Müjde Akalnoğlu-KÖR TALİH-1

'Hikayeler, Efsaneler ..' forumunda Müjde Aklanoğlu tarafından 17 Eyl 2013 tarihinde açılan konu

  1. KÖR TALİH

    TÜR: Romantik, Tutku,

    1.BÖLÜM__/( Unutma! Nasıl sensizliği ben yaratmadımsa, tadacağın bensizlikte benim eserim olmayacak.)
    1 YIL ÖNCE BOSTANCI SAHİLİ.

    Ayaklarını yere sanki dövecek gibi vuruyordu. Güzelim yeşil gözleri kararmış kopkoyu bir vahaya dönüşmüştü. Genç kız sinirden gözünün önünü göremeyecek kadar hiddetliydi. Elindeki telefonuyla bağıra çağıra kimseye aldırmadan konuşuyordu. Bedenini esir almış öfkesiyle, dalgınca yanından geçtiği bir banka oturup, karşısındaki kadına derdini anlatmaya çalıyordu.

    "Eda bunu nasıl yapar? Benim gece gündüz çalışıp yaptığım projenin üzerine nasıl konar? Aklım almıyor, hastaydım… Lanet olsun hasta! Sadece teslim et dedim ona güvenip teslim ederken. Ama adi şerefsiz üzerine yatmış. Bilemezdim ki o kanı bozuk bunu bana yapacak. Kaç senelik arkadaşım ya, kaç sene onu tanıyamamışım.

    "Sakin ol Hazal, bir yolu bulunur, canını sıkma. Dekana gittin mi?"

    "Gittim, ama ne! Beni başından savdı kanıtın var mı dedi, gösterdim kâğıtları kabul etmedi kanıt olarak. Bana bunların pekâlâ kopya olmadığından nasıl emin olurum dedi ya. Asıl benim onun projesinin üzerine yatmaya çalıştığımdan emin olmazlarmış.”

    "Tamam, canım üzülme bulacağız bir çıkar yolunu. Hem merak etme sen tamam be on piçin çaresine bakacağım."

    Hazal’ın aylardır üzerinde çalıştığı tasarım çizimi elinden alınmıştı. Hem de arkadaşı tarafından, hiçbir şey değil de arkadaş kazığı içine fana koyuyordu. Ona güvenmekle, içindeki güven duygusu sarsmamıştı sadece birde aylarım birikimi ellerinden ayıp gitmişti. Sinirden kararmış gözleriyle nereye oturduğuna bakmamıştı. Rastgele bir banka oturduğunu sanıyordu. Konuşmasına kaldığı yerden hiddetle devam ediyordu.


    Arda'nın hayatta yalnız lığını paylaştığı kafasını dinlediği ender yerlerdendi bu bank. Annesinin küçük çocukken getirip oturduğu, o oynarken kendisinin de kitap okuduğu banktı. Onun için anlamı büyüktü. Her cumartesi sabahı gelirlerdi buraya, babası da iş çıkışı alırdı onları. Buraya gelince annesini hâlâ yanında kitap okuyor gibi hissediyordu. Onun melodik sesini duruyor, he an” Gel oğlum terlemişsindir.” diyen sesini duyuyor gibi geliyordu. Mutlu bir çocukluğu, huzurlu bir çocukluğu olmuştu. Ta ki o güne kadar. Hayatlarını mahvedip, onu dipsiz karanlıkların ardına iten o güne kadar.
    Yine bir öğlen vakti canı daraldığı için kendisini buraya atmıştı. Sıkıcı toplantılar, yanından ayrılmayan yalakalar... Onlar ne sanıyorlardı? Görmüyordu Arda kördü. Kördü ama aptal değil! Her önüne gelen pastadan büyük bir dilim koparmaya çalışıyordu önünden. Arkasını döneceği ne gerçek bir dostu, nede ailesi vardı. Onun hayatında gittiği yerlerde, konuştuğu insanlarda sınırlıydı. Toplumdan kendisini soyutlayalı çok olmuştu. Toplum kendini ona çok güzel göstermişti. Ne arkadaşları eskisi gibiydi, nede o artık eski Arda'ydı. Tanıdığı insanlar hep menfaat için yanında bulunuyorlardı. Onun hayatı karanlıktan ibaretti ya, bilmez, anlamaz sanıyorlardı. Gözlerini kaybettiğinden beri duyuları daha bir güçlü olmuştu… Altıncı hissi bile daha fazla çalışıyordu. İki yıl önce geçirdiği kazada annesini ve babasını kaybetmişti. O gün cehennemi yaşadığı gündü. Evlerinde oldukları hafta sonu doğalgaz patlamış, onlar sonsuzluğa göçerken oda gözlerini kaybetmişti. Ne acıydı ki hayatta en çok ihtiyacı olan şeyleri o gece kaybetmişti. Şimdi oturduğu bu bankta unutmaya başladığı denizin rengini hayal ederken, kuşların neşeli uçuşlarını dinliyordu. Sakinlikle ve ailesi yanında gibi… Hayatındaki tüm sevdikleri gibi renkler ve rüyalarını da alıp gitmişti. Artık hep karanlık vardı yanında, sadece dipsiz kör karanlık. Sessizlik huzur onun istediği tek şey buydu, ta ki yanına oturan kadının sayesinde tüm huzuru kaçana kadar. Kocaman çenesiyle ortalığa öfkeyle bağırıp duruyordu. Bir müddet bekledi sinirli kadını öfkesi diner de, yanından kalkıp gider diye ama ne kalktı nede sustu. Başı zaten çatlayacak kadar ağrıyordu, birde tanımadığı bir kadının dırdırını dinleyemezdi.

