Kurtuluş Savaşında Yalova

'Marmara Bölgesi' forumunda sha. tarafından 14 Oca 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra, Anadolu yer yer işgal edilirken Yalova, Akköylü İbo’nun kurduğu teşkilat ve düzen sayesinde bu işgalin dışında kalmıştı.

    10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.

    Ağustos ayının sonlarında, İbo’nun tuzağa düşürülerek esir alınmasıyla birlikte, Yalova ve civarına Yunan işgali başladı.

    Bu, aynı zamanda civarda bulunan Rum ve Ermeniler’le Müslüman Türkler’in aralarının açılmasının da başlangıcı oldu. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin işgali bir yandan, halkın kurduğu çetelerle olaylara karışması bir yandan, bölge bir anda kan gölüne döndü. Çeşitli çetelerin amansız saldırılarına karşı, önce canlarını, sonra köylerini korumak için bir araya gelenler, küçük küçük müfrezeler oluşturdular.

    Özellikle, 2 nci İnönü Muharebesi’nden sonra, katliam giderek tırmandı.

    Bu günler, aynı zamanda Kuva-yı Milliye’nin düzenli orduya geçtiği günlerdi. Askeri rütbesi Kaymakam olan Hulusi Gökdemir, Demir kod adıyla Yalova’ya sivil Kaymakam olarak atandı. Bundan sonra, bölgede bulunan unsurlar, giderek tek komuta altında toplanmaya başladılar. Demir Bey, gelişen olaylar sonunda, milli mücadele döneminin Yalova’da en önde gelen ismi oldu.

    Ancak, Anadolu içlerinde işler iyi gitmiyordu. Türk Ordusu, Eskişehir- Kütahya muharebelerinde yenilmiş, Sakarya Nehri doğusuna çekiliyordu.

    Marmara Bölgesi’nde bulunan Yunan kuvvetleri, bu durumdan yararlanmak istediler. Marmara güney kıyıları Yalova, Armutlu Yarımadası stratejik hedefti ama, asıl amaç Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gücünün tamamen ortadan kaldırılmasıydı.

    Yunanlılar, Türk Ordusu’nun içinde bulunduğu durumdan yararlanarak asıl amaçlarına ulaşmak için, Marmara Denizi güney kıyılarında ve Yalova’da bulunan kuvvetlerini azaltarak önce Bursa bölgesine çektiler, buradan da doğuya kaydırdılar.

    Bölgede Yunan hakimiyeti kayboldu.

    Dağlarda bulunan müfrezeler, oluşan yeni durumdan yararlanarak, teker boşalan yerleri ele geçirmeye başladılar.

    4 Temmuz 1921’de bir milli müfreze Karamürsel’e, 19 Temmuz 1921’de de Yalova Müstakil (Bağımsız) Bölüğü’nden bazı unsurlar Yalova’ya girdi. Burhaniye Müfrezesi, bu sırada Müstakil Bölüğe katılmamıştı ve Burhaniye Köyü’nde bulunuyordu.
    Yunan Askeri Bir Daha Yalova’ya Girmedi

    Anadolu içlerinde Sakarya’da uğradığı yenilgiden sonra geri çekildi ; kendine uygun bir hatta savunmaya çalıştı. Büyük Taarruz, bir sene sonra başlayabildi. Hazırlıklar ancak bitmişti.

    26 Ağustos 1922’de başlayan Türk taarruzu karşısında Yunan askeri, büyük bir bozguna uğrayarak İzmir’e doğru kaçtı.

    Yalova bölgesinde toplanan Halit (Karsıalan) Paşa komutasındaki Sağ ve Sol Kol Birlikleri (Yalova Müstakil Bölük unsurları da dahil), 4 Eylül 1922’de, Gemlik istikametine doğru harekata başladılar.

    Sonuçta, 18 Eylül 1922’de, son Yunan askeri de Anadolu’dan çekildi.

    Günümüzde, Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nin önünde bir anıt bulunmaktadır. Bu anıt, Kurtuluş Savaşı sırasında, Yalova civarında şehit olanların ve kahraman gazilerin anısına dikilmiştir.

