"Kerbela" olayında "Ehli sünnet"in bakışı

'Din ve İslam' forumunda sha. tarafından 7 Oca 2010 tarihinde açılan konu

  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Son yıllarda, “Ehli Beyt” ve “Kerbela olayı” geçen hafta olduğu gibi her 10 Muharremde yazılı ve görsel basında geniş yer almaktadır Haberler objektif olarak değil, tek taraflı olarak verildiğinden şikayetle bu iki konuda, “Ehli sünnet” in “görüşünü” (inancını) soran okuyucularıma muteber kaynaklarda geçen konu ile ilgili bilgileri sunmak istiyorum
    Ehli sünnet İslam büyükleri Ehl-i Beyti sevmenin her mümine farz olduğunu bildirmişlerdir Bunlarda Resûlullah’ın zerreleri vardır Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her Müslümanın vazîfesidir Ehl-i Beyt ile ilgili Peygamber efendimiz buyurdu ki:
    “Ehl-i Beytim, yâni evlâdlarım, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir Buna binen kurtulur, binmeyen helâk olur”
    “Benden sonra size iki emanet bırakıyorum Bunlara yapışırsanız, yoldan çıkmazsınız Birisi, ikincisinden daha büyüktür Biri Allahü teâlânın kitâbı olan Kur’ân-ı kerîmdir ki, gökten yere kadar uzanmış, sağlam bir iptir İkincisi, Ehl-i Beytimdir Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz Bunlara uymayan Benim yolumdan ayrılır”
    “Sizlere dîn-i İslâmı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum Yalnız bana yakın olan Ehl-i Beytimi sevmenizi istiyorum”
    “Ümetimden Ehl-i Beytimi sevenlere şefâat edeceğim”
    Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki: “Babam çok âlim idi Her zaman Ehl-i Beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi Vefât edeceklerinde baş ucunda idim Son anlarında şuurları azaldığında kendilerine bu nasîhatleri hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum O hâldeyken bile:“Ehl-i Beytin sevgisinin deryasında yüzüyorum’’ buyurdular
    Dinimiz “ölçülü” olmayı emredir Bunun için sevgide ve düşmanlıkta haddi aşmamak, dinimizin dışına çıkmamak lazımdır Çünkü, bir kimse ne kadar, zalim olursa olsun, ne kadar alçakça işler yaparsın yapsın, açıkça dini inkar etmedikçe, inanılacak şeylere inandığı müddetçe, Müslümandır, buna kafir denilemez Denilirse bunu söyleyen dinden çıkar Günah ne kadar büyük olursa olsun, küfre taşmadığı müddetçe imanı götürmez
    Yezid, zalimliğine, caniliğe sebep olmasına rağmen, İslâmiyete düşman değildi Namaz kıldığı İslamiyete yaymak için cihad ettiği tarihi bir gerçektir Kerbela’nın sebebi, Yezid’in din düşmanlığından değil, HzHüseyin’in kendisine karşı geldiği için saltanatının tehlikeye gireceği korkusundandı Babası Hazret Muaviye, Eshab-ı kiramdandı, Resulullahın kayın biraderi ve vahiy katibi idi, Onun zamanında İslamiyet geniş bir coğrafyaya yayıldı İstanbul’u fethetmeye gelen ordunun başında Yezid vardı ve emrinde Hz Halid bin Zeyd ve Mesleme gibi büyükler bulunuyordu Hadis-i şerifte, “Ümmetimden İstanbul’a ilk sefer yapanları Allah mağfiret