I. Nesil Filozofları: Bunlar hava nefes yada rüzgara önem veriyorlar. Ve Eski Yunanda her şeyin aslıarkhesi havadır diyen Anaximenese kaynaklık ediyorlardı diyen Ruben Mesela bu mütefekkirlerden birisi...bir fırtına esnasında sisin ilk evvel kesifleşerek bulut halinebulutun kesifleşerek şimşek haline ve şimşekten sonra yağmur ve yağmurun da nihayet fırtına sonrası sükunete inkılap etmesi gibi. tabiat hadiselerinin sonra gelenin önce cereyan edenin değişmesiyle oluştuğunu belirttiğinden söz ediyor. Yani bir kısım tabiat olayaları diğer bir kısım tabiat olaylarının sebebini teşkil ederler. Natüralistlerin temel yaklaşımı olanbir tabiat olayının sebebi olarak tabiatın dışında herhangi bir şeyde değil yine tabiatın kendisinde aranmalıdır ilkesinin orijinalini Hint felsefesinde bulmak mümkündür. II. Nesil Filozoflarına göre evren içinde büyük bir ateş yanmakta olan bir devdir. Hint filozoflarından Arunagüneşi büyük bir bal damlası olarak kabul etmişti. Güneşteki bu balı Ona göredört kutsal sema bölgesinde bulunan veda bilgileri ve diğer kutsal metinler gibi çiçekler meydana getiriyordu. Dört sema bölgesinin ayrı ayrı renklerde olmaları dolayısıyla güneşte de birbirinden farklı dört ayrı renk vardı... III. Nesil Filozoflarından Arunanın oğlu Uddalaka babasından intikal eden fikirlerden tam manasıyla bir tabiat felsefesi sistemi kurma dehasını gösterebiliyordu. Rubene göre nefese önem veren yalnızca Uddalaka değildi III. Nesil filozoflarının bir çoğu nefesi evrenin temeli kazığı örgüsü hayat tekerleğinin merkezi olduğunu iddia etmişlerdir. Geçen neslin güneşe tapan filozoflarından Uddalaka bir defasında şöyle demişti.Avda kullanılan şahin kuşlarının oturdukları sopaya bağlı bulundukları gibi demişti düşünmek de nefese bağlıdır...Uddalakanın bu formülleştirmesiyle Yunanlı Anaximenesinki arasında sıkı bir yakınlık seziliyor. Anaximenes Havadan ibaret olan ruhumuz bizi nasıl toplu halde tutuyorsa aynı şekilde bütün kozmik alemi de nefes ve hava bir arada tutuyor diyordu. Bu durumda Rubenin şu ifadelerini göz ardı etmek pek güçtür. Onun için denilebilir ki Yunanlilarfelsefenin başlangıç kısımlarında Hintlilerin talebesi olmuşlardır. Zira Upanişat filozoflarının III. Neslinden olan Uddalaka MÖ: takriben 640-610 arasında yaşamıştı. HalbukiAnaximenes bu tarihten 100 sene kadar sonra...yaşıyordu. Yine Ruben Yunan felsefesinin orijinal olabilmesi için Thales Anaximandros ve Anaximenesden önce Yunanistanda Hintteki gibi bir grup filozofun yaşaması gerekirdi diyerek etkilenmenin olmadığını ve Yunan felsefesinin orijinal olduğunu savunanlara belgelerle karşı çıkıyor. Aslında Yunan felsefesinin orijinalliği makul temeller üzerine oturtulabilmiş olsaydı bu tezin savunucuları Yunan Mucizesi gibi irrasyonel bir kavrama başvurmak zorunda kalmayacaklardı. Ruben Uddalakanın Yunan felsefesine açık bir etkisini gösteren şu ifadesini de kaydediyor. vakıa bazıları var olan şeyin de var olmayan diğer bir şeyden meydana geldiğini ileri sürmektedirler. Fakat bu nasıl mümkün olur var olmayan bir şeyden var olan bir şey nasıl meydana gelir ? E.Yunanda MÖ: 500 yıllarında Parmenides bu konuyu şöyle ifade ediyordu. Doğruyu yalnız akıl verir ve bu akıl meydana gelmeyi değişmeyihareketi yani var olan bir şeyin var-olmayan bir şey haline geçmesini ve bunun tersini kavrayamaz var-olmayan diye bir şeyin olduğunu düpedüz yadsımak zorundadır. Bu düşünce fizikte Lavosier prensibi diye geçenmaddenin korunumunun temelini oluşturur. I8. yüzyıldan beri Evrende hiç bir şey vardan