    GiZLiKAPI - Hayatınızdaki En Gizemli Kapı

    Akköy Şehitleri

    Yalova yöresinde yaşayanlar, Kurtuluş Savaşı sırasında, bir takım çetelerin saldırılarına uğradılar. Bunun üzerine, yöre halkının çoğunluğu daha emin bölgelere göç etti.

    Göçten sonra, bölgede kalanlar ve/ veya göçe katılamayanlar üzerinde baskılar arttı. Hatta bu baskılar giderek katliama dönüştü.

    Durum, İstanbul’daki İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın gözünden kaçmıyordu. Komutanlık, bir Araştırma Komisyonu’nun kurulmasına karar verdi.

    12 Mayıs 1921’de, bir gemiyle Gemlik’e gelen üyeler, Gemlik, Orhangazi ve Armutlu Yarımadası’nda meydana gelen olayları yerinde incelediler. Bu inceleme ve yerinde yapılan tetkikler sonucunda çok sayıda göçmen, gemilerle İstanbul’a nakledildi. Komisyon üyeleri de 20 Mayıs 1921’de son göçmen kafilesiyle İstanbul’a döndüler.

    Ne var ki, Yunan işgal kuvvetlerinin göz yumduğu açık olan, çeşitli çetelerin katliamları, Araştırma Komisyon üyelerinin İstanbul’a dönmesinden sonra bütün hızıyla devam etti.

    Özellikle Akköy’e gelen Rum çeteciler, bazı kişileri arama bahanesiyle köyü sardılar. Köyün içindeki arama sırasında çok sayıda vatandaşımızı öldüren çete mensupları, daha sonra büyük bir gurubu ellerini bağlayarak köyün dışında ağaçlık bir alana götürdüler ve büyük bir meşe ağacının dibinde kurşuna dizdiler.

    Kurşuna dizilenler içinde bulunan Halil Kaya, kaçmayı başardı. O zamanlar 15-16 yaşlarında bulunan Hasan Arda’nın bizzat tanık olduğu bu katliamdan sonra tekrar köye dönen çete mensupları, köyü yağmaladılar.

    Çevre köylerde de katliam ve soygunlar devam ediyordu. İstanbul’da bulunan İşgal Kuvvetleri Komutanlığı, aldığı duyumlar üzerine, yeni bir Araştırma Komisyonu kurmaya karar verdi.

    Oluşturulan yeni Araştırma Komisyonu, 24 Mayıs 1921 günü, önce Akköy’e geldi. Akköy’de evlerin tamamı tahrip edilmiş, kapı, cam- çerçeve diye bir şey kalmamıştı. Komisyon üyeleri, köyün çukurlarında 60 kadar ceset saydıktan sonra, ayrılarak diğer köylere gittiler. İkinci kez oluşturulan bu Araştırma Komisyonu’nun ilk önce ve özellikle Akköy’e gelmesinden, Akköy’deki katliamın 20-24 Mayıs 1921 tarihleri arasında olduğu düşünülebilir. Katliam daha önce olsaydı, ilk Araştırma Komisyonu, şüphesiz Akköy’e de gelirdi.

    Akköy katliamında hayatlarını kaybedenlerden isimleri tespit edilebilenler şunlardır : Hüseyin Sivri Usta, Bartınlı Hüseyin oğlu Murat, Koca Mehmet’in oğlu İsmail, Gökçedereli İsmail, Gökçedereli Hoca, Musa Acar, Mehmet Acar, Hasan Acar, İshak, Altındiş Osman, Bahcıvancıoğlu Tevfik, Kahveci Hüseyin, Mustak oğlu Hasan, Hasan’ın oğlu Musa, Musa’nın oğlu Kadir, Kaba İsmail’in oğlu, Hacı oğlu Molla Süleyman, Süleyman’ın oğlu Cemal, Yazıcı Yusuf Ağa’nın oğlu Recep, Odabaşı İlyas Çavuş, Kuru Hüseyin, Hüseyin’in oğlu Osman, Laz Hüseyin Usta, Hüseyin’in oğlu Murat, Hüseyin’in gelini Emine, Hüseyin’in damadı Numan Çavuş, Ali oğlu Nurettin Çavuş, Rüstem, Rüstem’in oğlu İsmail, Ali Usta’nın oğlu Molla Hüseyin, Hüseyin’in kardeşi Yusuf, Yusuf’un oğlu Kamil, Molla Hasan’ın oğlu, Kadir Usta’nın oğlu Hasan Onbaşı, Ortaburun’dan Dursun oğlu Yusuf...