    Genç kız oturduğu bankta bacağına değen uzun parmaklar ve üzerinde gezinen ellerle yerinden sıçrayarak yerinden kalktı. Bakışlarını yana çevirip gözleri dehşetle irilerek baktı. Adamın biri bacağına dokunmuş, buda yetmemiş gibi gözlerini de göğüslerine dikip arsızca bakıyordu. “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye gürledi öfkeyle titreşen sisi. Elindeki telefonu indirip sinirden kısılmış gözlerini adama dikti. Öfke tüm vücudunu kontrol altına alırken, sinirden derin nefesler alıyordu. Zaten her şey zorken, birde adamın biri güpegündüz onu taciz ediyordu hem de halka açık alanda. İç sesi dalga geçiyordu genç kızla, sanki bu işin gecesi gündüzü vardı.


    Adam oturduğu banktan kalktı yavaşça, gözleri hâlâ kızın göğsünde öylece takılı duruyor." Özür dilerim yanlış...” Elini yananına atıp istediği şeyi ararken,” Bakın bayan yanlış anladınız ben sadece bastonumu al...”

    Hazan yüzünü buruşturdu. "Sus sapık bana hangi hakla dokunmaya cüret edersin.” Gözleri koyuldu. Birde adamın hala edepsizce aynı yere bakmasıyla daha fazla dayanamadı.” Bak hala nereye bakıyor. Yüzüne bakanda adam sanır seni sapık. Elini sallasan ellisi gelir bu suratla sana. Sapıklık yapmana ne gerek var. "Hazan gözlerini kapadı kısa bir an, laçkalaşan sinirleri devrelerini yakmak üzeriydi. Allah'ım birde durmuş sapığın birisine ahlak dersi veriyordu. "Ya sen hâlâ arsız arsız nereye bakıyorsun çek gözlerini onların üzerinden?” Adamın takılı kalan bakışları hala olduğu yerde durunca ellerini yumruk yaparak tehditkâr bir adım attı. " Lan seni gebertirim ben, bakma artık oraya. "

    “Bakın hanımefendi bensize bakmıyorum. Şu anda nereye baktığımın da farkında değilim zaten” Genç adam yana doğru bir adım attı. Uzun boyuyla olduğu yerde dikildi ve yönünü sesin geldiği tarafa çevirdi. Hazal sinirle bir adım daha öne atıldı, tam adama saldırıyordu ki; bir çift kaslı kol onu belinden yakalayıp durdurdu. Genç kız öfkeyle sıçrayarak korkuyla cırladı. Bir değil iki miydi bunlar? Arkasındaki adamdan debelenerek kurtulmaya çabaladı, olmadı. Adam mengene gibi tutuyordu onu. Odamın kollarında debelenip durması yetmezmiş gibi, birde her fırsatta öne doğru kollarını uzatıyor karşındaki adama tehditkâr hareketlerle atılıyordu. Bari birisini parçalasaydı. “Yeter bırak beni, siz gurup kurup da mı sapıklık yapıyorsunuz bırak.” Başını salladı.” İmdat bana saldırıyorlar yardım edin” Eline bir geçirse mahvedecekti ikisini de lakin kendini kurtaramıyordu ki. Gerçi hâlâ arkasındaki adamı görememişti ama bu adamda kim oluyordu da onu durduruyordu.

