Kahraman Tazeoğlu Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda sha. tarafından 14 Ağu 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Gece Geçilen Şehirler Işik Seli Gibidir ....

    acilar büyütülerek unutulur sevdigim
    yüzünden kopunca bir buzul çiglik
    ellerin buz tutmuş iki yarim şarki olur
    ve ben yoksulluk kokulu bir gidiş birakirim sana

    beni adresime sorsun esmer bakişlarin
    dönsen de bulamazsin nasilsa gitsen de

    kentlerden sakindigim bekçi duruşlarimi ara
    emaresi boldur sokaklarin
    sol omuz başimdaki kokundan yakalanirim
    sokul ki geceme avuçlarin islanmasin

    saat başlarini beş geçer yelkovanin
    senle zamansizim amansizim
    senle büyük susarim
    kendime yenilirim her kavgada
    sonra koca agiz bir çocuk olurum
    bütün trabzanlardan kayarim
    bütün köprülerden sarkarim
    yüzüm kente sürülür
    içime sesin kaçar
    ben seni aglarim

    alişmak ölümdür
    sanki hiç ölmedik
    tanrinin gögsümüze taktigi bir nişandir ölüm

    teneşirlere yatiriliyor şimdi ellerim
    sana uzanmaktan yargiliyim

    hirçin bir iklimin sir girdabisin
    seni anlamak kendine çelmeler takmaktir
    ve kendini affetmesidir her seferinde
    (bazen beni affedebiliyorum istanbul)

    zehir yüklü bir mektup var
    dalgakiranlarimda parçali bulutlu durur
    sana kent şiirleri biriktirdigim bir gecede
    çok eşli bir yagmur başlar
    kentin en dövüşçü çocuklari aglar
    bilirim dişarida yagmur varsa
    sen içinde agliyorsundur
    aglama ki gülmesinler bize
    bak sen seviyorsun diye var sonbahar
    her mevsim gelişine söz veriyor
    saçlarina fisildiyor
    saçlarina
    bana bir pencere bile açmadigin saçlarina

    sensizlige alişmak bir bozgun agirlamaktir içinde biliyorum
    örtülerine unutma beni çiçekleri takiyorum
    şimdi yaşama hakkim sana
    gel de yagmurumdan iç
    seni seviyorum....​
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Şehirler Olmasa Anilarimiz Ölü Olurdu
    ...
    ve hep uçurum kenarlarinda gülümsüyordun bana
    nicedir kendimi biriktiriyorum herşey aşka varir diyerek
    ve utanmadan aglayabiliyorum artik gidişlerine
    bir tek sen çikiyorsun şehirden tüm kalabaliklar yalnizlaşiyor
    içi boşalmiş bir kente içtigim antlari kusuyorum
    "yanindayim" diyorsun en yanim bayramlaniyor

    geceleri molasiz geçiyorum şehirleri
    bir aşka bir ölüm yetmiyor bu çagda
    gecemin en zifiri yanini kemiriyor bir sirtlan
    ve leşim bir aşki kusmaya and içiyor
    sönmüş olsa da

    gölgeme bile sözüm geçmiyor artik
    oysa ben şehir çocuguyum
    yani yorgunum
    her karanlik bir kent kursa da bana
    içinde ellerin olmayan herşey sadece kalabalik

    bilir misin yanimdaki
    düşler kirilarak çogalir
    ve yoklaşarak azalmak
    bir varoluş şeklidir çaresizligin
    çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür
    elleri tütün kokulu gece yalnizlari
    nikotin biriktirir gece nöbetlerine
    bu yüzden
    bütün çay bardaklarina dudak izim bulaşiyor
    buralarda ölmek ve gülmek arasinda fark kalmamiş
    sürüyorum kendimi
    büyük sevdalarini küçük korkulara yedirtenlerin şehrinden
    ömrüm!
    kendine sakli bir kent bul
    yarin gözlerinden yapilmiş...​
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    DÜŞ'TÜM...

    "Düş'tüm", dedim
    Hayir dedi kesince.
    Düş olsan fark etmezdim seni..

    Sevgim sana güc veriyor mu diye sordum.
    Başini cevirdi yüzünde kalmamiş takatle
    Hayır dedi inatla
    Öyle olsa,
    yıkılmazdim her "seni seviyorum" deyişinde...

    "Özledin mi beni" dedim.
    Sustu
    Nefesini en derinden aldi ve
    "Özlenmez mi" dedi

    Git dedim
    Gitti...
    Sen kaldikca genişliyor bu dünya
    ve ben kayboluyorum ucsuz bucaksizliginda
    Hayir dedi , sertce
    Gidersem, kahraman olurum
    Kalirsam senin...

    Küserim dedim,
    kırılgan cocuklugumun siteminde.
    Hayir, dedi,gülerek...
    Küsmek,susmayi göze almaktir
    Ama sen korkarsin kendi sessizliginden ve susamazsin

    Gel dedim o zaman
    Sesim fısıltı gürültüsünde
    Gel...
    Durdu
    Hayır dedi
    Gelirsem Biter Aşk..
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    ENSTRÜMANTAL AŞK

    Aşk suskunluğumdu benim!
    Kendime ırak bir kentten çok sesli bir ağırlama, içten bir ikrarın yetmeyen teşekkürlü karşılığı. Oysa sunulan hayattı, yazgısında deli kız oyası. Deliksiz uyuyacağım, geç kal bu gece.

    Aşk yanımdı benim!
    Kelimesiz, hecesiz ama ağlamaklı... Yerlerde sürünen gözyaşlarımda yalnız olmamanın iması!
    Acele etme bu gece. Tam vaktinde gelişinden değil mi öncemizdeki aşklar?
    .
    Aşk vurgunumdu benim!
    Yaralı ama kansız... Acılı ama feryatsız… Ağlayan keman, sızılanan kaval… Beklenmedik ihanetti buluşmamız. Yıllardır vardı ve çok az yakardı. Şimdi burada, sahibinden uzak…

    Aşk yazımdı benim!
    Aşk yazdığımdı, okuduğundu. Bu geceyi geç ömrümden. Bu gece geç bir vakit ömrümde. Oturduğum masada şaraplık bir tat, tütünde tutuksuz bir nefes. Yetişme bana, geç kal! Erkenciliğin değil miydi, bize koca bir geleceği geciktiren?

