Gözlüklü Hamdi’nin Notları – Attila İlhan

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda zipper tarafından 17 Kas 2013 tarihinde açılan konu

  1. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]

    1.

    Zehirli karanfiller büyüttüm
    dargınlığımın saksılarında
    biberli kokuları vardı
    yazın bir akşam hazırlığına benzer
    kayalık bir deniz kenarında
    kanlı bir karanlıktı gördüğüm
    ben mi çok geniştim dünya mı çok dardı
    nasıl yaprak yaprak açılıyordu
    vahşi bir bitki gibi içimde keder
    ağaçlar sonbahara azalıyorlardı.

    2.

    Dağlar hayvan uykularında uzaktan
    rüzgâr seviyor ağaçları
    hangi tutkudur bu döner pervanelerle
    ağır mumların derviş aydınlığında
    gözlerinde yıldız bulmacaları
    bir sap yasemin ağzında
    ne düşünmektesin
    tesbihinden karanlık toprağa akan
    ışıltılı tanelerle
    ışık filizlerinin sürdüğü kesin
    en yoğun kuytularında gecenin
    yalnızlığında büyük bir kalabalık kımıldanıyor
    elma tek görünse de
    dalından koptuğu an
    yere düştüğünde bin
    dağlar hayvan uykularında uzaktan
    gece bakır bir ayla tamamlanıyor
    tılsımlı bir uykuda incesaz çalıyor
    sakallı birtakım osmanlı bestekârların
    boşluklarda gezdirdiği şarkılar
    yorgun argın
    ince bir hicazkâr
    telâşlı şataraban
    ve bazı nihaventler ki sabaha karşı
    sihirli lâmbalar gibi yanıyor
    ne sonu belli ne başı
    hangi tutkudur bu döner pervanelerle
    ağır mumların derviş aydınlığında
    kimbilir ne zaman nerede başlamış
    kimbilir kimlerle
    buğday demeden ekmek
    ağaç demeden orman
    sehpalara yükselmek
    ve sabah karanlığında

    3.

    Güneşi topladım
    yaprak yansımalarından
    gözlük camlarında biriktirip
    gecemi aydınlatmak için
    kıvılcımlı karanfil kokuyordu

    4.

    Omuzlarında kar mavisi sislerin ağırlığı
    solgun kavaklar
    sonbaharın büyük hüznünü saklar
    içimde bir su yalnızlığı
    bir su yalnızlığı
    dağılıyor birden
    şehre elektrik tellerinden
    kan gibi yüksek gerilimli akım
    içimde bir su yalnızlığı
    bir su yalnızlığı
    ne kadar ölüme ilerlese yaşım
    işe bak
    o kadar çocukluğuma yakınım
    ellerime kırlangıç yağıyor.

    5.

    Ağır yaşantıların çınarlarıdır ki onlar
    duman duman
    görkemli batıların ufkunda bulunurlar
    bakınca uzaktan
    çınarlar mıdır bulutlar mı seçemezsin
    gizemli yapraklarıyla başlayıp çünkü
    yağmurun perdesi ardında kaybolurlar
    içimde bir türkü
    tutuklandığım günkü
    kuşlar boşaltır koruları
    cıvıltılarını kıvılcım sürüleri gibi
    ardlarında sürükleyerek
    nilüferler gülümser
    rüya beyazlıklarıyla
    göğüs geçirerek
    içimde bir türkü
    tutuklandığım günkü
    kasım’da sevilen kızlar
    nedense tedirgin ve nazlıdırlar
    belki yaprakların yansımasından
    bir hayli kırmızıdırlar
    gümüşlü bir pus dağıtır kirpiklerini
    damlalar uzar parmak uçlarından
    rüzgârda savrulur söyledikleri
    ölüm yalnızıdırlar
    içimde bir türkü
    tutuklandığım günkü
    ıssızlığın kalınlığı çökertir sazlıkları
    önlenemez çünkü
    sırma gibi parıldar yalnız arasıra
    görünmez kazların ıslıkları

    6.

    O kadar hızlı düşer ki martı
    asılı kalır beyazlığı
    havada
    gözlediği balığı tutamasa da
    açlığıyla çarpışır
    suda

    7.

    Soğuk denizlerin buzlu aydınlığı
    yalnızca başıboş rüzgârların dolaştığı
    ve hayalet gemilerin – ki tayfaları ölmüştür
    buz dağları arasından
    bir balık gibi sessiz görünür
    belki arada yelkenlerin ıslığı
    bir de albatroslar
    buz denizlerinin soğuk aydınlığından
    son zıpkınlı avcıların akıllarında kalan
    yaşlı balinaların bir görünüp bir kaybolarak
    yağdırdıkları yorgun yağmurlar
    -ki gümüş fıskıyeleri gibi parlak
    hayatın bir bakıma öncesizliği ve sonrasızlığı
    bir bakıma üst üste bilmem kaç sonbahar

    8.

    Uzak kıyıların ıssızlığında göz alırlar
    görmüş geçirmiş incelikleriyle
    gizlice kederli
    gümüşten balıkçıllar
    zarif iğneler gibi
    kuş yürekleri daralmış
    insan tedirginlikleriyle
    belki yakınlaşan kasırgadan haberli
    belki yaşlanmışlar
    artık uçamıyorlar
    gökyüzü onlara yasaklanmış
    bu yelkenli gemiler midir
    gün batışını karartan
    yoksa bulutlar mı parça parça
    bunlar hangi dumanlar
    hangi gönül pusları
    hangi hüzünlerin çilentileridir
    bin yıllık bir kahır görüntüsü verir
    dokunduğu an
    denize
    kuşa
    ağaca
    görebilsem ah
    köpüklü sevinçleriyle görebilsem yunusları
    ne kadar uysal
    nasıl ağırbaşlıdırlar
    umut çiftçileridir ki bıkıp usanmadan
    sürerler karanlık okyanusları
    akşam ve sabah
    gözlüğümü takar takmaz o kumsal
    troçkiy’in büyükada’da yalınayak dolaştığı
    sönmüş bir yanardağ gibi üzgün
    bir elinde balık oltası
    ötekinde tabancası var
    çünkü devrimden sürgün

    9.

    Telekleri bütün cam tozu
    bakışları camekân
    bulut tüylerinden bir baykuştur gece
    sağ omzuma tünemiş
    dağınık ve kocaman
    karanlık ilk bakışta belâlı görünse de
    ortalığa egemen ve adamakıllı geniş
    içinde bir yerinde
    bir ışık çekirdeği büyüyor gizliden
    diyalektiğin aydınlık ormanlarını içeren


    Attila İlhan
    -Gözlüklü Hamdi’nin notları-
     

Bu Sayfayı Paylaş