    "Bıraksana beni kardeşim çek ellerini üzerimden. Bırak da şu yüzsüzün yüzünü parçalıyayım. Adi sapık....Seni geberteceğim aşağılık herif. Seni mahkemelerde süründüreceğim. Bana dokunduğun her parmağını tek tek kıracağım. Oradan bakınca dokunmak serbest mi yazıyor üzerimde pislik? Adi... Kulağına gelen tok sert sesle irkildi.

    "Hanım efendi durun artık! Hanım efendi yeter bir dinleyin! "Arkasındaki adam kollarını daha fazla sıkarak nefessiz bıraktı." Aaa yeter artık durun dedik bir dinleyin be!" diye Hazal'ı kenara fırlatır gibi bıraktı. Genç kız dengede durmaya çalışırken de karşısına geçti. Hazal gözlerini adamın üzerine diktikçe gözleri irildi. Kocaman devasa boyu ve biraz fazla kilosuyla dev gibi bodyguard gibi bir adamdı bu. Üzerine giydiği siyah takım elbisesi ve keskin sert yüzüyle ürkütesiydi. İri yarı adam ona aldırmadan hızla patronunun yanına gidip, yerdeki bastonunu aldı verirken de endişeli sesiyle" Arda Bey iyi misiniz?" diye mesafeli bir tonda sordu. Arda dişlerini sıkmaktan çenesi ağrıyarak eline bastonu alıp” İyiyim Salih bayan beni yanlış anladı.” Diye kendini ifade etti.

    Hazan gözlerini kısarak, "Sende kimsin be?" diye sordu. Arda bastonunu açıp üzgünce önünde sağa sola sollayıp bir şey var mı diye anlamaya çalışıyordu. Alışmıştı artık bu gibi durumlara, toplum da ne yemek yiye biliyor, nede fazladan zaman geçiriyor olmuştu. Tabii bu sapıklık olayı ilk defa başına geliyordu o ayrı.

    "İyiyim Levent hadi arabayı hazırla gidelim buradan."

    Hazal adama birkaç adımda yaklaştı. "Bak sen sapığımız kendisine koruma tutmuş, demek siz mesleğinizi baya ilerlettiniz. Vay canına... Sapıkların koruması var öylemi? Sizi literatürlerde ilk olarak kaydettireceğim, tabii mahkemeden tescilli olarak. Koruması olan sapık hiçbir yere gidemesin. Polis çağıracağım” Arda derinde bir iç gerip sabırlı olmaya çalışarak, kendisini sesin geldiği yöne çevirdi Gözleri yoktu ama kulakları çok keskindi. Ne duyduğu sesi unutuyor nede hislerine kulak tıkıyordu.

    “Bak hanımefendi sadece bastonumu arıyordum elim size denk geldi bilemezdim”

    Levent genç kıza tepeden bakarak kalın sesiyle genzinde gelir gibi" Hanım efendi düzgün konuşun Arda bey sandığınız gibi birisi değil!” Patronun yanına geçti. İri bedeniyle sanki onu korumak ister gibi kendini ona siper edip kızgın kadının azabından korumaya çalıştı. Hazal elindeki telefonla uğraşırken bir eli ile de saçlarını geriye çekiyordu." Sen sus sapığın koruması. Derdinizi polise anlatırsınız artık, ben sizin gibileriyle uğraşamam. Sizinle devlet uğraşsın mahkemede arsızlar."