    Aşk heyecanımdı benim!
    Vursalar ölmezdim o heyecandaki kadar. Sevseler mutlu olmazdım o titremedeki kadar. Voltalar uzuyordu ayağımda. Zaman uzuyordu. Sancı sığmıyordu bedenime. Delilikti, serserilikti, güzeldi…

    Aşk itirafımdı benim!
    Okunan, dinlenen ama bilinmeyen... Söylesem, dilimde kekremsi bir tat bırakırdı. Sustum, dilimle geldi bütün belalar… Dili belası sayfalarımın övgüleri, asılı kaldı aklında. Şımarıklığım korkun oldu, usluluğum hayalin! Değişemedim onca değişimde, onca yenilikte… Buydum ben, bulduğun gibi. Koruduğum aslındı, kaybettiğim aslım!

    Buydu galiba aşk!
    En can alıcı noktada bir İstanbul kaçağı, birçok A’lı kent kaçamağı, bir gözyaşı bozgunu, bir kavuşma, bir ayrılık ve bin ölüm… Sayısız dirilişte aynı yemin! Döndüğüm sözümde hayâsız yalan. Tek varlığım ve tek yokluğum… Yaram ve merhemim… Kazanmadığım ama hep kaybettiğim. Evet, buydu aşk!

    Aşk yasağımdı benim!
    Uzaklığını ölçtüğüm bir şarkı, tınısını mırıldandığımda anlamı beynime oturan bir müzik. Tuzağı yoktu arada. Geçit veren dağlar, ayağa dolanmayan yollar ve aşıldıkça genişleyen, bereketinde güneş kavrukluğu ovalar… Geç kal bu gece, zamancılığın değil miydi bizi bekleten, duvar önü ameleliliğinde?

    Aşk çözümümdü benim!
    Düğümlerin çıkmazından, elime düşen tek bir seni seviyorum’du. Gelişemedik uluorta. Durduk bulanıklığımızda; durulmadık durgunluğumuzda. Çarptık, düştük… Ayağa kalktık yardımsız. Seni seviyorum’du her şeyin en baştaki sonu. Söyledik, duyduk, yeniden düştük ve kalkamadık yardımlı. Gelmedi acil adamlar. Sen yine de, bu gece gelirken yolu uzat ve getirme yanında, başka yarınlarını.

    Aşk engelimdi benim!
    Burkulan yanıma yerleşen yalnızlığına eş, diğer yanımda onmaz bir gelecek…
    Artık bir gece bu karanlık! Gelme, kendim kendimi avuttum!
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz


    BENİ SUSARKEN BÖLME !!!

    Yüzünün hangi oylumuna takılsam
    Uçsuz uçurumlara düşüyorum
    Ağlayınca şişen göz kapaklarında
    Hangi tankerleri yüzdürdün bu akşam?
    Sığınağımıza kaçan birkaç damla yağmur
    Gözyaşına mı karıştı yoksa?
    Fazla değil mi bu sessizlik ikimize;
    Beni susarken bölme!

    Satır aralarındaki sızıntıdan kendimi ele veriyorum
    Ben sana, seni gösteren bir aynaydım
    Dökülseydi sırlarım sen de göremeyecektin
    Ben ki kendimi yine sırlardım
    Sen kendine yeni aynalar bakmasaydın
    Buldun mu yüzüne en uygun olanını?
    Ve ağrılarını saklayabildin mi, sırsız aynaların sırrına?
    Kulaklarıma sağır sesler peydahladım
    Beni susarken bölme!

    Az daha doğduğumuz öykü de ayaküstü ölüverecektik;
    Anamızdan emdiğimiz acılar burnumuzdan gelecekti az daha…
    Dipsizliğinde dibi tutarmış sandık, sanma oyunlarımızda
    Meğer suskunluğumun dibi karaymış
    Ben kuyu sanmışım
    Ben susarken bölme!

    Merhemine biraz Ağrı sür biraz Toros
    Yol ortasında adresim yutuluyor bırakma ellerimi
    Duru durdurmaya duramıyor, durak sandığımda köprüleri
    Oysa her şeyi birleştiren köprüler yine ayırdı bizi
    Saçlarını sakladığın rüzgarı biraz savursan
    Açılmayacaktı bu kıyı şeridinden
    Zulamdaki sardunya suskuları
    Beni susarken bölme!

    Ellerin büyükken ellerimden
    Hangi coğrafyama sakladın, mendilleşen parmaklarındaki yaşları?
    Bana do minör bağırma
    Uslu bir su kuşuyken bünyemde
    Verdiğin geçici rahatsızlık için, ömür dilerim senden sadece!
    Ben sana ne yaptımların kaldı bak
    Bu ucube caddelerde
    Susmanın onaylamak olduğunu hatırlattığın bir gecede
    Beni susarken bölme!!!
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz


    ŞİMDİ GİTME YAR...

    Sen bir kitap kapağı gibi kapamışken adımı, ben her sözcükte seni okuyorum harf harf…

    Tümcelerimin boyun büküşlerine aldırma yar!
    Gözü yaşlı satırlarımın k(c)an döküşlerinde büyütüyorum keşkelerimi…
    Harflerimin ayağı kayıyor uçurumlarından.
    Oysa sen bir liman sakinliğiydin yüreğime…
    bir gün batımı huzuru…
    uçsuz bucaksız bir özgürlüktün mavilerime…
    ateşe verdin kıyılarımı apansız, sinsice…
    züleyha’nın kaderine razıydım Yusuf(um)sun diye…
    peşinden koşmaya, kınanmaya, dile düşmeye…
    nerden bilirdim dil(in)den düşeceğimi?

    Bir sözünle ateşe verdin uğruna ödenen bedelleri…
    Gitme demem, git şimdi!
    Bir metalin içine bindirip vedalarını, son bir kez kokunu çekmeden tiryakiliğim, son bir kez düşmeden kollarının girdabına, bir buseyi çok görüp alnıma, en kara yazgıları sür de git!..

    Son fethedilen miyim meçhul ama, sen son Fatih’im…
    Bilsen, kaç varlığa hiçlikti fetihlerin…
    Ama dur, gitme!... Şu topraklarımda dalgalanan sancağını indir, öyle git!
    Yüreğimden sevdanı, dilimden adını sök de git!
    Ciğerlerimden kokunu, gönlümden gözlerinin okunu çek de git!
    Sözlerimi esaretten kurtar, dilimi çöz de git!

