Düşsel Varsayımlar Başlıyor

'Felsefe-Psikoloji-Sosyoloji' forumunda Uygu tarafından 23 Eyl 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member

    Düşsel varsayımlar ileri sürmenin tarihi pek eskidir. Özellikle dinsel alan bu gibi varsayımlarla doludur. Ne var ki bilimsel alanda kurgunun (spekülasyonun) düşsel varsayımların eşdeyişle metafiziğin ve idealizmin başlatıcısı Elea’lılar olmuştur.

    İ.Ö. VI. yüzyıldayız. Bilim henüz emekleme çağındadır.
    Fiziğin bittiği yerde zorunlu olarak metafizik başlıyor.

    İnsanlar bilimsel olarak açıklayamadıklarını hayaller kurarak açıklamaya çalışıyorlar. Uyduruyorlar uydurduklarının da doğru olması gerektiğini savunuyorlar.

    Bilimle eşdeyişle pratikle denetlenemediği için gerçeklerden kopan insan düşüncesi kendi kendisinin amacı haline dönüşüyor. Düşsel varsayımlar böylelikle ortaya çıkıyor. İnsan düşüncesini yirmi altı yüzyıldır yanılgılardan yanılgılara sürükleyen bu çok tehlikeli serüven Xix’uncu yüzyılda karşısına eytişimsel ve tarihsel özdekçiliköğretisi dikilinceye kadar durdurulamayacak.

    Elea İtalya’da Napoli’nin güneyinde Latinlerin Velia adını verdikleri bir kıyı kentidir. Kolophon’lu Ksenofanes Hellen kentlerinde yetmiş yıl süren bir geziden sonra burada yerleşiyor. Homeros’la Hesiodos’un insan biçimli insan nitelikli tanrılarına karşıtanrının tek’liğini savunmaya başlıyor. Görüldüğü gibi metafizik ve idealizm; gene de dinsel bir temelden yola çıkmaktadır.

    Şöyle diyor Ksenofanes:

    "Tek bir tanrı vardır. O ne vücut ve ne de düşünce olarak insanlara benzer. Tüm görme tüm düşünme tüm işitmedir. Hareketsizdir her zaman aynı kalır. Düşüncesi her şeyi yönetir hem de hiçbir düşünce harcamadan. Homeros’la Hesiodosinsanlarda ne kadar ayıp ve utanç verici şey varsa ona yüklemişlerdir; hırsızlık zinayalan dolan... Ama ****lerin ya da aslanların elleri olsaydı ve bunlar da insanlar gibi resim yapmasını bilselerdi ****ler ****lere atlar atlara benzeyen tanrılar yaparlar ve onlara kendi biçimlerini verirlerdi".
    Elea’lı Parmenides ustasının bu dinsel tek’liğini felsefeye aktarıyor:

    Varlık tektir ve değişmez. Çokluk ve değişirlik görünüştedir. Biz bu görünüşleri duyularımızla algılıyoruz tekliğe ve değişmezliğe usumuzla (aklımızla) varıyoruz. Duyular aldatıcıdır gerçeği gören sadece ustur. Çünkü gerçek varlık görülemezdokunulamaz işitilemez; demek ki duyularımızla algılanamaz. Onu ancak usumuzla kavrayabiliriz.

    Elea’lılar (Melissos Zenon Gorgias) devimin (hareketin eşdeyişle değişirliğin) bir görünüşten ve kuruntudan ibaret olduğunu tanıtlamak için birbirleriyle yarışıyorlar.

    Özellikle Zenon o çağda çürütülemez sanılan ünlü çıkmazlar (Os. Teşkikat Yu. Aporia)’ını ileri sürüyor.



    Çağdaş metafizikçi ve idealistlere göre metafiziği ve idealizmi başlatan Parmenides gene de bağışlanmaz bir pot kırıyor devimsiz ve değişmez varlık’ın yuvarlak biçimde olduğunu ve uzayda bir yeri bulunduğunu söylüyor. Buysa onun ruhsal olmayıpözdeksel olduğunu söylemek demektir. Hatırlanacağı gibi bu potu Anaksimenes’le Anaksagoras da kırmışlardı ileri sürdükleri ruh’ların özdeksel olduğunu söylemişlerdi.

    Tüm Yunan metafizikçileri ve idealistleri bunların en büyükleri olan Platon’la Aristoteles bile bu potu kırmakta devam edecek. Antikçağ Yunan düşüncesininçocuksuluğuna ve ilkelliğine karşın büyüklüğünü ve temelliğini belki de bu küçük potlarda aramak gerekir.

    İnsan düşüncesine böylelikle musallat olan metafiziğin ve idealizmin yirmi altı yüzyıllık büyük gücü tarihin her çağında egemen sınıfların desteğinden kaynaklanıyor. Çünkü yoksulluk ve acı çeken geniş insan yığınları ancak bu hayallerle uyutulabilir ve dizginlenebilir. Yoksa kurşunlar vızıldayınca kaçmaya başlayan tabur imamının dediği gibi:


    "Tehlikeeee melhuuuuz".

    Varlıklı ve mutlu küçük bir azınlığa karşı yoksulluk ve acı çeken büyük insan yığınlarını uyutup dizginleyebilmek için öğütler gerek. Bundan ötürü insan düşüncesinin büyük öğütçüleri de bu yüzyılda ortaya çıkmışlardır.

    *
    Orhan Hançerlioğlu/Düşünce Tarihi
     

Bu Sayfayı Paylaş