Müjde Aklanoğlu-BANA SEVMEYİ ANLAT

'Kitap tanıtım' forumunda Müjde Aklanoğlu tarafından 11 Tem 2014 tarihinde açılan konu

  1. ŞU ANDA SATIŞTA
    [UZMAN][/UZMAN]
    [​IMG][/url][/IMG]

    BANA SEVMEYİ ANLAT
    Ve Aşk! Önce isyan edip; sonra teslim olmaktır!
    Karanlıktan çıkıp aydınlığa kavuşmanın, cehennemin buz tutup cennetin var oluşuna tanık olun...
    Merhametsiz bir adımın yüreğine, ilmek ilmek aşkın dokunmasını keşfedin! Tutkunun nefretle savaşını, intikamın aşka yenilişini okuyun!
    Rüzgar'ın tatlı bir sevdayı kuşanıp, mutlu bir meltemle esmesine eşlik edin... Onların aşk şarkılarını birlikte söyleyin.

    O hiç istemese de karanlığın içinde doğdu. Babasının, kara vicdanın ve geçmişin izlerini silmeye çalışarak yaşamayı seçti. Başardı da… Ta ki, kader onun elinden en değer verdiği varlığı alıp, içinde yeşerttiği son vicdan kırıntısını da yok edene kadar…
    İşlemediği bir suçun, müebbet yiyen sanığı olarak, vicdansız bir kalbe hapsedilmesine karar verildi. Acılarla sınanıp, vicdanla temizlenip, aşkla yüceltilmesine...
    Esme karşısında gördüğü kopkoyu zindan gibi karagözlerin içinde kendini kaybederken, vicdanı dipsiz bir kuyuya dönüşmüş Rüzgâr’ın ışığı olabilecek mi?
    Peki, Rüzgâr, Sevmeyi, Sevilmeyi en önemlisi de Esme’yi öğrenebilecek mi?
    Hep birlikte Rüzgâr, Esme’yi öğrenmesini keşfedip kaderlerini yazan şarkılarını dinleyelim...​

    O Bir Bay Kalite. İmitasyon mafya, gerçek bir aşık! O bir erkek! Fırtına, meltem, kasırga... Onun adı Rüzgar!

    Güçlü bir erkek: Mert, yiğit,Karanlık geçmişiyle korkutucu… İri bedeniyle ürkütesi ve yaydığı güven duygusuyla korunaklı…Kara gözleriyle insanı içinde yok edecek kadar pervasız bir yakışıklı… Güçlü kişiliği, ödün vermez yanıyla: Rüzgar… Fakat bir kusuru var...Sevmeyi bilmiyor! Peki, baktığında donduğu, dokunduğunda yandığı ateş parçasını elinde tutabilecek mi?
    Aşk için nelerden vazgeçersin? Nefret ettiğin kadar sevebilir misin?
    Farklı dünyalara ait iki inatçı…
    Aşka teslim olmayan kaprisli âşıklar, hislerine ne kadar dur diyebilecek? Arzular mı, gururları mı kazanacak?
    <*><*>

    “Seni ben istemedim. Buna beni zorladılar.” diye belirtti. “Hem evlilik için daha yaşım kaç benim, henüz bu sorumluluğu alamam. Bırak gideyim, ne olur! Lütfen... Benim hiçbir suçum yok. Bu olanlardan, yaşananlardan haberim bile yoktu. Ya, ben sana ne yaptım ki bana bunu yapıyorsun? Ya da onların suçunu neden ben çekiyorum? Ağabeyimin yatıp kal...”

    Esme’nin düşüncesizce sarf ettiği lafı yarıda kaldı. Rüzgâr o iri cüssesinden beklenmeyen bir serilikle yanına gelmiş, çevik bir hareket-le; öldüresi öfkesiyle boğazını tutup duvarla kendinin arasına sıkıştırıp bütünleştirmişti. Pek kuvvet kullanmamasına rağmen hiddeti genç kızın nefesini gırtlağına düğümlemişti. Sinirden kaskatı kesilmiş bedeni, histerik bir bozgunlukla sarsılıyor, tek eliyle kızı duvara mıhlayıp ayaklarını yerden keserken derin derin soluyordu.

