Müjde Aklanoğlu - KÖR TALİH TANITIM

'Hikayeler, Efsaneler ..' forumunda Müjde Aklanoğlu tarafından 17 Eyl 2013 tarihinde açılan konu

  1. [​IMG]

    KÖR TALİH
    TÜR: Romantik, Tutku, ( Ara sıra Komedi)
    TANITIM__/( Her yürek sevebilseydi zaten, adı yürek olmazdı ve her seven yürekli olsaydı, Aşk bu kadar basit olmazdı.)
    TANITIM
    Sahildeki bankta tek başına oturmuş genç kızın, burçak tarlalarını andıran sarı upuzun saçları ona inat rüzgârda ahenkle savruluyordu. Yoldan gelip geçen kimseyi görmüyordu güzelim gözleri, boşluğa bakar gibi bakıyordu denize. Akşam vakti olduğundan oturduğu bankı sadece elektrik direğinden sızan ince titrek cansız bir ışık aydınlatıyordu. Sise yüz tutmuş gecede aldığı neferler içini yakıyor, verdiği soluğu buhar olup geceye karışıyordu. Önünden geçen herkes ona acıyan gözlerle bakıp, kimileri de üzülüp kafasını sallayarak geçip gidiyordu.
    Baharı kıskandıran yeşil gözlerinden solmuş, içinden kandamlası gibi sızarak akan her damla yaş; kızarmış yanaklarını yıkıyor birinin ardından diğeri damlıyordu. Göz kapakları her rehavetle titreşmesinde, upuzun kirpiklerinden yanağına titreşerek kan damlıyordu. Hıçkırıklarla durmak bilmeden sarsılan narin omuzları, her hıçkırık da daha bir güçlü inip kalkıyordu. Titreyen elini yavaşça kaldırıp gözyaşlarını elinin tersiyle sildi buz gibi olmuş yanaklarından. Dudaklarından bir hıçkırık daha kaçarken birbirine sıkıca bastırdı dolgun dudaklarını.
    Gözleri sonsuz maviliklere bakıyor… bakıyor ama görmüyordu. Ona her zaman sakinleştirici etkisi olan o çok sevdiği dalga seslerini bile duymuyordu kulakları. Nasıl duysun ki; kulaklarında hâlâ tek bir ses, üç cümleye sığdırılmış tek kelime çınlayıp duruyordu.


    "Ben ayrılmak istiyorum!"


    Yutkunmaktan acımış boğazında düğüm düğüm olmuş umutları vardı gırtlağında takılı kalan. Kafasını yavaşça oturduğu bankın yanındaki boşluğa çevirdi. Titrek parmakları sanki sevdiğini okşar gibi okşadı buz gibi bankı. Ayaza yüz tutmaya başlamış gece havasına inat… içi yanıyor canı dar geliyordu vücuduna. Kaç saattir burada böyle oturuyordu ya da yenimi gelmişti bilmiyordu. Zaman kavramını yitirmişti hayatında. Kalbindeki ağrı üstüne oturmuş kaya parçası kadar ağır acısıyla zamana inat hafiflemiyor, aksine her saniye daha bir ağırlaşıyordu üzerinde.
    Aklına inat eder gibi, kalbi maziyi anar gibi canını yaka yaka yeniden hatırlatıyordu sevdiği adamı kendine:
    Burada tanışmışlardı onunla bu bankta, aklına gelince o günler, hıçkırıkla karışık kırık bir gülücük çıktı her daim gülümsemeyi huy edinmiş dudaklarından. O gün nasılda şaşkınca davranmıştı ona oysa.
    Sonra yerini yeni hıçkırıklara bıraktı dudakları, eli düz karnına gitti farkında olmadan. Sanki onu acısını hafifletir gibi, içinde büyümekte olan canı sakinleştirmeye çalışır gibi kendini sakinleştirmeye çalışıp okşadı düz göbeğini. Son gözyaşını da silip cebindeki telefona uzandı, tuş kilidini açtı. Olanlara inat eder gibi gülüyordu ekrandaki âşıklar… mutluluk fotoğraflar da kalmıştı. Sanki o mutlu günleri gözüne sokar gibi bakıyordu gözleri sevdiğinin görmeyen gözleri. Eli titredi aldırmadı yine de mesaj kutusuna girip son bir umutla mesaj yazmaya çalıştı. Belki yüzsüzlüktü yaptığı, belki hata bu olanların üzerine ama yine de kalbi aklına galip geldi ve yazmaya çalıştı. Aklı kalbine son kez diye haykırmasına rağmen, kalbi yine de ufacık, minnacık da olsa umut arayışındaydı. Gözünden tekrar yaşlar akarken parmakları telefonun dokunmatik ekranındaki klavye de gezindi:


