Abdurrahim Karakoç Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda MerikızZ tarafından 10 Mar 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. MerikızZ

    MerikızZ <b>Öz ağlamadan , Göz ağlamaz</b>

    AÇIK DİLEKÇE
    Görmediğim bir bambaşka durum var
    Sizin şehrin kızlarında savcı bey
    Yaklaşanı ta yürekten vururlar
    Kan kokuyor gözlerinde savcı bey

    Gayeleri gönül kırmak dal gibi
    Bakışları çifte favül bal gibi
    Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
    Gurur dolu pozlarında savcı bey

    Kaş yaparken, göz çıkarır elleri;
    Çok silahtan tesirlidir dilleri
    Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri
    Poyraz eser yüzlerinde savcı bey

    Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
    İlk görüşte avladılar habersiz
    Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
    Kebap oldum közlerinde savcı bey

    Bölüştüler gönlüm ile aklımı
    Davacıyım, ara benim hakkımı...
    Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı?
    Yorulmayım izlerinde savcı bey.

    ALIŞKANLIK
    Bu kirli düzenin düzenbazları
    Azrail'e rüşvet vermeyi dener
    Ölünce dünyanın en kurnazları
    Torpille cennete girmeyi dener

    ANADOLU GEZİSİ
    -1-

    Ter kokuyordu Çukurova tarlaları
    Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan
    Ekin biçiyordu yalınayak köy kızları
    Elleri kabarıyordu oraktan.

    Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu;
    Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu

    -2-

    Kan kokuyordu doğunun çimenli yayları;
    Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan.
    Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları;
    Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan.

    Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu;
    Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu

    -3-


    Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları;
    Yırtık havalar döküyordu parmaktan.
    Bıçak gibi bir soğuk biçiyordu baharı;
    Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan.

    Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu.
    Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu.

    -4-

    Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları;
    Taze bedenler soyuluyordu ahlaktan.
    Tedirgin etmişlerdi bizim havaları;
    Yadırgı seleri geliyor plaktan.

    Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu;
    Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.

    ANADOLU SEVGİSİ

    Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
    Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
    Her haftası bayram,her günü düğün,
    Hele yaylalara çıkılsın da gör.

    Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
    Kağnılar yollarda,yoncalar dizde...
    Saydıklarım damla değil denizde,
    Hele bir ekinler ekilsin de gör.

    Görmedin sen bizim mavi suları,
    Karlar eriyince kırar yuları...
    Köpük olur beyaz,sel olur sarı;
    Hele taştan taşa dökülsün de gör.

    Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
    Yolları toz,çamur,evleri kerpiç.
    O kirli kabukta,o en temiz iç;
    Hele bir yakından bakılsın da gör.

    Anlamaz,bilmezsin sen bizim halkı,
    Sevgiyi bulasın,yakına gel ki...
    Kalıplar gerçeği göstermez belki
    Gönül perdeleri sökülsün de gör.

    AŞK HİKAYESİ
    Başımdan bir kova sevda döküldü
    Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
    İplik iplik damarlarım söküldü
    Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

    Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
    Anladım ki kendi gönlüm dar bana
    Alev dolu bardakları yâr bana
    Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

    Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
    Ne zamana, ne kendime alıştım
    Kırk senede yedi hasret bölüştüm
    Yedi dünya bana düştü sandım oy!

    Gönül şahinimi yordum gerçeğe
    Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
    Teselliden kanat kırdım gerçeğe
    Tecellinin sinesine kondum oy!

    AYIP
    Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
    İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
    Elim değse akan sular tutuşur
    İçim dışım yanar oldu gel gayrı.

    Ayların sırtında yıllar taşındı,
    Sanma ki garibi eller düşündü.
    Bebekler evlendi,yollar aşındı
    Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.

    Hesap et sen,gurbet ile
    Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
    Hapisler,sürgünler,esirler bile
    Sılasına döner oldu gel gayrı.

    Gönlüm sende,gözüm yollarda durdu,
    Saat isyan etti,takvim kudurdu.
    Hasret hançerini bağrıma vurdu
    yüreciğim kanar oldu gel gayrı.

