Türkiye sosyalist hareketinin en önemli fikir adamlarından Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Cumhuriyet Bayramı Nedir" başlıklı makalesini Cumhuriyetin kuruluşunun 90.yılı nedeniyle aynen yayınlıyoruz. Kıvılcımlı bu makaleyi 1968 yılında Cumhuriyetin Kuruluşunun 45.yılı nedeniyle yazmıştı. İşte 45.yıl önce yazılan o makale: CUMHURİYET BAYRAMI NEDİR ? Bunu, bize en iyi özetleyen kişi, Cumhuriyetin ölümsüz kurucusudur. Mustafa Kemal, Türkiyenin yüzyıllardan beri iki büyük kahredici gücü, iki büyük lanetleme gücü ezdiğini haykırdığı gün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gönderine ilk Cumhuriyet bayrağını çekmişti. Bu iki kahredici, lanetleme, baş belası güç neydi? Mustafa Kemale göre; birisi Emperyalizm, öteki Saltanattı. EMPERYALİZM NEDİR ? Batıda, serbest rekabetçi tasını tarağını toparlamış ve iç çatışmalarını, dünya ölçüsünde kangrenleştirmiş olan, tekelci kapitalizmdi. SALTANAT NEDİR ? Kadim Tefeci-Bezirgân Sermayenin, her türlü gelişimi taşlaştırıp dondura koymuş olan derebeylik biçimiydi. Bu iki güç birbiriyle domuz topu olmuştu. Emperyalizmin yeryüzündeki egemenliğini sağlayan yerli avadanlık, geri ve sömürge ülkelerde emperyalizmin teslim aldığı irili ufaklı saltanatlardı. 1919 yılı, yalın savaş kılıcıyla, Modern Çağ derebeyliği olan emperyalizmin, yüzde yüz emrine geçirilmişti. Onun için, Anadolu içlerinde, gâvura karşı kıpırdayan baş kaldırma karşısında, ilkin sözde Müslüman olan, Saltanatı buldu. Emperyalizmin Papaz Fruları, Saltanatın Molla Necmettinlerini parayla tuttular. Ve Anadolu topraklarına sarıklı-cübbeli kılıklarla, casus ve baltalayıcı olarak gönderdiler. Ege Cephesinde Millî Kurtuluş Cephesinin ilk kurşunu, Yunanlıdan önce, sözde Müslüman mütegallibe hacıağalarına karşı sıkılmak zorunda kalındı. Onun için Türkiyede Cumhuriyet demek, Türk Milletinin bağrına oturmuş olan emperyalizmle Saltanata karşı kurduğu bir savunma kalesi demektir. Bu sebepten Türkiyenin devrimci Anayasasında, her madde üçte iki çoğunlukla değiştirilebilirdi. Ama hiçbir çoğunlukla, hiçbir zaman ve hiçbir kimsenin değiştiremeyeceği tek madde Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet olduğu maddesiydi. Cumhuriyet çağına dek Türkiyede kurtuluş yolları çok arandı ve denendi. Dizginler Saltanatın elinde kaldığı sürece debelene debelene batıldı. Ya Lâle Devri gibi, halkın Saltanata karşı düşmanlığıyla devrilen, bir sefahat sofrası kuruldu, ya Tanzimat gibi emperyalizme şirin görünme muskası takınılarak Abdülhamit istibdadına karıldı. Ya da Meşrutiyette olduğu gibi Saltanatın da altı üstüne getirilip, sömürgeleşme uçurumuna yuvarlanıldı. O kârı kadim Saltanat kazanı, emperyalizmin ateşi üstünde kızdırıldıkça, içindeki Türk Milleti diri diri kaynatılmaktan kurtulamazdı. Cumhuriyet Saltanat kazanını devirip, emperyalizmin ateşini Türkiyede söndürdüğü için, bir Millî Kurtuluş yarattı. Cumhuriyet emperyalizme, yani Cihan Finans-Kapitalizmine ve Saltanata, yani Osmanlı Tefeci-Bezirgânlığına karşı savaşarak doğdu. Türkiyede Cumhuriyetin anlamını yücelten ve kutsallaştıran, Mustafa Kemalin hiç hayale kapılmaksızın pek açık belirttiği, o her iki irtica cephesinde, her iki gericilik cephesinde başardığı savaştır. 