Dünyanın en eski tapınağı olarak kabul edilen Şanlıurfa, Göbekli Tepedeki 11 bin yıllık kalıntıların, eski dünyada hacıların toplandığı bir kozmopolit merkez olabileceği öne sürüldü. Arkeologlar, antik tapınaktaki volkanik el aletlerinde, Kapadokyanın ve Van Gölünün izlerini buldu. Arkeologlar, kazı alanında bulunan ve volkanik kayalardan yapıldığı belirtilen 130 bıçak ve el aletine dayanarak, Göbekli Tepedeki antik tapınağın, birçok farklı noktadan gelen insanlar için bir toplanma yeri özelliği taşıdığını iddia etti. El aletlerinin, lavlar hızla soğuduğunda elde edilen ve volkan camı olarak bilinen obsidiyenden yapıldığı ifade edildi. VOKANİK DELİLLER Kanadanın McMaster Üniversitesinden Tristan Carter ve ekibi, obsidiyen aletlerin kimyasal bileşenleri çözerek hangi yanardağlardan gelmiş olabileceklerini anlamaya çalıştı. LiveSciencea konuşan Carter, Çalışmamızda çok spesifik sonuçlar elde edebiliyoruz. Obsidiyen maddesinin hangi yanardağdan, hatta yanardağın hangi yakasından geldiğini bile anlayabiliyoruz dedi. Analizlerin sonuçlarına göre, Göbekli Tepede bulunan en az üç obsidiyen materyalinin kaynağı, 500 km ötedeki Kapadokyadan geliyor. Diğer üç kaynakta, 250 km ötedeki Van Gölüne işaret ediyor. Obsidiyenin geldiği bir diğer coğrafya ise 500 km ötesine, kuzeydoğu Anadoluya işaret ediyor. Carter, Bu sonuçlar, Göbekli Tepeye birçok farklı bölgeden, farklı insanların geldiğini ortaya koyuyor dedi. SORU İŞARETLERİ TÜKENMİYOR Carter, obisidiyen aletlerin uzak mesafelerdeki yerlere işaret etmesinin, insanların doğrudan Göbekli Tepeye seyahet ettiklerini göstermediğine dikkat çekti. Carter, insanların obsidiyeni ticaret yoluyla elde ettikten sonra el aletlerine çevirdiğini ve ardından antik tapınağa getirmiş olabileceğini söyledi. Bu karmaşanın içinden çıkmak için, arkeologlar obsidiyen aletlerin nasıl yapıldığını araştırdı. İzleri Kapadokyaya uzanan aletlerin, Orta Fırat bölümündeki aletlere; Van Gölüne uzanan aletlerin ise Irak ile İrandakilere benzerlik gösterdiği anlaşıldı. Tüm bulgular bir araya geldiğinde, obsidiyen aletlerin, güney ve kuzeydeki birden farklı coğrafyada yapıldığı ve ardından Göbekli Tepeye getirildiği düşüncesi destek kazandı. İleride yapılacak araştırmalar bu teoriyi güçlendirirse, Göbekli Tepenin 11 bin yıl öncesine uzanan bir hacı merkezi olduğu düşüncesi güçlenebilir. Carter, Eğer Schmidt haklıysa, Göbekli Tepe antik zamanlarda Yakın Doğunun düğüm noktası, kozmopolit bir merkezdi dedi. Carter ve ekibi, obsidiyen aletler üzerindeki analizlerini Fransanın başkenti Paristeki Louvre Müzesi tesisleri ve McMaster Üniversitesinde gerçekleştirdi. Analizlere, Fransanın Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezide destek verdi. STONEHENGEDEN BİLE BÜYÜK Arkeologlar tarafından elde edilen en yeni bulgular, İspanyanın Barselona kentinde bu ayın başlarında düzenlenen Yontma ve Öğütme Taş Yedinci Uluslararası Konferansında sunuldu. Şu ana kadar çok az bir kısmı gün yüzüne çıkarılan Göbeklitepe, çapları 10 ile 30 metre arasında değişen en az 20 daire şeklindeki taş yapıdan oluşuyor. T şeklindeki kireç taşından kayaların şekillendirdiği dairelerin ortasında, uzunlukları 5.5 metre boyunda iki dev sütun yer alıyor. Carter, Bu sütunlardan bazılarıları Stonehengedeki sütunlardan bile büyük ifadesinin kullandı. İngilterede bulunan ve iki ile üç bin yıllık olduğu düşünülen Stonehenge, daire oluşturacak şekilde yerleştirilmiş dev taş bloklardan oluşuyor ve dünyanın en ünlü antik alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Alman Arkeoloji Enstitüsünden Klaus Schmidtin 1994ten bu yana başında olduğu Göbekli Tepe kazıları hakkındaki ilginç bir detay, kayalardaki bitki ve hayvan oymaları ve diğer yapılarda yerleşik hayata dair hiçbir bulgu elde edilememiş olması. Buradan yola çıkarak, antik tapınağın çiftçiler tarafından değil, bölgeye farklı yerlerden gelen avcı toplayıcı toplumlar tarafından, dini amaçlar için inşa edildiği düşünülüyor. Kazılarda bulunan obsidiyen ve taş aletlerin şekilleri ve kaynakları, Göbeklitepeye Irak, İran, Ortadoğu ve Akdenizin doğusundan insanların geldiğini öne sürüyor. TARTIŞMALAR BÜYÜYOR Göbekli Tepede son yirmi yılda yapılan çalışmalar devam ettikçe bilim dünyasındaki tartışmalar da artyor. Genel görüşün aksine, Kanadanın Toronto Üniversitesinden antropolog Ted Banning, daire yapıların zamanında çatıları bulunduğunu ve hem ev, hem de dini mekan olarak kullanılmış olabileceğini belirtti. Banning ayrıca, kazılarda bulunan taş aletlerin hasat için tasarlanmış olabileceğini, binlerce yıl önce insanların evcilleştirmeye çalıştığı hayvan ve bitkileri tespit etmenin de çok zor olduğunu savundu. Banning yine de, en son elde edilen obsidiyen örneklere bakılmadan kesin bir karar verilemeyeceğini ifade etti. ntv