    Emeği boşadır yuvasız kuşun...
    Nerdeyse toprağa değecek başın.
    Beni düşünmezsen kendini düşün
    Herkes seni kınar oldu gel gayrı.

    AYNALARIN ÖTESİ
    Her ne kusur varsa geçen zamanda;
    Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar
    Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda,
    El olur Leylalar ela gözlü yar

    Güzel açar güzelliğin sergisin
    Gün ağartır kara saçın örgüsün...
    Muhabbet faslında ölüm türküsün
    Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar

    Estikçe iş çıkar işin içinde;
    Gençliğin hasret yer sevda göçünde
    Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
    Kar olur yaylalar, ela gözlü yar

    Alı al, yeşili yeşilde ara;
    Ahirete gider kalbdeki yara...
    Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
    Dökülen ayvalar ela gözlü yar

    Vakit dolar, nakit biter kasanda...
    Sevda bir kitaptır gönül masanda;
    Okusan da olur, okumasan da...
    Kapanır sayfalar ela gözlü yar

    AYNANIN İKİ YÜZÜ

    Bir zirvede habire şiştikçe şişene bak
    Bir tabanda her adım yıkılıp düşene bak
    Bir ülke yansa bile yan gelip yatanlara
    Bir yangın söndürmeye çarıksız koşana bak
     
  2. MerikızZ

    MerikızZ <b>Öz ağlamadan , Göz ağlamaz</b>

    AYRILIK HAVASI
    Ben nefret eyledim sizin gerçekten
    Yalanı severim, yalanı gayrı
    Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
    Yılanı severim, yılanı gayrı


    Yıllarca boş yere canımı sıktım
    Nihayet yol buldum çığırdan çıktım
    Beyden efendiden sayından bıktım
    Ulanı severim ulanı gayrı


    Sapıtmış bu diye beni yeriniz
    Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
    Omuzumda yüktür dirileriniz
    Öleni severim öleni gayrı

    BALABANIM
    Geldi gönderdiğin şiirden mektup
    Arada bir böyle yaz Balaban'ım
    Zaman siciminin ucundan tutup
    Bazen bağla, bazen çöz Balaban'ım

    Fikir gölü derinleşir girdikçe
    Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
    Sıhhat, zaman, mekan, imkan verdikçe
    Cevapsız bırakmam, söz Balaban'ım

    Ahval-i aleme kafayı takma
    Allah Kerim, sabrı elden bırakma
    İlmi düstur eyle, imanı sakla
    Gayrisi savrulan toz Balaban'ım

    Huzur içte gerek, kabukta değil
    Vuslat acelede, çabukta değil
    Akıl da baştadır, topukta değil
    Çile yemekteki tuz Balaban'ım

    Ahlakı, töreyi kenara atan
    Dine 'Afyon' diyen, vatanı satan
    Müslüman olamaz, Türk değil zaten
    Dayanmaz görmeye göz Balaban'ım

    Demişler ya 'Kuvvet birlikten doğar'
    Kar, yağmur zamanı gelince yağar
    Nasihatım o ki dinlersen eğer
    İşaret 'ben' değil 'Biz' Balaban'ım

    Çevremizi saran türlü ihanet
    Gün geçtikçe görünüyor daha net
    Başlangıçta bilmek değil kehanet
    Bağrımıza girmiş köz Balaban'ım

    Zaman geldi esir olduk maddeye
    Zaman geldi hasır olduk caddeye
    Zaman geldi küsur olduk şetteye
    Daha bunlar bize az Balaban'ım

    Dört yanımı gurbet yazmış kaderim
    Dosttan mektup gelir, biter kederim
    Gözlerinden öper, selam ederim
    Aydınlık günlerde gez Balaban'ım

    BAMBAŞKA
    Doktor, benim derdim bambaşka bir dert;
    Ağrıyan yerimi sorma boşuna.
    Yazdığın reçete değer mi zahmet?
    Kağıtla kalemi yorma boşuna.

    Kerem eyle, fayda vermez yardımın;
    Tıp ilminde çaresi yok derdimin;
    Her tarafı gurbet olmuş yurdumun;
    Düşünceme tuzak kurma boşuna.

    Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür;
    İçimde tarifsiz keder saklıdır
    Sökemezsin yaralarım köklüdür;
    Merhem sürüp, sargı sarma boşuna.

    Dost yolları nakışlandı kanımdan;
    Sevdiklerim vergi keser canımdan;
    Sükuta muhtacım, ayrıl yanımdan,
    İncitip günaha girme boşuna.

    Aşk koymuşlar ıstırabın adını;
    Alamadım yaşamanın tadını
    Yapacaksan eğer bana yardımı,
    Öldür kurtar, ilâç verme boşuna.

    BEBEĞE ÇAĞRI
    Soyguncu soysun da, vurguncu vursun
    Sen ana karnında boşa durursun
    Doksan günde çık gel dokuz ay dursun

    Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
    Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

    Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden
    Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden
    Çabuk ' Devlet malı deniz' bitmeden

    Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
    Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

    Makam armağandır, koltuk hediye
    Muhkem ilamlar var ' rüşvet ye' diye
    Ne diye beklersin söyle ne diye?

    Doğmaya gayret et doğmaya bebek
    Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

    Göz kırpınca sıfırı çok sayılar
    Zirveye tırmandı topal ayılar
    Yağcı yeğen arar haydut dayılar

    Doğmaya gayret et doğmaya bebek
    Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

    Artık banka soymak basit eğlence
    Günde milyar hiçtir ' yurtsever genc' e(!)
    Dünyaya duhül et, gel biraz önce

    Doğmaya gayret et dogmaya bebek
    Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

    Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul
    Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul
    Hukuksal açıdan bir ' olanak' bul

    Doğmaya gayret et doğmaya bebek
    Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

    Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör
    Halkı tiksindiren bir kof dizi gör
    Önce onları gör, sonra bizi gör

    Doğmaya gayret et doğmaya bebek
    Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

    BEBEĞE İHTAR
    Geçmişte yağmanın hasat dönemi
    Acele gel diye çağırdım seni
    Şimdi iş değişti dur, dinle beni
    Dokuz aylık yolu altmış ayda çek
    Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

    Emmin, dayın annen, baban kereste
    İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste
    Çarşı, pazar, yazı-yaban kereste
    İnsanlar ya mertek, ya orta direk
    Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

    Doğarsan üç günlük iş bulamazsın
    Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın
    Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın
    Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek
    Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

    Arı peteğinde ağulu bal var
    Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var
    Sıkıver dişini, annene yalvar
    Buradan rahattır orda beklemek
    Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

    Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan
    Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan
    Değişti bahçıvan, bozuldu bostan,
    Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek
    Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

    Vaziyet bambaşka vaziyet oldu
    Yaşamak işkence, eziyet oldu
    Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
    Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
    Sözümü dinlersen hiç doğma bebek.

    BEBEĞE SİTEM
    "Aman gelme" dedim, bak geldin işte
    Dünyaya meylin var, beşer’sin bebek
    Bir bilsen dünyamız neyin nesidir
    Ayırır ağzını işersin bebek.

    Kimisi su katar içtiğin süte
    Kimisi at sokar yediğin ete
    Günahtan, hileden, haramdan öte
    Zulmet kuyusuna düşersin bebek.

    Yukarıya gitsen'köle'sayarlar
    Aşağıya insen tefe koyarlar
    Her saat bir başka renge boyarlar
    Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.

    Önün bal-petekli, elin mühürlü
    Omuzun kötekli, dilin mühürlü
    Haftan ipotekli, yılın mühürlü
    Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek.

    Sevgimiz rüşvettir seversek seni
    Aldatmak içindir ne versek seni
    Kalleş çağımızla eversek seni
    Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.

    BEKLEMEK...
    Sarıcadüzü'nde bir yığın toprak
    Sulanır her sabah göz yaşlarımla
    Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
    Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda
    Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar...
    Akasya gölgeleri delik - deşik...
    Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
    Yapraklar sallanır, ışıklar söner
    Büyüdükçe büyür içimde bir dert
    BEKLEMEK...
     
