Minyatür Resim

'Güzel Sanatlar' forumunda Uygu tarafından 26 Eyl 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member

    Minyatür, Latince “kırmızı ile boyamak” anlamına gelen miniare kelimesinden türemiştir. Bir kitapta konu başlıklarını minium, yani sülyen ile belirginleştirmeye miniare denirdi. Zamanla metni süsleyen resimlere de minyatür dendi.

    İranlılar ve Türkler bu tarz resme “Nakış resim” veya “Hurde nakış” demişlerdir. En erken minyatür önreklerine III. yy’da rastlanır. Sasaniler döneminde Mani adlı bir sanatçı kendi yazdığı kitabını resimlemiş ve daha sonra onun yolunda giden bir çok öğrenci yetiştiriltilmiştir.

    [​IMG]

    Bu sanatçılar Orta Asya ve Ön Asya’ya doğru yayılarak öğrendikleri sanat akımını da gittikleri yörelere götürmüşlerdir. İslam kültürünün, Türkler arasında yayılmasından sonra Selçuklu Türkleri minyatür sanatına önem vermeye başladılar. Bu dönemde Tıp, Botanik, Astronomi ve mekanik buluşları içeren bilimsel konulu eserler minyatürlendirilmiştir. Bunlar arasında KİTAB AL-HAŞA’İŞ, MARİFAT AL-HIYAL AL-HANDASİYA, KİTAB EL, BAYTARA, VARKA ve GÜLŞAH, KELİLE VE DİMNE isimli yazma eserleri sayabiliriz.


    Erken Osmanlı dönemine ait yazma eserlere örnek olabilecek Edirne Sarayı nakışhanesinde yapıldığı tahmin edilen KÜLLİYAT-I KATİBİ, DİLSÜZNAME ve İSKENDERNAME isimli eserler sayılabilir. Fatih Sultan Mehmet’in saltanat yıllarında İtalya’dan birçok sanatçıyı davet ederek portrelerini yaptırdığını bilmekteyiz. Bu sanatçılardan PAVLİ’nin öğrencisi SİNAN BEY’in çalışmalarında batı sanatçılarının etkisi görülür. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’in gül koklarken yaptığı portresindeki elbisenin kıvrımları gerçekçi bir üslupla yapılmış gibidir.

    [​IMG]

    Yavuz Sultan Selim Tebriz seferinden dönüşte birçok sanatçıyı İstanbul’a getirmiştir. Bu sanatçıların yaptığı minyatürlerde daha sonraki dönemlerde kendini kuvvetle hissettiren doğu ekollerinin ilk örneklerini görürüz. Kanuni Sultan Süleyman’ın uzun saltanat yıllarında saray atölyesinde çeşitli minyatürlü yazmalar hazırlanmıştır.Bu dönemin ressamlarından Nigari Sinan Bey’den sonra portre ressamlığında en çok tanınan sanatçıdır.


    Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşlılık yıllarında iki muhafızıyla bahçede dolaşırken ve Barbaros Hayrettin Paşa portreleri en tanınan eserleridir. Kanuni Sultan Süleyman döneminin bir başka önemli sanatçısı olan Matrakçı Nasuhi, Osmanlı ordusunun seferlerindeki şehir, kale, liman tasvirlerini gerçeğe yakın bir şekilde resimlendirmiştir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat seferini anlatan “sefer-i imkey-i” ve batı seferlerini anlatan “Süleymanname” isimli yazma eserlerdeki minyatürlerin bazıları plan veya harita gibi bazıları da Türk minyatür anlayışı çerçevesinde resimlendirilmiştir.

    Bir başka “Süleymanname” T.S.M.K.H. 1517′de kayıtlı olan Arifi tarafından yazılmış bir şahnamedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatının büyük bir kısmını anlatan eser, Türk minyatür sanatının en önemli örneklerinden biridir. 5 değişik sanatçı grubu tarafından hazırlanmıştır. Türk minyatür sanatı II. Selim ve III. Murat arasındaki dönemde en verimli dönemini yaşamıştır. Bu dönemde ordunun zaferlerini, elçi kabullerini, av sahnelerini ve bazı önemli olayların anlatıldığı “HÜNERNAME ve ŞEHİNŞAHNAME” gibi eserler saray nakışhanesinin yetenekli sanatçıları tarafından minyatürlendirilmiştir.

    16.yy’ın önemli yazmalarından biri de III. Murat’ın oğlu Mehmet için yaptığı 52 gün süren sünnet düğünü şenliklerini anlatan “SÜRNAME” isimli yazmadır. Bu eserde o günün sosyal hayatını ve Osmanlıların ekonomik gücünü gösteren yüzlerce minyatür vardır.

    Levni’nin çalışmalarında kendini göstermeye başlayan Batı sanatı etkisi giderek diğer sanat dallarında olduğu gibi kitap sanatında da etkin olmaya başlar. Minyatür tarzı giderek yerini ışık ve gölgenin bir arada kullanıldığı çalışmalara bırakır. Kitap resmi önemini kaybeder. Batı sanatı etkisiyle yapılan yağlı ve sulu boyaların beğenilerek duvarlara asılması kitap resminin ömrünü tamamlamasına sebep olur. Günümüzde Minyatür sanatı diğer geleneksel sanatlarımızda olduğu gibi rahmetli Hocamız Ord. Prof. Dr. Süheyl ÜNVER’in büyük çabalarla yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği bilgileri öğrencilerine aktarmasıyla iyi yönde gelişme göstermeye başlamıştır.