    "Bakın hanımefendi Arda Bey görme özürlü, sanırım yanlış anlaşıldı. O size dokunmamıştır sadece sizi fark etmemiştir"
    Hazal telefonu kulağına koyup "Hı hı tabii bende bende( Carli Rıa )ne bu? Yakalanınca kaç kurtul taktiğimi? Böyle mi sıyrılıyorsunuz bu işlerden, kör numarasıyla. Valla akıllıca şeytana pabucu ters giydirirsiniz siz! Gözlerini sapık dediği adama cevirdi, elini önünde gezdirerek yürümeye çalışıyordu adam." Hey sen sapık nereye gittiğini sanıyorsun, olduğun yerde kal!"
    Koşarak adamın yanına gitti, elindeki bastonu bir hışımla çekip ağacın dibine fırlattı." Hiç bir yere gidemezsin! Bu yaptığını sana ödetmeden olmaz."
    Arda omuzlarını düşürüp arkasını döndü derin bir nefes alıp sakince konuşmaya çalıştı." Bakın hanımefendi yanlışlıkla elim bacağınıza geldi. Özür dilerim isteyerek yapmadım. Daha ne yapmamı bekliyorsunuz elimi mi keseyim?"

    "Bu kadar kolay değil bir özürle kurtulamazsınız. Allah'ım bugün sürüyle mi gönderiyorsun bunları üzerime? Önce emek hırsızı şimdi sapık..” Hırçın davranışları güzel sesini titretiyordu.

    Arda daha fazla dayanamadı ve sabrı tükendi. Ellerini yanında öfkeyle açıp kaparken, "Konuşmanıza dikkat edin! Size sapık olmadığımı izah etmeye çalışıyorum ama siz o koca ağzınızı kapayıp bir dakika dinleme zahmetine bile katlanamıyorsunuz. Ne çene kardeşim insanı yaşamdan soğutur... Körüm hanımefendi sapık değil. Sadece kör!"

    Hazal yerinde huzursuzca kıpırdanıp duyduklarına inanamamış genç adama gözlerini irice araladı. Yeşil gözlerinin içindeki hareler öfkeyle harmanlanarak parladı. "Ne?” dedi hayrete düşerek.” Şimdide gevezemi oldum.” Allahım çanta almamakla nasıl bir hata yapmıştı. Çantasıyla yüzünün haritasını çıkarmak istiyordu. Genç adama doğru bir adım daha atıp başını geriye atarak yüzüne baktı.” Seni gebertirim elimden kimse alamaz.” Başını yana çevirip bağırdı.” Ya burada bir Allah'ın kulu yok mu güpegündüz tacize uğruyorum kimse bir şey demiyor. “ Yanından geçenler onlara gülüyordu. Daha çok bir âşık kavgası sandıklarından gülüp geçiyorlardı. Arda sinirle gürledi. Bir adımda genç kıza yaklaşın da Hazal ürkerek onun heybetli görünümünden geriledi.” Kapa o koca ağzını taciz etmedim ama memnuniyetle koca ağzını kapayabilirim.” Başını omuzlarının üzerine yıkıp dişlerinin arasından gürledi.” Levent hadi arabayı çalıştır." Cebine elini attı. Hazal bunu görünce gözleri oraya kaydı ve korkuyla bir adım daha geriledi. Bu adamların ne yapacağı belli olmazdı. Ama adam gümüş bir kart tabakası çıkarttı ve kapağını el yordamıyla açtı. içindeki kartlardan birisini sesin geldiği yöne uzattı. "Bu benim kartım. Üzerinde sadece bana ait olan özel numaralarım var. Bunu polise verirsin bende sizle değil beni anlayacak mantıklı kişilerle muhatap olurum… Sizinle daha fazla uğraşamam madem beni dinlemeye niyetiniz yok, fikrinizi değiştirmeyeceğinizde belli iyi günler." Adam arkasını dönüp giderken Hazal arkasından ağzı bir karış açık donmuş vaziyette bakıyordu. Adam birde numarasını mı bırakmıştı arasın diye? Yok, artık! Hem de yüzsüzce ara demişti polisleri. Ne biçim sapıktı bu? Yüzünün güzelliği beş para etmezmiş istese kadınları dize getirecekken sapıklık yapıyor aptal! Bu nasıl işti böyle? Hazal daldığı kuyudan çıkıp aklı başına geldiğinde adamın peşinden koştu ama araba çoktan hareket etmişti. Kaçırmıştı onu. Sinirle elindeki karta baktı, onun numarası elinde duruyordu. Tabii onunsa! Avucunun içine aldı sıktı kartı sanki sinirini ondan alır gibi ve kaldırıp bir kenara tiksintiyle fırlattı. Zaten başı dertteydi birde sapıklarla mahkemede uğraşamazdı. Giden arabanın arkasından olduğu yerde tepinerek bağırdı, sanki ne işe yaradıysa.

