1. Zehirli karanfiller büyüttüm dargınlığımın saksılarında biberli kokuları vardı yazın bir akşam hazırlığına benzer kayalık bir deniz kenarında kanlı bir karanlıktı gördüğüm ben mi çok geniştim dünya mı çok dardı nasıl yaprak yaprak açılıyordu vahşi bir bitki gibi içimde keder ağaçlar sonbahara azalıyorlardı. 2. Dağlar hayvan uykularında uzaktan rüzgâr seviyor ağaçları hangi tutkudur bu döner pervanelerle ağır mumların derviş aydınlığında gözlerinde yıldız bulmacaları bir sap yasemin ağzında ne düşünmektesin tesbihinden karanlık toprağa akan ışıltılı tanelerle ışık filizlerinin sürdüğü kesin en yoğun kuytularında gecenin yalnızlığında büyük bir kalabalık kımıldanıyor elma tek görünse de dalından koptuğu an yere düştüğünde bin dağlar hayvan uykularında uzaktan gece bakır bir ayla tamamlanıyor tılsımlı bir uykuda incesaz çalıyor sakallı birtakım osmanlı bestekârların boşluklarda gezdirdiği şarkılar yorgun argın ince bir hicazkâr telâşlı şataraban ve bazı nihaventler ki sabaha karşı sihirli lâmbalar gibi yanıyor ne sonu belli ne başı hangi tutkudur bu döner pervanelerle ağır mumların derviş aydınlığında kimbilir ne zaman nerede başlamış kimbilir kimlerle buğday demeden ekmek ağaç demeden orman sehpalara yükselmek ve sabah karanlığında 3. Güneşi topladım yaprak yansımalarından gözlük camlarında biriktirip gecemi aydınlatmak için kıvılcımlı karanfil kokuyordu 4. Omuzlarında kar mavisi sislerin ağırlığı solgun kavaklar sonbaharın büyük hüznünü saklar içimde bir su yalnızlığı bir su yalnızlığı dağılıyor birden şehre elektrik tellerinden kan gibi yüksek gerilimli akım içimde bir su yalnızlığı bir su yalnızlığı ne kadar ölüme ilerlese yaşım işe bak o kadar çocukluğuma yakınım ellerime kırlangıç yağıyor. 5. Ağır yaşantıların çınarlarıdır ki onlar duman duman görkemli batıların ufkunda bulunurlar bakınca uzaktan çınarlar mıdır bulutlar mı seçemezsin gizemli yapraklarıyla başlayıp çünkü yağmurun perdesi ardında kaybolurlar içimde bir türkü tutuklandığım günkü kuşlar boşaltır koruları cıvıltılarını kıvılcım sürüleri gibi ardlarında sürükleyerek nilüferler gülümser rüya beyazlıklarıyla göğüs geçirerek içimde bir türkü tutuklandığım günkü kasımda sevilen kızlar nedense tedirgin ve nazlıdırlar belki yaprakların yansımasından bir hayli kırmızıdırlar gümüşlü bir pus dağıtır kirpiklerini damlalar uzar parmak uçlarından rüzgârda savrulur söyledikleri ölüm yalnızıdırlar içimde bir türkü tutuklandığım günkü ıssızlığın kalınlığı çökertir sazlıkları önlenemez çünkü sırma gibi parıldar yalnız arasıra görünmez kazların ıslıkları 6. O kadar hızlı düşer ki martı asılı kalır beyazlığı havada gözlediği balığı tutamasa da açlığıyla çarpışır suda 7. Soğuk denizlerin buzlu aydınlığı yalnızca başıboş rüzgârların dolaştığı ve hayalet gemilerin ki tayfaları ölmüştür buz dağları arasından bir balık gibi sessiz görünür belki arada yelkenlerin ıslığı bir de albatroslar buz denizlerinin soğuk aydınlığından son zıpkınlı avcıların akıllarında kalan yaşlı balinaların bir görünüp bir kaybolarak yağdırdıkları yorgun yağmurlar -ki gümüş fıskıyeleri gibi parlak hayatın bir bakıma öncesizliği ve sonrasızlığı bir bakıma üst üste bilmem kaç sonbahar 8. Uzak kıyıların ıssızlığında göz alırlar görmüş geçirmiş incelikleriyle gizlice kederli gümüşten balıkçıllar zarif iğneler gibi kuş yürekleri daralmış insan tedirginlikleriyle belki yakınlaşan kasırgadan haberli belki yaşlanmışlar artık uçamıyorlar gökyüzü onlara yasaklanmış bu yelkenli gemiler midir gün batışını karartan yoksa bulutlar mı parça parça bunlar hangi dumanlar hangi gönül pusları hangi hüzünlerin çilentileridir bin yıllık bir kahır görüntüsü verir dokunduğu an denize kuşa ağaca görebilsem ah köpüklü sevinçleriyle görebilsem yunusları ne kadar uysal nasıl ağırbaşlıdırlar umut çiftçileridir ki bıkıp usanmadan sürerler karanlık okyanusları akşam ve sabah gözlüğümü takar takmaz o kumsal troçkiyin büyükadada yalınayak dolaştığı sönmüş bir yanardağ gibi üzgün bir elinde balık oltası ötekinde tabancası var çünkü devrimden sürgün 9. Telekleri bütün cam tozu bakışları camekân bulut tüylerinden bir baykuştur gece sağ omzuma tünemiş dağınık ve kocaman karanlık ilk bakışta belâlı görünse de ortalığa egemen ve adamakıllı geniş içinde bir yerinde bir ışık çekirdeği büyüyor gizliden diyalektiğin aydınlık ormanlarını içeren Attila İlhan -Gözlüklü Hamdinin notları-