    Bu atölye de yetişen hocaların nezaretin de yeni atölyeler kurulmuştur. Bu atölyeler de eski örneklerden esinlenerek yapılan çalışmalar olduğu gibi tamamiyle günümüz folkloründen, edebiyatımızdan ve klasik mimariden yola çıkılarak yapılan tasarımlar beğeni ile izlenir.

    Minyatürü yapılacak konu tespit edildikten sonra konunun içeriğine göre en önemli kişi veya objenin merkez olduğu bir sistem içinde diğer elemanlar hiyerarşik bir düzende yerleştirilir. Işık gölge kaygısı olmadan anlatılmak istenen konudaki bütünlüğü bozmayacak şekilde tüm obje veya kişiler birbirini kapatmayacak düzende çizilir. Yardımcı motiflerle (ağaç, çiçek, dağ, yer bitkisi gibi) zenginleştirilir. Minyatür boyanırken eğer altın sürme olarak yapılacaksa parlatma sırasından boyaların bozulmaması için önce altın sürülür, parlatılır. Ufuk hattı denilen dağ, tepe gibi gökyüzü ile sınır teşkil eden bölümden başlanarak tercih edilen renklerle boyanmaya devam edilir.

    Minyatür sanatıyla ilgilenen kişinin tezhib bilgisi, daha doğrusu tezhib tasarımı bilgisi mutlaka olmalıdır. Osmanlı Minyatür sanatının bütün güzelliği minyatürde kullanılan elbiselerin, çadırların, halıların, hatta duvarların tezhib gibi boyanmasındandır.

    Tezhibteki çarpıcı renklerin ve helezonik çizgilerin en kalıplaşmış minyatüre bile canlılık verdiğini görmemek mümkün değildir.

    Bugün kullanılan malzemeler eskiye oranla çok çeşitlidir. Fakat kimyevi malzemelerden elde edilen boya ve kağıtların dayanma süresi sınırlıdır. Eski yazmaların günümüze kadar bozulmadan gelmesinin sebebi tamamiyle doğal malzemelerden yapılmış olmalarındandır. Bugün değişik Üniversite, özel kurumlar, kuruluşlar ve kişilerce minyatür dersleri verilmektedir. Bu eğitim kurumlarında çok iyi yönde olan sanatçılar yetişmektedir. Umudumuz bütün geleneksel sanatlarımızla birlikte çağdaş minyatür sanatımızın da dünya Kültür ve sanat platformunda gereken yeri almasıdır.


    [​IMG]


    Minyatüre başlamadan önce, resimlendirilecek olan manzara, portre veya olay hakkında bilgi toplanır. Bu hazırlık safhasından sonra işlenecek olan konu bir eskiz kağıdına çizilir. Hataları varsa düzeltilir, noksanları tamamlanır. Âharlı bir kağıt üzerine alınır.

    Aynı kompozisyondan birkaç adet yapılmak isteniyorsa, ince ve oldukça mukavim bir kağıt üzerine çizilen desen çok ince uçlu bir iğne ile sert bir mukavva üzerinde sık aralıklarla iğnelenerek kalıbı çıkarılır. Toz haline gelene kadar ezilen ve tülbent içinde topak halinde sıkıştırılan söğüt ağacı kömürü ile, işlenecek kağıdın üstüne konan iğnelenmiş kalıp üzerinden geçilerek desenin kağıda çıkması sağlanır. Kurşun kalem ile hatlar sabitleştirilir. Kalan kömür tozları bir kürk parçası ile temizlenir.

    Minyatürde boyamaya zemin renklerinin vurulması ile başlanır. Zemin olarak altın veya gümüş kullanılacaksa ilk önce bunlar sürülür, zermühre denilen bir cins akik taşı ile üzerinden geçilerek parlatılır. Minyatürde renklerin birbirleri ile uyum sağlayacak tarzda dağılmasına dikkat etmek gerekir. Figürlerin dış kenarları genellikle kendi renginin oldukça koyusu olan bir tonda çizilerek ayrıntılar belirlenir. Yalnız altın ve gümüşte kontür olarak siyah renk tercih edilmiştir.


    Sanatçının sabır ve hünerini asıl bundan sonraki safha gösterir. Elbise üstü nakışları, iç ve dış mekanda bulunan unsurlar, çiçek, ağaç, kaya gibi tabiat elemanları, portre yapılıyorsa erkeklerin sakal ve bıyıkları, kadınların saçları, kaşları, varsa kürkleri en ince ayrıntılarına kadar tel tel işlenir.

    Minyatür sanatında tarama, akıtma, noktalama, tonlama gibi her türlü boyama tekniği kullanılabilir. Özellikle portre çalışmalarında yüz renklerinin vurulup tamamlanmasından sonra “su rötuşu” denilen bir işlemle, arzu edilen renkte bir su, fırça ile yüzün üzerinden geçirilerek bütün çizgi ve noktaların birbirleri ile kaynaşması sağlanır.

    Minyatür için âharsız bir kağıt kullanılacaksa, arap zamkı karıştırılmış ince bir üstübeç tabakasının astar mahiyetinde zemine sürülmesinde yarar vardır. Astar olarak sulu altın sürülürse, üste sürülen boya çok daha canlı ve net bir görünüm kazanır.

    Eski ustalar, boyalarını ve kullandıkları bütün aletleri kendileri yapardı. Muhtelif incelikte fırçaları hazırlamak büyük maharet isteyen bir işti. “Tüy kalem” denen, kontür ve en ince süslemelerin işlendiği çok ince fırça, üç aylık kedinin ense tüyleri güvercin kanadı kamışına geçirilerek hazırlanırdı. Günümüzde ithal malı samur fırçalar kullanılmaktadır.



    Alıntı
     

Bu Sayfayı Paylaş