Hazal gözlerini irileştirerek tuttuğu nefesini dışarı saldı. Arda elini sinsice sırtında omur çizgisi boyunca gezdirirken, yüzünde hain bir sırıtışla genç kızın karşında tüm çekiciliğiyle beliriyordu. Hazal düşünmeyi bırak, daha ne olduğunu bile anlayamadan kendini kollarında bulmuştu ve artık düşünme yetisi diye bir şeyin varlığından şüpheliydi. Öyle hızlı soluyordu ki heyecandan, göğüsleri hızla inip kalkıyordu. Şimdi kalbin daha hızlı atıyor, benim için atıyor öyle değil mi sevgilim derken kendinden emin tok sesiyle, elini hiç çekinmeden göğsünün üzerine koydu. İri eller, tahtına kurulmuş Kral idamesiyle mağrurca orada dururken onun hazinesinin üzerine kurulurken Hazal ne nefes almayı aklına getirdi, nede o eli oradan çekmeyi. Sadece durdu ve dünyayla iletişimi kopardı. Ah bu kız hayatının hatasını nasıl böyle bir gafletle yapardı ki! Burası düşman topraklarıydı ve kendisini tamamen ona karşı silahsız bir biçimde kadife sandıklarda sunuyordu. Tüm saltanatını ona verecek kadar acizce davranıyordu Bunu fark etmesi gerekmiyor muydu? Ancak inatla durdurduğu aklıyla Ardayı alt etmeye çalışmayı unutuyordu. Ah, al işte şimdi başına belayı hepten sarıyordu! Tüm hazinesi şu anda hırpani bir duyguyla ona uysalca teslim ediyordu. Onun elini diri göğsünün üzerine bir kuş gibi konaklarken senin yuvan orası değil yavrucuğum diyemedi. Ne yapıyorlardı. Ona bu denli arsız bir yakınlıkla hâsıl olmasına, nasıl izin veriyordu? Birde Sevgilim demişti değil mi? Acaba beyni bu kelimeyle mi çalışmayı kesip devreleri yakarak iflas etmişti? Babası onu böyle görse kalpten gider, ağabeyi zaten direk hapse girerdi. Akşam haberlerinde şok haber ibaresi altında maaile toparlanırlardı artık. Kendini geriye çekmeye çalışırken genç adamın göğsünün üzerindeki elini kavrayarak Arda Bey rica ediyorum elinize- ayağınıza, dilinize sahip olup dikkat edin Orada pak yasağı var şimdi beni derhal bırakın istirham ediyorum. Ayrıca ben sizin sevgiliniz değilim bir karışıklık söz konusu Ben ne mankenim, nede miras yedi hanımefendi Benim Hazal ve hemen bırakın beni. Oysa bedeni şu anda dalından kopmuş yaprak kadar mahzunca bitap düşerek titriyor, bu kollardan ayrılmayı da esefle reddediyordu. Hain aklı ona cephe almış, kalleş bedenini pusuya düşürüyordu. Arda aldırmaksızın başını aşağı indirdi yüzünü onun güzel ve afallamış yüzüne indirdi. Kanı çekilmiş Hazalın gözleri artık yerinden neredeyse pörtleyerek fırlamaya yüz tutmuştu. Ilıcak nefesi yüzüne vururken, gözleri onun dudaklarına takıldı. Nadide bir elmas gibi ıslakça parıldıyordu. Sert erkeksi ve bir o kadar lezzetli. Lanet adam! Ona kendini arsızca sunuyor muydu? Sıcacık bedenleri birbirinin ten ısısıyla kavrulmaya yüz tutuyordu. Arda aradaki mesafeyi kapattı. Artık dudaklarının arasında bir-iki milim var yoktu. Konuşmadan ona işkence etmeyi yeğledi.