İstanbul Ağrısı

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda DaRkBlooD tarafından 27 Mar 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. DaRkBlooD

    DaRkBlooD Anne'sinin bidenesi (:

    İstanbul Ağrısı


    kanatları parça parça bu ağustos geceleri
    yıldızlar kaynarken
    şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
    sen
    eğer yine İstanbul'san
    yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

    pancak pancak şiirler tüküreceğim
    demek yine ben
    limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
    kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
    yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
    mavi asfaltlara çökmüş
    diz bağlıyor
    eğer sen yine İstanbul'san
    kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
    sirkeci garı'nda tren çığlıklaıiyle bıçaklanıp
    intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan
    anadolu üstlerine bakıp bakıp
    ağlayan
    sen eğer yine İstanbul'san
    aldanmıyorsam
    yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
    kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
    yine senin emrindeyim
    utanmasam
    gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
    kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i
    zehirleyebilirim

    sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
    tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
    imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
    tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
    direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
    uykusuz dalgalanıyor

    ulan İstanbul sen misin
    senin ellerin mi bu eller
    ulan bu gemiler senin gemilerin mi
    minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
    liman liman götüren
    ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
    akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
    neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
    antenlerinden
    neden
    peki İstanbul ya ben
    ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
    gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
    ya benim kahrım
    ya senin ağrın
    ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
    çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
    burgu burgu içime boşalttığın
    o senin ağrın
    o senin

    eğer sen yine İstanbul'san
    yanılmıyorsam
    koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
    sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine
    satır satır okumak istediğim
    sen
    eğer yine İstanbul'san
    eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

    ulan yine sen kazandın İstanbul
    sen kazandın ben yenildim
    kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
    yine emrindeyim
    ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
    parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
    hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
    yanılmıyorsam
    sen eğer yine İstanbul'san
    senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
    gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
    bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

    ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
    kaç kere yazdım kimbilir
    kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
    1949 eylül'ünde birader mirc ve ben
    sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
    sana taptık ulan
    unuttun mu
    sana taptık
    Attila ilhan
     

Bu Sayfayı Paylaş