Fakir kızın beslenme çantası

'Serbest Kürsü' forumunda bermer tarafından 20 Kas 2013 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. bermer

    bermer Well-Known Member

    Fakir kızın beslenme çantası

    KÜÇÜK Elif, annesiyle birlikte Bayrampaşa Sebze ve Meyve Hali’ne çok sevdiği portakalları için gelmişti. 400 bin lira olan portakalı almak için babasının parası yetmemişti. O da arkadaşları gibi beslenme çantasına portakal koymak istiyordu

    Sebze ve Meyve Hali kardan iyice kapanmış, sadece bir iki kamyon gelmeyi başarmıştı. Kamyonların üzerindeki sebze ve meyveler bir iki kabzımal eşliğinde boşaltılıyordu. Hava o kadar soğukki, iki kasa taşıyan hamal hemen köşedeki ateşin başına koşuşturuyor, ellerini ısıtmanın telaşına düşüyordu.

    Hemen karşımızda bir başka telaş daha yaşanıyordu. Ama bu telaş görenleri buz gibi havada bir kez daha titretiyordu. Ama ne titreme?... Bir anne ve küçük kızı ilişmişti gözümüze. İster istemez dikkat keşilmiştik. Yanlarına biraz daha yaklaştık. Küçük kızın sesi geliyordu. “Anne bunu da alalım mı?”, “Hani yok demiştin?”, “Buraya daha önce niye gelmedik anne?”, “Ayşeler de mi buradan alıyor anne?”...
    Çöpleri karıştıran anne- kızın yüzünde buruk bir tebessüm belirmişti. Küçük kız sevinçten çöplüğün bir o başına, bir bu başına koşuyordu. Seçtiği portakalların üzerindeki karı eliyle şöyle bir siliyor sonrada poşete dolduruyordu. Göz ucuyla kızını izleyen anne günlerdir portakal isteyen kızının isteğini çöplükten de olsa yerine getirmişti anlaşılan.

    Mahçup olduk ama...

    Bir gazeteci için bu görüntü elbetteki bir haberdi. Ve fotoğraflanması gerekiyordu. Öyle de yaptık. Hay yapmaz olaydık. Fotoğrafının çekildiğini farkeden kadıncağız bozuldu. Yerden yavaşça doğruldu, bizimle gözgöze gelmeden elini kızına doğru uzattı. Küçük kız yine kendi halindeydi, “Anne yine geliriz değil mi?” dedi. Gerçekten çok kötü bir durumdu. Kendimizi hırsızlık yaparken yakalanmış gibi hissettik. Anne tekrar kızını ikaz etti, “Hadi Elif! bak baban bize işaret ediyor gidelim.” Küçük kız çantayı sürükleyerek annesini yanına kadar gitti. Onlar el ele tutuşup yanımızdan uzaklaşırken, biz ışınlanmış gibi donup kalmıştık... Açıkcası çok mahcup olmuştuk.

    Yüzsüzlük bu ya! Bu kez isimlerini öğrenmek istedik. Kadıncağızın yanına vardığımızda bizimle göz göze geldi ve, “Ne olur bunu yayınlamayın. İnanın ki, ilk kez geldik. Hem dükkancılar da almamıza bir şey demedi sizde gördünüz. Kocam ‘gitmeyelim, bir gören olursa rezil oluruz’ demişti. Ama kızımın ısrarlarına dayanamadım. Bütün suç benim” diyordu. Garipler çöplükten portakal toplamanın suç olduğunu zannediyordu. Bir ara Elif aşağıdan yukarı doğru yüzümüze baktı ve annesine iyice sokuldu. Bacakları bile titriyordu. O da korkmuştu...

    Kocama sorun...

