanı kaleme aldı. 1890'da yayımlanan "La Vie Errante" adındaki yapıtından sonra da pek bir şey yazamadı. Sağlık durumu da adamakıllı bozulmuştu. Fazla ilâç almak yüzünden o iriyarı bedeni ve zihni yıpranmıştı. 1892'nin Ocak ayında kendini öldürmeye kalkıştı. Ağır hasta olarak Paris'e getirildi ve bir sağlık yurduna yatırıldı. Maupassant 1893 yılında iyileşemeden öldü. Paris'teki Montparnasse mezarlığına gömüldü. Guy de Maupassant SANATI ve KİŞİLİĞİ Guy de Maupassant "Les Soirées de Médan" ve "Pierre et Jean"ın önsözlerinde yazma yöntemini anlatır. Yöntemi kişisel olmayan nesnelliğin sürekli araştırılması üzerine kuruludur. Maupassant öncelikle bu özelliğiyle bütün dünyada kısa öykü türünün belli başlı birkaç ustasından biri haline geldi. Maupassant'ın öykülerinde her türlü ortam ve bu ortama uygun tipler görülebilir. Normandiya köylülerini Normandiyalı ya da Parisli küçük burjuvaları büyük mülk sahiplerini ve memurları öykülerinde büyük bir ustalıkla anlattı. Sıradan insanları güçlü bir yalınlıkla işledi. Dünya görüşü kötümser olan Maupassant'ın öykülerinin anlatım tekniği gittikçe gelişti. Sonunda natüralizmin aşırılıklarına karşı tepki göstermeye kadar vardı. Maupassant hayatta güven uyandıran her şeye çatar; Tanrı'yı inkâr eder. Onu "yaptıklarını bilmez" olarak görür. Aldatmaca olarak kabul ettiği dine saldırır. Ona göre evren "kör ve bilinmez güçlerin zincirden boşanmasıdır". İnsan sadece "diğerlerinden üstün bir hayvandır". Gelişme gerçekleşmeyecek bir düştür. Dostluk bile ona "iğrenç bir aldatmaca" olarak görünecektir; çünkü Maupassant'a göre "insanların duygu ve düşünceleri anlaşılmazdır ve onlar yalnızlığa mahkûmdurlar". Hastalığının ilerlemesine bağlı olarak Maupassant'ın yazarlık tarzı da değişime uğradı. "La Maison Tellier" (Madame Tellier'nin Evi - 1881) "Mademoiselle Fifi" (1882) "Les Contes de la Bécasse" (Çulluğun Öyküleri - 1883) gibi ilk öykülerinde buruk ve alaylı bir konuşma gücünden kaynaklanan kuru bir anlatım görülür. Bu öykülerde onun kavgacı niyetleri dine burjuva önyargılarına ve "kadına özgü kötü niyetliliğe" saldırma isteği sezilir. Hastalığının zararlarını görmeye başladığı günden itibaren Maupassant'ın anlatım yolu daha az yergici bir görünüm aldı. Yazarlık hayatının sonuna doğru "La Peur" "Lui?" "Solitude" "Le Horla" "L'endormeuse" gibilerinin de aralarında bulunduğu otuza yakın öyküsü intihar düşüncesi görünmez bir varlığın musallat olan fikri ile iç sıkıntısı ve korkulardan esinlendi. Guy de Maupassant Flaubert ekolünde "hiç kimse tarafından görülmemiş ve söylenmemiş bir görünüm" bulup ortaya çıkarmayı öğrenmişti. Öykülerinin özgünlüğü bunların yapısından daha çok memurların burjuvaların ya da köylülerin yaşantılarının geçtiği birbirinden çok farklı ortamların tiplerin ve geleneklerin "gerçek olarak tasvir edilmesi"nden ileri gelir. Öyküleri bir bütün olarak ele alındığında 1870 - 1890 arası Fransız toplumunun zengin bir panoraması çıkar ortaya. Yapıtlarının kişisel yaşamından birçok iz taşıması Maupassant'ın öykü ve romanlarını birer "otobiyografi" ya da "günlük"müş gibi ele alınmasına yol açmıştır. Maupassant'a olan ilgi 20. yüzyılın ikinci yarısında azalmıştır. Ama Maupassant günümüzde de her sınıftan okura seslenen ve hem belirli bir düzeyi tutturan hem de belirli ölçüde popüler olabilen yeni bir öykü türünün yaratıcısı kabul edilir.