Yavrucuğum annen seni Yerleştirdiğinde içine Bakla tarlasında ipekten bir sarı ottu Bir ağacın üzerinde izlerdim onu Üzerinde kundak bezi mi ilkokul önlüğü mü belirsiz giysisi Altında çiçek sapları bir çift eğri bacak Beyaz yakasının ortasında uysal başı papatya Bir avuç su damlasıydı Güneş ve rüzgârla Altın oldu Annen özgürlüksüz bir dünyada yaşadı yavrucuğum Saçları kesildi Anahtarı yalnız kendisinde olan bir evi hiç olmadı Belki bundan, sessizlik ve geceden korktu Bir çocuğu oldu kendinden uzak Kardeşin erkekti ama tıpkı annesi Bakışları ezik ve yumuşak Sesi kedi sızlamaları Düşlerinde annesini dövülürken görürdü Annen âşık bir kadındı yavrucuğum Seni hep özledi Yüzünde Nataşanın, Madonun, Valyanın çizgileri Âşık kadınlara özgü hüzün Ve güldüğünde bir ay oluveren ağzı Yine de çiğneyemedi dünyayı Kimi zaman yaşamayı denese de Bir düşünce olarak sevdi sevgiyi Ben annenin karşısında hep yalnızdım Hüzüncüğüm Anneni sevdiğim için acı çektim Veremli bir cam işçisinin üflediği kanla boyanan çeşmibülbül gibi Sonsuz renkliliğinde sevgimizin Kanımın kızıllığı parlardı Gün geldi, yalnızlığın onuru İnsanlığın onursuzluğu oldu Turgay Fişekçi