Buharinin naklettiği bir hadise göre Hz.Ademin boyu 60 zira idi. Aynı rivayette insanların boylarının gittikçe kısaldığı da anlatılmaktadır. Bu rivayete göre Hz.Ademin boyu 40 m. civarında idi. Hz.Nuh tufandan önce 950 sene tebliğ görevini yürüttüğü Kuranda açık bir şekilde ifade edilmektedir. Seylan adasında Müslümanların Adammala, Adem Dağı adını verdikleri, Portekizlilerin de Picoli Adama dedikleri çok meşhur bir dağ mevcuttur. İnsanoğlunun atasının cennetten inişi sırasında ilk defa buraya basmış olduğu rivayet edilir. Kocaman bir sağ ayak izi kayanın zirvesinde hep görülmektedir. Bu izin büyüklüğü için batılı bir seyyah, Beş ayak üç parmak uzunluğunda ve iki ayak beş parmak ile iki ayak parmağı genişliğinde az derince bir çukur demektedir. İslami rivayetlerde Hz.Ademe atfedilen devasa boy ile orantılı olmuş olsa gerek. Çünkü bu rivayetlere göre Hz.Ademin boyu o zaman o halde idi ki, başı göğe değiyor ve diğer ile denize basıyordu. Anadoluda da birçok yerde dev mezarları bulunmaktadır. İstanbulda Beykozda Yuşa Tepesinde bulunan bir mezarda, Yuşa Hazretleri adlı bir evliyanın yattığına inanılmaktadır. Mezar, 17 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir. Eğer açılıp incelenirse içinden dev bir iskeletin çıkması çok doğaldır. Kadadokya bölgesinde, yani Nevşehir, Kırşehir ve Göreme civarında bu tür dev evliya mezarları vardır. Ayrıca mitolojisinin devleri olan Titanları da unutmamak gerekir. M.Ö. 440da yaşayan Empadokles Sicilya adasında devlerin yaşadığından söz eder. 14. yüzyılda yazar Boccacio, yine Sicilyada bir mağarada bulunan 10 metrelik bir dev iskeletinden söz ediyordu. 1577de İsviçrede 6 m.lik iskelet bulundu. Yine 1500lerde Meksika fatihi Cortez, İspanya Kralına Meksikadan getirdiği dev kemiklerini göstermişti. Bir diğer kaşif, ünlü Macellan, 1520de iki devle karşılaştı, başının onun beline geldiği söylüyordu. Keşifler çağında daha birçok ünlü gezgin, devlerden söz ettiler. 19702lerde bir Alman bilim adamı 350000 yıl önce dev bir insan ırkının yaşadığını ve bilimsel açıdan bunun yakında kanıtlanacağını söylüyordu. Greklerde, İskandinavlarda, Mayalarda ve İnkalarda ilk yaratılan ırkın, devler ırkı olduğuna ilişkin ortak bir inanç vardır. Meksika Tolteklerinin kozmogonik inançlarında bir dizi depremden sonra nesilleri yeryüzünden silinmiş olan Kinamet Devlerinden söz edilmektedir. Kuzey Cermen efsanelerinden Edalarda Niflheim(1) ve Buzul Devlerinin kuzeyde olduğu kabul edilir. Edalarda, Hymirin ataları olduğu, Devler Soyunun Asesten (İskandinav iyilik tanrılarından) daha eski bir geçmişe sahip olarak görünmeleri ile Hindularda Asuralar ile Devalardan daha eski kabul edilmeleri arasında bir ilişkisellik vardır. Bir yoruma göre, Devler soyunun bir kadınla birleşmesinden, semavi Asesin doğmasıyla yarı-tanrısal bir çağ başlamış ve bunlar Devlerle savaşa tutuşarak önce onları yenmişler, daha sonraları, savaşçı olmaktan ziyade barışçı olan kutsal soy Wanenlerle birleşen Devler tarafından mağlup edilmişlerdi. Devlerden söz eden önemli kaynaklardan biri de Tevrattır. Eski Ahidin Tekvin bölümünde, Yeryüzünde Nefilim (Devler) vardı, bunlar eski zamandan (Atlantisliler) zorbalar, şöhretli adamlardı denmektedir. Tevratta ismi geçen Filistinli (Gittitli) dev Golyatın