    " SAPIKKKKKKKKK"
    Hazal giden arabanın ardından öylece baktı. Kafasını az önce yere fırlattığı kâğıda çevirdi hızlı adımlarla söylenerek yanına gitti ve onu yerden alıp açmaya başladı. "Eğer bu sapık onu polise veremeyeceğimi sanıyorsa aldanıyor demektir." Yolun karşısına geçip bir taksi çağırdı ve bostancı polis karakoluna gitti. Derdini anlattı komisere oda hakkında şikâyette bulunduğu için adamı almaya iki polis görevlendirildi. Aradan yarım saat geçince komiserin telefonu çaldı. Yaşlı komiser telefonu açıp görüşürken Hazal'a dönüp "Kızım adam gerçekten körmüş... Ne yapalım getirtelim mi?” diye sorunca genç kız şaşırıp kalmıştı. Üzerindeki şaşkınlığını atınca üzgünce kafasını sallamıştı. Sonrada komiserden adının Arda olduğunu öğrendi, adamın ev adresini alıp ayrılmıştı. Vicdan azabı çekiyordu şimdide. Aslında öyle bir insan değildi ama o günde her şey üst üste gelmişti. Nasıl yapabilmişti bunu hem de adam gerçekten körken. En kısa zamanda gidip özür dilemeliydi. Lanet olsun gerçekten kör bir adama sapık diye hakaret etmişti. Ama adam köre hiç benzemiyordu. Hem çok iyi giyimli hem de çok yakışıklıydı. Lanet olsun yakışıklı olduğunu hangi ara anlamıştı!
     
    periza bunu beğendi.
  2. yorumlarınızı merak ediyorum
     
  3. anonim

    anonim E-kitap Müdavim

    Selamlar...Elinize saglik...Gözucuyla okudum biraz...Ilginc bir hikaye olmus... Nasil devam edecegini merak etmedim desem yalan olur :) .

    Yalniz izninizle ufak bir önerim olacak..Keske bölümleri tek tek ,ayri birer konu olarak acmak yerine , toparlayip , pdf-dosyasi haline getirip , tek bir konu halinde acsaydiniz...Bölümler devam ettikce , yeni dosyalari ayni konuya eklerdiniz.. Bu sayede hem siz görselligi saglamis olurdunuz, hem de bizler hikayeyi daha rahat takip ederdik...Ayrica bu tarz bir düzenleme,size de imla ya da anlatimdaki olasi ufak tefek hatalari kontrol edebilmenizde kolaylik saglardi...

    Sevgiler...
     
  4. Bunu bende çok isterim gerçekten... Ama bu şekilde aynı zamanda face'de yayınladığı için oturup tamamını bitirmeye vakit bulamıyorum... Ayrıca Evli ve iki Çocuklu biri olarak aynı anda artı Çalışan bir ebeveyn olarak, öyle üzerinde fazla zaman harcıyamıyorum.. İnanın bazen bölümleri yazıp okuyamadığım anlar bile oluyor.... Böyle bölüm olarak yazınca okuyucumu üzmemek için en azından bilgisayarın başına geçip kısıtlı zamanlarda da olsa yazmaya çalışıyorum...Yani anlayacağınız zaman kısıtlı ve ben sadece okuyucularımı tatmin etmek istiyorum... Ayrıca şimdi birde basıma yetiştirilen bir kitabım var biri basılıyor diğeri de yolda yazmaya çalışıyorum bu kadarcık ufak hataları ben göz ardı etmek durumunda kalıyorum kusura bakmayın...Uzunca açıklamam, diğer gelecek soruları ve sorunları aydınlatmak için zira pek PC Başında durup yanıt verme şansım olmuyor... Bu güzel mesajınız için, ayrıca nazik öneriniz içinde teşekkürler...
     
    periza bunu beğendi.
  5. cancan406

    cancan406 New Member

    teşekkürler
     

Bu Sayfayı Paylaş