Aruz Vezni

'Türkçe-Edebiyat' forumunda Uygu tarafından 8 Eki 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member



    "Divan şiirinde ahengi oluşturan vezne aruz denir. Aruz çadırın ortasına dikilen direktir. Bir çadırı nasıl direk ayakta tutarsa divân şiirini de ayakta tutan en büyük unsur aruzdur. M.S. 81-155 yıllarında yaşamış olan İmam Halil adlı bir dilci tarafından sistemleştirilen aruzun develerin yürüyüşündendemircilerin sistematik çekiç vuruşundan veya çamaşırcı kadınların tokmak seslerinden çıktığı görüşleri vardır.

    “Aruz” hecelerin sayısını değil şeklini esas alır. Aruzla yazılmış şiirler incelendiğinde her mısraın ilkinden sonuna kadar bütün hecelerininkendilerinden sonra gelen bütün mısraların aynı hizâdaki heceleriyle açıklık(kısalık) ve kapalılık(uzunluk) noktasında birbirine denk olduğu görülür. Açık(kısa) hece ( . veya +) işaretiyle; kapalı(uzun) hece (-) işaretiyle gösterilir.

    Türkçedeki heceler kuruluş bakımından altı çeşittir:
    1-Tek ünlüden oluşan hece ( kısa hece ): u-zun ( . _ ) kelimesindeki “u” hecesi bir açık hecedir.
    2-Bir ünsüz bir ünlüden oluşan hece ( kısa hece): gü-lü ( . . ) kelimesindeki “gü” hecesi bir açık hecedir.
    3-Bir ünlü bir ünsüzden oluşan hece (uzun hece): öp-tü ( - . ) kelimesindeki iki hece de kapalı bir hecedir.
    4-İki ünsüz arasında bir ünlüden oluşan hece (uzun hece): gön-lüm ( - - ) kelimesindeki iki hece de kapalı bir hecedir.
    5-Bir ünsüz bir ünlü ve tekrar iki ünsüzden oluşan bir buçuk hece ( bir uzun bir kısa hece): Türk genç kalp ... gibi Türkçe olanları genelde kapalı hece olarak kabul edilir. Çarh fakr ... gibi Arapça ve Farsça`dan gelen bazı kelimeler de bir kapalı bir açık hece olarak kabul edilir.
    6-Bir ünlü iki ünsüzden oluşan hece ( uzun hece): ilk aşk ...gibi kelimeler birer kapalı hecedir.

    Bunların dışında Türkçemizde uzun ünlü yoktur ama Arapça ve Farsça`dan dilimize giren bazı kelimelerde uzun ünlü bulunur. Uzun ünlü bulunan hece ister sesli harfle bitsin ister sessiz harfle bitsin kapalı hece olarak değerlendirilir. Â-rif kelimesindeki “â” hecesi şâ-ir kelimesindeki “şâ” hecesi se-lâm kelimesindeki “lâm” hecesi birer kapalı hecedir.

    Bir de konuşma dilimizde sonu sessiz harfle biten kelimelerin son harfini sonraki kelimenin ilk harfi sesli ise ona ulayarak (vasl ederek) konuşuruz. “gördüm onu” kelimelerini okurken “gör-dü-mo-nu” diye okuruz. Aruz veznini yeni öğrenenler mısraları hecelerken bu inceliğe dikkat etmelilerdir. Ulamayı vezni uydurmak için kullanabiliriz; ama bilinçli kullanılmazsa yapılan ulama şiirin veznini bozar.