boyu 2,74 m. idi. Golyat Gath isimli bir Filistin şehrinden geliyordu. Tevratta Golyattan başka, Bashan kralı Ogdan da söz edilir. Ogun boyu ise 3,96 m. idi. Og, bir devler ırkı olan Rafaitlerin sonuncusu idi. Tevrattaki referanslar onun Rafa kökenli bir grup devden biri olduğundan söz eder. Ammonitler bu halka Zamzummim diyorlardı ki, bu çabuk ve anlaşılmaz söz anlamındaydı. Gerçekten de devlerin konuşmaları diğer insanlar tarafından anlaşılmıyordu. Tevrattaki Rafait kelimesi de ölüm, güçsüzlük ve ölümün çaresizliği anlamına gelmekteydi. Orta Amerikada bir zamanlar yaşamış olan Olmekler de zenci devlerdi. Olmekler, diğer bir dev grubu olan Tiwanakanlar ile birlikte Perudaki devasa yapılarda kullanılan köle devlerdi. Tevratta Refaitlerden başka bir grup devden daha söz edilir ki, bunlar da Anakimlerdi.(2) Anakimler Rafaitler gibi, Kenan ülkesinin dağlık ülkesinin dağlık bölgesinde yaşıyorlardı. Tevrattaki ifadelerden anlaşıldığına göre, M.Ö. 1300 yıllarında devlerin nesli tükenmişti. Heredot, diyotorus Sicilus, Homeros, Pliny, Plutarch ve Philostratus gibi antik tarihçileri, çağlar önce ölmüş olan devlerden bazılarının iskeletlerini bizzat görmüş olduklarından söz etmişlerdi. Efsanevi Atlantisliler de kendi dördüncü alt ırklarının ortalarına doğru fiziki güzelliklerinin ve güçlerinin zirvesine ulaşmış olan devler idi. Tibetli Bilgilerin Dzyan kitabında Atlantisliler kendi fizik bedenlerinin büyülüğünde olan 8m. boyunda dev heykeller inşa ettiler diye yazmaktadır. Dzyan kitabının Himalaya ötesi bölgede ortaya çıktığı ileri sürülür. Bu önemli gizli öğreti, başlangıçtan beri var olan Kadim Kelamı, yaratılış formülünü vermekte kalmazi beşeriyetin milyonlarca yıllık evrimini de belirli bölümlerden anlatır. Bu bölümler içerisinde Devler ırkından da bahsedilmektedir. Dzyan kitabının, yaklaşık bir asır önce, Güney Tibette, Himalayalardaki bir inziva yerinde, ünlü Rus medyum Madam Blavatsky tarafından gün ışığına çıkarıldığı iddia edilmektedir. M. Blavatsky Gizli Öğreti adını verdiği bu gizemci (Okült) öğretiye göre, dünyamızda muhtelif kök ırklar yaşamıştı. Okült öğretiye göre, Round denilen her büyük dünya devresinde 7 kök ırk yaşar ve her kök ırk da 7 alt ırka ayrılır. Şu anda 4. Roundda bulunmaktayız Madam Blavatskyin Kök Irklar doktrini şöyle özetlenebilir. 1) İlk kök ırk, metafizik düzeyde, yani astral düzeyde varolmuştu. 2) İkinci kök, fiziksel bedenlere sahip olmamasına rağmen, Grönlandda fiziksel bir yurda sahiptiler. 3) Üçüncü kök ırkı Lemuryalılar, yani Lemurya kıtasında meskun olan insanlar oluşturuyorlardı. Lemura, bugünkü Hint Okyanusu ile Avustralya arasında bir yerde idi. İlk Lemuryalılar, bir çeşit maymuna benzeyen denizanaları idi ve daha sonra bunların alt ırklarından kahverengi derili ve 4,57 m. uzunluğunda dev insan ırk türemişti. Kötü yollara düşen Lemuryalılar, yüksek tanrılara yakardılar ve bunun sonucunda Bilge Yılanlar ve Işık Ejderhaları dünyaya geldiler. Bunların neslinden gelen İlahi Krallar insanlara bilimi öğrettiler. Venüsten gelen bu İlahi Krallar Lemuryalılara ölümsüzlük ve kişisel reenkarasyonu öğrettiler. Ayrıca insanlara tarımı ve metalleri işlemesini de yine bu krallar öğretmişlerdi. 