    Kaç kez uğurladım seni bu kentten? Kaç kez boynu bükük bıraktın ardından el sallayışlarımı garlarda?
    Dönüşünün umuduyla gidişine dayanamazken, bu müebbet vedaya nasıl dayanırım söyle?
    Ah yar… en yakınımken uzağımdın. Şimdi benden öte bensin ki, ben bana t-uzağım…

    Kin tutmaz kalemim, bilirsin.
    Sen kapatsanda c-ismimin üstüne son sayfanı, bu masalın devamını bir ömür bekler yüreğim…
    Sana git diyebilmek için kaç alfabe satın aldım z-amansız pazarlıklarla bilsen.
    Tüm kırgınlıklarımı çıkarıp kumbaramdan saydım, bir “git” etmedi.
    Yanında “me”si olmayan bir git yakıştırılmadı sevdama…
    Ama çok istiyorsan, işte orda; alfabemin kıyısında bir “git”…
    Eksik, mahzun, çaresiz…
    İster al git, istersen k-al git-me Yar!...

    Yar demişim sana… yokluğun dipsiz bir yar! İşte, diz çöküyor sevdana yüreğim, gitme!...
    Gitme, sensiz ıssız bu diyar…
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Beni Sana Terket..



    Yine girdim gecenin korku tüneline cesurca,
    korkarken binmeye alışıktır bu trenin vagon araları,
    yine kapımda karakış
    Ne zaman düşünsem seni,
    intihar çığlıkları gelir kulağıma
    şehrin arka sokaklarından.
    İçimde eriyen buzun tepkime ısısı gibisin
    Eridikçe ısıtır sonra yine donarsın
    Ve her donuşunda beni de yakarsın,
    Söyle gecelerimin gardiyanı olan masal perisi
    Sen ne kadar, kaç mevsim yalansın..
    Ne zamandır sezen söylemiyor “keskin bıçağı”
    Ve artık radyolar çalmıyor bab-ı esrarı.
    Uzaklarda bir yerlerde bakan gözlerin,
    hangi cinayetlerini görmüştür bu gecemin.
    Yer altı zindanlarında saçlarının
    kimleri asmıştır boynuna dolanıp
    bu yasadışı militan sabahlar.
    Onursuz kalmaktansa dolaşan kanında,
    yara olup kanadım her adımı andığında.
    Oysa sen hiç görmedin
    bu cam kesiği ayrılığın
    ne depremlerin artçısı olduğunu
    ve ne kadar yıkım yaptığını
    o gözlerime bakan iki gözün.
    Hani bu şehirden gitmek kadar
    mülteci bir rüyanın orta yerinde girmiştin ya gecemin ikindisine.
    Yok saydığım hayatıma,yalnızım şimdi
    bu kalabalıkların mahşerinde.
    Bir iç çekişsin gecemin ayazında.
    Beni kovarmısın kalbinden,
    Atarmısın beyninin en ücra köşelerinden
    ve gözlerin nasıl görmez
    sana olan susuşlarımı biriktirdiğim göz pınarlarımı.
    Yağmurlar erken yağardı
    her mevsimin gençliğinde kentime
    Susuz kalmış martılara
    ve sokak kedilerine inat
    Kana kana tadıyorum
    sensizlik okyanusunun tuzlu sularını.
    Toprağımın kokusu geliyor
    her yağmur sonrası küçük köyümün,
    Günler ötesinde kalmış
    ağustos mesafesindeki dağların arkasından.
    Senden sonra biriktirdiğim tüm sitemleri bileyledim,
    gözyaşlarının altında
    geceler boyu kalmış, pas tutmuş varoluşuma.
    Tüm silahlarını bana doğrult
    razıyım ama ne olur dilini kana bulama.
    Yüzüme gözüme saydır
    terkedilmişliği ve yalnız geçen gençliğimi
    Kıpırdarsam namerdim,
    ama bu sevda savaşında oyun taktiği sayıp
    beni arkamdan vurma..
    Ne olur beni sana terket benden.
    Dönüşsüz bir bilet al bu akşam
    coğrafyamın en uzak istasyonuna,
    bu gece gitmelisin son terk treniyle
    o intihar adalarına.
    Yitirilmiş tebessümlerimi biriktiriyorum salı rüyalarıma
    Kalmak için artık erken
    ey gecemin gardiyanı,
    Bu çığlık sokakların meçhul failli katili beni sana terket.
    Mevsimsiz bir yaprak savruluşuyla çiziyorum rotamı
    Uğramadık liman
    demirlemedik sahil kalmayana dek
    geziyorum
    yalnızlık okyanusunda maviliğini.
    Ne yana dönsem mahşer mevcudiyeti,
    kalabalık yalnızlar.
    Bu son kaçışta olsa
    bilmiyorsun ışığa kaçarken
    geride bıraktığın karanlığın
    neleri gizlediğini.
    Bir gece ansızın uyanıyorum
    uçurumun kenarından atlarken o kabus gözlerinden,
    Topladım valizimi
    senden arta kalan hatıraları atarak içine
    Sensiz sana taşınıyorum
    bedeli ağlayarak.
    Bir merhabanı bekleyen
    o küçük umutla bekliyorum
    beni götürecek olan kahır trenini
    bu gece beni sana terket.
    Sen ve ben bir denklem gibi
    iki bilinmeyenli
    Hiçbir özdeşlik çözemiyor,
    hiçbir formül bulamıyor matematik
    Ansızın aklıma geliyor liseden kalma bir metod,
    yerine koyma metoduydu galiba adı
    buluyor sonunda çözümü aşk.
    Seni yerine koyuyorum
    hangi şıksın bilmiyorum.
    Tek soruyu ancak yetiştirdim diyorum bu sınavda,
    ama nafile bütünlemeye bıraktım seni
    kalemimi kırarak.
    Beni temize çekme istemem
    beni sana bırak
    Beni sana terket bu denklemin bilinmeyenleriyle birlikte
    saçlarının zifiri maviliğine bırakarak,
    Ağırlığını taşımak hayatın,
    sensizliğin,
    ağırlığını her gece tartmak.
    Taşıyabilmek
    bu katarlar yüküyle çekilmiş ağırlığı,
    bir çift kırık omuzla
    tek başına ayakta kalarak.
    Yorgunluk belirtileri baş gösterdi
    bir yanı kırık gençliğimin uyku saatleri.
    Vedalar ne kadar ağır olursa olsun
    her sonun bir başlangıcı var.
    Ey benim son başlangıcım ağırda olsa bu karar
    Ne olur beni sana terket...
    Beni sana terket bu son firar..
    Bu son firar...
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Bu yol korkaklar için değildir
    Bu sulardan her babayiğit içemez
    Bu köprüden benim diyen geçemez, geçemez
    İyi oldu gelmediğin, iyi oldu gelmediğin...