etti” buyurulmuştur Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, “Yezid ve Velid meşru halife idi” buyurmuştur Hal böyle olunca, Yezid’in ve Babası Hz Muaviye’nin Müslüman olmadığını hangi dil söyleyebilir? Burada Yezid’in yaptıklarını savunacak halimiz yok; zaten hiçbir Müslüman bu yapmaz Onu sevmez, fakat sevmemek ayrı, küfürle itham etmek ayrı Maksadımız onu temize çıkartmak değil dinimizin yani, Resulullahın “birinci emaneti” olan Kur’an-ı kerimin ölçüsünü bildirmektir
    Hazret-i Muaviye ehli beyti çok severdi Şu vasiyeti ehli beyt sevgisini açıkça göstermektedir Hz Muaviye vefâtına yakın, çok hastalandı Öleceğini anlayınca oğlu Yezîd’i çağırtarak dedi ki:
    “Ey oğlum! Hazret-i Hüseyine, çocuklarına, kardeşlerine, kardeşlerinin çocuklarına, bütün akrabasına iyi davran! Ey Yezîd! HzHüseyin ile istişare etmeden, halk hakkında hiçbir iş yapma Senin yanında onun emrinden daha yüksek emir, onun elinden daha yüksek el olmasın Onsuz ve onun çoluk çocuğu olmadan bir şey yeme ve içme Ondan ve onun çoluk çocuğundan önce kimseyi giydirme Ey oğlum! Biz sadece onun babasının ve dedesinin köleleriyiz
    Ey oğlum! Bir harcama yaparsan yarısı HzHüseyin için olsun Onun üzülmesinden ve kızmasından çok sakın Çünkü onun dedesi Resûlullah efendimiz önce gelenler ve sonra gelenler hakkında şefaat edecektir Onun babası HzAli bin Ebî Tâlib kıyamet gününde Kevser Havuzunun suyundan dağıtacaktır Liva-i Hamd onun elindedir Annesi Fâtımat-üz-Zehrâ kadınların efendisidir Büyük annesi Hadîce-i Kübrâ’dır Allahü teâlâ onlar sebebiyle bizi doğru yola iletti Onlara ve çoluk çocuğuna herkesin iyilik etmelerini tavsiye et Onları râzı et Hazret-i Hüseyin, çoluk çocuğu, akrabâları ve Benî Hâşim hakkında ileri gitme!”
    “Dillerimizi bulaştırmayım!” 2232003
    Birisine, mal için, makam için olan düşmanlıkla, dini için, nesebi için düşmanlık aynı değildir Birincisinin neticesi günah, ikincisinin neticesi küfür olur Ehli Sünnet büyüklerinin görüşüne göre, Yezid’in, Hazret-i Hüseyin’ne, karşı oluşu düşmanlıktan olmayıp, makam ve dünyalık içindi
    Her ne olursa olsun, bu alçakça yapılan vahşeti, Yezîd bile üzerine almamış İbni Ziyâd’a, bu yüzden la’net etmiştir Yezîd’in suçu da büyük ise de, bundan dolayı, babası Hazret-i Muaviye’yi lekelemeye kalkışmak, pek haksızlık olur Hâbil’in kâtili olan Kâbil’in babasını, yanî Âdem aleyhisselâmı kötülemek gibi olur
    İşin diğer bir yönü Yezîd, Hazret-i Hüseyin’i öldürmek için emir vermedi Kendisine bi’at ettirilmesini emretti Adamları haddi aşarak bu akıl almaz cinayeti işlediler Yezid, şehit edildiğini işitince ağladı ve Hazret-i Hüseyin’e rahmet okudu “Hüseyin bana gelseydi buna mani olurdum” dedi Haberi getiren Zübeyr mükafat isteyince bir şey vermedi “Allah İbn-i Mercâne’ye lânet eylesin! Hüseyin’in istediklerini kabul etmeyip de onu katlettirdi Böylece beni kötü tanıttı” diye üzüntüsünü bildirdi
