Müjde Aklanoğlu - Bana Öyle Bakma - Bölüm 2

'Hikayeler, Efsaneler ..' forumunda Müjde Aklanoğlu tarafından 16 Eyl 2013 tarihinde açılan konu

  1. BİR YIL ÖNCE
    “Sen yapmak ister misin?”
    Buz gibi sesi içeriyi daha da soğuttu. Ruhsuz gözleri bir çift cehennem çukuru gibi koyuydu. Bakışları masum kıza kayınca yumuşadı. Sanki az önce soğuk, dondurucu bakışlar atan o değildi. Elindeki neşteri tezgâha bırakıp küçük kızın yanına geldi. Ufacık ellerinin sardığı pelüş ayısını göğsüne sıkıca bastırmış konuşmadan bekliyor dikkatle Koruyucu Meleğine bakıyordu. Ona öyle diyorlardı. Cinsiyetsiz Koruyucu melek...
    Koruyucu sesini yumuşattı. Tıpkı şu anki bakışları gibi. ” Ona bu yaptığının ne kadar yanlış olduğunu sen göstermek ister misin?” Merve hassas bir irkilmeyle başını yerden kaldırıp, mutlak bakışlarını Koruyucuya çevirdi. Gözbebekleri tüm masumiyetiyle titrerken, içinde korku yoktu ama tuhaf kıpırtılar oluşturan insanı hüznün beşiğine çeken tılsımlar vardı. Bir süre sessizce bakıştılar. Ufacık yüreği insanlara inanmayı çoktan bırakmıştı. Ta ki onu tanıyana kadar! Şimdi karşısında duran siyah giysili güçlü insan, ona güven teşkil eden bakışlar atıp sıcacık gülümsüyordu. Ona bir şey olmayacağını gösterir gibi dimdik duruyordu. “Güven bana” diyordu bakışlarıyla. Ufacık kafasını sarsarak, yüzünü olumsuz anlamda iki yanına sarstı. Tepesinde bağlanan atkuyruğu sarı saçı sallandı. Koruyucu ona anlayışla baktı.
    “Peki, Merve burada kalmak ister misin? İstersen gidebilirsin?”
    Merve altı yaşından daha olgun bakışlarıyla düşündü. Biraz bekleyip kendin tarttı. Gözleri biranlığına tiksinti ve acıyla masanın üzerinde cansız gibi yatan iriyarı adama kaydı ve korkuyla irkildi. Ufak bedeni gözle görülür derecede sarsıldı. “ Korkma Merve, ben varken artık kimse sana zarar veremez!” dedi Koruyucunun geriden gelen tok sesi. Ufak kızın gözlerindeki korkunun yerini şimdi endişe aldı. O artık kimseye tam anlamıyla güvenemiyordu. Nasıl güvensin ki? Derince soludu buz gibi yerdeki havayı ciğerlerine. Rutubet karışmış kan kokuyordu. Ağır bir hava teneffüs ediyordu içeri. Hafifçe titredi. Bu üşümgge soğuktan değil, korkudandı. Önce güvecini kaybetmişti, şimdi koruyucusunu kaybetmekten korkuyordu. Tok ses karanlık odanın cılız ışığının altında yankılandı. “Gitmek ister misin?” Ufak kız başını salladı olumlu anlamda. Koruyucu ona doğru yaklaştı. Önünde hafifçe eğilip elini saçlarına koyarak okşadı. “İyi karar ufaklık. Senin temiz ellerin onun pis kanıyla kirlenmemeli. Sen hep böyle temiz kalmalısın, onu benim gibiler halletmeli. ”Ufak kıza gülümseyerek baktı. Oda ona aynı tebessümle yaklaşıp birden kollarını bacaklarına doladı.
    ”Beni hiç bırakma olur mu?”
    “Seni hiç bırakmayacağım söz. Sen beni görmesen de ben hep arkanda olacağım unutma. Sizi izleyeceğim daima.”
