Din'le İlgili Nutuk'tan .

'Mustafa Kemal ATATÜRK' forumunda reddi tarafından 6 Kas 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. reddi

    reddi New Member

    İkinci nokta Efendiler, yeni Anayasa'nın ikinci maddesinin başında.. "Türkiye Devletinin dini, İslâm dinidir" cümlesidir.

    Bu cümle, daha Anayasaya geçmeden çok evvel, İzmit'te, İstanbul ve İzmit basın mensuplarıyla uzun bir görüşme ve konuşmamız esnasında, kendileri ile konuştuğum kişilerden birinin şu sorusu ile karşılaştım: "Yeni hükümetin dini olacak mı?" İtiraf edeyim ki, bu soru karşısında kalmayı hiç de arzu etmiyordum. Sebebi, pek kısa olması gereken cevabın o günkü şartlara göre ağzımdan çıkmasını henüz istemiyordum. Çünkü, vatandaşları içinde çeşitli dinlere bağlı unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adilâne ve tarafsız davranmak ve mahkemelerinde vatandaşları ve yabancılar hakkında eşit adalet uygulamakla görevli olan bir hükümet, fikir ve vicdan özgürlüğüne uymak zorundadır. Hükümetin bu doğal niteliğinin, şüpheli anlam verilmesine sebep olacak niteliklerle kayda bağlanması elbette doğru değildir.

    "Türkiye Devleti'nin resmî dili Türkçe'dir" dediğimiz zaman, bunu herkes anlar. Hükümetle resmî işlemlerde, Türk dilinin geçerli olması gereğini herkes doğal bulur.Fakat, "Türkiye Devleti'nin dini, İslâm dinidir" cümlesi aynı şekilde mi anlaşılıp kabul edilecektir ? Bu şüphesiz, açıklama ve yorumu gerektirir. Efendiler, gazeteci muhatabımın sorusuna, hükümetin dini olamaz! diyemedim; aksini söyledim. "Vardır Efendim; İslâm dinidir" dedim. Fakat hemen arkasından "İslâm dini fikir özgürlüğüne sahiptir" cümlesiyle cevabımı açıklama ve yorumlama gereğini hissettim. Demek istedim ki, hükümet, fikir ve vicdana saygı göstermekle kayıtlı ve görevli olur. Karşımdaki kişi, verdiğim cevabı, şüphesiz, makul bulmadı ve sorusunu şu tarzda tekrar etti: "Yani hükümet bir dine bağlı olacak mı?", "Olacak mı, olmayacak mı bilmem!" dedim. Sorunu kapatmak istedim. Fakat, mümkün olmadı. O halde, denildi; herhangi bir sorun hakkında inancım ve düşüncelerim çerçevesinde bir
    fikir ortaya atmaktan hükümet beni menedecek veya cezalandıracaktır. Halbuki herkes, kendi vicdanını susturmaya imkân görecek mi? O zaman, iki şey düşündüm. Biri: Yeni Türkiye Devleti'nde her ergin kişi dinini seçmekte serbest olmayacak mıdır? Diğeri: Hoca Şükrü Efendi*'nin: "Bazı din bilgini arkadaşlarımızla birlikte düşündüklerimizi, şeriat kitaplarında mevcut belli ve değişmez İslâmî hükümleri yayımlayarak... yanıltıldığı maalesef görülen İslâm kamuoyunu aydınlatmayı gerekli bir görev saydık" girişinden sonra ifade edilen "İslâm Hilâfeti, din emrini koruyup yaymakta Peygamberliğin yerini almaktır; şeriat hükümleri koymak hususunda Resul-ü Ekrem Efendimiz'in vekilidir."

    Oysa ki, Hoca'nın sözlerini uygulamaya kalkışmak, millî egemenliği, vicdan özgürlüğünü kaldırmaya çalışmaktı. Bundan başka Hoca'nın bilgi hazinesi, Yezitler zamanında yazdırılmış ve istibdat yönetimine özgü formülleri kapsamıyor muydu? O halde kavramı ve anlamı, artık herkesçe tamamen anlaşılmış olan devlet ve hükümet tabirlerini ve millet meclisleri görevlerini, din ve şeriat kılıklarına bürüyerek kim ve ne için aldatılacaktır? Gerçek bundan ibaret olmakla beraber, o gün İzmit'te, basın mensuplarıyla bu konu üzerinde, daha fazla karşılıklı konuşma gerekli görülmedi.

    Cumhuriyetin ilânından sonra da, yeni Anayasa yapılırken, lâik hükümet tabirinden dinsizlik anlamı çıkarmaya eğilimli ve vesileci olanlara fırsat vermemek amacıyla, yasanın ikinci maddesini anlamsız kılan bir tabirin girişine göz yumulmuştur. Yasanın, gerek 2. ve gerek 26. maddelerinde, gereksiz görünen ve yeni Türkiye Devleti'nin ve cumhuriyet yönetimimizin çağdaş karakteriyle uyuşmayan ifadeler, devrim ve cumhuriyetin o zaman için sakınca görmediği ödünlerdir. Millet, Anayasamızdan, bu fazlalıkları ilk uygun zamanda kaldırmalıdır.​
     

Bu Sayfayı Paylaş