    Öte yandan Esme ise nefes alamıyordu. Adamın boğazındaki elinin yaptığı baskı bunu engellerken, canının derdine düşmüş; içindeki güç tükenmeden kurtulmaya çalışıyordu fakat açamıyordu boğazındaki eli. Tırnaklarını eline geçirdi, yine açamadı. Her saniye ölüme biraz daha yaklaşıyordu. Ciğerleri neredeyse iflas etmek üzereydi. Gözlerini yalvarır gibi adamın nefretle yanan esrarlı gözlerine dikti ve son çare baktı. Oysaki biliyordu ki sesi çıkmayacak, söyledikleri dikkate alınmayacaktı. Rüzgâr'ın sinirden kesik kesik aldığı nefesi, yüzüne çorak topraklara düşen yel gibi çarpıyor, tenini harlı nefretin soluğuyla yalayıp geçiyordu.

    “Bana bak sürtük, sabrımı sınıyorsan bitmek üzere. Senin şerefsiz ağabeyin benim kardeşimi kandırdı. Onun ne suçu vardı? Eğer senin o değersiz canını almamı istemiyorsan dediğimi yapsan iyi olur, yoksa seni gebertir bok çukuruna gömerim... Ait olduğun yere.”

    <*><*>Soğuk kusursuz güzelliği, asi kişiliği ve vakur duruşuyla yıkıcı bir güzellik: Esme… O bir meltemdi! Cennet esintisi, Cehnnem kasırgasıydı. O Rüzgar'ın Esme'siydi!

    Dünyaya kafa tutacak kadar cesur… Hayatını yönetecek kadar asil… Âşık olabilecek kadarda insanlcıldı… Onun karşısında hiç olamadığı kadar savunmasız, kollarına aldığı an masum ve ürkek oluyordu… Kızdığı zaman ise hırçınlığıyla tehlikeli, öfkesiyle öldüresi… Kıskançlığıyla düşüncesiz…

    <*><*>

    “Bunu hatırladın mı? Hâlbuki, pek öyle durmuyordun?”

    “Sen bana ne demeye çalışıyorsun? Ben bayağı birisi değilim, kendimi her önüme gelenini kollarına atmıyorum. Lafını bil!” Kızgınca kollarından kurtulmaya çalıştı. Gözleri dolmuş, sesi bitaptı. “Çek pençelerini üzerimden, bırak beni gitmek istiyorum.”

    Rüzgâr onun elinden kaçmak istemesine daha da sinirlendi. Tutuşu sertleşti. Onu kendine, kıpırdamaya yer bırakmayacak kadar serçe çekti. “Az önce onunla çok da rahat dans edebiliyordun.” Kaşlarını sanki daha fazla çatabilecekmiş gibi iyice çattı. Alnı kırıştı ve muhtelitçe bakmaya başladı. “Hem ben sana öyle demedim, ‘arsız’ gibi bir cümle çıktı mı ağzımdan ya da ‘flört…’”

    “Bana sürtük gibi davranamazsın. Söylemekle ima aynı şey! Bana öyle baktın. Kötü bir şey yapmışım gibi.”

    “Lanet olsun, öyle davrandığım yok! Baktığımda…” diye tıslarken sesi dişlerinin gıcırdamasına karıştı.

    “Ne dediğin umurumda değil, sen bana güvenmiyorsun? Az önce hatta tam da öyle davrandın. Sen beni itham ettin. Lanet olsun, güvenini sarsacak hiçbir şey yapmadım. Senin aklına şüphe düşürecek davranışlarda bulunmadım. Edepsiz değilim ben.” Gözlerindeki yaşlar iyice doldu ve dışarı doğru sızmaya yer aramaya başladı. “Bırak beni, bırak, dokunma...”

