Hece ve Çağdaş Şiir

'Türkçe-Edebiyat' forumunda Uygu tarafından 8 Eki 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member

    Hece ölçüsü, edebiyatımızın ve kültürümüzün ilk oluşum zamanlarına kadar uzanabildiği düşünülen milli ölçü sistemimizdir. Divan ı Lügat üt Türkî bu konuya aydınlık kazandıran ilk eserimiz olduğu gibi daha eski dönemlere ait Çinlilere ait kaynaklarla, Uygur Türklerinden kalan metinlerde de heceyle yazılmış şiirlere rastlanılır.

    İslamiyet’in kabulü ile medreselerde yetişen ve orada İslami ilimlerle , Arapça ve Farsçayı öğrenen aydınlarımızın 11. yy dan itibaren aruza yönelmeye başladığı 13. yy dan itibaren de hecenin aydın edebiyatında artık hiç kullanılmamaya başladığı görülür.

    Bu tarihten Milli Edebiyatçılara kadar hece ölçüsüne aydınlarımız \" Köylü şiiri, köylü yırlamaları\" olarak bakmaya başlamış ve şiirden bile saymamışlardı. Bu bakımdan 13. yy dan
    1912 li yıllara kadar aydınlar heceyi görmezlikten gelip küçümsediler.

    Buna rağmen heceli şiirimiz; Tekke ve Zümre şairleri, din dışı sahada çalıp söyleyen halk ozanları ve halkımız tarafından yaşatılmış; aruz, aydınların; hece, halkımızın ölçüsü olarak varlığını sürdürmüştür.

    Milli edebiyatçılar \" Her şey Türk’e has ve Türk’e göre olmalıdır. \" ilkesiyle hareket ederek aruzun Arap şiirinin ölçü sistemi olması münasebetiyle şiirde heceye dönüşü savunarak aydınların da heceyi kullanması görüşünü benimsediler. Bu tarihten sonra zaten Tanzimatçılarla başlayan divan şiirinden koparak yeni bir şiir stili ve anlayışı yaratma gayretinin son aşaması olan aruzun da terk edildiği görülür.

    Her ne kadar toplumun gelişiminde ve değişiminde motor görevini yapan edebi eserler ve şiirler olsa da batılılaşma ve yenileşme politikalarının özet sonuçları olan bu durum bu defada başka bir hatayı doğurmuş ve bin yıllık divan geleneğinde elde ettiğimiz muazzam birikim heba olma tehlikesine maruz bırakılmıştır.

    Heceyi ve aruzu modern batılı şiir sistemlerine adapte etme yolunu araştırmadan kökten silip atmak ne derece isabetli olacaktı?

    Milli Edebiyat ve devamı olan Beş Hececiiler, ilk örneklerinde heceyi köylü şiiri görünümünden kurtarmak maksatlı heceli şiir uygulamalarına girdiler. Amaçları heceye yeni bir görünüm kazandırmaktan ziyade sadece ve sadece hecenin \"şehirli bir şiir halinde de \" yazılabileceğiydi. Bu kısır tutum hecenin sadece kırsal kesime ait konularına şehirli konular ilave etmekten öteye gidemedi.

    Değişen şey bu yüzden konu seçiminden ibaret kalarak, aşk, gurbet, sılaya özlem, ölüm, facia, yayla, dağ, at, kır sevgisi gibi alışılmış konulara ilaveten: Memleket, sanat, kültür, milliyetçilik vatan, bayrak millet sevgisi gibi konu ilavelerinden öteye gidemedi.

    Bu tutumlar, hecenin binlerce yıldır değişmeyen konularına ilave konular getirmesini sağlamakla beraber; binlerce yıldır alışılmış ve artık bıkkınlık veren söylem ve teknik tarzlarında bir yenileşme sağlayamadığı için alternatif şiir arayışlarının oluşumuna engel olamamış, \" Serbest şiir ve II. Yeni \" şiir hareketlerinin doğmasına da bir ölçüde sebep olmuştur.

