Geceleyin Ölür Şairler Geceleyin ölür şairler Ansızın karanlık bir gece Son nefeste kalemle son hece Uçurumdan düşer beraber Geceleyin ölür şairler Kimsesiz bir sema altında Şiirler kimsesiz, kimsesizdir veda Her ceset kendi naaşını defneder Geceleyin ölür şairler Acılar içinde inleyerek Belki mutluluğa son çeyrek... Yıldızlar söner birer birer Korkunç yüzleri ıraktır gözden Geceleyin ölmekte şairler Çaresizce ruhu terkeder Kederden harap olmuş ten Yarım kalan kalemler kırık, Kiminin sayfası karanlık... Gidenler bir daha dönmek ister Geceleyin ölür şairler Ansızın karanlık bir gece Son nefeste kalemle son hece Uçurumdan düşer beraber
Yetmezsin Ölüm 1/ Ölüm Ay ölüm Zifafı, tek yaşanan Karanlığın gelini 1/a Çömelse karamelek pınarımın başına Narlı arzum üfürse ateşten saatleri Canım damar damar sızsa toprağa Ve kırılsa, tuz buz olsa beni tutan aynalar Uzaktan bir kırık tel Ağlasa acıların bölük pörçük kervanında “oh, aman!” Damla damla can dökülse ağzımdan Bir kanlı kefen bürünse anılarım Nesebim batsa yedi kat, yok olsa dölüm Sen, sen, sen!... Beni yok etmeye yetmezsin ölüm. 2/ Ölüm Oy ölüm! Sevdası koyu karanlık Nefreti ak kefen… Gelişi anlık 2/a Kırılsa zemherinin sivri buzları Serçeler kanatsız yemlense yağmurlardan Zaman denen ...... atlasa küheylanlara Kırbaçlar şaklasa cümle günlere Dünya dolu dizgin. Takvimler kıraç Ak ve kırılgan zülüflü güzeller Diz çökse gecenin kanatlarına Kazanlara doldurup elem, acı, ağıt ve hüznü Ellerimi gömseler ve verseler senle el ele Nesebim sürülse cehennemlere ezilse dölüm Sen, sen, sen!.. Beni yok etmeye yetmezsin ölüm 3/ Ölüm Vay ölüm! Gecelerin prensi, korkunun adı Ya da kaçışan sokakların celladı 3/a Koyver sesini on yaşımın üstüne Kapıp sultasını ağlayan diyarların Dayan ağzımın eşiğine Çöllerime derin ve karanlık kuyular kaz İnce uzun tünellerden taşı başımı Uzat uzat. Veya kısa tut hicranımı Ateşlere harman et saçılgan saçlarımı Sulara sar yar diye kandırarak Asfaltlarda yay üstüme gazeteleri Yarıl şahdamarımda Nesebime sürgün yaz ayazlara. Buz kessin dölüm Sen, sen, sen Beni yok etmeye yetmezsin ölüm 3/b Gülüm Gel artık vazgeç bu sevdadan… Beni yok etmeye yetmezsin ölüm
Hiç kalbin ağrıdı mı sebepsizce, Hiç için titredi mi sıcak yaz geceleri, Dolunaya baktığında hissettin mi hiç Yapayalnız derin bir karanlıkta olduğunu, Ve acı bir şekilde farkına vardın mı, Kalabalık içinde sessizce dolaştığını… Düşündüğün şeyi bilmeden uzaklara takılır gözlerin; Ellerin bilmediğin elleri tutar sanki, Tuttuğun el sana huzur verir de; Sen o huzurla bir türlü rahatlayamazsın… Boğazında kelimeler düğümlenir, yutkunursun; Bakışların buğulanır, gözlerini kısarsın, Tek damla düşmesin diye çabalarsın; Bilirsin ilk düşen damla habercisidir; sağanakların, Bilirsin sağanakların ardından körelir; duyguların, Bilirsin ki içindeki yangınlar büyür sağanaklarda… Sen bilirsin ama kalbin bilmez bunları, Yaşadıkça yaşar sevdalar kalbinde, Büyüdükçe büyür kalbin, her sevdayı saklar içinde, Gün gelir sığmaz olur kalbin göğsüne, Taşıyamaz olur bedenini, artık yorulur… Duyguların ağır gelir; ezilirsin Bir gün açıklanmamış duygularınla köşende, Teslim olursun ölüme, Sessizce…
Geç Zaman geç zaman bir kuytuda bırak benim elimi, ebedi sükuneti ben orada bulayım o huzur beldesine sürüyüp bedenimi anılar gölgesinde hep beraber olayım. gelirse çocukluğum sislerin arasından buz tutan yüreğimde bir kıvılcım tutuşur. bin melek kanatlanır ruhumun beyazından, şu ihtiyar gönlümde huzur şevkle buluşur... nasıl geçti bunca yıl, belki orda anlarım... ne yaptım, nere koştum, nasıl harcadım seni? beni bırak benimle, belki durmaz ağlarım... lakin istemem bir kez beni öyle görmeni... GeçZaman! bir kuytuda bırak benim elimi. aşkım ve gözyaşlarım o köşede küllensin. usulca bırakırken emanetnefesimi, bu yorulmuş bedenim, haşre kadar dinlensin...