    Belki güzel değilim, bunu biliyorum. Yanına yakışmıyorum ama Seni Çok Seviyorum. Hani demiştin ya "Ben seni kalbimle sevdim." Diye aşkım… kalbinle sevdin de bir o güzel gözlerinle sevemedin mi beni? Oysa ben… güzel sözcükler içeren sevgi sözleri beklemedim ki senden, sadece sev istedim, kuru kuru sev o kadarı da yeterdi. Ben daha görmezken aşkla bakan gözlerini sevdim, sadece onları sevmeyi sevdim. Hepsini onlarsız yaşadım da, bir seni sensiz yaşayamıyorum… bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum... Ağır geliyor kestiğin bedel; dayanamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim ve kalan ömrümde de bir tek seni severek... "
    Mesaj kutusunun harf sayısı bitince titrek parmakları gönder butonunu tıkladı.
    Yarım kalmıştı belki her şey gibi oda yarım, yine de umutla bekledi gelecekti biliyordu kalbi gelecek diye haykırıyordu ya mesaj ya da.
    Arda oturduğu koltukta yayılmış, elinde kumanda televizyona bakmaya çalışıyordu. Ekranda o çok sevdiği Beşiktaş’ın maçı vardı ama bir türlü zevk almıyordu izlediği maçtan. Yanındaki sevgilisinin varlığını bile unutmuştu.
    Pınar arkadan sarılıp ellerini önce omuzlarında, sonra göğsüne doğru gezdirerek dolaştırmaya başlayınca,zaten kafasını veremediği maçı izlemeyi bırakıp kafasını sevgilisine çevirdi. Gözleri gözleriyle buluştuğunda anlamıştı isteğini arzuyla yanan kahverengi gözlerden.
    Kadın dudaklarını yaladı gözlerini Arda'nın dolgun dudaklarına kilitleyerek. Arda ona istediğini vermek için eğildi dudaklarına, daha dudakları yeni buluşmuştu ki sehpanın üzerindeki telefonun mesaj sesiyle kafasını sehpaya çevirdi. Bundan hoşlanmayan sevgilisi homurdandı dudaklarını tekrar uzandı, Arda tebessüm ederek sehpaya uzanırken, "Önemli olabilir bakmam lazım.” Dedi tok sesiyle.

    Zaten içinde tuhaf bir his vardı. Bu hissi bugünkü yaptığı konuşmaya bağlıyordu ama kalbi sebebi başka diye haykırıyordu. Telefonu eline aldı kimden geldiğine bakmadan mesajı açtı, gözleri telefonun ekranında gezerken yutkundu. İçine bir acı saplandı. Kocaman kalbi ufacık kaldı bedeninde. İyide niye böyle hissediyordu ki, o istememiş miydi ayrılmayı? Bitmişti zaten daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. İki arkadaş olarak kalmak, sevgili olarak kalmaktan daha iyiydi. Omuz silkeledi umursamaz gibi davranarak, farkında olmadan mırıldandı. "Belki de sebep en yakın arkadaşımı kaybetmemdir. "deyip telefonu sehpanın üzerine bıraktı. Yerinden kalktı usulca salgın başını omuzlarının üzerine yıktı. Bakışları ondan cevap bekleyen sevgilisine kaydı ruhsuzca.

    "Ben biraz hava alacağım "deyip içinde büyüyen ağırlık ve vicdan azabıyla yanından ayrıldı.

    O odadan çıkınca Pınar merakına yenik düşüp telefonu eline aldı ve mesajı okudu. Gördüğü mesaj karşısında sinirden eli kasılmış, gözleri kararmıştı. Sanki o değil de Hazal almıştı sevgilisini elinden, rehbere girip hızla numarayı buldu ve ara tuşuna bastı.