yok yoktan var edilemezevrendeki değişim ve dönüşümlerde belli bir madde kaybı olmayıp enerjiye dönüştüğü ileri sürülürken I9.yyılın sonlarında Radiumun keşfiyle bu teori de yara alıyor. ...radiumun keşfi ile bu anlayış sona ermiştir. Çünkü Radioaktivitenin bir madde kaybı olduğu anlaşılmıştır. Lavosier prensibini ate düşünceler için bilimsel bir dayanak gibi görmek isteyenler için Radiumun keşfi bir yıkım oldu. 20. yüzyılın başlarında dogmatik materyalizm çeşitli nedenlerden dolayı büyük sarsıntılar geçirdiği için felsefi çığırlarda yeni şekillenmelere kapı aralandı. Felsefenin Başlangıcı isimli konferanslar dizisinde Ruben Hint ve Yunan felsefe ekollerini ayrıntılarıyla inceledikten sonra Yunan felsefe okullarının her birinin Doğudan etkilendiğini gösteren pek çok bulgular çıkarmıştır. Ona göre İdealizmin kaynaklarını insanların fikir ve düşünce problemleriyle ilgilendikleri dönemlerde aramak gerekir. Bu konuyu bir problem olarak ilk ele alan Brahmanlar devri brahmanları olmuştur. Rubene göre brahmanlar düşünceyi sözden daha önemli görürler. Bu konu üzerindeki bir tartışmanın sonucunda hakemliğine başvurulan yaratıcı tanrı ...düşüncenin daha üstün ve önemli olduğunu ilan etti. Çünkü dedi söz düşünceyi daima itaatle takip etmeye mecburdur tıpkı küçüklerin büyükleri takibe mecbur oldukları gibi . Ruben düşüncenin niteliklerini ; ışıkların ışığı insan vücudunun içinde sönmeyen bir parıltısı olarak tavsif ettikten sonra düşünce en hızlı hareket eden şeyden daha hızlı hareket eden şeydir diye belirtmektedir. YineRubenAnaximandros(MÖ: 550) un evrenin aslını apeiron(sonsuzluk)a indirgeyen düşünce sisteminin de temelinde Hint felsefesinin yattığını İnsan için en büyük ehemmiyete haiz olan düşünce hassasını varlık içerisinde en büyük yer işgal eden boşlukla mukayese edişini biz ancak dahiyane bir buluş diye vasıflandıracağız. Ve boşluk mefhumunu bütün azametiyle kavrayabilmiş olan ilk mütefekkirin de Hintli idealist filozof olduğunu tahmin ediyorum...MÖ: 600 yıllarında yaşadığını tahmin ettiğimiz 4. Nesil filozoflarından Pravahana kainatta boşluğun en üstün şey olduğunu ve her şeyin esasını bu boşluğun teşkil ettiğini iddia etmişti. diyerek kanıtlamağa çalışır. Rubene göre mistik felsefenin de ilk olarak Hint düşüncesinde Upanishat filozoflarının 2. Nesli içerisinde yetişen Şandilyada görülecektir. Şandilya...idealizmin en kuvvetli mümessillerinden biri oldu. Şandilya kendisinden evvelki neslin idealizmini adamakıllı hazmetmiş tipik bir mistik idi.O da insanla kozmik alem arasındaki ilgiyi kabul ediyor ve boşluğun en üstün şey olduğunu ileri sürüyordu...Mistik düşünce sahibi diğer mütefekkirler gibi O da bütün varlığın tek bir şeyden ibaret olduğunu ve varlığın yaşadığını kabul etmekteydi. Ve... o biricik küll olan varlığa her şeyin üstünde bir kuvvet manasına gelen...atman ismini vermişti. RubenŞandilyanın mistisizminin temelinin irrasyonel oluşunu onun şu ifadelerinde görmek gerektiğine işaret ediyor ...atmanı tam manasıyla anlamak mümkün olmuyordu. Çünkü bu kelime kainatın hikmet-i vücudunu mistik bir zihniyetle izah için ortaya atılmıştı. İnsanlar bütün varlığı tek bir şey olarak düşünmek istedikleri için tecrübi usullerle ispatına imkan olmayan böyle bir mefhumu kabul ediyorlardı. Bu günkü modern fizikçiler maddeler alemini meydana getirmiş olan realitenin enerjiden ibaret olduğunu söylerler. Şandilya daha o zamanlarda atmanın düşünceden ibaret olduğunu ve kainattaki boşluk tarafından temsil edildiğini söylemişti. Yine Şandilyanın insanla