Henüz Müslümanlık ortaya çıkmadan önce Araplar, Yunan kültürünü koruyan Romalılarla temas içindeydiler. Daha o zaman var olan astronomi ilgisiyle Araplar, Roma İmparatorluğunun koruduğu Yunan eserlerini Lâtinceden Arapçaya çevirmişlerdi. Müslümanlığın ilk yıllarından itibaren dini günlerin namaz ve oruç saatlerinin belirlenmesine yarayacak astronomi bilgisi islâm ülkelerinde daha da önem kazanmıştı. Kıble doğrultusunun belirlenmesi de bir bakıma astronomi bilgisi gerektiriyordu. O zaman üzerinde çalışılan astronomi konuları şunlardı: (1) Coğrafî astronomi (2) Güneş, Ay, gezegenler ve yıldızların görünür hareketlerini inceleyen konum astronomisi (Hm- ül- eflak), (3) astroloji (ilm- i ahkam- ı nücum) ve (4) zaman hesapları (im- ül- rukat). Doğal olarak zaman hesapları ve coğrafi astronomi en önemliydi. Zaman hesaplarıyla uğraşanlara Muvakkit denirdi. Büyük camilerin çoğunda Muvakkitler vardı. Muvakkitler medreselerde yetiştiriliyordu. Geniş anlamıyla astronomi, islâmiyette dinî çevrelerce pek rağbet görmezdi. Çünkü astronomi, aklî ilim olarak islâmi ilimler gibi önemli değildi. Diğer taraftan insan düşüncesi mahsulü oldukları için aklî ilimlerin hatalı ve hatta zararlı olabileceğine inanılıyordu. Bu nedenle islâmiyette fıkıh medresesi, kelam medresesi, hadis medresesi ve sayıları az da olsa tıp medresesi gibi bazı özel konuların öğretildiği medreseler vardı. Fakat astronomi gibi aklî ilim dedikleri özel dallarda öğretim yapan medreseler yoktu. Astronomi bilgisinin yayılması ve nesilden nesile geçmesi daha çok diğer aklî ilimlerde olduğu gibi özel ders ve kişisel çalışmalarla oluyordu. Böylece astronomlar özel ders vererek çıraklık usulüyle yeni astronomlar yetiştiriyorlardı. Genelde değer verilmeyen astronomi çalışmalarına islâmiyette takınılan tavır her zaman ve her yerde aynı olmamıştır. Örneğin Fatih Sultan Mehmedin istanbulda açtığı medreselerde, matematiğin yanında astronominin de okutulduğu bilinmektedir. İslâm astronomları evren modeli olarak Ptolemy (Batlamyus) modelini esas kabul edip yaptıkları gözlemler sonucu bu modelde küçük değişiklikler yapmışlardı. Ayın hareketine dayalı bir takvim kullanmışlardır. Bu takvim islâm Peygamberi Muhammedin Mekkeden Medineye göç tarihinden başlatılmıştır. Yıldızların, Yunanlılarda kabul edildiği gibi Satürn dışında bir kürenin üzerinde olduğu inancından şüphe edilmiş, onların çok daha uzakta, uzaya yayılmış büyük cisimler olduğuna inanılmıştır. islâm dünyasının astronomiye en önemli katkısı, ilk kez modern anlamda gözlem evlerinin kurulmuş olmasıdır. Batı dünyasında hiç sözü edilmeyen bu gelişme aslında çok önemlidir. Eski Yunanlılar, astronomik bilgiyi yeni gözlemlere gereksinme duymadan filozofik yollarla geliştirmeye çalışırken, islâm ülkelerinde gözlem yapmanın önemi kavranmış, bu amaçla büyük gözlem evleri kurulmuştur. Bu gözlem evlerinde yeni âletler geliştirilmiş, çok sayıda astronom yetiştirilmiştir, ilk kez İslâm ülkelerinde 8. yüzyılda kurulmaya başlayan gözlem evlerinin önemi ve dünya üzerindeki sayısı o günden bu yana gittikçe artmaktadır. Bağdatta 5. Abbasi halifesi Harun el- Reşid (763- 809) zamanında gelişmeye başlayan gözlemsel astronomi 7. halife El- Mamun (813- 833) zamanında daha da fazla destek görmüştür. Dönemin büyük astronomu El- Battani (858- 929) 20 yaşından başlayarak çok duyarlı gözlemler yapmıştır. Bu gözlemlerle Güneşin görünür hareketindeki düzensizlikleri incelemiş, düğümler noktasının yılda 54″ 5 kaydığını göstermiş ve ekliptiğin ekvator düzlemiyle 23°35′ lık bir açı yaptığını ölçmüştür. 880- 881 ılımına (ekinoksuna) göre bir yıldız katalogu hazırlamış ve Yıldızlar Bilimi adlı bir de kitap yayınlamıştır. Bu kitap sonradan 12. yüzyılda Latince ve ispanyolcaya çevrilmiştir. 