    Olayın üzerinden yıllar geçti. Bugün, Akköy ile Yenimahalle arasında yol kenarında, büyük bir meşe ağacının dibinde, kurşuna dizilenlerin topluca gömüldüğü bir şehitlik ve onun hemen civarında şehitler için yapılmış bir anıt vardır.

    Tavşanlı Şehitleri

    Kurtuluş Savaşı’nın başladığı günlerde, Yunanlıların Milne Hattı’ndan Doğu’ya doğru harekete başlamalarıyla birlikte, İngilizler, 25 Haziran 1920’de Karamürsel önüne demirleyen dört büyük savaş gemisiyle birkaç torpidodan 800 kadar asker çıkartarak kasabayı işgal etmişlerdi. Bu işgal üç saat kadar sürmüştü.

    Karamürsel, 11 Temmuz 1920 günü, Yunan askeri tarafından işgal edildi. 400 kişilik bir Yunan Taburu, bir İngiliz torpidosunun himayesinde, Ereğli istikametinden Karamürsel’e geldi. Bir çok Türk’ü öldüren Yunanlılar, 36 saat sonra, 29 kişiyi yanlarına alarak çekildiler.

    Bu işgali, bir hafta sonra diğer bir Yunan hareketi izledi. 18 Temmuz 1920’de, İstanbul’dan bir araba vapuru ile Karamürsel’e çıkan 400 kişilik bir Yunan Taburu, Karamürsel’de üç gün kaldıktan sonra çekildi.

    Gediz Taarruzu’ndan bir gün önce, 23 Ekim 1920 günü, Karamürsel bölgesinde olaylar başladı. Karamürsel’de Kaymakamlık yapan Yalovalı Şefik Bey, sabahleyin Yunanlıların geleceğini, ancak bunların halka bir zararlarının olmayacağını söyledi. Bu sözlerden cesaret alan kasaba halkı, evlerinde kaldı, dağlara kaçmayı düşünmedi.

    O gün, öğle üzeri, Yalova’dan arabayla gelen bir Yunan subayı, hükümet binasına yerleşti. Başlangıçta her şey yolunda gibi görünüyordu. Ancak, Merdigözlü Davit isminde bir Ermeni, kasabanın güneyindeki sırtlarla Yunan askerinin çetelerle çatıştığını söyleyince, kasabada büyük bir panik havası yaşandı. Geleceğinden endişeye düşen halk, korkudan sokakları terk ederek evlerine kapandı.

    Yine aynı gün, saat 18 00 civarında, Yalova istikametinden gelen bir Piyade Taburu ile Pazarköy istikametinden gelen bir başka Piyade Taburu ve 4 Dağ Topu, Karamürsel’e girdi.

    Bu sırada, 85 kişilik Terzi Laz Mevlut Çetesi, Tepeköy- Karamürsel ve Karamürsel’in 1,5 km. güneyindeki zeytinlik hattını işgal etmiş savunuyordu. Çete, burada bulunan Yunan askerinin mevzilerini terk ederek Karamürsel’e çekilmesini sağladığı halde, iki torpidonun denizden top ateşi açmasıyla çekilmek zorunda kaldı.

    24 Ekim 1920’de, Gediz Taarruzu’nun başladığı sırada, Karamürsel’de de Yunan mezalimi başladı.

    Yunan Komutanı, 15 yaşından yukarı bütün erkekleri, hükümet binası önünde toplayarak bir sıraya dizdi ve sağdan başlayarak her onuncuya isabet edenleri ayırıp kurşuna dizdi.

    Bundan sonra, Yunan birlikleri, aynı gün, bölgede bulunan Türk müfrezelere karşı harekete geçtiler. Yunanlılar, üç gün devam eden çarpışmalar sonunda, Karapınar- Akçat- Tepeköy hattına kadar ilerleyerek oradaki köyleri yaktılar ve Karamürsel’e döndüler.