    Yumuşak bir yürek gerek
    Sevgi kadar derin gözler
    İnançlı bir bilek gerek
    İyi oldu gelmediğin, iyi oldu gelmediğin...

    Sen okyanus mavisine uzaksın
    Açılmadan yaşar gidersin, korkaksın
    Benim için herkes gibi her yerdeki insansın.
    İyi oldu gelmediğin, iyi oldu gelmediğin...

    Alınmanı istemem, darılman üzer beni
    Sana yalan söyleyemem, tabi hep sevdim seni.
    Sende sığ suları, sende martıları,
    Açık denizlerden habersiz balıkları,
    Ortalama insanı, geçemeyeceğin köprüleri,
    Düşleyemeyeceğin mavileri,
    Sende korkaklığı sevdim, sevgisizliği sevdim
    İyi oldu gelmediğin, iyi oldu gelmediğin...
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Hemen Gitme...

    Unutmuşum aşkta söylenenleri
    Nasılsın'ı bile bir başkaydı
    Hemen gitme
    Böyle tenhalaşmışım ya
    Durup halini hatrını soruyorum gölgemin
    Sanki yüzgöz olmuşum hüzünlerle
    Kalbim diyorum ellerim çıkıp geliyor
    Kovamıyorumda
    Hemen gitme
    Sana bir yaprak kadar solgunum desem rüzgar çeler aklımı
    Dallanıp budaklanır içimdeki boşluk
    Bahara karın tokluğuna gelen ağaçlar gibi olurum
    Hemen gitme bu kente bir sokak daha gelse
    Söyle kim arar seni
    Kırılır gülümsemelerin bir bir içime düşer ve
    Bir gülü uyandırıp uygarlığından kırmızılığı ne kadar
    Kim götürür seni
    Ahh neydi ki suçum Gençliğimi ve terketmelerini kayırmaktan başka
    Alıp başını gidiyorsun benden
    Hemen gitme
    Sana diyorum bi ağlasam üşüsem derin bir kuyu gibi
    Omuzlarından başlayıp yıkılsam önüne
    Utanır sevinçlerim insan içine çıkamayan toprak gibi olur
    Hemen gitme
    Anla beni ben bu yalnızlıkla geçinemem
    Geçinemem terkedilmiş bir yürekle
    Ama yinede sen sen herşeysin işte
    Hayata açılan pencerem
    Sevinçlerimi büyüten odalarım
    Hemen gitme
    Terkedilmiş evler gibi olurum
    Hemen gitme.....
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Sana Anlattıklarım Neleri Susuyor Bir Bilsen...

    Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen
    Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor
    Boğazımı yırtarcasına susuyorum
    Ya verilmekten yıpranan cevaplardayım
    Ya sorulmamaktan solan sorularda
    Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun her akşam
    Ben ıslanmasını bilmeyen ahmak
    Bu yüzden aşık olamadık sırılsıklam

    Pimi çekilmiş coğrafyalarda
    Zaman ayarlı bir aşkın en tesirsiz parçasıydım
    Ve ben günah şeridinde hatalı sonlanandım
    Az gittim; uz bittim; hiç geldim!
    Uyurken bile uykusuzluk akan gözlerinde
    Kaçan trenlerin hesabını istasyonlara kesen
    Kalabalıkta unutulmuş bir yalnızdım
    Kendine kaçak yolcular bindiren...
    Her yolcu da kendini ihbar eden!

    Kalbime girmek teklikeli ve yasaktırlarla
    Yaşamamaya kalkışıyorsun hayata
    Ve ben senden yırtılma bir yelkenle
    Aynı yöne gittikçe aynı yere geldim
    Sonumu baştan yazdım;
    İçimde hala bana ilk aldığın acım!
    Gece, sabahı da siyah kusuyor üstüme
    Aklıma yaprakların dökülüyor
    Bugün aklımda sen vardın;
    Aklımı karıştırmadım!
    Artık biliyorum;
    Aşk bir intihar saldırısıdır; yalnızca iki kişinin öldüğü!
    Aşka nişan alıp ayrılığı ıskalayan acemi
    Hala gözlerinde kalp kapaklarım

    Seni almadan içimden nasıl giderim?
    Ve sen kaç kez bu hırsla sevildin
    Koca koca kışları;
    Kısa kısa şubatları biriktirdin...
    Susku sınanmamış bir ustura gibidir
    Susardın;
    İç denizine sığınmış gemileri yakan bir limandın
    "Bak şimdi gönülsüz gittiler senden;
    Gönlünü çaldıkların !!!"

    Yazmadıklarından korkarsın en çok yaşadığın hiçbir şey de
    Ve adın gibi bilirsin;
    Aramayı unutan bulmayı öğrenemez
    Bugünler dünlerinden utanıyorsa
    Hiç yarın olamayacaklar
    Şimdi ne bugünsün ne de yarın
    Olsa olsa sadece bir yarım;
    Ya da eksilen yanım!
    An kaybından ölen zaman
    Senden daha katilini bulamadı kendine
    Gelseydin eğer kendimi bile kovardım yanımdan
    Gelmedin yine kendimsiz kaldım ardından...
    Dünyanın bütün dillerinde sustum ve bir şair bıraktım geride
    Ekmeğini aşktan çıkaran!

    Sustalı bir aşk seninki
    Sesinle çıplaklaşıp suskunluğumla giyiniyorum
    Korunak sandığım tüm senlerde
    İçimde yoktan başka bir şey kalmadı
    Ruh ölünce cesedi beden taşıyor sırtında
    İki büklüm acılarla;
    Patlasam her yere acı sıçrayacak biliyorum
    Patlamamaya hazır bir bomba oluyorum
    Ben mi çok yorgundum sen mi çok dinç?
    Bende mi eksikti sen de mi fazlaydı sevinç?
    Dilsizler yalan söyleyemez anladım,
    Ya ben konuşamadım ya sen sağırdın!