    Kadıncağız,” Kocam burada birşey soracaksanız onu sorun” diyerek az ilerideki kamyonu gösterdi. Baba kamyonun köşesinde saklanmış bekliyordu. Belli ki, burada olmaktan utanıyordu. Onu gördüğümüzü farkedince gizlenmekten vazgeçti, yanımıza geldi. “Biliyorum sizinde işiniz bu ama bunu yazmasanız olmaz mı?” diyerek başladı söze ve gözleri kısılarak sözlerini sürdürdü, “İnanın ki, Elif çok ısrar etti. Annesinden sürekli portakal istiyor. Okulda arkadaşlarının beslenme çantasında portakal oluyormuş. Çocuk işte yoktan anlamıyor ki. Ama yazacaksanızda bizi buralardan geçinen aileler gibi yazmayın. Bu ilk ve son gelişimizdi”.

    Cebinden çıkardığı filtresiz sigarısını yaktıktan sonra derin bir nefes çeken baba dertlenmişti, Samsun’dan gelmişlerdi. İnşaatlarda çalışıyor, karınlarını doyuruyordu. Fakat 4 aydır hiçbir iş alamamıştı. Üstelik kış aylarında inşaat işi de olmuyordu. Ama bu sene durum daha farklıydı. Baba ısrarla isimlerini yazmamızı istemiyordu. Tanınırsa mahcup olur diye endişeleniyordu. Ama giderken söyledikleri çok enteresandı, “Şimdi diyeceksiniz ki, altı üstü portakal. . Burada kilosu 400 bin lira. Niye çoluğu çocuğu çöplüğe muhtaç ediyorsun? Ama inanın ki o bile yok!.. Evdeki son torba kömürü de bir arkadaşım aldı. Ama yarın... Yarın o da yok işte”!..

    Elif anne babasının arasında bizden uzaklaşırken, kendi kendine söyleniyordu, “Bir daha portakal istemiyorum. Bunlarıda kardeşime yedir anne!”.

    Kar üstünü kapamadan

    Sebze ve meyve hali’nin arka kapısındaki manzarada Elif ve ailesinin yaşadıklarından farksızdı. Kardan kapanan çöplükteki iki çocuk, soğuktan üşümek üzere portakal ve elmaların içinden gözlerine kestirdiklerini seçiyor ellerindeki poşetlere dolduruyorlardı. Belli ki, onlar daha öncede gelmişlerdi buraya. Fotoğraflarının çekilmesine aldırış bile etmediler.
    Kar kapatmadan biraz daha meyve toplayıp evin yolunu tutmanın telaşı içindeydiler.



    (Alıntı)

    Bermer'in Notu:
    Ben gerçekten çok kötü oldum okuduğumda ve halen de daha iyi hissetmiyorum. Bu anne o kadar tanıdık ki o çocukta, anne de, ben de olabilirdim.

    Çocukluğum geldi aklıma... Daha azdık o zamanlar... evdeki soğuk soba, annemin parasızlıktan ağlayışı, bankada hademe olarak çalışan babama gidip ekmek almak için para isteyişim, herkesin içinde yok diye küfürle gönderilişim, kapının önünde bekleyen annem, bize acıyan memurun anneme kapıdan para uzatması, aldığı ekmeğin birini eve gidene kadar hadi anne kopar diye şalvarını çekiştirişim, annemin önüme koyduğu ekmeğe ve nerden bulduğunu bilmediğim 3-5 zeytine saldırışım... Annemin ıslak gözlerle beni izlemesi hala bende saklıdır mesela...

    Başka bir an geliyor yine gözümün önüne, sayı artmış, evde yiyecek yok yine, kömür de bitmiş... Babamın gözünden akan yaşla parmağından evlilik yüzüğünü çıkartarak anneme bunu bozdur, alırız yine diye uzattığı avucunun içindeki altın halka...

    Asla alınamadı ki...

    Açlık ve yokluğu bilmeyen, varlığı da değerini de bilmezmiş...
     
    nurokan bunu beğendi.
  2. eun sung

    eun sung Well-Known Member

    zor iştir bermerim biliriz herkes hayatında zorluklar yaşamıştır resmini çekmeseler olmazdı sanki deyip kızdım içimden.....
     