    Buna rağmen heceye değişik söylemler ve teknikler kazandırma çabalarına kalkışan şairlerin de olduğu göz ardı edilmemelidir. Söz gelimi C.S.Tarancı\'nın şiirlerine bu gözle bakmalıyız. Şiirlerinde hecenin bildik söyleminden farklı mısra kafiye ve durak dizinleri oluşturan Tarancı\'nın şiirlerini heceye yeni boyutlar kazandırma girişimine örnek verebiliriz..

    Şüphesiz hece ölçüsünün bildiğimiz, alıştığımız tarzının devamı, devam ettirilebilmesi kültürümüzün ve geleneksel yapımızın sürdürülebilmesi açısından çok çok mühim bir hadisedir.

    Hatta hecenin tamamen terk edilmesi kültürümüz açısından son derece tehlikeli bir sona yaklaştığımızın en önemli işareti olacaktır.

    Fakat, hecenin ana kurallarını koruyarak hecenin gelişimine katkıda bulunan her gelişmeye hecenin bekâsını sağlamaya yönelik oldukça mühim çabalar olarak bakmayı da asla ihmal edemeyiz.

    Çağdaş gelişmelere bigane kalmaya kalkmak, gelişim ve değişimlere karşı çıkmak hele bu devirde çok yanlış bir tutum olacaktır. At var diye bisiklete, kağnı var diye kamyonun gelmesine karşı çıkmak ne kadar mantıklı bir tepki olabilir.

    Gelişimin her şeyde olduğu gibi hecede de olmuş, ilk heceli şiirlerden bu güne kadar ki binlerce yılda hecenin pek çok merhaleden geçmiş, bu teşekküle binlerce yılda ulaşılmış ve bugünkü haline -hem de tüm göz ardı edilmelerine rağmen- bu sebepler neticesinde kavuşabilmiştir.

    Mesela İslamiyet öncesindeki koşuk türü İslami dönemde koşma ve türlerine ayrılarak teknik, konu, söylem, kafiyeleşiş, durak açılarından güzelleme, varsağı, semai, hikmet, deme saz, nefes, şathiye, satranç gibi türlere kavuşmuştur.

    Konunun özeti şudur: Koşukların bu değişimlere uğramaya başladığı dönemde yaşayanlar, bu değişimi ve gelişimi yaratmaya kalkışanlara \"KOŞUKLAR VARKEN BUNLARI NEDEN ÇIKARTIYOR, HECEYE KOŞUKLARA NEDEN ZARAR VERİYORSUN? \" SEN HAİN MİSİN? \" Diye sormuşlarsa bile bu gün için bu soruyu soranların haklı olduklarını kim iddia edebilir.


    Kimse koşuklara zarar vermemiştir. O günkü koşuklar, İslamiyet’le değişen yaşam biçimine A.Yesevi, Yunus, Kaygusuz H.Bektaş ı Veli gibi şairlerimizin sayesinde dini tasavvufi konuları işleyen şekillere bürünüp ayak uydurmuşladır.


    Halkımız koşuk ve diğer türleri, çağdaş koşullara uyarlayarak devam ettirmiş, türkü ve mani türlerini geliştirmiş; din dışı halk ozanları da koşuklara yeni biçemler, söylem, konu, teknik ve bakış açıları ilave ederek eski koşuklara koşma, yeni bulduklarına da semai, varsağı, güzelleme, taşlama, ağıt, lebdeğmez gibi adlar vererek heceyi ve heceli nazım şekillerini zenginleştirmişlerdir.

    Bu gün heceye yeni teknik ve söylem önerenlere karşı çıkan arkadaşlarımızın bir şeyi olduğu haliyle binlerce yıl aynı şekilde sürdürmeye kalkışmanın doğru bir tercih olmadığını anlamaları gerekir.