    Her şeye rağmen bana öyle çok sığdın ki
    İçimde kimseye yer bırakmadın
    Bildiğim; Ağaç misali toprağa bağlandıkça gökyüzüne uzamak
    Çelişkim; Giden bir tren de kalanların şarkısını haykırmak
    Hangi dil kendini kandırabilir ki?
    Aşk bir suç değil mi ;
    Her defasında kendini ihbar edip yakalatan.
    Ve en saf ihanet, kendi ihanetine kanan
    Senin gibiler vakitsiz susan aşkı severler
    Seni bu kör kuyulardan salan neyin şarkısıysa
    Gözlerinin kahvesinden içtiğimde oydu
    Şimdi eksilen her yanıma adını verdim
    Bu yüzden güzelim ben

    Dudağını düğümlediğim fırtınaları kopardım sonunda bir bardak su da
    Ben hancı sen soncu
    "Sana dayanamadı bıçak kemiğe dayandığı kadar"
    Elbette unuturum sonunda
    En fazla bir mevsim ağlarım
    Alışırım yalancı baharlara ama;
    Ama yine de biri beni kandırsın yokluğunda
    Sen bu şiiri okurken ben başka bir şiir de olacam
    Başkasının kollarında da senin yollarını adımlamak varmış meğer
    Sana anlattıklarım ne çok şey susuyor
    Ve sustuklarım neler söylüyor
    Gittin değil mi?
    Şimdi ne desem kar yağıyor...
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Yalnızlık Yorar İnsanı...

    Yalnızlık yorar insanı...
    Etrafındaki herşeyin farkına varırsın...
    Üzerinde yemek yenen masanın
    Yaşanmışlığın bütün izlerini taşıyan sandalyelerin
    Ne zaman aldığını hatırlarsın birden...
    Tavanın köşesindeki örümcek ağını farkedersin
    Bir şeyin ağa takılıp kalmasına takılır gözlerin
    Buzdolabındaki son yemeğin ne kadar da büyük bir nimet olduğunu bilirsin
    Tüpün birden bire bitebileceğini öğrenirsin

    Yalnızlık yorar insanı...
    Gece yıldızlar seni çağırır gökyüzüne
    Ayın üzerindeki karartıları görürsün
    En hafif sesde irkilir
    Odaya vuran gölgelerden oyuncaklar yaparsın
    Açmamaya karar verdiğin telefon ısrarla çalar

    Yalnızlık yorar insanı...
    Her zaman ki alışkanlıklar meğer ne kadar da sıkıcıymış
    Farkına varırsın
    Karşı daire de oturan komşuların varmış
    Selam verirsin
    Kütüphane de okunacak ne çok kitap varmış
    Yeniden okumaya başlarsın
    Balkona konan kuşları görür ekmek atarsın
    Giysiler ütüsüzde giyilirmiş,giyer sokağa çıkarsın
    Parkın otları kurumuş,görür üzülürsün

    İnsanı yorar yalnızlık...
    Zamanın farkına varırsın
    Akşam bir türlü olmaz
    Daha dünkü çocuk olduğun düşer aklına
    Hergün yeni baştan kurduğun hayallerin

    İnsanı yorar yalnızlık...
    Kendinin farkına varırsın
    Ne kadar çok şeye sinirlendiğini düşünürsün
    Artık heyecanlanmadığını
    Aksine korkularının çoğaldığını öğrenirsin
    Eskisi kadar konuşamadığını

    Yorar insanı yalnızlık...
    Bir şeylerin farkına varırsın
    Çocukluğunun kehribar rengi akşamlarını
    Emsalsiz kara akşamlarını

    Yorar insanı yalnızlık...
    Sonra herşeyin bir sırrı olduğunu hissedersin yalnızca
    Ve sıcacık yalnızlığında
    Kendi sırrının peşine düşersin
    Yalnızlık yorar insanı...
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Karanlığa çare yoktur...(araz kitabından)


    ''karanlığa çare yoktur, nasıl olsa yol bulur.ve yürekleri sağır eden bir sessizlik,tükenmişlikten arta kalan tek varlığın olur.söylenememiş tüm sözcükleri ancak ağlarsın içinde.ve bilemezsin geride kalan mı yalnızdır,yoksa gidenmidir aslında...

    tüm yeminler öfke ile bağış arasında yaşlanır;sultanların,dostların ve sevgililerin,dağılmış kalplerin,dağılmış kalbimin...

    iç bükey bir yalnızlıkta sanki ayak bileklerimden bıçaklanmışım.sıcak bir korku tırmanıyor damarlarımda,midemde,kalbimde...aklımada hükmediyor.gün ortalarında kalıyorum,kimseler bilmiyor,ben tükendikçe artıyor yalnızlığım.kimi görsem hançerleniyorum gözlerimden ve kanıyorum en onulmaz yerimden.

    ahh bu ben kendi içinde kendini arayan bir simurg.

    belki yalnızlığıma mahsuben pay edilmiş tekil çoğulluğumun peşindeyim.ümitperest bir korkak ,bir meczubum.faili meçhul bir sevdanın zanlısıyım.takvimlere çaldırdığım yarınlarımı hiç bulamamak üzere milyon yıldır ''gün'' için savaştayım.üstüme küf kokulu akşamlar abanmış.sefil bir tutsaklığa sürülmüşüm.yüreğimde 40.düğüm.ahh mozart! sana küskünüm.ve öldürüyorum seni içimde.sessizliğini seçiyorum,sessizliğimin içinden.içimde intiharlar,cesetler.incinmiş hayatları toplayan bir dilenci oluyorum birden,birden yağmur başlıyor,''toprak kokulu bir baharı sürer belki dağlardan aşağı''diyorumve kaldırıp başımı kuşlara yalvarıyorum:

    ''yetişin nefesim bitiyor
    yetişin bana kuşlar
    ya özgürlük adına
    ya SEVDA hatırına''

    araz kitabından sayfa 23...
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Akıllı Kadınlar…