    Ufak kız kenara çekilip bakışlarını tekrar tezgâhın üzerinde ki surete çevirdi. Koruyucu onun baktığı yere bakıp bir adım geriledi. Gördüğü şey karşısında öfke damarlarını esir aldı. Elleri yanında yumruk olurken, kalın gaddar sesi benliğine geri döndü. Gözleri masum bakışlarla kesişince hafif bir öfke kıpırtısıyla mırıldandı.
    “Merve bu adam senin en çok nereni acıttı?”
    Merve yutkundu. Ufacık dudaklarını dişledi acıtasıya zira dişi kesince dudağı hafifçe kanadı. Korkakça bakışlarını masanın üzerinde yatan üvey babasına çevirdi; hayatını mahveden caniye. Ağlamalarına aldırmayıp, yürek dağlayan yalvarışlarına rağmen emeline ulaşmış iğrenç varlığa. İnsan sıfatına sokulmasının dahi hata olacağı vicdansıza baktı. Ve ürkekçe bir adım geriledi. Elinde tuttuğu ayıcığına daha da bir sarıldı.
    Sanki o an onu koruyacakmış gibi, tüm sırlarını bilen ve gören tek varlıyla bütünleşti. Bunu yaptığındaki acıyı, tekrar tüm iliklerine kadar hissetti ufacık bedeni ve acıyla kasıldı. Sanki ona gene işkence ediyormuş gibi, o iğrençliği yapıyormuş gibi dehşetle parladı ürkek gözleri. Nefesi düzensizleşti ve ağlamaklı inlemeler kaçmaya başladı sıkıca kapadığı dudaklarının arasından.
    “Merve!” dedi Koruyucu. Kaşlarıyla ufak kızın bacaklarının arasını işaret edip ihtiyatla sakince sordu:” Canını yaktı mı? O şerefsiz orayı acıttı mı?” Çocuğu ürkütmeden konuşmasına devam etmek istedi ama onun korkuyla irilen bakışlarını görünce duraladı. Merve başını aşağı eğdi. Ufacık bedeninde oluşan gurur, gözlerinin Koruyucuya dikilmesine imkân sağlamıyordu. Başını kaldırmadan salladı. Koruyucu derince bir nefes alıp dişlerinin sıktı. Öfkesini kontrol altına almaya çalışarak derince iç gerdi. Parmakları ufak kızın çenesine uzanıp, onu masum yüzünü yukarı kaldırdı. Yüzü usulca kalıp ıslak kirpiklerinin arasındaki masum bakışları kendine dikkatle kesilince,” Utanma!” dedi histerik bir soğuklukla.” Bunun için sakın bir daha utanma. Bu senin hatan değildi. Bu onun__” derken tezgâhın üzerine bakıyordu.” Onun hatası ve emin ol ödeyecek. Sen hep başını dik tutacaksın, onun gibilerin sana bir daha zarar vermesine asla izin vermeyeceğim. Ne sana nede başkasına. Ben olduğum müddetçe seni onlardan koruyacağım.” Uzun bir adımla kapıya yanaştı ve açtı. Ufak kıza bakıp” Şimdi git. Konuştuklarımızı sakın unutma!” Ufak kız kapıdan çıkarken durdu. Biranda arkasını döndü ve Koruyucunun bacaklarına sarıldı. Ağlamaklı melankolik kırgınca duruşuyla,” Beni bırakmayacağını biliyorum. Senin seviyorum. Sen bizi korursun…” Dedi tatlı sesiyle. Koruyucu onun saçlarını okşarken duru bir sesle” Hadi git ve burayı unut!Beni unut, yapacaklarımı da asla düşünme… Bu artık benim meselem senin değil.”