  3. zipper

    zipper quae nocent docent

    Yine parçalara böldün,hüzne boğdun Bermeeerr..Hiç tanımadığım o kıza sarılmak istedim,o annenin gözyaşlarını silmek..Şükrünü bilmeyip israf ettiğimiz onca nimetin kimlere ulaşabileceğini düşündüm,bu tüketim çılgınlığında fark etmediğimiz kimlerin ezildiğini ...Hayat bazılarımız için gerçekten geçmesi zor bir sınav;ne desem boş geliyor şu an,boş ve yetersiz...:eek:ff:
     
  4. eun sung

    eun sung Well-Known Member

    ne kadar çok almışız vezamanında yiyemediğimiz bir sürü portakal olmuştur değilmi bermerim ya da zipperim işte burdan şu çıkıyor açığa paylaşmak her daim olmayana verebilmek gerek
    azda olsa azığından.....
     
  5. bermer

    bermer Well-Known Member

    Portakal deyince boğazıma durur bazen... Üniversiteden Adanalı oda arkadaşım Fatma, kulakları çınlasın. Rahatı huzuru çok olsun inşallah...

    Annem bana para gönderemezdi ki olmayan şey nasıl gönderilsin...

    Ben, bir öğretmenimin aracılığı ile o zamanki adı Fak/Fuk Fon olan özel idareye bağlı kaymakamlık iznine tabiı burstan para alarak üniversiteye gittim. Para dediğinde senelik 1 milyon, senede de bir kere verilirdi. Onu almak için de babam hademe de olsa bankada memur diye geçtiğinden, memur çocuklarına verilmediğinden o zamanki kaymakamın makamına çıkarılıp sorularına cevap vererek aldıydım. 2 sene verildiydi de 3. sene kaymakam değişince kesildi, gelen de kabul etmedi. O zaman gözümü karartıp banka personeline babama okunması şartıyla bir mektup yazdım, mahkemeye vereceğimi ifade ettim. Babamdan bana aylık 100-250 lira arasında değişen bir para gelmeye başladı da okumaya devam ettim...

    Ay nerden nereye ? portakal derken..

    Fatma memleketten gelirken bahçelerinden portakal, zeytin getirirdi.

    Annem de ayda bir memleketten erzak çantası gönderirdi otobüsle, yoğurt mayalar kavanozda, yaprak sarar, tuz ekmek koyardı, tıka basa yiyecek dolu çanta... O çantayı o zamanki Ankara garajından Tandoğandan Beşevler'e taşımak var ya, ne kadar yorucuydu...Taksi mi, öğrenciyim ben, yürümek beleş, otobüs iki durak götürecekse ne işe yarar 5 durak mesafesi varken..

    Çanta odaya çıkınca oda arkadaşlarımın yüzündeki sevinci anlatamam, paylaşırdık hep beraber, biraz açlık, biraz ev yemeği hasreti, biraz da özlem toplardı bizi sofra başına..

    Portakalı bağlayamadım daha değil mi ? Bana erzak çantası gelmemiş bir süredir, para da yok, biriktirdiğimiz kahvaltılıklar bitmiş, açız Fatma ile odada, saat öğleni gösteriyor, çeyrek ekmek 25 kuruş çorba ile 50 kuruş kantinde ancak akşam yersek para yeter, şimdi yesek akşam aç yatılır mı?

    Fatma abdestini almak için kıyafetlerini değiştirirken dolabının önünde, rafın arkasında kalmış bir portakal buldu, paylaşalım dedi bana, doymayız dedim ekmek alayım arasına koyarız deyip kantine koştumdu. Çeyrek ekmek alıp onu da ikiye bölerek yarımşar portakalla karnımızı doyurduktu.

    O yüzden ekmek arası portakal, pasta gibi tad bırakmıştır aklımda...
     

Bu Sayfayı Paylaş