  3. MerikızZ

    MerikızZ <b>Öz ağlamadan , Göz ağlamaz</b>

    BEN..
    Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
    Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
    Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı...
    Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım.

    Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban...
    Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
    Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban...
    Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.

    Ben: çürük bir gemi aşk denizinde..
    Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
    Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde...
    Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.

    Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe
    Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
    Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe...
    Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.

    Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
    Ben: Az düşünceden doymayan deli.
    Ben: Beni ben diye saymayan deli...
    Bırakın, ben benden uzaklaşayım.

    BENİ DE ÇAĞIR
    Çileyi koklayıp gül niyetine,
    Zindana girersen beni de çağır.
    Sabrı, kanaatı bal niyetine
    Ekmeğe dürersen beni de çağır.

    Bazen iki dünya sığar içime,
    Bazen iki güneş doğar içime.
    Bazen gam yağmuru yağar içime
    Sen beni ararsan, beni de çağır.

    Dostların var ise divanelerden,
    Göz yaşın aktıysa minarelerden.
    Binlerce senelik viranelerden
    Birşeyler sorarsan, beni de çağır

    Ezelin ezelden öncesi vardı,
    Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
    Zaman yumağına bizi kim sardı?
    Aklını yorarsan beni de çağır.

    Dışarda göz yanar, içerde yürek,
    Taahhüt ehline tahammül gerek.
    Mazlum yarasına merhem diyerek
    Göz yaşı sürersen beni de çağır.

    BİRAZ DA KİTAPLAR SENİ OKUSUN
    Canlı bir kitapsın, yazarı Mevla
    Açık dur, kitaplar seni okusun
    Yüzünde şavklansın nazarı Mevla
    Eğilsin mehtaplar seni okusun

    Kasırga ol, döne döne zikir et
    Her nefese on bin misli şükür et
    Şüphe burgacında Hakk'ı fikir et
    Uyansın girdaplar seni okusun

    Erisin geceler gündüze gel ki
    Kalmasın tek engel bir düze gel ki
    Secdede Rabbin'le yüzyüze gel ki
    Minberler, mihraplar seni okusun

    Ezelin, ebedin şifresi sende
    Menfinin, müsbetin şifresi sende
    Çözülsen de olur, çözülmesen de
    Sorular, cevaplar seni okusun

    Aşktan, estetikten, ahenkten yana
    Şiir, resim, müzik imrensin sana
    Camiler, sebiler gelsin lisana
    Hayırlar, sevaplar seni okusun

    Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
    Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
    Dört kapısı açık dursun gönlünün
    Alimler, erbaplar seni okusun

    Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
    Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
    Kur'an'dan feyz alana bir mektup ol da
    Yazdığın kitaplar seni okusun

    BİZE GÖRE
    Beşyüz itten kaçan kurda
    Kurt diyenler halt eylemiş
    Şehit verilmeyen yurda
    Yurt diyenler halteylemiş

    Birlik ister bizden olan
    Kör olsun milleti bölen
    Siyasette yalan, dolan
    Şart diyenler halteylemiş

    Yazıklar olsun ismine
    Gider yan verir hasmına
    Vatandaşın bir kısmına
    Kurt diyenler halteylemiş.

    Ülkü bizim baş tacımız;
    Şeker, bal olur acımız.
    Çilemizdir ilacımız
    Dert diyenler halteylemiş

    Hamdolsun alnımız aktır;
    Zalimden korkumuz yoktur
    Hakikatin yönü tektir
    Dört diyenler halteylemiş

    Danışsınlar canlarına
    Kalmayacak yanlarına
    Marksizmin hayranlarına
    Mert diyenler halteylemiş

    Rahmet yağar ilik ilik
    Aşk suyunu içer çelik
    On niyettir ülkücülük
    Art diyenler halteylemiş

    BU MEVTAYI NASIL TANIRSINIZ?
    Giderken alkolden girdi komaya
    Meyhaneyi yurt sayardı bu deyyus
    Yemin eder 'pazar' derdi 'cuma'ya
    Ağustosu mart sayardı bu deyyus