    ******

    “Konuşacak bir şey yok. Sen de bunu anla. Aramızda yaşanmaması gereken bir şey yaşandı ve bitti!” Kalbi artık yerinden çıkacak gibi atıyor ve acıyla büklüm büklüm bükülüyordu. Kendinden nefret ediyordu. Şu anda bile onun gözlerine baktıkça, kendinden geçmeye başlıyordu. İki defa onu kullanmasına izin vermişti. Kalbini bir kere daha yıkıp parçalamasına müsaade etmeyecekti. Gözünü onun üzerinde gezdirdi. Aşılması imkânsız dağ gibi karşısında heybetlice dikiliyordu. İstediğini bilen bir yüz ifadesiyle sertçe ona bakıyor, onun peşini bırakmayacağını beden diliyle anlatıyordu. Yolundan çekilmeyeceğini anlayınca, dudaklarını zorlama bir alayla yukarı kıvırdı. Gözlerini de kısıp “Kendini vazgeçilmez mi sanıyorsun?” Ona doğru yaklaşıp ellerini omzuna koydu. Rüzgâr onun bu temasıyla bakışlarını onun eline çevirdi kısa bir an. Yutkundu. Esme ona aldırmadan onu geriye ittirdi. Yanından geçmek için açılan mesafeden çıkmaya çalıştı ama o fazla uzaklaşamadan Rüzgâr elini cebinden çıkarıp onu kolundan yakaladı. Esme olduğu yerde, sert tutuşu yüzünden kalakaldı. Rüzgâr usulca eğildi. Ilık nefesi saçlarını havalandırırken Esme'nin saçları onun beyaz gömleğine değiyordu. Kendinden emin sesi genç kadının kulaklarını doldurdu.
    “Evet, öyle sanıyorum. Sen benim için nasıl vazgeçilmezsen ben de senin için öyleyim… Sen bensin, bir tekiz unuttun mu?” Tüm itiraz yolunu kesti, işittiğinden emin olmak ister gibi bir tavırla ciddiyetle baktı. Esme başını ona çevirdi ve ona tek silahıyla saldırdı. Alaylı ses tonuyla, “Hah... Sen öyle san. Seni unutmak için neler yaptığımı aklına dahi getiremezsin.” derken salladığı palavralarına Rüzgâr, kısık ses tonuyla alayla fısıldadı.
    “Başardın mı bari karıcığım?”
    Esme onun umursamaz tavrına sinirlendi. Konuşmalarındaki çeliş-kiyi seziyor ve dalga geçiyordu, bu da genç kadının ensesinde bir ürpermeye sebep oluyordu. Bakışlarını ayaklarına çevirip kısa bir an ne diyeceğini düşündü. Birden başını kaldırıp iktidarı yoğun bir sesle muhalefet yaparak haykırdı. “Seni başka erkeklerle unuttum, her aklıma geldiğinde bir tane buldum.” dedi öfkeyle canını almak isteyerek. Ama ne var ki her keskin süzün de, onun elinin altındaki temasıyla titriyordu. Bedeni ona itaat etmiyor, teni onun dokunuşlarına kayıtsız kalamıyordu. Her bir hücresi ayrı ayrı hatırlıyordu dokunuşlarını ve bu da canını sıkıyordu. Rüzgâr kaşlarını kaldırıp kafasını aşağı indirdi. Dudakları kulağına değerken, ılık nefesinin değmesiyle genç kadın gözlerini kapadı. Onun kokusunu derince içine çekti. Lanet kokuyu ne çok özlemişti!
    “Söylediklerin canımı yakmıyor, hiç uğraşma. Çünkü inanmıyorum. Sen benden nefret ederken bile başka bir erkeğe bakmadın, sana güvenim kendimden fazla. Başkasının bedenine değil, gözlerine yanlışlıkla dahi dokunmadığından adım kadar eminim. Bunu yapmazsın.”
    Lanet adam böyle konuşmasana! Esme gözlerini açıp ona yüzün-deki irileşmiş gözleriyle bakınca, “İşte böyle! Bu bakışların olduğu sürece de bu imkânsız olacak.” dedi göz göze geldiklerinde.
    Önce onun şaşkın yüzünü, sonra da aralanan dolgun kırmızı dudaklarını süzdü. O dudakların tadını özlemişti. Tenindeki baskısını, nazikçe ve hoyratça verdiği karşılıkları tekrar istiyordu. Bakışları onun üzerinde takılı kalırken, kendi dudaklarını bu ihtiyaçla nemlendirdi. “Senin sorunun ne biliyor musun?” Esme kaşlarını çatınca, “Aynı benim gibi sensizlik. Biz bir olmayınca yarım kalıyoruz, neferlerimiz yarım, hayatımız yarım, kalp atışlarımız yarım, eli olan ama gözü olmayan, ayağının biri olmayan beden gibiyiz!”
    Esme onun tutarsız sözlerine daha da sinirlendi. Yarımmış. Tabii yarım bırakmak istediği beden kendininki değil onunkiydi. Öfkesi içinde harlanırken, nefreti cehennem ateşlerinde kaynadı. Söyledikleri-ni hâlâ unutamıyordu. “Onunla işim bittiğinde, mum gibi eriyecek.” Onun sert dudaklarından bakışlarını çekip dişlerinin arasından sinirle söylendi:
    “Yapışkan ellerini üzerimden çek seni yalancı düzenbaz… işgüzar herif. Bu sözlerinle beni etkileyeceğini mi sandın?”​
     
    periza bunu beğendi.
  2. axukadriye

    axukadriye New Member

  3. sozcan1

    sozcan1 Active Member

    tşklr
     
  4. periza

    periza Well-Known Member

    teşekkürler
     
  5. senemazra

    senemazra Member

    Teşekkürler
     

Bu Sayfayı Paylaş