kozmik alem arasındaki ilişkiyi kabul ettiğini belirten Rubenonun atmanın bir darı tanesinden bir pirinç tanesinden hatta bunların iç kısımlarından bile küçük olmasına rağmen göklerden ve boşluktan daha büyük olduğunu belirten ifadelerine dikkat çekerek insanların kalbi içinde bulunan ve düşünceden ibaret bulunan küçücük atmanla uzaydan daha büyük olan kainat atmanını aynı şey olarak gördüğünü belirtiyor. Hint düşüncesinde Upanishat felsefesinin en parlak dönemini temsil eden filozofun Yacnavalkiya olduğunu belirten Ruben onun filozoflar içerisinde cennet kavramına ilk inananlardan olduğuna dikkat çekiyor. Sadece onun insanların günün birinde ruhlarının bedenlerinden ve bütün madde dünyasından ayrılacağına saf ve lekesiz bir düşünceden ibaret kalacağına tek kelime ilekurtuluşa inandığını görüyoruz diyor. Rubene göre Yacnavalkiyanın kozmogonisi de hayli ilginç tasarımlarla doludur. Kozmogonisinin insanların yaratılışı bölümünde Erkekle kadın başlangıçta tek bir yaratık olarak yaşamakta idi.Sonradan bu yaratık kadın ve erkek diye iki kısma ayrıldı. Erkeklerin kadınları kadınların da erkekleri arayıp durmalarına sebep te budur. Hz. Havvanın Hz. Ademin kaburga kemiklerinden yaratıldığı hakkındaki efsanenin esası da bu fikirden alınmadırdemektedir. Burda Rubenin yorumunun irdelenmesi gerektiği inancındayız. Acaba onun dediği gibi Havvanın yaratılış hikayesi Yacnavalkiyanın kozmogonisinden mi alınmış yoksa Yacnavalkiya kozmogonisinininsanların yaratılış kısmını Havvanın yaratılış hikayesinden mi almış ? Bu problemi ilmi açıdan belirleyecek ne bir ayraç ne de elimizde tarihsel ve sosyolojik bir belge olmadan nasıl böyle kesin bir yargıya varabiliyor Ruben. Hz. Musa Yacnavalkiyadan önce yaşadığı bilinmektedir. Onun ilmi dikkat ve titizlikten uzak olan bu yaklaşımını Ademle Havvanın yaratılışına efsane demek suretiyle tevhit düşüncesine getirdiği pejoratif yaklaşımda da aramak gerekir diye düşünüyoruz. Yacnavalkiyanın döneminin yenilmez bir tartışmacı filozofu olmasına rağmen sonunda işi dervişliğe vurup terk-i dünya düşüncesine kapılan bir mistik olduğunu ve ülkesini terkederek hırpani bir kılıkla vatansız bir dilenci gibi dolaşmağa başladığından söz eden Ruben onun bu düşünce ve tutumuyla Eski Yunandaki Kynique filozoflara da etki etmelerinin mümkün olabileceğini vurguluyor. Ruben. E.Yunanda Parmenides ve Zenonda görülen varlık ve oluşla iligili Paradoksların 150 yıl önce Yacnavalkiyada görüldüğünü belirterek daima mevcut olanla sonradan meydana gelen arasında bir zıtlık görüldüğünün hemen farkına varırız. İnsan ruhu veya düşüncesiyle dünya karşı karşıya müteala edilince düşüncenin başlangıçsız ve sonsuz olduğuna mukabil dünyanın sonradan meydana gelmiş olduğu ve günün birinde de yokluğa karışabileceği açıkça anlaşılmıştı. Rubendini terminoloji ile ifade edilecek olursa-kadim (ezeli) ve hadis (sonradan olma ) zıtlığının Tek Tanrılı dinlerde ve Yunanlılarda da gözüktüğünü ama ilkel kabileler arasında görülmediğinden söz ederek Anlaşılan bu fanilik ve ebedilik mefhumları arasındaki zıtlık ilk olarak insanlık tarihinin ilk büyük mistik filozofu diyebileceğimiz Yacnavalkiya tarafından keşfediliyordu.demektedir. Yunanlı Parmenides ancak 150 yıl sonra bu zıtlığa değinebilmiştir. Altı çizili olan ifade Dinlerin menşei ile ilgili Durkheimeın geliştirdiği metodu çağrıştırıyor. Çünkü Durkheime (1858-1917)İctimaiyat Usulünün Kaideleri isimli eserinde her şeyin aslını en ilkel yapısında görebiliriz diyordu. Rubenin bu kanısı da aklın ve tarihsel