    Şimdiye kadar anlattıklarımı bir kaç beyit üzerinde görelim:

    Gön-lüm-de-ki aş- kın- la ya-kar-dım bu gül-le-ri
    Â - şık - la- rı yan-mak-la ka-vuş- tur- du kül-le-ri
    - - . . - - . . - - . - . –
    (M. Nuri Parmaksız)


    Ba- zı düş-man ba-zı şey-tan se-ni et- miş pe-ri-şan
    So-nu gel- mez ki-bi- rin-dir sa-na güç-lük çı-ka-ran
    . . - - . . - - . . - - . . –
    ( M. Fatin Baki )


    Sa-na ver-dim bu gö-nül tah-tı-nı dem sür di-ye-rek
    Sa-na ver-dim çö-lü al cen-ne-te dön-dür di-ye-rek
    . . - - . . - - . . - - . . –
    ( M. Turan Yarar )


    Örneklerde de görüldüğü gibi aruz vezni hecelerin açık ve kapalı oluşlarına göre oluşturulmuş bir vezindir. Aynı hece düzeninin tekrarı şiiri içinde bir melodi ve ritm oluşturur. Yeri gelmişken aruz şiiri musikiye yaklaştırır diyebiliriz. İşte aruz gücünü bu söyleyiş güzelliğinden alır.

    Aruzu ilk kullanan Türk şairleri bizde uzun ünlü olmayışı ve Türk hece yapısının aruza uymayışı üzerine bayağı zorlanmışlardır. Zamanla Araplar ve İranlılardan aldıkları aruzu biraz değiştirmişler ilk başta kullandıkları bir takım Arapça ve Farsça kelimelerden yavaş yavaş kurtulmuşlar ve zamanla da söyleyişi Türkçeleştirmişlerdir. Araplar ve Farsların kullandığı 300`den fazla kalıptan bizim şairlerimiz sadece 25-30 tanesini çoğunlukla kullanmışlardır. Yani Türkçeye en yatkın kalıpları kullanmışlardır diyebiliriz.

    Çekimli bir dil olan Arap dilinde “Faale” “ yaptıetti” manasına gelir. Bu fiilin farklı şekillerdeki söylenişi aruz kalıplarındaki “Fâilün”Fâilâtün”Mefâilün” ... gibi kelimeleri ortaya çıkarmıştır. Bu isimlerin düz ve karışık söylenmesi de kalıpları meydana getirmiştir. Aslında bu isimlerin tek başlarına bir anlamı yoktur; bunlar sadece hecelerinin hangisinin açık hangisinin kapalı olduğunu gösterir. “Fâilâtün” kavramı: Kapalıaçıkkapalı ve kapalı heceyi anlatır. “Ben ki üç beş” söyleyişi de : Kapalı açık kapalı kapalı hece şeklinde söylenmiştir ve “ Fâilâtün” söyleyişinin açılımını gösterir. İşte “Fâilâtün” “Feilâtün” gibi aruz birimleri yan yana gelerek aruz kalıplarını oluşturur. Ayrıca aruz vezninde son hece açık da olsa daima kapalı kabul edilir.

    Divan Şiiri içersinde en çok kullanılan düz ve karışık kalıplar şunlardır:

    A) Düz Kalıplar:

    1- Mefâilün / Mefâilün / Mefâilün / Mefâilün ( . - . - ) x 4
    2- Müstef’ ilün / Müstef’ ilün / Müstef’ilün / Müstef’ilün ( - - . - ) x 4
    3- Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün ( - - . - - ) x 4
    4- Feûlün / Feûlün / Feûlün / Feûlün ( . - - ) x 4