45 yıldır Türkiyede neler olup bitti? Her canlı ya da cansız varlık gibi, toplumumuz da zamanla bir sıra değişikliklere uğradı. Ana çizgisiyle, yani ekonomik temel ve sosyal sınıf yapısı bakımından geçirdiğimiz değişikliklerin anlamı ve yönü ne oldu? Soruya duruca karşılık bulmak için, kendi kendimize bir daha sorabiliriz: Türkiyede Cumhuriyet, Mustafa Kemalin ilk olarak gördüğü ve gösterdiği hedefe vardı mı? Daha kabaca söyleyelim: Türkiyede Cumhuriyet, Saltanatı kökünden devirip, emperyalizmi kökünden kazıdı mı? Bu sorulara yuvarlacık bir EVET yahut HAYIR ile karşılık vermek kadar bozuk metafizik veya skolâstik bir düşünce ve davranış olamaz. Cumhuriyetimizin gerçekliğinde yatan diyalektik büsbütün beklenmedik, şaşırtıcı gelişmeler gösterdi. 1- SALTANATın tepesi Padişahlık ve Hilafetti. Saltanatın tabanı derebeyleşmiş Tefeci-Bezirgânlıktı. Cumhuriyet, tepedeki padişahlığı ve hilafeti kaldırdı. Tabandaki Kadim Tefeci-Bezirgân Hacıağalık ne oldu? Vaktiyle irtica denilen gericilik isyanlara, suikastlara giriştikçe ezildi. Kabuğuna çekildikçe rahat bırakıldı, hatta ayrıcalandı. Yalnız ara sıra tefeciliğe karşı resmi savaşlar açıldı. Yüzde ondan aşırı faizler kanunla yasaklandı. Oysa, politikanın etkileyemediği kanunlar vardı. Türkiye ekonomisinde Kadim Tefeci-Bezirgân Sermayenin kökünü ancak genlikli (prosper: Müreffeh) ve hızlı bir modern sanayileşme kazıyabilirdi. Geniş üretim alanımız, toprakta küçük ekici, sanayide esnaf eliyle yürütüldükçe kaçınılmaz sonuç belliydi. En ufak teşkilâtına göz yumulmayan, her kımıldanışı ağa ağırlığı ile boğulan, bin bir devlet vergisi ve banka mükellefiyetleri altında her gün biraz daha ezilen KÜÇÜK ÜRETMENLER Tefeci-Bezirgân torbasında kekliktiler. O yüzden en iyi niyetli olsun veya olmasın, bütün resmî yasaklar ister istemez kitapta kaldı. Hayatta Kadim Tefeci-Bezirgân ilişkileri, şehir bankalarından güç alarak bütün hınçları ve uğursuzluklarıyla işlediler. Eski saltanatlarını (yeni egemenliklerini) yürüttüler ve gitgide büyülttüler. 2- EMPERYALİZMin tepesi -o günler- Yunan Kralı ile Türk Padişahının gölgelerine çöreklenmiş: İngiliz, Fransız, Amerikan, İtalyan vb... emperyalist silâhlı güçleriydi. Emperyalizmin Türkiye içindeki tabanı: yabancı komprador sermaye, yani bankalar ve şirketlerle onların acenteleriydi. Mehmetçik, Yunan Ordusunu baskına uğratınca Yunan Kralını, maymun ısırdı, Türk Padişahının kavuğu devrildi. Emperyalist silahlı güçler paratonersiz kaldılar. Anayurtlarındaki grevlerde, halk hareketlerinde Sovyet İhtilâlini bastırmaya vakit bulamayan emperyalizmin silâhlı güçlerini de şeytan aldı götürdü. Tabandaki modern yabancı şirketlerle acenteler ne oldular? Düyunu Umumîye alacaklıları Şark İsyanlarını ve şirketler Gaziye suikastları kışkırttıkça, yerli-yabancı firmalar devletleştirildi. Çoğunluğu Rum, Ermeni, Yahudi olan komprador burjuvazi Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarıyla sindirildi. Sermayeci tıkırına baktıkça okşanmaktan da öteye şımartıldı ve varsa yoksa biricik devlet gözdesi yapıldı. Bunun üzerine pek imrendiğimiz özel sermaye külahları silâhları değiştirip yerli millî şirketler kılığında adanmış toprağına kavuştu. Uluslararası Finans-Kapital