4) Dördüncü kök ırk, 70 milyon yıl önce, sürüngenler çağının sona ermesinden sonra ortaya çıkan Atlantislilerdi. İlk Atlantisli alt ırk olan Rmoahaller 3,66 m. uzunluğunda ve siyah derili devler idiler. Bunların soyundan gelenler Taş devrinin ünlü Cro Magnon insanını oluşturdular. İkinci Atlantisli alt ırk, Tluatlis, kırmızı derili bir halktı. Üçüncü Atlantisli alt ırk ise, üstün insan üstadları tarafından yönetilen Tolteklerdi. Dördüncü alt ırk, Çobi çölünde büyük bir medeniyeti kuran savaşçı Asyalı Turanlılardı(Türklerdi). Bunların bazıları Meksikaya giderek Aztek, Maya ve İnka kültürlerinin oluşmasında önemli bir rol oynadılar. Beşinci alt ırk Samilerdi. (Bugünkü Samilerle karıştırılmaması gerekir). Altıncı alt ırk Akatlılardı. Basklar Akatlıların uzak akrabaları idiler. Yedinci alt ırk, bugünkü Çinlilerin ve Asyaya göç eden yüksek bir kültür düzeyine sahip Turanlıların oluşturduğu Moğol ırkı idi. 5) Beşinci ve son kök Ayranlardı ve bunlar Samilerden türemişlerdi (Bugünkü Samiler değil!!). Aryanlşar göze çarpan entelektüel güçlere sahiptiler ve İlahi Öğretmenlerin rehberliğinde spiritüel bakımdan en gelişmiş olanları Asyaya göç etmişlerdi. Atlantisin tedrici batışı sırasında bütün alt ırklardan sağ kalanlar, dünyanın birçok bölgesine göç ederek kültürlerini de birlikte taşıdılar. Ayrıca bunların içlerinden seçilenler ise, kuzeyden göçederek Beşinci kök ırkı, yani Ayranları başlattılar. Ana Atlantis kıtası Miyosen devrinde yok olduktan sonra, bir zamanların büyük Atlantisinin Pitosen devrine ait kısımları da tedricen batmaya başladı. Bu sırada başka kıtalar yüzeye çıkmaya başlamıştı. Aryan ırkının Beşinci kök ırk ilk kez ortaya çıkışından, Eflatunun bahsettiği küçük Atlantis adasının sulara gömülüşüne kadar, Aryan ırkları, ilk dev insanların neslinden gelenlerle sürekli olarak savaştılar. Bu savaş, hemen hemen günümüzden 5000 yıl önce başlayan Kali Yuga (Son Adem ile başlatılan dönem)dan önce gelen çağın kapanışına kadar sürdü. Hindistan tarihinin ünlü Mahabbarata savaşı işte buydu.(3) Teozofi öğretisine göre, Atlantis ırkları ile bizler arasında ortak görüntüler mevcuttur. Mısırın 3. alt ırkı ile bizler arasında da benzerlikler mevcuttur. Bizler büyük eski ırkların yani Lemuryanın, Atlantisin ve tufan sonrası büyük ırkların Turan torunlarıyız. Yine Teozofi öğretisine göre, hızlandırılmış tekamül seyri şeması konik şekilde bir yay gibi, tabanda geniş, zirvede ise nokta haline gelen bir yay gibi çizilebilir. Tekamülümüz esnasında bizden önceki ırkların etkisi altındayız. Bunu şöyle açıklayabiliriz: 1) Hint ırkı gelecekteki 7. ırk (ruh-insanlar) ile kesişecektir. 2) İran ırkı gelecekteki 6. ırk (Seçilmişler-Tanrı Erleri) ile kesişecektir. 3) Mısır-Kalde ırkı, 5.ırk (Bizimki) ile kesişmektedir. 4) Grek-Latin ırkı, bizlerin, yani envölüsyon (düşüş) perdesini kapayıp 7. kök ırk nihayetinde gerçekleşecek olan dünyanın sona ermesinden önce evolüsyona (yükseliş, tekamül) kurtuluşa doğru tırmanmaya başlayacak olan 5. ırkın ilk güçte birlik döneminde etkili olmuştur. Beşinci Kök Irkın sona ermekte oluşu ve envolüsyondan (düşüş) evolüsyona geçiş noktasına bulunmanın bir icabı olarak bizler, yani günümüz insanlığı tam bir gerileme içindeyiz. İçine dalmış olduğumuz şeytan kazanından bir diğer ırkın, yani 6. ırkın (Tanrı Erlerinin) mayası çıkacaktır. Alıntı