    B) Karışık Kalıplar:
    1- Mefâilün / Mefâilün / Feûlün ( . - . -) ( . - . - ) ( . - - )
    2- Feilâtün ( Fâilâtün) / Feilâtün / Feilâtün / Feilün ( fa’lün) ( . .- -) (. .- -) (. .- -) ( . . - )
    3- Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün ( - . - - ) ( - . - - ) ( - . - - ) ( - . - )
    4- Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün ( - . - - ) ( - . - - ) ( - . - )
    5- Müfteilün / Müfteilün / Fâilün ( - . . -) ( - . . - ) ( - . - )
    6- Feûlün /Feûlün / Feûlün / Feûl ( . - - ) ( . - - ) ( . - - ) ( . - )
    7- Mefâilün / Feûlün / Mefâilün / Feûlün ( . - . - ) ( . - - ) ( . - . - ) ( . - - )
    8- Feilâtün ( Fâilâtün ) / Mefâilün / Feilün ( Fa’lün ) ( . . -- ) ( . - . - ) ( . . - )
    9- Fa’lün / Feûlün / Fa’lün /Feûlün ( . - ) ( . - - ) ( . - ) ( . - - )
    10- Mef’ûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Fâilün ( - - . ) ( - . - . ) ( . - - . ) ( - . - )
    11- Mef’ûlü / Mefâîlün / Feûlün ( - - . ) ( . - - - ) ( . - - )
    12- Mef’ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün ( - - . ) ( . - - . ) ( . - - . ) ( . - - )
    13- Mef’ûlü / Mefâîlün / Mef’ûlü / Feûlün ( - - . ) ( . - - - ) ( - - . ) ( . - - )
    14- Mef’ûlü / Mefâîlü / Feûlün ( - - . ) ( . - - . ) ( . - - )
    15- Müfte’ilün / Fâilün / Müfte’ilün / Fâilün ( - . . - ) ( - . - ) ( - . . - ) ( - . - )

    Bunların dışında da kullanılan kalıplar vardır ; fakat genelde kullanılan kalıplar bunlardır. Kanaatim şudur:11. Yüzyıldan beri kullanılan bu kalıplara kulağımız o kadar alışmıştır ki artık Türkçemize uygun yeni kalıplar bulunmalıdır. Geçmişten beri kullanılan bu kalıpları Araplar ve Farslar bulmuşlardır ve bu kalıplar kendi dillerine göredir; bize göre değil. İşte bu yüzden şiirle uğraşanlar edebiyatçılar akademisyenler musikiyle uğraşanlar yeni kalıplar konusunda çalışmalar yapmalı ve şairlerimiz de farklı denemeler yapmalıdır. Benim bu konuda ki teklifim şudur: Aruzla yeni şiir yazanlar yukarıdaki kalıplardan birini de kullanabilir; kendi bulduğu kalıbı da kullanabilir. Yeter ki aruzla yazılan şiirlerinde ilk mısradaki hecelerin açık ve kapalı oluşuyla diğer mısralardaki hecelerin açık ve kapalı oluşu birbirine denk olsun. Yeni kalıplar isimlendirilene kadar açık heceyi ( A ) harfiyle kapalı heceyi de ( K ) harfiyle gösterebiliriz. Unutmayın ki aruzu bilmek ve uygulamak şairin Türkçeye hakimiyetini arttırır.

    Yeni aruz kalıpları kullanılırken hem heceli hem de aruzlu şiirler yazılabilir. Bu konuda yazdığım 5+5 hece ölçüsüyle ve aruzun yeni bir kalıbıyla yazdığım bir örneği dikkatle incelerseniz ne demek istediğimi anlarsınız:

    SEVDÂ DENİZİ
    Bir âşık kondu zülfün teline
    Kapıldım sandı aşkın seline
    Derinleştikçe sevdâ denizi
    Ümitsiz koştu hicrân yeline

    Unutmam böyle aşk âteşini
    Ve gönlüm buldu yârâb eşini
    Derinleştikçe sevdâ denizi
    Bırakmam bil ki artık peşini
    A K K K A K K A A K ( M. Nuri Parmaksız)

    Bütün bu açıklamalardan sonra Türk şiir geleneği içersinde aruzla yazılmış birçok beyit ve dörtlüğün sizlere faydalı olacağını düşünüyorum. Bu örnekleri inceleyerek de aruzun güzelliği görülebilir.