    Yukarılarda sözü edilen gelişmelere katkıda bulunan hiç bir dini veya din dışı ozanımız vatan ve kültür haini değildir. Onlara o devirde bile kimse \" Siz neden koşukları bu hale getirdiniz. Sen yoksa hecenin düşmanı mısın ?\" diye sormamışlardır. Bu günkü bakış açısıyla vardığımız bu noktada kimsenin koşuklardan türeyen bunca teknik özelliklerin ve heceli nazım şekillerinin silinmesini ve İslamiyet öncesi dönemdeki haline gelmesi gerektiğini savunamayacağına göre, o gün o sorgulamaları yapanların bu gün haksız ve hatalı duruma düştüklerini anlamaları gerekir.

    Aksine bu ozanlarımızın \" Bildiğimiz haliyle kalsın, hece ve halk şiirimiz eskiden geldiği gibi olmaya devam etsin \" diyenlerden çok daha fazla kültürümüze hizmet ettiğini kabul etmemek hiç akıllıca bir düşün şekli olmayacaktır.

    Üstelik bu değişim ve gelişimleri sağlayanların hepsinin tıpkı Ahmet emmi, Hasan dayı gibi bildiğimiz insanlardan birileri olduğu unutulamamalıdır. Gelişim ve değişim önerebilen insanların diğer insanlardan üstün olan tek bir özelliği vardır:
    Onlar sadece konuya normal insanlardan çok daha fazla vakıf olan ve gelişme değişimlerin zamanının geldiğini, konuyla ilgisiz ya da daha az ilgili kişilerden önce görüp, sezebilen
    insanlardır.

    Gelişmelere bir de şu açıdan bakılabilmelidir. Pusulayı bulan kişi pusulayı bulduğunda bunun sayesinde kıtalar keşfedileceğini asla tahmin bile edememiştir. Fakat sadece karanlıkta doğru yönü bulmak için yapılan bu çok basit aleti denizlerin sonsuz boşluğunda çıktıkları yöne, doğru şekilde ulaşmayı sağlayacağını gören denizcilerin müthiş işine yaramış, bu basit alet Amerika, Avustralya ve Güney Afrika kıtalarının keşfine, yoksul ve geri kalmış Batı âleminin bu günkü medeniyete ulaşıp, Ay\'a bile çıkmalarına, Osmanlının da çökmesini sağlayarak, bizim de hâlâ bunların önemini tartışmaya devam ediyor oluşumuza sebep olmuştur.

    Yenileşme, başkalaşma ve değişimlere bu gözlükle bakmayı öğrenebilmeliyiz.
    Üstelik bunu öğrenmekle kalmamalı, toplumu yönlendirebilenlerin şairler ve edipler olduğunu bilerek bunu insanlarımıza da anlatabilmeliyiz.

    Kuru kurusuna\" Vatanımı ve kültürümü çok seviyorum\" demekle vatan gelişmeyecektir. Vatan bir arazidir. Arazi gelişemez ama araziyi fikren, zihnen gelişmiş, gelişimin ve değişimin önemini bilen insanları geliştirebilir.

    Binlerce yıl aynı tarlaya aynı tohumu eken ve medeniyet tarihini başlatan Sümerlileri ortadan kaldıran şey değişen iklim koşullarına uyacak teknikler ve ürünleri bulamayışlarıdır. Sümerlilerin medeniyeti başlatan değişimcilik ruhu kendini yenileyemedikleri için kendi varlıklarını sürdürmelerine yetmemiştir.
    Bu çağda da bu olaylar gözükmektedir. Sosyalizmle teknolojik gelişmede devleşen Rusya, sosyalizmde statükocu hale gelince değişime ayak uyduramayarak çökmüştür.

    Buna ayak uyduramayan her devletin ve sistemin yıkılacağı da ortadadır.
    O zamanlardan çölleşen topraklarında buğday yerine hurma yetiştirmenin önemini kavrayan, ulaşımı attan deveye dönüştürmeyi akıl eden bedeviler Sümerlerden beridir aynı topraklarda yaşamanın yolunu bulabildikleri için binlerce yıldır aynı topraklarda yaşamayı sürdürebilmişlerdir.

    Bu devirde dahi aynı çıkmaz sokakta doğup, aynı çıkmaz sokakta ölmememiz dilekleriyle.


    Şahamettin Kuzucular
     

Bu Sayfayı Paylaş