Öldüm ve Öldün!! Güneşi tutardım parmak uçlarımda, yanmadan Gölgeleri aydınlatırdım, karanlıklarımda O kadar güçlüydüm ki, yenilmez ordular gibi Söylenmezdi hiç bir nasihat, bir musibete düştüm Hiç ölmezdim gibi gelmişti ama ben de vuruldum Ve öldüm. Dağları taşırdım omuzlarımda, titremezdi ayaklarım Ne deprem olurdu bende, ne de hiç bir felaket Öyle fikirlere dolanırsın ki, sarsılmaz sanırsın kendini Köklü bir ağaç gibi sapasağlam ayakta ölürüm derdim Hiç düşmez sanırdım kendimi, bir yüreğin salıncağındaydım Ve düştüm. Vuruldum bir anda, kanlar içinde kaldı ruhum Binlerce orduyla savaştığım bu mahşerde Dünyalara karşı alamadılar inandığım değerleri Can pazarında değerime satmadılar beni Binlerce darbeyle ölmem gerekirdi, olmadı Ve sadece sevgilinin sözleri öldürebildi beni Uyurken başucunda, bir masalımız vardı bitmeyecek gibi Ve bitti. Ne zaman değer vermediysem birine dost oldu ardımdan Ve ne zaman sevdiysem birini, hep öldürdü beni Vuruldum yine işte, akıllanmadım geçmiş ölümlerimden Akıllandım sanmıştım oysa, düşmanın darbesi öldürmedi beni Duyun dostlar, sevdiğim vurdu beni ve kanlar içinde bıraktı Ölümümü beklemeden, hiç tanışmadığımız günlere döndü Ve öldüm. Ölümümün ardından ağıdımı kendim yaktım Kendim ağladım arş-ı alâya figanımı yolladım Dirilmez dediğim ruhumun ardından, dua okurken Küllerimden doğdum yeniden, sevgiliye inatla Ölümü görmeden gitmişti oysa, bil bunu sevgili Ben doğdum. Üç gün sürdü ölümüm, üç gün cesettim sadece Üç gün ağladım kendime, üç gün, gün boyu öldüm Hasret kaldığım yüzü de, gözü de, teni de sildim Ne senden bana sen kaldı sevgili, ne de ben Bitmişliğim vardı, kabirsiz cesettim sadece Bugün güneşin doğuşunu seyre daldım Güneş gibi doğdum sevgili Ve sen öldün.