    Hazret-i Hüseyin’in çocuklarını Kerbelâ’dan Şam’a getirdiler Yezîd onları sarayına alıp çok hürmet ve ikramda bulundu Yezîd’in âilesi de Hazret-i Hüseyin için çok üzülüp çok ağladılar Yezîd, İmâm-ı Hüseyin’in Ehl-i beytini kendi sarayına yerleştirdi Çok ikramda bulundu Sabah akşam yemeklerini İmâm-ı Zeynelâbidîn ile yedi Onlar bir müddet Şam’da kaldıktan sonra Medîne’ye gitmek istediler Yezîd, onlara çok mal ve hayvan ile iki yüz altın verdi “Her ihtiyâcınızı bildirin, hemen gönderirim” dedi
    Nûmân bin Beşir’i beş yüz süvâri ile bunların emrine verdi İzzet ve hürmetle Medîne’ye gönderdi Zeynelâbidîn hazretleriyle vedâlaşırken de; “Allahü teâlâ İbn-i Mercâne’ye lânet etsin Vallâhi ben olsaydım babanın her teklifini kabul ederdim Allah’ın takdiri böyleymiş ne çâre Ne istersen bana yaz, hemen gönderirim” dedi Hattâ Hazret-i Hüseynin kızı Sükeyne’ o kadar iyi davrandı ki, ayrılırken” Mu’âviyenin oğlu Yezîd’den dahâ hayrlı kimse görmedim” dedi
    Yezîd’in suçu için, bu olay esnasında hayatta olmayan babası Hazret-i Mu’âviyeyi kötülemek de uygun olmaz O zaman hazret-i Hüseyni salıvermeyip, asıl şehîd eden, Ömer’in babasını da haşa kötülemek gerekir Ömer’in babası olan Sa’d ibni Ebî Vakkâs Cennetle müjdelenenlerdendir
    HzHüseyin gibi yüce bir imamın şehid edilmesi, bütün Müslümanlar için büyük musibet ve üzüntüdür HzOsman’ın ve HzHamza’nın, Hz Ali’nin pek feci şekilde şehid edilmeleri de, böyle büyük musibet ve üzüntüdür Fakat, Peygamberimiz, HzHamza’nın şehid edildiği günün yıldönümlerinde matem tutmadı Matem tutmayı emretmedi
    Hadis-i şerifte: “Matem tutan kimse, ölmeden tevbe etmezse, kıyamet günü şiddetli azab görecektir” “İki şey vardır ki, insanı küfre sürükler Birisi, bir kimsenin soyuna söğmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır” (Müslim)
    Kerbela vahşetini kimse savunmuyor, kimse bununla övünmüyor Bunun için bu vahşeti öne çıkarmanın, her sene gündeme getirmenin kimseye faydası yoktur Aksine, İslam tarihinin en büyük yarasını deşmek olur Müslümanları üzmek olur Müslümanlar arasına tefrika sokmak olur
    Ateş düştüğü yeri yakar, Bu olaya en çok üzülenler, Hazreti Hüseyin’in soyundan gelen seyyidlerdir Çünkü, dedeleriydi O’nun mübarek kanını taşıyorlardı Fakat buna rağmen Abdülkadır-ı Geylani, Ahmed Bedevi, Ahmet Rufai, Abdülhakim Arvasi gibi seyyidlerin büyükleri ve meşhurları bağırlarına taş basıp asırlarca bu olayı dile getirmediler Olaya sebep olanları, küfürle itham etmediler
    Bizler de bu şerefli insanlar gibi davranıp bu vicdanları paralayan cinayetleri konuşmamalıyız Konuştuğumuz zaman kime ne faydası olacak? Bu mübarek şehidler geri mi gelecek? Tabii ki hayır, sadece acılar tazelenecek, birlik ve beraberliğimiz bozulacak Huzur içinde ve kardeşçe yaşamak için bunları dile getirmemek şarttır
    Sözümü Ehli sünnetin büyük imamı, İmam-ı Şafi hazretlerinin sözü ile bitirmek istiyorum: “Allahü teâlâ, bu kanlara ellerimizi bulaştırmaktan bizleri korudu Biz de dillerimizi bulaştırmaktan korumalıyız!”


    Mehmet ORUÇ​
     

Bu Sayfayı Paylaş