    'Ben dahiyim, eşim-dengim az' derdi
    İnat için 'zemheri'ye 'yaz' derdi
    Kuşa 'kirpi', kurbağaya 'kaz' derdi
    Kel sıpayı kurt sayardı bu deyyus

    Nasipsizdi iman, edep, ahlaktan
    Kin sağardı enayiden, ahmaktan
    Biraz daha alçak idi alçaktan
    Namertleri mert sayardı bu deyyus

    Tam sapıktı, şer yollara sapardı
    Heykel diker, ilah diye tapardı
    Abdestsiz her yöne secde yapardı
    Kıblegahı dört sayardı bu deyyus

    Türklüğe düşmandı, hep kin güderdi
    Yahudiye yaltakçılık ederdi
    Hristiyan ile yola giderdi
    Ermeniyi Kürt sayardı bu deyyus

    Görgü şahidiyiz, yalan çok hocam
    Tek güzel huyunu bilen yok hocam
    Geberip giden var, ölen yok hocam
    Doğruluğu dert sayardı bu deyyus

    DAĞ İLE SOHBET
    Hiç başın ağrır mı yoruldun mu hiç
    Birine küstün, mü darıldın mı hiç
    Sevdin mi, öptün mü sarıldın mı hiç
    Hasret nedir, ne değildir, de hele

    Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer
    Acı söz yarası kaç yılda geçer
    Beklemek acıdır ayrılık hançer
    Gurbet nedir ne değildir de hele

    Ormanın var, pınarın var, taşın var
    Dört mevsimde bulut saçlı başın var
    Bilmem ama bir uzunca yaşın var
    Mühlet nedir, ne değildir de hele

    DOKUZ YÖNLÜ DERT
    Açılmış çığırdan dosta gidemem,
    Ayaklarım ize sığmaz.. ölürüm.
    Yaşarım, duyarım, tarif edemem;
    Düşüncem var, söze sığmaz.. ölürüm.

    El alır, göz görür, iş çıkar işten;
    Arsızlar doluyu doyurur boştan.
    İki gün misafir gelse bir kıştan,
    Doksan günlük yaza sığmaz.. ölürüm.

    Kara çıkar, ak’ı derin eşince;
    Gece uzun, uyku yoğun, düş ince..
    Bir derdim var, yer götürmez düşünce;
    Bir derdim var, yüze sığmaz.. ölürüm.

    İriler “aşk” koydu açlığın adın;
    Diriler pisledi ölümün tadın.
    Zamana hükmeder üçbuçuk kadın,
    Gördüklerim göze sığmaz.. ölürüm.

    KARAKOÇ’um, bir sevdanın düşkünü,
    Deli-dolu gerçek yaşar, düş günü.
    Diriler var, çıplak gezer kış günü;
    Ölüler var, beze sığmaz.. ölürüm.

    ELLİNCİ YIL HESABI
    Bağladım nefsimi zincir yulara
    Dünyayı duvara astım gel de gör
    Rahatı huzuru attım kenara
    Çileyi bağrıma bastım gel de gör

    Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum
    Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum
    Zulüm sıcağında serin yel oldum
    Yürekten yürege estim gel de gör.

    Sonu hatırladım, ilki duyunca,
    Kula kul olmadım ömür boyunca!
    Hakkın zehirini içtim doyunca
    Batılın balına küstüm gel de gör.

    Ülfetim olmadı iriler ile
    Ağıla girmedim sürüler ile;
    Ölümden korkmayan diriler ile
    Selamı, sabahı kestim gel de gör.

    Aşk ceylanı emzirince sütünü
    Taşa çalıp, kırdım benlik putunu
    Düşmanımdır inkarcının bütünü
    Allah dostlarıdır dostum gel de gör.

    Bazı kötülüğü kovdum elimle
    Bazı kötülüğü yerdim dilimle
    Gücüm yetmeyince kendi halimle
    Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör.

    Çıkar için laf davulu çalmadım
    Hiçbir yerden makam, rütbe almadım
    Bildimse söyledim, korkak olmadım
    Bilmediğim yerde sustum gel de gör.
     

Bu Sayfayı Paylaş