gerçeklerin ölçütleriyle değerlendirilmelidir. Kendisinin de değindiği gibiAllah ebedidir dünya fanidir. Çünkü sonradan oluşmuştur.Tanrının başlangıcı ve sonu yokturdüşüncesi ilk defa Yahudilikte çıkıp sonradan Hıristiyanlık ve İslama mı geçti ? Yoksa bu tevhidi düşünceye Hz. Adem de sahip miydi ? Bu konuda - dini belgeler dışta tutulursa -böyle bir kanıyı ispatlayacak güvenilir bir kaynağa ulaşmanın zorluğu hatta imkansızlığı ortada iken Rubenin hiç bir ciddi delil ve kaynak göstermeden ortaya attığı önyargılı yaklaşımı bilim tarihçileri ve düşünen kafalarda anlamlı yankılar uyandırmaz. Bilindiği gibi filozoflar yada beşeri dinlerin kuramcıları birbirinin iddialarını çürütmeğe çalışırlar ama ilahi dinlerde temel prensipler üzerinde peygamberler birbirini nakzetmek şöyle dursun bilakis son gelen kendinden öncekileri övgüyle anıp teskiye ediyor. İlk insan ilk peygamber olunca Hz. Ademin tevhid anlayışı temel itibariyle en son din olan İslam itikadının nüvesini teşkil ediyor. Bu yüzden Rubenin zihnimizi tatmin edici bir düşünce ortaya koyduğuna kani değiliz Ruben E.Yunandaki materyalist filozofların da Hint felsefesindeki materyalist yaklaşımlardan etkilendiğini ihsas ettirici şu ifadelere yer vererek; Öbür dünyadayapmış olduğu iyi işlerden dolayı taltif edilecek yahut da fenalıklardan ötürü ceza görecek ebedi ruh diye insanlarda ayrı bir şey yoktur yalnızca beden vardır diyen Payasinin düşüncelerinin İlk Çağ Yunan materyalistlerini etkileyebileceklerini belirtiyor. Ruben Budha ile çağdaş olan despot kral filozof Payasinin ruhun var olmadığını kanıtlamak için mahkumları deliksiz kaplarda havasız bırakarak öldürdüğünü ve dışarı çıkma imkanı bulamayan ruhun insanda kalması gerekeceğini ve bu durumda da ölüm olayının gerçekleşemiyeceğini halbuki insanların yine de öldüğünü dolayısıyla insanlarda ruh diye bir varlığın olamayacağını belirttiğini söylüyor. Materyalist yaklaşımın maddi olmayan konu ve kavramlara emprist nazarla bakma yanlışından kurtulma gibi bir duyarlılığı hesaba katabilmesi zordur. Çünkü bu dar ve sığ alanda kendilerini konumlandıran maddecilerin evren telakkileri (kozmogoni) dünya görüşleri ve hayat tarzları ruhu ve insan bilincini maddi çerçeveye hapsedici bir tutum sergiler. Rubene göre dualist felsefenin kaynağında da Hint tefekkürünü görürüz. Madem kideniyordu ruhla beden ayrı ayrı şeylerdir ve ruh ebedidir; o halde adam öldürmüş olan bir kimsenin cani vasfını taşıması ve cezaya çarptırılması hiç te doğru değildir; çünkü burada öldürülmüş olan şey esasen fani olan bedendir. Ondan kıymetçe daha üstün olan ve asla ölmeyen ruha bir şey olmamıştır. Ruben Yunanlıların pek çok konuda Doğunun bilgi ve hikmetine muhtaç olduklarını belirterek Thales güneşin tutulacağını daha önceden verebildiği gibi Anaksimandros da tüccar tabaka için bir dünya haritası hazırlamış ve ortaya koymuştur. Bu şekilde ilmi çalışma başlangıçları göstermeleri bakımından da Yunanlılar doğuya borçlu vaziyette idiler... diyor. Rubenin bütün bu iddialarına topluca bir göz atılacak olursa; E.Yunan tefekkürü bilim felsefe ve kozmogoni tasarımlarının orijinalini Mısır ve Hint uygarlığı ile Anadolunun çok çeşitle kaynaşabilen yerli kültürlerinden alarak gelişmiştir. A. Weber (1864-1920) de O kadar fevkalade çok zengin ve doktrinlerinde Yunan felsefesine o kadar benzeyen Hint felsefesine gelince bu Yunan felsefesine sadece vasıtalı bir şekilde tesir edebilmiş ve Avrupa ancak XIX. ASIRDA Colebrooke ve onu takibedenler sayesinde onun nüfuzunu hissetmiştir. Alıntı