    Akıllı kadınlar neden yalnızdır? Cevabı uzun… ama erkek egemen toplumlarda çok normal. Adeta bir kural.
    Televizyonla beslenen, medyatik refleksli toplumumuzun bazı erkekleri, gücün ve iktidarın karşı cinse geçmesi halinde çıldırıyor. Bir aşağılık kompleksi durumu yani… cennet anaların ayakları altında deyip, kadın döven zavallıların düştüğü acz…

    Erkek hep zeki kadından hoşlanır ama zamanla bu zeka yarışında yenilince kızar, küser ve ağlar. Tıpkı yenilgiyi hazmedemeyen bir çocuk gibi. Zeki kadınlar erkeklerin çocuk alt beyinlerinin gelişmediğini bilirler. (gelişmez çünkü doğurganlık yoktur) Şirket sahibi, yönetici hatta başbakan bile olsalar “aslında” onların hiç büyümeyen bir çocuk olduklarını unutmazlar ve akılları sayesinde her zaman onların istediğini yapıyormuş gibi davranıp, kendi yasalarını uygularlar. Zavallı erkek, iktidarın hep kendisinde olduğunu sanır.

    Akıllı kadınları yanlarında taşımaktan hoşlanan erkekler, zamanla onlardan kaçmanın yollarını ararlar. Çünkü kadın zekasıyla üstünlüğü ele geçirmiştir. Erkekse kendini eksik ve iktidarsız hisseder. Hem akıllı kadından hoşlanır, hem de akıllı kadından korkar ve kaçar. Yaşadıkları ilişki boyunca yanındaki sevgililerinin zekasıyla övünürken, o zeka kendilerine karşı kullanıldığında öfkeden çılgına dönerler ve hatta kaba kuvvete başvururlar. Bu yüzden akıllı kadınlar hep yalnızdır.

    Erkeği onu kandırdığını sanırken, o çoktan ilk kaçamağı yakalamıştır. Telaş yoktur. Çünkü derinlere sessiz inilmelidir ki korkup kaçan olmasın. Bunu düzgün sevdikleri için yaparlar. Amaçları rezil etmek değil, kendisine yapılan haksızlığı tam ve doğru olarak bilme hakkını elde etmektir. Yarım yamalak nefretleri sevmez akıllı kadınlar. Öfkesine değecek düşmanlar lazımdır onlara…

    Akıllı kadınlar her şeyini verir ve her şeyini alır. Acıları boylarını aşsa da gıkları çıkmaz. Dillerinde pişmanlık cümleleri dolaşmaz. Kendine olan saygılarını ve ayaklar altına almadıkları gururlarına sahip çıkarlar. Kan kusarlar ama kızılcık şerbeti içtiklerini söylerler.

    Akıllı kadınlar erkeklerini başkalarına ezdirmezler. Kendileri ezerler. Bunu gururlarını incitmeden yapmaya çalışırlar ama sonunda hep haksız olan onlar olur. Onlar önce susar, sonra sorgular, ondan sonra da cevap verirler. Sustuklarında dillerini dikenli tellere dolar, konuşunca önce kendileri kanarlar…

    Akıllı kadınların “konuşacak çok şeyleri olduğu için suskunlukları da büyük olur” Akıllı kadınlar kendini ezdirmez. Akıllı kadınlar salağı oynayamaz. Akıllı kadınlar kendilerine haksızlık etmez. Akıllı kadınlar “mış” gibi yapmaz. Akıllı kadınlar aşıkken de akıllıdır. Bu yüzden hep yalnız kalırlar.

    KAHRAMAN TAZEOĞLU
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    UYANMA KÜÇÜK KIZ


    Uyanma küçük kız! Uyanma ve görme kahramanın olamayışımı!

    Ağlamaklı bir uykunun koynundasın. Düşten düşe düşerken nöbetleşe bir çığlık gibi irkiliyor bedenin. Bedenin titredikçe adım duyuluyor dudaklarının arasından. Sızılanır gibi, yankılanır gibi... Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kalabalıkların içinde kaybolmuş ruhunu bulamayan iz bilmez bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile seni korkularından koruyamayacak kadar korkak bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kahramanın olmayı beceremiyorum.

    Uyanma küçük kız uyanma ve görme!

    Pişman değilim ama keşke soran gözlerine konuşmak yerine "susacak var" diye bakabilseydim. "Susacak var" diyebilseydim. Geç bir itiraf her şey. Geç gelen gerçek incitti içini. İçin için ağlamalara ittim seni. Kendi ellerimle, kendi sesimle... Yersiz susuşlarımdı seni itaatsiz konuşmalara boğan. Zamansız sessizliğimdi seni haykırışlara şahlandıran.

    Şimdi uyanma küçük kız! Uyanma ve görme çaresiz kahramanlığımı!

    Adım düşmüyor dudaklarından. Adım dökülüyor yalvaran sesinle kulaklarıma. Oysa isyandasın. Bir uyansan, meydan okuyacaksın varlığıma. Gözyaşların süzülüyor saçlarına doğru. Her bir damla dağlıyor beni. Bin parçaya ayrılmış bedenimin tek bir parçası bile dokunamıyor sana. Öyle uzağındayım ki... Ama biliyorum; beni büyütüyorsun düşlerinde.

    Uyanma küçük kız! Uyanma ve daha da büyüt çocukluğunu unutmuş ruhumu.

    Yazmıştım ya "yaşadığını kanıtladığın için teşekkür ederim" diye, hiçbir şeyle ödenmez bir varoluştu gülüşün. Kaç teşekkür az gelir bilsen ya da kaç bakış. Ölmüş bir kalemi dirilttiğini bilmedin ve görmedin hiç. Gereksiz bir suskunlukla gizledim bendeki senin gerçeğini. Kahramanın değildim, kahramanımdın benim. Bilemedik rollerimizi. Belki de bu yüzden hep şaşırdık repliklerimizi. Hep dil sürçmelerinde kaybettik aslımızı.

    Uyanma küçük kız! Uyanma ve görme yok oluşumu.

    Beni eski bir yarayla aldattığın gün anladım aslında seni ne kadar da çok sevdiğimi. "Sevmeseydim gitmezdim" dediğimde ne çok istedim seni sevmemeyi ve yanında daha çok kalmayı. Kahramanına yenilen bir yazardım ve gitmeseydim hiç yazamazdım. Ve gitmeseydim hiç yazamazdın!