Gecenin Gerçek Sahipleri Geceyle birlikte sallantısız bir iç çekişi istedim yine saatlerin dokuduğu ağrılı ve sıkıntılı anlarımı çekerek ürperti ile sana uykusuzluğumu çekip aldım geçmişten neyi hangi zamana taşıdığımı belli belirsiz hatırladığım yüzünü niye sorarlar bana suretsiz geceyi nöbetleyenler benden hiç farkı olmayan bu sorgucuları yaşatan ve adım adım sonumu getiren saplantı yüklerimi çoğaltan kim cevabını bekletmeden doğruyu yanlıştan ayırt etmeden bekleyen birisi var yanımda dokunsam ağlayacak seni seviyorumları çoğalt sana tapıyorumlarla nedensiz ve hiç aldatmacasız beklentileri incitmeden Evet biliyorum bütün şüphelerin getirdiği yaralarımız çoğaltıyor gecenin gerçek sahiplerini sana dokunmadan taze bir iç çekişimi süsledim geceyle ayrılık acısıyla ateşin sıcağına başkaldırdım kıskanmadan sevebilmeyi becerebilseydim eğer acılarımı şiirleştiren sözcüklerin kısırlığında boğulurdum şüphelerin ayrıntılarından sıyır kendini sarıl bana bırak korkularını savur bana
Ölü Bir Kentte Yitirilmiş Bir Aşk... Gecelerdir bu kentin özgürlüğü Yıkık sokak başlarında özgürlüğün ilk anı. Gözleri cehennem kızıllığıyla Akşamüstleri evler, Geceyi beklerim kapı gıcırtılarıyla yankılanırken bomboş caddeler. Ben, yitik bir aşkın peşinde bu şehrin kaldırımlarından yürürken, Issızlığını hesaba katmadan dar sokakların, yalnızlığımın acısını koynumda taşırım. Bir eskiciye sattım yüreğimi İçinde yitik bir aşkın küllenmemiş hatırasını da. Oysa hep sevecektim güneşin bu kenti ışığıyla sardığı zamanları Ki yüreğimi sevdim içinde yitmemiş bir aşkın ateşiyle. Hassas bir sevdaydı benim sevdam Yüreğimi avuçlarında tutarken, bu şehrin titrerdi elleri. Bense aşinaydım bu kentin kalabalık caddelerine Bilemezdim o kalabalığın beni yutacağını Zahirdim, hariçtim, meçhuldüm Bilemedim aşktan yoksun bu insan selinin beni boğacağını Tan yeri ağarırken Esiri olduğum aşkın, yokluğuna sarılacağımı bilemezdim. Şimdi ben her gecenin gündüzle kucaklaştığı o vakitte Taze acılara kucak açarım. Gecelerdir benim özgürlüğüm Yıkık sokak başlarında Özgürlüğün ilk anı Gözleri cehennem kızıllığıyla akşamüstleri evler Geceyi beklerim kapı gıcırtılarıyla yankılanırken bomboş caddeler...
Ölümü seviyorum.. Sen olmasan duyar mıydım gerçekten Özlem nedir acı nedir ayrılık ne Ölüm sana övgüler düzenleme Boynumun borcu olsun yürekten Ölüm seni seviyorum inan ki Hani alırsın diye sevdiğimi Hep korku hep tasa içindeyim Yani yaşamın daha içindeyim Ölüm seni seviyorum şaşma buna Sen olmasan bilir miydim hançeri Ölüm seni seviyorum yaklaş daha Yaşamın görünsün görkemli albenisi Ölüm seni duymasaydım derinden Düşünebilir miydim evreni Evren ki renk renk bin bir görünümde Saçılır şenlik fişekleri gibi Ölüm seni kucaklıyorum seviden Nelerle tanıştırmadın ki beni Sana borçluyum duyularımın keskinliğini Seni yaşadıkça varolduğumu yeniden
Ah, sen ey, ölüm kadar sonsuz olan Ve dar bir tabut gibi rahat uyku ! Islak geceyi örtün kalbim, uyu ! Artık uykuyla tek başına kalan Ruhum gemiler uğramaz bir liman Bir tanrı gibi her tarafta korku; İşliyor bütün saatler kurmadan, Dışarda yağmur yağıyor durmadan, Görmüyor pencereler sonsuzluğu. Beni dibine çıkar mısın kuyu ! Bitti gücüne güvendiğim zaman, Gökler yakın bir ayrılıkla dolu; Aynasında yüzüm dalgalanan su, Nağmesine vurgun olduğum umman. Al beni rüzgâr! kül et beni volkan ! Toprakta o baş döndürücü koku Ve ölüm, gece içindeki çoban. Gel yetiş, ey pişmanlık ! işte yaman Bir gecedir, yaman bir gecedir bu.
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse sen aklı başında kalabilirsen eğer herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem kendine güvenebilirsen eğer bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen yalana kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana düşlere kapılmadan düş kurabilir yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir ikisini de vermeyebilirsen eğer söylediğin gerçeği büken düzenbaz kandırabilir diye safları dert edinmezsen ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz koyulabilirsen işe yeniden döküp ortaya varını yoğunu bir yazı turada yitirsen bile yitirdiklerini dolamaksızın dile baştan tutabilirsen yolunu yüreğine sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da herkesin bırakıp gittiği noktaya sen dayanabilirsen tek herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken dost da düşman da incitemezse seni ne küçümser ne de büyültürsen çevreni her saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına her şeyiyle dünya önüne serilir üstelik oğlum Adam Oldun demektir.