    Yunanlılar, 2 Kasım 1920’de Karamürsel’i boşaltırken, o ana kadar yaptıkları cinayetler yetmiyormuş gibi, bölgede tanınmış belli başlı kişileri yanlarına aldılar ve Yalova’ya dönerken yol üzerinde öldürdüler. Bu katliamda :

    Jandarma subayı Ahmet ve İlyas Beyler, Mal Müdürü Murtaza, Müddeiumumi Tevfik, Reji Memuru Hakkı ve oğlu Arif, Reji Odacısı Lütfü ile babası Koltukçu Şakir, Karabey Nazif, Şayak Fabrikası Katibi Arif, Koltukçu Boşnak Mehmet oğlu Ali, Aşçı Ali’nin çırağı Boşnak Ali hayatlarını kaybetti.

    Yunanlılar, ayrıca hükümet memurları ve ileri gelenlerden 50 kadar kişiyi de tutuklayarak Bursa’ya götürdüler. Bunlar hakkında bir daha herhangi bir haber alınamadı.

    Karamürsel Kaymakamı Şefik Bey, 6 Kasım 1920 günü, Gökbayrak Taburu Süvarisi ile Karamürsel’e döndü.

    Tavşanlı’da kurşuna dizilenlerin cenaze töreni ise, 14 Kasım 1920 günü yapıldı.

    Tavşanlı Şehitleri Anma Günü, her sene adı geçen şehitlerin toprağa verildiği yerde yapılmaktadır.
    Kocadere Şehitleri

    Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yıllarda Yunanlıların amacı, Megalo İdea’yı gerçekleştirmekti.

    Trakya, Girit, Kıbrıs, Adalar gibi Batı Anadolu da, yani kuzeyde İzmit’in doğusundan, güneyde Antalya doğusuna çekilecek bir çizginin batısında kalan, içinde Yalova’nın da bulunduğu bölge, bu Megalo İdea hudutları içindeydi.

    Ancak, imzalanan Sevr Antlaşması hükümlerine göre bölge, kendine özgü bayrağı ve bağımsız bütçesi bulunan bir komisyon yönetimine veriliyordu.

    Yunanlılar, antlaşma hükümlerini görünce irkildiler. Marmara Denizi güney kıyıları elden çıkmak üzereydi. Bir şeyler yapılmalı, yöredeki Rum nüfusunun daha fazla görülmesi için etkinliklere girişilmeliydi.

    Örgütlenme ve tacizler hemen başladı.

    Katliamlar, 2 nci İnönü Muharebesi sonrasında giderek tırmanma gösterdi. Bu katliamlardan biri de, Kocadere’de oldu.

    Bir takım çeteler, Müslüman halkı bir binaya doldurarak, içeriye çok sayıda el bombası attılar. Kurtulmak için dışarı çıkanları da, beklenmedik işkencelerle kirleterek katlettiler.

    Kocadere Köyü’nde yapılan katliam sırasında küçük bir çocuk olan Osman Kara, daha sonraları olanları şöyle anlatmıştır :

    “...Çocuktum. Olayları çok iyi hatırlıyorum. Komşumuz Engere Rumları’nın tuzağına düştük. Sizi çetelerden koruyacağız, dediler. Ev ev dolaşıp, Türkleri Bekir Onbaşı’nın iki katlı evinde topladılar. Ben kaçtım. Bekir Onbaşı’nın evine gitmedim. Rumlar, herkesi topladıktan sonra, evi içindekilerle birlikte yaktılar. 830 kişi burada diri diri yandı.”

    Olayın geçtiği yerde, günümüzde bir şehitlik bulunmaktadır

    Kocadere Şehitliği’ndeki kitabede şunlar yazılıdır :

    “EY TÜRK GENCİ,
    29 NİSAN 1921 GÜNÜ, YUNAN İŞGAL KUVVETLERİ, BU YERDEKİ BİNADA 830 TÜRK KADIN VE ÇOCUĞU DİRİ DİRİ YAKTILAR. BU VAHŞET VE ZULMÜ UNUTMA“

    Kitabenin önündeki kırık sütunda yazılanlar da ilgi çekicidir :

    “UNUTMA
    1921 YILI 29 NİSANI
    İSTİKLAL KURBANI
    YÜZLERCE ŞEHİT İNSANI”

    Kaynak:Ahmet Akyol, Anılarla ve Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nda Yalova, Yalova, 1998
     

Bu Sayfayı Paylaş