Affetmek Gadabı Temizler

'Din ve İslam' forumunda sha. tarafından 30 Eyl 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Affetmek Gadabı Temizler
    İnsanın yaratılışında, hayvani ruhun arzuları bulunmaktadır. Bu sebeple insan, malı, parayı sever ve kendisinde gadab, intikam, kibir gibi sıfatlar görünmeye başlar. Peygamber efendimiz; (Sadaka vermekle mal azalmaz. Allahü teâlâ, affedenleri aziz eder. Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyurmuştur.

    Hadis-i şerifte bildirilen sadaka, farz olan sadaka yani zekat demektir. Tevazu edenin taatlarına, ibadetlerine, daha çok sevab verilir ve günahları, daha çabuk affolunur.

    Bu hadis-i şerif, kötü huyların ilacını bildirmekte ve sadakayı, zekatı emretmektedir. Affetmek de, gadabı, intikamı temizlemektedir. Hadis-i şerifte, affetmek, şartsız olarak bildiriliyor. Mutlak olan emir, bir şarta bağlanmaz, umumidir, birkaç şeye mahsus değildir. Hakkını almak mümkün değilse de, affetmek iyidir. Mümkün ise, daha iyidir. Çünkü, hakkını geri almaya kudreti varken affetmek, nefse daha güç gelir.

    Zulmedeni affetmek, hilmin, merhametin ve şecaatin en üstün derecesidir. Kendisine iyilik etmeyene hediye vermek de, ihsanın en üstün derecesidir. Kötülük edene ihsanda bulunmak, insanlığın en yüksek derecesidir. Bu sıfatlar, düşmanı dost yapar. İsa aleyhisselam; (Diş kıranın dişi kırılır. Burnu, kulağı kesenin, burnu kulağı kesilir demiştim. Şimdi ise, kötülük yapana karşı, kötülük yapmayınız. Sağ yanağınıza vurana sol yanağınızı çeviriniz diyorum) buyurmuştur.

    Muhyiddin-i Arabi hazretleri de; “Kötülük edene iyilik yapan kimse, nimetlerin şükrünü yapmış olur. İyilik edene kötülük yapan kimse, küfran-ı nimet etmiş olur” buyurmaktadır.

    Kendini beğenen, nefsinin esiri olan kimse, iyilik yapamaz, teşekkür edemez ve kötülük edenleri de affedemez. Ebu Bekir Vasıti hazretleri buyuruyor ki:
    “Yüzünü nefsine döndüren, sırtını dine döndürmüş olur. Yüzünü dine döndüren sırtını nefsine döndürmüş olur. Nefsinin istediği işlere değil, nefse aykırı olan işlere gönül ver.”

    Hakkını alandan, yalnız hakkını geri almak, fazlasını almamak, intisar olur. Affetmek, bazen zalimlere karşı aczi gösterebilir, zulmün artmasına sebep olabilir. İntisar, her zaman zulmün azalmasına, hatta yok olmasına sebep olur. Böyle zamanlarda, intisar etmek, affetmekten daha efdal, daha sevab olur.

    Hakkından fazlasını geri almak, zulüm olur. Zulmedenlere azab yapılacağı bildirilmiştir. Zalimi affeden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur. Zalimden hakkı kadar geri almak, adalet olur. Gayr-i müslimlere karşı adalet yapılır. Fakat gücü yettiği halde affetmek, güzel ahlaktır. Resulullah efendimiz, bir kimsenin zalime beddua ettiğini görünce; (İntisar eyledin!) buyurdu. Affeyleseydi, daha iyi olurdu. Hadis-i şerifte; (Üç şey kendisinde bulunan kimse, Cennete dilediği kapıdan girecektir: Kul hakkını ödeyen, her namazdan sonra onbir defa ihlas suresini okuyan, katilini affederek ölen) buyurulmuştur.

    Zülkarneyn aleyhisselam hakkında Peygamber değildi, diyen alimler buyurdular ki:
    “Zülkarneyn aleyhisselam peygamber değildi ama ona Peygamberlerde bulunan sıfatlardan dördü verilmişti. Bunlar, gücü var iken affederdi. Vaad ettiğini yapardı. Hep doğru söylerdi. Rızkını bir gün evvelden hazırlamazdı.”

    Netice olarak, Müslümanların ayıplarını örtmeli, gizli günahlarını yaymamalı ve kusurlarını affetmelidir. Çünkü affetmek, çok sevaptır. Zulmün çokluğu kadar affın sevabı da çok olur. Küçüklere, emri altında bulunanlara, fakirlere merhamet etmelidir. Kusurlarını yüzlerine vurmamalıdır. Hiç kimseyi incitmemeli, dinine, malına, canına, şerefine, namusuna saldırmamalıdır. İyi, kötü, herkese, güler yüz göstermeli. Fitne çıkarmamalı, düşman kazanmamalıdır. Af dileyenleri affetmelidir. Herkese karşı iyi huylu olmalıdır. Kimsenin sözüne karşı gelmemeli. Münakaşa etmemelidir.

    Ebu Abdullah Ahmed Makkari hazretlerinin buyurduğu gibi:
    “Fütüvvet demek, gücendiğin kimseye iyilik etmek, sevmediğine ihsanda bulunmak ve sıkıldığın kimseye güler yüzlü olmaktır.”

    Osman Ünlü.​
     

Bu Sayfayı Paylaş