    Ufak kız kapıdan çıkınca kapıyı kilitledi. Sakin adımları sert granitin üzerinde aheste bir tezatlıkla yankılanıyordu. Tezgâha doğru yaklaştı ve önünde sessizce durdu. Uzun gölgesi üzerine zebani gibi düştü. Şimdi düşmanla karşılaşma zamanıydı.
    Karanlık. Zifiri karanlığın içinden sızan beyaz titrek bir ışık... Kirpikleri tekrar kapandı. Sesler geliyordu uzaktan, uğultular gibi karmaşık sesler. Birileri konuşuyordu, ya da hafif bir müzik çalıyordu içeride. Görmüyordu ama duyuyordu. Tuha bir koku vardı! Demir gibi metalimsi bir tat veriyordu ağzına, rutubeti hissediyordu teninde. Bir müddet sonra tekrar açmaya zorladı gözlerini. Kısıkça açılan gözkapaklarının üzerinde perdelenen kirpikleri aralandıkça, tepesinde sallanan armut lambanın cansız ışığı gözlerini aldı. Ve gözkapakları tekrar kısılarak hantalca kapandı. Ne kadar süreyle bayılıyordu. Bir saniye mi, bir saat; yoksa daha fazla mıydı? Bilemedi. Gözleri tekrar aralandığında zorda olsa açmaya çalıştı ve gördüğü karartıyla gözlerini kıstı. Biran yanlış gördüğünü sandı… Ama doğru görüyordu oydu! Sert bir ifadeyle, öfkeli gözleriyle ona soğukça bakıyordu.
    “İlacı fazla kaçırmışım affedesin eğlenceyi kaçırdın! Sen diğerlerinden daha fazla dinlendin. Şimdi iş başı!”
    Adam gözlerini irice açtı. Ne diyordu böyle saçma sapan? Kimdi bu? Bu sesi tanıyordu. Sesin sahibini algıladıkça da gözbebekleri irildi. Hatırlıyordu! Arabasına binmeden önce ona yaklaşmıştı ve onu gafil avlamıştı. Başlarda tanıyamadığı kişiyi şimdi netçe gördüğü için dehşete kapıldı. Bu oydu!
    Koruyucunun sesi sabırsızca arkadan gelir gibi tiksintiyle tısladı.
    “Şimdi benim kim olduğumu hatırladın mı? ”
    Başında dikilmiş ona bakıyordu. Elini kaldırdığında parlayan metalin ışığı gözlerinin kısa bir anlığına kısılmasını sağladı adamın. Koruyucu elindeki buz gibi bıçağı gırtlağına sürttü ve metalin dayandığı yerde incecik bir kesik oluştu. ”Şimdi çıkara bildin mi beni? Seninle yakından tanışmıştık oysa... Çok yakından! ”diye alayla sorunca ürkek gözlerle bakan adam onayladı. Koruyucu hırıltılı bir sesle” Bende öyle tahmin etmiştim.” Buz tutmuş bakışlarında ifade yoksundu. Su gibi saydam ve donuk bakıyordu.
    “Sana ne yapacağımı biliyor musun?”
    Elindeki bıçağı gırtlağına doğru kaydırarak keskin ucunu aşağıya doğu indirdi. Bıçağın ucunun geçtiği yerlerde incecik bir çizik ve ardından başlayan ılık kan sızıntısı... Omzuna doğru indi ve sonra koluna, en son eline geldi. Koruyucu yaptığı yolculuğu gözleriyle aheste bir lakaytlıkla takip ederken, ona irilmiş gözlerle bakan adam kafasını çok hafif oynattı. Yapma der gibi yalvararak baktı. Koruyucu soğuk metali gözlerinin içine bakarak, bileğindeki şah damarına batırıp, sıcak sıvının yavaşça akmasını, yere doğru saydam bir hızla damlamasını sağladı. Bakışlarını yaptığından memnun bir şekilde oraya çevirip seyrederken, elinin altında korkuyla gözbebekleri titreyen adamın ağzından hiçbir şey çıkmıyordu. Zira aldığı ilaç sadece gözlerini oynatmasına imkân veriyor, bedenini otokontrolünden çıkarıyordu. Ona yalvaran gözlerini dehşetle irileştirdi.
    “Ona hangi elinle dokumuştun… bu mu?”
    Koruyucu başparmağına değdirdiği bıçağı pek güç sarf etmeden kaldırdı. Gözlerinin içine bakarak” Bakma bana öyle! Oda sana böyle baktı ama sen aldırmadın değil mi? “ Koruyucunun dişlerini sıktığını fark etti adam. Çenesinin kasılmasını izledi.” Sana yalvarması hoşuna gitti mi, acıdın mı ona? Yoksa bağırması hayvani yanını mı besledi? Çığlıkları şarkı gibi mi geldi yoksa?” Bıçağı birden indirdi ve keskin tarafı adamın başparmağını tezgâhın üzerine rahatça düşürdü. Hâlâ olduğu yerde kıpırdanmaya devam ediyordu son çırpınışları halinde kesik et parçası. Adam gözlerini sıkıca yumdu ve içine çektiği hava ciğerlerinde dondu. Artık nefes alamıyordu. Yüreğinde oluşan keskin acıyla yanağına doğru iri taneler süzüldü. Canı acımıyordu, canından can koparıldığının bilincinde olmak canını yakıyordu. Koruyucu başını eğerek yüzüne yaklaştı, gözlerinin içine bakarak diğer parmağına geçti.
    ” Bunu da dokundurdun mu onun masum tenine?”
    Adam ona gözleriyle yalvarırken, ” Yazık değil mi! Cık cık cık…”Sesi sertleşti, bakışları kararmaktan yok oldu. Ona dokundurduğun tüm azalarını tek tek keseceğim ama yavaşça. Tıpkı ona işkence ettiğin gibi bende sana başka bir şekilde yapacağım. ” Gözlerini en sonunda adamın bacaklarının birleştirdiği yere çevirdi. Adam dehşete kapılarak gözlerini kırpıştırırken, Koruyucu sakin bir tavırda başını sallayarak gülümsedi. Beyaz dişleri loş ışıkta parladı. “Evet” der gibi baktı.
    ” Sıra hayalarından…
    Adam gözlerini kırpıştırarak dehşetle kıpırdamaya çalışırken, bunu yapamadığını anlayınca durdu ve baktı. Tıpkı kendi yaptığı gibi şimdi ona da başkası yapıyordu ve kıpırdayamıyordu. Ama farklı bir şekilde... Koruyucu bıçağı bacak arasına doğru sürterek indirdi. Kıvrak bir hareketle bileğini oynattı ve bıçağı can alıcı noktaya bastırdı. Gözlerini dehşetle bakan adama çevirip, hiç düşünmeden tereddüt etmeden bıçağıyla malum yerini koparırken sakince konuştu.

    [​IMG]
     
    pamelal bunu beğendi.
  2. nemsis

    nemsis New Member

    vayy beee coksuruklyıcıydıı devamını sabırsızlıkla beklıyorumm
     
  3. ewolf

    ewolf New Member

    teşekkürler
     
  4. gülnis

    gülnis New Member

    harikaydı nefes almadan okudum teşekkürler
     

Bu Sayfayı Paylaş