    Uyanma küçük kız! Uyanma ve dinlensin kahramanımın küçük ve yorgun bedeni.
    Seni öyle seviyorum ki...
     
  15. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Öldüm Ulan!

    Sancıyan gecelerin ağırlığınca girdim hastalıklı uykularıma.
    Başucumda acabalarla beynime inen saat tik takları,
    Kalk git ona der gibiydi.
    Dokunsan kar gibiydim parmaklarında.
    Kopsan, buzul…
    Acının negatifi basıyor sözlerimi.
    Öldüm ulan üşümekten! Kapat/sana gözlerimi.

    Vapursuz bir iskele gibi kaldım.
    Mutedil dalgalı yorgunluğum.
    Soysuzlaşan bir yanılgı gibi kıvrandım deliliğin biz, aşkın; sen halinde.
    Meğer uçuruma yaslanmışım.
    Düşünce anladım.
    Girdabının burgusunda söndürmüşüm közlerimi.
    Öldüm ulan düşmekten! Kapat/sana gözlerimi.

    Gittin; sanki Annem öldü.
    Gittin ve beni kendime uğurladın.
    Kimse kendine benim kadar yoksul değildir.
    İnsan kendini kendisizlikte nasıl bulur?
    Bir haciz gibi girdiysen içime,
    Bu benim kendime olan borcumdandır.
    Sanki bir kuş gagalıyor beynimi.
    Öldüm ulan düşünmekten! Kapat/sana gözlerimi.

    Yaşamla aramı açacak yaralara göz yumuyorum.
    Sana ağır yaralanmayı seviyorum.
    Kan kaybından gülüyorum.
    Dramlardan çalınmış bir ölüm gelir şimdi suzinak makamında.
    Aşk yapışmıştı o gece boğazıma.
    Kurtulsam ölecektim.
    O yüzden aram açık aramla…
    Nicedir oyunbozanım; susuyorum sözlerimi.
    Öldüm ulan küsmekten! Kapat/sana gözlerimi

    Her gemide bir fırtına izi saklıdır.
    Bundandır kendi gözyaşlarımızda boğulmalarımız.
    Saçların ağlıyor mu hala bilmiyorum ama kayboluyorsan dallarında,
    Bu senin kendine sarmaşıklığındandır.
    Bir kişinin yalnızlığının kaçla çarpımıdır iki kişinin yalnızlığı?
    Ve kaç yalnızlık çıkar bir kişinin yalnızlığından?
    Sus! Biliyorum.
    Yalnızlık yokluğun avuntusudur.
    Binlerce gündür boğazıma usturayım.
    Özgürlükte çürüyor uçurtmamın çıtaları.
    Dua et de ölümün farkına varmadan ölelim.
    Öldüm ulan ölmekten! Kapat/sana gözlerimi.
     
  16. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Yanlış Anla Beni ...

    keskin bıçak aşkının kestiği damarımdan fışkıran ayrılığı intihar ediyorum
    kırık şakaklarıma yapıştırdığın teselliyi dudağımda uçuklattım
    gidiyorsun yağmurun kızı çekmişsin pimini ayrılığa
    gözlerinden ağrılar sızıyor çığlığını yüklerken gemilere
    geldiğin her yere yabancısın içinde taşıyorsun katilini
    tokada doydu yüzünün sol yarısı
    kalın bir kalem altını çiziyor şimdi
    kanat sürçüyorsun bir gidişe
    ardında gurbetleşen kavuşmalarımız
    yakıştırıyor her intiharı bana
    benden çok sağanaksın
    parmaklarımın ucusun
    yaktım ve içtim
    dön ve gül
    gül ki
    gözlerim
    çiçeklensin
    yalanlarla
    saklıyorum
    sevdamı ne olur yanlış anla beni ...
     
  17. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Unutulmuş Yaralarıma Tuzdur Adın...

    Unutulmuş Yaralarıma Tuzdur Adın..
    Kavgadır Kalbimin Gözündeki Fer....
    Bir Devrimin Eskimiş Yüzüyüm... Derinimde Puslu İhtilaller
    Yanmış Süt Kokulu Sabahların Eşiğinde Bekleyen Gece!
    Bana Göz Kırpıyor Kalabalık Yalnızlığım Şimdi Arsızca... Fütursuzca
    Kimi Nerde Arayacağımı Sordum Mavi Gözlü Hüzne
    Dedi “Geç! Aşkı Geç!...”
    Geçemedim....

    Yedi Geceyi Geçtim. Yedi Güvercin Vurdum. Yedi Yıldız Biçtim. Yedi Nehir İçtim. Yedi Dağ Ezdim. Yedi Yemin Verdim. Yedi Gül Derdim. Ve Yedi Kez Titredim Bakışlarının Sırtında.
    Bir Eren Geçiverdi İçimden O Vakit. Dedim “Kimi, Nerde Arayayım?!”
    Dedi “Vur! Aşkı Vur!..”
    Vuramadım...


    Bir Tutam Hayat Buldum. Kokmuştu. Çekilmişti Bütün Suları. Unutulmuştu Bütün Sözler.
    Ve Sanki Görmek İçin Kapanmıştı Gözlerin Ayağına Ölüm. Ölüm Kör Müydü?
    Bir Cebinde Birikmiş Kan Buldum Kullanılmış Hayatın. Alıp Bağrıma Bastım. Sonra Biraz Daha Yokladım Ve Bir And Buldum Sol Dikişte. Dedim” Kimi, Nerde Arayayım?!”
    Dedi “Sök! Aşkı Sök!..”Sökemedim...

    Bir Şiir Yazdım Kalbine. İçinde Kalbin Hiç Geçmedi. Bir Çığlık Çığırdım Utancın Yüzüne. Karanlık Çatladı. Kalbin Issızlığına Yağmur Gibi Düşürdüm Şimşekleri. Ve Gözlerime Çark Ettim Karabasanları. Bir Elimi Sana Verdim Ötekini Aramadım Bile. Bir Yangın Geçiverdi Yamacımdan. Dedim “ Kimi, Nerde Arayayım?!..”
    Dedi “ Kır! Aşkı Kır!..”
    Kıramadım...