10. ve 11. yüzyılda meşhur olan diğer iki islâm astronomundan El- Sufi Şirazda, El- Biruni ise Mezopotamyada yaşamıştır. Aynı dönemlerde İbn- Yunus, Mısırda astronomi gözlemleri sürdürmüştür. 1260 yılında Hulagü Hanın desteğiyle Nasir- El- Din tarafından kurulup çalıştırılan Meraga gözlem evinin ünü İngiltereden Çine kadar yayılmıştır. Nasir- El- Dinin 1274 te ölümünden sonra oğlu tarafından yönetilen ve çok sayıda astronomu barındıran Meraga gözlem evi 50 yıl kadar aktif olarak çalıştırılmıştır. 1300 yılında Meraga gözlem evini görüp inceleyen İlhanlı Hükümdarı Gazan Han (1295- 1304) Tebriz yakınlarında kendisine bir türbe ile beraber cami, medrese, misafirhane, idare binaları, hamam ve bir de gözlem evi yaptırmıştır. Gazan Han gözlem evinin bütün giderleri vakıf gelirleri ile karşılanıyordu. Gazan Han bu gözlem evinde Güneş gözlemleri için yarım küre şeklinde yeni bir gözlem âleti geliştirmiş ve kullanmıştır. Vakıf gelirleriyle çalıştırılan bu gözlem evinde resmi olarak iyi plânlanmış bir astronomi öğretimi de sürdürülüyordu. 15. yüzyılın başlarında Meraga gözlem evini inceleyen Timurlenk (1369- 1405)in torunu Muhammed Turgay Uluğ Bey (1394- 1449), Semerkandta başka bir gözlem evi kurdurmuştur. Bu gözlem evinin Uluğ Beyden daha önce kurulmuş olduğu da sanılmaktadır. 1500 yıllarında yıkılan gözlem evinde 1460′lara kadar etkin biçimde gözlemler sürdürülmüştür. Uluğ Bey bu gözlem evindeki çalışmalarıyla büyük bir yıldız katalogu hazırlamıştır. 1018 yıldızın parlaklık, ad ve konumlarını veren bu katalog, Uluğ Bey, Han olmadan 10 yıl önce 1437 de yayınlanmıştır. Önce Arapça yayınlanan katalog 1498 de Farsçaya 1665 te İngilizceye çevrilmiştir. Ayrıca 1767 de İngilterede Oxford yayınları arasında 2. kez ve 1917 de de VVashingtonda Carnegie Enstitüsü nde basımı yapılmıştır. Abbasi halifesi Mamün zamanında Bağdattaki Şemmasiye ve Şamdaki Kasiyün gözlem evlerindeki astronomların grup hâlinde çalıştıkları ve birbirleriyle işbirliği yaptıkları bilinmektedir. Meraga gözlem evinde de 100 kadar öğrenci ve Nasir üd din i Tusi, Cemal- üd- din- ibni- Tahir- i Buhari gibi birçok önemli astronom bulunuyordu. Semerkand gözlem evinde ise Kadı Zade ve Ali Kuşçu, Uluğ Bey ile birlikte çalışmışlardır. Bu gözlem evi Uluğ Beyin öldürülmesinden sonra on yıl kadar oğlu tarafından yönetilmiştir. Tebriz gözlem evinin ancak birkaç yıl çalıştırılıp Gazan Hanın 1304 yılında ölmesinden sonra bir nedenle yıkıldığı sanılmaktadır. Burada bir önemli nokta da İslâmda büyük gözlem evlerinin hükümdarlar tarafndan kurulmuş ve desteklenmiş olmasıdır. Yalnız bütün bu gözlem evlerinin ömürleri fazla uzun olmamıştır. Bunun da nedeni islâmiyette gözlem evine varlığının devamlı olması gerekli bir çalışma yeri olarak bakılmamış olmasıdır. Aslında bugün eski İslâm dünyasındaki astronomi çalışmaları yeterince gün ışığına çıkarılmış değildir. Medreselerin gözlem evi niteliğinde yapılmış olması, kubbelerinin altında kuyuların bulunması astronomi gözlemleriyle ilişkili olabilir, İslâm dünyasının astronomi bilimine etkisi öylesine büyük olmuştur ki bugün parlak yıldızların bütün dünyada kullanılan isimleri genellikle Arapçadır. Örneğin; Algol, Antares, Aldebaren, Adhara, Almach, Alphard sadece A harfinde tüm dünyada kullanılan birkaç parlak yıldızın Arapça ismidir. Hâlâ kullanılan astronomik terimlerin de bir çoğu islâm kaynaklıdır. Örneğin; zenit. nadir, azimut, almukantar v.s yine batıda turkuet yada turketum denen ve açı ölçmeye yarayan gözlem âleti, İslâm gözlem evlerinde geliştirilmiş Türk gözlem âletidir. Teleskopun 1610′da icadından önce astronomik gözlemlerin sürdürüldüğü son islâm gözlem evi III. Muratın emriyle Takiyyüddin tarafından istanbul Tophanede 1577 yılında kurulan istanbul gözlem evidir. Bu gözlem evi 2 yıllık bir çalışma döneminden sonra yine III. Muratın emriyle topa tutularak yıkılmıştır. Alıntı