    İstiklâl Marşından
    Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım
    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım

    Sultan Veled
    Karnım açtır karnım açtır karnım aç
    Rahmet etgil Tanrı bana kapı aç

    Yunus Emre
    Us yine aşkın beni mest-ü harâb eyledi
    Yaktı gönül evini bağrı kebâb eyledi

    Hacı Bayram Veli
    N’oldu bu gönlüm N’oldu bu gönlüm
    Derd ü gam ile doldu bu gönlüm
    Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
    Yanmada derman buldu bu gönlüm

    Süleyman Çelebi
    Allâh adın zikredelim evvelâ
    Vâcib oldur cümle işte her kula
    Her nefeste eyledik yüz bin günâh
    Bir günâha etmedik hiçbir gün âh

    Fehim-i Kadîm
    Varur zâhid ibâdetgâhına meyhâneden sonra
    Gelür mestâne başı secdeye ammâ neden sonra

    İbrahim Hakkı
    Hak şerleri hayr eyler
    Zannetme ki gayr eyler
    Ârif onu seyreyler
    Allah görelim neyler
    Neylerse güzel eyler

    Şinasi
    Kişiye her işi âlâ görünür
    Kuzguna yavrusu ankaa görünür

    Namık Kemal
    Ölürsem görmeden millete ümid ettiğim feyzi
    Yazılsın seng-i kabrime vatan mahsûn ben mahzûn

    Eşref
    Kabrimi kimse ziyâret etmesin Allah için
    Gelmesin reddeylerim billâhi öz kardaşımı
    Gözlerim ednâ-yı ademden o rütbe kıldı kim
    İstemem ben fâtiha tek çalmasınlar taşımı

    Neyzen Tevfik
    Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler
    Kimi alçak kimi hırsız kimi deyyus dediler
    Künyeni almak için partiye ettim telefon
    Bizdeki kayda göre şimdi o meb’us dediler

    Nahifî
    Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
    Kurbanın olam var mı bunda benim günâhım

    Ahmed Paşa
    Aşkın yolunda hicre tahammül günâh imiş
    Uşşakın işi anın içün her gün âh imişbaktabul

    Fuzuli
    Meni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
    Felekler yandı âhımdan mur3adım şem’i yanmaz mı

    Nedim
    Şivesi nâzı edâsı handesi pek bî-bedel
    Gerdeni püskürme benli gözleri gaayet güzel

    Yahya Kemal
    Ey kimsesizler el verin kimsesizlere
    Onlardır ancak el verecek kimsesizlere

    Muallim Naci
    Divânece sözler mi demektir edebiyyât
    Âsârı terakki diyoruz biz buna heyhât

    Faruk Nafiz Çamlıbel
    Seni ben bekliyorum göğsüm açık bağrım açık
    Hançer ol göğsüme saplan ecel ol karşıma çık

    Orhan Veli
    Ömrün o büyük sırrını gör bir bak ta
    Bir tek kökü kalmış ağacın kökü toprakta
    Dünya ne kadar tatlı ki binlerce kişi
    Kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta

    M. Fatin Baki
    Bundan yana insanlığa kıymet veriyorsan
    Öksüz ve yetimlerle de paylaş ne yiyorsan

    Şair değilim sadece manzum yazarım
    Gerçi bu değildir ki benim yok nazarım
    Öz Türkçe aruz veznine uymaz diyenin
    Ben kabrini kurşun kalemimle kazarım

    M. Turan Yarar
    Acı bensiz yola çıkmaz yara bensiz kanamaz
    Ve cehennem bile benden daha yetkin yanamaz
    Dili insâf okuyanlar söker elbet yazımı
    Kınayanlar beni bilmez tanıyanlar kınamaz

    Ters aktı sular gerçeği susturdu yalan
    Yağmaydı zaman aldı alan çaldı çalan
    Attım gölü bin bir kıyısından yüreğin
    Artık bir avuç kumla çakıl bende kalan

    M. Nuri Parmaksız
    Diyâr diyâr dolaştım her an hüzün büründüm
    Çölünde yâr su yokmuş sözünle çok süründüm
    Erenlerin bağından kopan çiçek misâli
    Yolunda en nihâyet Yunus‘la bir göründüm

    Sen de olmazsan gülüm gülistânı neyleyim
    Yâri görmezsem felek nasıl gönlü eyleyim
    Yokluğundan hastayım hayâlinle çöldeyim
    Döndüm âh Mecnûn’a ben o cânânı neyleyim"


    *
    Alıntı

     

Bu Sayfayı Paylaş