    Eşkıya Bir Kahır Biçti Ömrümü
    Sonrasında Canhıraş Kavgalar..Küskün Ölümler...
    Aynı Yollardan Geçtim..Farklı Sehpalarda İdam Edildim
    Ve Unutmanın En Deli Yükünü Taşıdım Ben, Sözlerinin Kahpe Yüzünde!!!
    Yalanın Ve İhanetin İnsafsızlığı Bendeydi...
    Benden Soruldu Uykusuzluğun Yük Olduğu Gecelerin Hesabı!
    Aşkı Geçemedim, Vuramadım, Sökemedim, Kıramadım!!!
    Kendime Kaldım... Kendimi Topladım. Tuttum Elimden. Bağladım Gözlerimi
    “Aşk!” Dedim Attım İçime Seni...
    Sonrası Kimsenin Kalbini Meşgul Etmeyecek Kadar Basit:
    İçimde Bir Sen Aşk İçinde...
    İçimde Bir Ben Bir Sen İçinde
    İçimde Bir Biz Bin Hiç İçinde...


    Sırrın Kalemine Perde İndirdim
    Ve Ben Bir Kez Daha Ye-Nil-Dim!!!

    Kahraman Tazeoğlu
     
  18. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Kolayıma Gelmedin, Zoruma Gittin ...

    “Yoldaşım! Zamanla unutulur bu kalleş kahır, diner acısı ayrılığın. Gidilecek uzun bir yolumuz var daha; senin için senden vazgeçebilirim. Bir boşlukta karşılaşmıştık ilk kez, bir başıma başka bir boşlukta da yol alabilirim. Haydi, beni bulduğun eski, yalnız sokağa bırak yine. Şimdi gitmek vakti… Biliyorum gitmek, bazen en çok kalmak. Ne olur; bu defa da giderken en çok kal ya da yanında en çok beni götür olur mu?”

    Bir kâğıda sığar mı bir yürek?
    Ya da bir yürek kadar büyük olabilir mi bir kâğıt?
    Daha sana yaralarımı göstermedim.
    Kaldı ki ben,
    Senden önce kendime tehlikeyim.

    Üşüme diye çıkartmıyorum ceketimi.
    Astarında paylaşmıştık ortak bir aydınlığı.
    Gitmeseydin gözlerimin içinden okuyabilirdin adını.

    Biriktirme unutacaklarını!
    Oyuncak tabancalar kadar yalan,
    Hüzündür yakama iğnelediğim yamam.
    Hangi çığlığıma anahtar olabilirdin?
    Beni bir gülle bıçakladığın zaman…

    Gitmişsin işte çekiştirip durma adımı.
    Tülden bekleyişler kımıldanıyor ardın sıra bil!
    Ey gözlerimin arka bahçesi!
    Bu dağa tırmananlar düşer,
    Seyredenler değil.

    Yitik bir aşkta uyuyakalmış,
    Kırıp kırıp büyüttüğün yüreğim.
    Meğer aşkı yazıp yazıp satırlara sıkıştırmışım.
    Öyle durulup durulup.
    Oysa ölmek ve düşmek ne güzeldi,
    Yârin gözleriyle vurulup…

    Bir rüzgâr esse senden, geçmişim üşüyor.
    Sesin kulağımdan düşüyor.
    Ben sadece,
    Gidişine dayanabilecek kadar ayaktayım.
    Daha fazlasını verme!

    Ey yar
    Böyle çok çorak bekledim.
    Kolayıma gelmedin,
    Zoruma gittin...

    Kahraman Tazeoğlu
     
  19. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Kendini Biriktirme Koleksiyoncusu ...


    aşkı ayrılıklar yaşatır
    hadi küs kendini ona
    sonra kendi içine kus
    bir şiir kana
    dilinden susul

    intihar kurgulu gözlerinde
    kör bir uçurum var dalgın
    gölgen kendine dargın
    ona çığlığın çok ama
    için kendinden yorgun

    bir yağsan ıslanacaksın
    kanamalı bir düşe
    eski bir cinneti asacaksın
    gece kara çalınca yüzüne
    heybenden intihar çıkaracaksın
    aşkı ayrılıklar yaşatır
    kendini biriktirme
    ayrılacaksın ...

    Kahraman Tazeoğlu
     
  20. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Gece Geçilen Şehirler Işık Seli Gibidir

    acılar büyütülerek unutulur sevdiğim
    yüzünden kopunca bir buzul çığlık
    ellerin buz tutmuş iki yarım şarkı olur
    ve ben yoksulluk kokulu bir gidiş bırakırım sana

    beni adresime sorsun esmer bakışların
    dönsen de bulamazsın nasılsa gitsen de

    kentlerden sakındığım bekçi duruşlarımı ara
    emaresi boldur sokakların
    sol omuz başımdaki kokundan yakalanırım
    sokul ki geceme avuçların ıslanmasın

    saat başlarını beş geçer yelkovanın
    senle zamansızım amansızım
    senle büyük susarım
    kendime yenilirim her kavgada
    sonra koca ağız bir çocuk olurum
    bütün trabzanlardan kayarım
    bütün köprülerden sarkarım
    yüzüm kente sürülür
    içime sesin kaçar
    ben seni ağlarım

    alışmak ölümdür
    sanki hiç ölmedik
    tanrının göğsümüze taktığı bir nişandır ölüm

    teneşirlere yatırılıyor şimdi ellerim
    sana uzanmaktan yargılıyım

    hırçın bir iklimin sır girdabısın
    seni anlamak kendine çelmeler takmaktır
    ve kendini affetmesidir her seferinde
    (bazen beni affedebiliyorum istanbul)

    zehir yüklü bir mektup var
    dalgakıranlarımda parçalı bulutlu durur
    sana kent şiirleri biriktirdiğim bir gecede
    çok eşli bir yağmur başlar
    kentin en dövüşçü çocukları ağlar
    bilirim dışarıda yağmur varsa
    sen içinde ağlıyorsundur
    ağlama ki gülmesinler bize
    bak sen seviyorsun diye var sonbahar
    her mevsim gelişine söz veriyor
    saçlarına fısıldıyor
    saçlarına
    bana bir pencere bile açmadığın saçlarına

    sensizliğe alışmak bir bozgun ağırlamaktır içinde biliyorum
    örtülerine unutma beni çiçekleri takıyorum
    şimdi yaşama hakkım sana
    gel de yağmurumdan iç
    seni seviyorum


    Kahraman Tazeoğlu
     

Bu Sayfayı Paylaş