Cennet... Her Müslümanın hayatını "o muazzam sona" ulaşmak adına vakfettiği, hayatta karşılaştığı sıkıntılı anlarda... Cennet... Her Müslümanın hayatını "o muazzam sona" ulaşmak adına vakfettiği, hayatta karşılaştığı sıkıntılı anlarda, "ne de olsa cennet var" diyerek motivasyon sağladı son durak... En mükemmel mekan... Öyle ki, tüm mekanların üzerinde... Peki, cennette de bir azap var desek ne dersiniz!!! Daha küçükken öğrenmiştim; Cennet'e gidenler arasında bile Allah-ü Teâlâ’nın Cemal'ini göremeyenler olacakmış. Herkes mertebesine göre ya sadece bir kere görecek, ya uzun zaman aralıklarıyla görecek, ya daha sık görecek, ya da kimileri de sürekli Cemalullah ile müşerref olacakmış. Cennet'in de azabı varmış; O'nu görememek... Ama bu haksızlık diye düşünürdüm o zamandan beri. Hani Cennet'te her istediğimiz olacaktı... Cennet'e gideceğimiz de belli değil ama gidersek en azından orada azap olmadığına inanmak istiyordum. Aramıza nasıl bir set çekilecek, gözümüzün önüne nasıl bir perde inecek ki, görmek isteyeceğiz ama göremeyecek ve bunun azabını yaşayacağız... Anlamıyordum... Ama artık anlıyorum... Hani bir dostunuza, sevdiğiniz, değer verdiğiniz birine karşı bilerek ya da bilmeyerek büyük bir ayıp yaparsınız ya... Farkına vardığınızda utancınızdan kendi kendinizi yersiniz nasıl ben bunu yaptım diye. Ama olmuştur bir kere ve geri dönüşü de yoktur. Aklınızdan filmlerdeki geçmişe gitme kurgularının gerçek olması geçer durur hani. İşte böyle bir haldeyken karşınıza kusur ettiğiniz kişi gayet mütebessim bir şekilde çıkıverse... Hiç bir şey olmamış gibi davransa... Onun merhametinin karşısında kat be kat mahviyetiniz artıyor olsa... Kısacası öyle birine öyle bir hata yapmış olsanız ki, siz hatanın büyüklüğünü fark ettikçe onun da merhameti artıyor olsa... Onun merhameti arttıkça sizin mahcubiyetiniz artıyor olsa... Bakabilir misiniz yüzüne? Onun yüzüne bakmaya yüzünüz olur mu? Yeter artık, bu kadar da merhametli olma, eziliyorum diyesiniz gelir. Ama diyemezsiniz... Ve bakamazsınız... Kaldıramazsınız onun hoşgörüsünün genişliğini ve bakamazsınız işte... Anladım... Ve Allah'a karşı da eğer O'nun Cennet'e layık kullarından olabilsem bile, o an geldiğinde yüzümün olmayacağını fark ettim. O'nun Cemal'i ile karşılaşmaya, O'nun Rahmet'inin sonsuzluğu ile yüzleşmeye yüzüm olmayacak... Ve O'nun ile benim aramdaki perde "kendim" olacağım... Vazifeli melekler gelip de "Süren doldu, artık bakamazsın" ya da "Sen bir defa görebilirdin, ikincisi sana yasak" demeyecek... Ben kendim bakamaz olacağım, anladım... O zaman, daha vade dolmadığına göre, o anki mahcubiyeti şimdiden yaşamaya başlasak, madem son ana kadar affedilme umudu ile yaşıyoruz, af dilesek bugünden, belki o gün yüzümüz olur... Hayatımızın her anında bize Sonsuz Esma'sının cilvelerini gösteren bir Rabb'e karşı "Yaşıyoruz işte, zamanımızı geçiriyoruz..." diyenlerden olmamak için yalvarsak, bize biçtiği Kader ile neleri öğrettiğini görmezden gelerek "Elbet bir gün Kader bize de güler..." isyanlarını yaşayanlardan olmamak için yalvarsak... Acaba o gün biraz olsun başımızı kaldırmaya cesaretimiz olur mu dersiniz? Allah'ım! Sen'den hakkıyla özür dilemeyi istiyorum. Beni affedeceğini iliklerime kadar hissetmek istiyorum. Ve Sen’in affına ne kadar muhtaç olduğumu doyasıya yaşamak istiyorum. Sana yalvarmak, yakarmak istiyorum... İçimi sadece Sana dökmek istiyorum... Tüm yaralarımı Sana sunmak, merhemini Sen'den dilemek istiyorum... Allah'ım, gaflet perdesini üzerimden kaldır ki, istediklerime bir nebze erebileyim... İstediklerimi yapamayacak kadar acizim gaflete karşı... Sen diri tut ruhumuzu son anımıza dek Allah'ım!...