Manastırlı Hilmi Bey’e Birinci Mektup – Edip Cansever

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda zipper tarafından 27 Oca 2015 tarihinde açılan konu

  1. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]



    İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
    İşte şu begonya, işte yalnızlık
    İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
    İşte yok oluşumdan doğan kent
    Hiçbir yere taşmıyorum, kendime sızıyorum yalnız
    Ben dediğim koskocaman bir oyuk
    Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
    Bir oyuk! sofrada, mutfakta, yatağımda
    Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki
    Yetişip öne geçiyorum sık sık. sözgelimi
    Bir iki saatte bitiveriyor bir mevsim
    İyi
    Bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu
    Salıyı gösteriyor.


    Salondaki büyük saati sattım
    Saatin ölçebileceği
    Herhangi bir zaman parçası yok
    Gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim
    Bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama
    Ne gereği var ki saatin
    Balkona çıkıyorum sürekli
    Yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece
    Bir semtin ilk rengini alıyorum
    Örneğin ümraniye’de bir çay bahçesindeyim
    Bazan
    Anılardan anılara bir yol
    Ve
    Anılardan anılara sallanan bahçe
    Hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor
    İyi.


    Yeniköy’de bir kahve içer miyiz, dedim bu sabah
    Bu sabah bu sabah
    Oralı olmadı kimse -pazartesi miydi-
    Oyuğumdan çıkmıştım tam, begonyamsa güller içinde
    Nasıl?
    Güllerse güller içinde yani
    Ve balkon demirinde bir martı. dedim ki
    Deniz şuralarda bir yerde olmalı
    Çıt yok evin içinde
    Deniz şuralarda bir yerde olmalı
    Çıt yok
    Sanki dünyadaki bütün çay ocakları kapalı
    Ve göklerden tepelere inen bir sokak
    Ya da bir akarsuyum ben
    Denizse
    Şuralarda..
    Yok önemi bir iki gün kaldı -martı-
    Balkonda
    Deniz de öldü sonra, martı da
    İyi iyi.


    Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi
    Günler -seni anımsadığım zaman-
    Birden Kurtuluş’tan Taksim’e giden bir tramvay Görüntüsü
    Mavi bir elektirik çakımı tellerde
    Sanki kar yağıyor da sürekli, Tepebaşı’ndayız
    Karlar gıcırdıyor ayaklarının altında
    Besbelli Gümüşsuyu’ndayız, Rus lokantasındayız
    -Ne tuhaf, biz her zaman her yerdeyiz ikimiz-
    Şarap içmişiz, üşüyoruz
    Dışarda dünya silinmiş
    İkimiz ikimiz ikimiz
    Böyle birkaç defa ikimiz
    Sonra ki bir fotoğrafa dönüşüyor her şey
    Nasılsa
    Sarı emmiş, mordan çekinmiş, kahverengi bir fotoğrafa
    Sahi, kalınca bir şeyler giyinmeliyim ben
    Üşümüyorum da
    Bende herkes var, diyen bir kızın titrek
    Sesleri dökülüyor kucağıma
    Dudaklarım kan mavisi bugün.


    Biz burda iyiyiz, biz burda çok iyiyiz
    Biz burda kırk yaşındayız hepimiz
    Dördümüz bir kişiyiz de ondan
    İçimizden biri uyuyor olsa, falan filan
    Onu bekliyoruz bir kişi olmak için
    Evet evet, yanılmıyorum ben
    Bir iki kişi kaldığımız zaman yanılabilirim
    Doğrusu ya
    Yanılmak her şeyi yeniden görmek gibi bir şey oluyor
    Duvardaki vitray, begonya
    Begonya, vitray
    Kurtuluş’la Asmalımescit birbirine geçiyor
    Bir tramvayın durmasıyla durmaması arasındaki ayrım
    Karanfil kokuyorsa biraz
    Yeni koparılmış bir demet karanfilim ben
    Saçlarım soğuk ve uzun.


    Ne diyordum? yağmurlar, evet
    Üşümüyorum ürperiyorum sadece
    Biçimini zorlayan bir kedi gibi
    Dur biraz
    Kapı çalındı, hayır, telefon
    Telefon kapı telefon
    İkisi birden mi yoksa
    Yoksa
    Ne telefon ne kapı
    Bir şimşek sesi hiç olmazsa
    O da değil
    Ses filan duymadım ki ben
    Yuvarlandıkça büyüyen
    Bir kartopunun yumuşak sesi mi? belki
    İki sesi taşıyan bir ses
    Neden olmasın
    Biraz önceki gibi
    Üstümden biri kalkmıştı -yok canım-
    Öyle değil, bir gölgeydi hepsi hepsi
    Yer değiştiren gezgin bir gölge
    Bahçedeki ceviz ağacından
    İçeri sürüklenen.


    Edip Cansever
    -Bezik Oynayan Kadınlar-
     

Bu Sayfayı Paylaş