    Hazal ağlamayı kestiği boş bakan gözlerini sıçrayarak denizden ayırdı. Gözbebekleri ürkekçe elindeki sıkıca kavradığı, titreyen telefona baktı. Ekranda aşkım yazıyordu. Hala onu orada aşkım diye muhafaza ediyordu tıpkı kalbindeki gibi. Atmayı kesen kalbi tekrar hareketlenmeye başladı. Heyecanın esir aldığı bedeniyle telefonu kulağına götürdü neşeli çıkan sesiyle, " Arayacağını biliyordum sende bensiz yap...” Sesi boğazında düğümlendi duyduğu ses karşısında, beklediği sevdiği adam değildi telefondaki başkası bir kadındı.
    "Ben Pınar! “Biraz duraksama oldu.” Bir daha Arda’yı arama senin sevgilimle görüşmeni istemiyorum. O beni seviyor, bana ait sana değil, bunu o salak kafana sok!"
    Ve telefon kapandı. Hazal telefon kulağında öylece kalakaldı. Birkaç kelimeyle dünya tepesine tekrar yıkılmıştı. Ondan ayrıldığı an kendini onun kollarına atmıştı öylemi? Aylarını verdiği, kendini verdiği adam vakit kaybetmeden ona koşmuştu. Bedeni donmuş hâlde beyni boşaldı, her şey uçtu gitti benliğinden. Ayağa kalktı, elindeki telefon yere düştü. Görmüyordu bakan gözleri nereye gittiğini ya da nerede yürüdüğünü bir kaç adım yürüdü. Beyni sanki her anıyı her hatırayı beyninden silmişçesine, bedenini iradesini eline almış bir boşluğa sürüklüyordu. Çok süremedi kendini yok ettiği karanlıkta kalmak. Aniden acı acı öten firen sesi duydu kafasının içinde uğuldayarak, dalgın başını ağır çekimde gibi sesin geldiği yöne çevirdi. Bakınca gözünü alan parlak ışıklara refleks olarak elini kaldırıp gözlerini korumak ister gibi üzerine siper etti. Gözkapaklarını aşağı yıkıp ışığın kaynağını anlamaya çalışıyordu ki; vücuduna aldığı ani acıyla yukarılara fırladı. Uçuyor gibiydi ama bu his fazla uzun sürmedi. Sert zemine çarpan vücudunun acısı kırılan kemiklerinin sesi ve acısını tüm hücrelerine kadar yayılmasını hissetti. Kafasını yere vurduğunda beyni sanki dışarı akıyor gibi acıyla yattığı yerde sert asfaltta inledi.
    Gözleri ne ara kapanmıştı. Bir saat mi, yoksa bir saniye mi? Sesler duyuyordu kulakları uzaktan gelen sesler ama algılayamıyordu. Alnından gözünün üzerine doğu akan yapışkanımsı ıslaklıktan, gözlerini kırpıştırıp bakmaya çalıştı ama nafile… ne olduğunu anlayamadı. Bakamıyordu bulanıktı her yer, sadece bir kaç gölge görüyordu gözünün önünde koşuşturan. Karnına saplanan ani acıyla titreyen güçsüz eli karnına gitti. Ne olduğunu anlamaya başlıyordu artık. Araba farlarıydı gördüğü son şey, duyduğu acı firen sesleri ona aitti. Bir kolu vücudunun altında ters dönmüş, ayağında ki ayakkabısı çıkmış üşüyordu vücudu. Buz gibiydi yerde yatan bedeni, şimdi canı da yanmaya başlamıştı. Hissetmiyordu kolunu, oynatmaya çalıştı olmadı. İnatla oynatmaya zorlamasıyla kolunu, keskin bir acının vücudunu girmesini sağlamıştı. Zorda olsa diğer eli karnına gitti, titriyordu dudaklarından dökülen fısıltı gibi sesi.” Yardım edin bebeğim.” Gözlerini açık tutmakta zorlandı kendini, ağırlaştı gözkapakları kendini taşıyamayıp yavaşça kapanırken hiçliğe, bom boş karanlığa dudaklarından son dökülen fısıltısıyla hediye kaldı.

    "BEBEĞİM"

    Hani derler ya insanlar ölürken hayatları gözlerinin önünden filim şeridi gibi geçer diye. Ben buna hep güler geçerdim hiç bir zamanda inanmazdım. Öyle olmuyormuş işte! Şimdi ben buz gibi asfaltın üzerinde can veriyorum ve hayatım filim şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Bedenimden bağımsız gibi sadece olanları duyuyor tepki veremiyorum hayatıma. Ama bir farkla, benim hayatım onu tanımamla başlamış onu kaybetmemle de bitmiş. Hazal onunla doğdu, onsuzda yaşayamadı öldü.

    Uzaktan gelen sesleri duymadı genç kadın, nasıl duysun ki? Gözeri kapanmış sadece onu düşünüyordu işte son anında bile. İlk tanıştıkları anı... Sahi hayat orada mı takılı kalmıştı aklında, şimdi her şey hayal olup mazi demi kalmıştı? Unutulmuş muydu Hazal? Bir ufacık anımı olmuştu bu hayatta. Uzaktan tünelin başından gelir gibi sesler duyuyordu kulakları da cevap veremiyordu. Ne kadar kendisini zorlasa da, ne kolunu kaldıracak mecali nede gözünü açacak kadar gücü vardı. Aklında kalan tek soru… neden?
    “Neden?” Diyordu benliği. Güzel olmak lazımdı sevmek için, çok sevmek yetmez miydi? Güzelmiş, çirkinmiş, artık hiçbir şey umursamıyordu benliği…
    Üzüntüsü ise kaybetmekten korktuğu bebeği…

    "Kadın ölüyor... “dedi uzaktan gelen son duyduğu ses. Sahi ölüyor muydu? ölüm böyle bir şey miydi? Hani hep anlattıkları iki melek neredeydi? Tamda başının üzerindeki ışık nereye gitmişti? Oysa o her yer dipsiz karanlıklarda gibiydi.
    "Yardım etsin birisi ambulansı arasın hadi."

    “Belki de bitişler sonun başlangıcıydı… Acı çekmiş yürek, yara almış sevda intikam için en uygun biçilmiş kaftandı. Bitmek… Bitmeyen olmaktı….
    :help:
     

    Ekli dosyalar:

    • DFGV.jpg
      DFGV.jpg
      Dosya Boyutu:
      8.3 KB
      Gösterim:
      16
    • K.jpg
      K.jpg
      Dosya Boyutu:
      10.5 KB
      Gösterim:
      11
    periza bunu beğendi.

Bu Sayfayı Paylaş