Ata'nın ölümünden sonra, "Güneş-Dil Teorisi"ni bir geri dönüş taktiği olarak yorumlamak isteyenler çıktı. Dediler ki, Atatürk dilde devrimin çıkar bir yol olmadığını anladığı için dilimizde bulunan yabancı sözcüklerin aslında Türkçe olmadığını ileri sürerek bu çıkmazdan kurtulmak istemişlerdir. Bu çevreye kanmak için Atatürk'ü hiç anlamamış olmak gerekir. Çünkü herkes bilir ki Ata, yenilgisini mertçe kabul edecek yerde herhangi bir başarısızlığını örtbas etmek için böyle küçük olaylara başvuracak bir adam değildi. Kaldı ki O'nun bu işteki içtenliğine, "Teori"yi bir geri dönme düzeni değil, tersine, bilimsel bir görüş olarak ortaya attığına tanıklık eden açık bir olay da vardır: 1937 yılında Bükreş'te toplanan Antropoloji Kongresinde dil konusuna da yer verileceğini haber alan Atatürk, "Güneş Dil Teorisi"nin orada da açıklanmasını istemiş ve bu işle Hasan Reşit Tankut'u görevlendirmişti. " Teori"nin ilgi topladığını haber veren İbrahim Necmi Dilmen'e Ata soruyor: - Bu teorinin benim olduğunu söylemişler mi ? Dilmen'in: - Teorinin serbestçe tartışılmasından belki sakınılır düşüncesiyle adınız verilmemiş olacak verdiği karşılık üzerine Atatürk: - Doğru! diyor. Atatürk'ün, teorisini uluslararası bir kongreye tanıtmak, hem de kendi adıyla tanıtmak özeni, teoriyi bir kaçamak yolu olarak düşünmediğini, ona salt bilimsel bir değer verdiğinin söz götürmez bir tanığıdır. * Alıntı