bütünlüğü içinde bir öz ve özel parça oldu. Türkler Medenî Kıyafet takınıp Avrupalılaştılar. Batılı kodaman turistler ve vaktiyle Türke tepeden bakan kompradorlar da Türkleştiler. Birinci Dünya Savaşından sonraki Cemiyeti Akvam (Uluslar Derneği) adını alan kozmopolitlik eğilimi, İkinci Dünya Savaşındaki Birleşmiş Milletler biçimine doğru gelmişti. NATO, CENTO, Pentagon kemerlerini cankurtaran simitleri gibi kuşandık. Cumhuriyetinin başlıca hikmeti vücudu: Birincisi, saltanatı (Türkçesi: DOĞU GERİCİLİĞİNİ), İkincisi Emperyalizmi (Türkçesi: BATI GERİCİLİĞİNİ) yok etmekti. 191929 arası Türkiyede, Kadim doğu gericiliğinin kavuğu olan saltanat devrildi. O kavuğun örttüğü asıl doğu gericiliğinin başı: Tefeci-Bezirgânlık dımdızlak parladı kaldı. O yüzden eski irtica, yeni gericilik: budanmış ağaç gibi, her zamankinden daha zor kötekli ve daha gürbüz olarak, dört bucağımıza dal budak saldı. 191929 arası, Türkiyede modern Batı gericiliğinin şapkası olan emperyalizm, silâhlı kuvvet biçimiyle önce kapıdan kovuldu. O şapkayı taşıyan eskimiş ve iler tutar yeri kalmamış komprador burjuvazi saf dışı edildi. Emperyalizm şapkasını yerli millî şirketler başlarına geçirdiler. Kapıdan kovulan yabancı sermaye: Batıcı Demokrasi ve dış yardım adı verilen Truvanın Atıyla yurdumuza bacadan girdi. Bir de baktık, 1923 yılı Finans-Kapital şeytanının alıp götürdüğü yabancı silâhlı güçleri, aynı şeytan satamayıp geri getirdi. Ve yüzlerce üste yuvalandırdı. O nedenlerle, kırk yıllık ara geçmeden: Birinci Kuvayimilliyecilikten sonra bir İkinci Kuvayimilliyecilik gerekti. 191929 yılları Birinci Millî Demokratik Devrim sosyal bir kümeye: komprador burjuvaziye karşı gerçekleşti. Ancak, kompradorların yerine, Türkiyede, genlikli ve ilerici bir sanayi burjuvazisi geçemedi. Eşsiz Örneksiz Devletçiliğimiz sayesinde: tebdil gezen en kodaman eski kompradorlar, en kodaman, kadim Tefeci-Bezirgânlar ve en kodaman büyük toprak emlâk ağaları bankalar kubbesi altında harman edildi; hepsinden, son sistem her mahallede bir milyoner parolalı yerli millî FİNANS-KAPİTAL OLİGARŞİSİ yaratıldı. 195969 yılları İkinci Millî Demokratik Devrim, 27 Mayısın ışığı altında çim çiğ aydınlandı. Burada, nükleer başlıklı Amerikan üslerine sırtlarını dayamış bulunan Finans-Kapital Oligarşisi, Mustafa Kemalin EMPERYALİZM dediği BATI GERİCİLİĞİdir. Burada köylerimizi inlete inlete sömürdükçe biti kanlanan tefeci hacıağalık Mustafa Kemalin Saltanat dediği DOĞU GERİCİLİĞİdir. Her iki gericilik de, 48 yıl önce Kuvayimilliyeci atalarımızın savaş açtıkları aynı iki başlı ejderhanın bugünkü gelişimidir. İki kahredici, iki lanet olası büyük başbelâmızdır. Birinci Kuvayimilliyecilik: SİLÂHLI, askercil, sıcak savaştı. Bu savaşın bütün yokluklarına rağmen cephesi açıkça belirliydi. Stratejisi ve taktiği az çok genel kurallara göre basitti. Hedefi ise olağanüstü kolay anlaşılırdı. İkinci Kuvayimilliyecilikte, cephe ne denli baş döndürücü, strateji ve taktik ne denli karmakarışık, hedef ne denli güç anlaşılır olursa olsun, Birinci Kuvayimilliyeciliğin devrimci, kutsal Mustafa Kemal gelenekli, CUMHURİYET BAYRAĞI başımızdadır. HİKMET KIVILCIMLI (29 Ekim 1968)" Odatv.com'dan 29.10.2013 tarihli alıntıdır.