Müjde Aklanoğlu -ŞANSA BAK!- TANITIM

'Hikayeler, Efsaneler ..' forumunda Müjde Aklanoğlu tarafından 16 Eyl 2013 tarihinde açılan konu

  1. [​IMG]

    ŞANSA BAK!
    TANITIM
    TÜR: Romantik, Komedi
    Allah’ım, babamdan ve bir nevi kendini Nazi Subayı sanan ağabeyimin yardımcısı olan Nazi Nalan’dan beni kurtardığın için bana bu Şansı verdiğin için, şükürler olsun! ” derken, başıma geleceklerden habersiz olan ben: Azra Şanslı; Aslında bugün öğrenecektim ki sadece Yarı Şanslı! Soyadımdan tamamen bağımsızmışım...Neyse- tüm itirazlarıma rağmen babamın iadesi taahhütlü, pullu, damgalı, süslü fiyonklu paketli; biricik prensesi olarak arkadaşının oğlunun şirketine sürünmeye-yerlere paspas çekmeye desek daha iyi- gönderilirken... Eti senin kemiği benim, diyerekten üzerimden kasaplığa soyunan babamı- bundan sonra bolca anacağıma ant içerekten- kapıdan içeri kırılası bacaklarımla adım atmış bulunmaktaydım. Makuz talihime merhaba! Başıma geleceklerin yarısını tahmin etseydim; NASA’yla iş birliğine girer maaşsız işçi olarak uzaya çıkardım, ekmek su istemez onlara destek çıkar çalışırdım ya da BK İklim Araştırma Biriminin Türkiye ayağı olur, yere dikey geçiş yapar; kendimi dünyanın çekirdeğinde imha ederdim. Zaten birazdan gitmek isteyeceğim tek yerde, yerin yarılıp beni bağrına basarak” gel kardeş sen de bendensin” diyerek çekirdeğine kardeşçe sarılmak istememden başka bir şey olamazdı.
    ******


    Elimi boğazıma götürüp öksürmeye başladım. Sırtımı yasladığım asansörün ayna kaplı duvarı da olmasa yerlere paspas çekmeye başlamıştım. Boğazımdaki yumru git gide büyürken, nefes almam daha da zorlanmaya başlamıştı. Havasızlık yetmezmiş gibi birde, infilak etmek üzere olduğum sıcak beni iyice gererek akordeona çevirmişti.Hiç bir şeye değilde, onun karşısında yer bezine dönmeye üzülüyordum. “İyi misin?” dedi buz gibi gözlerini gözlerime dikip, solmuş bahar gibi bakarken. Tanrım onun ağzından beklediğim bu değildi ama olsun sonunda düşünceli bir laf etmişti. Beni düşündüğünü ölürken bile azda olsa anlıyordum. Timur tek kaşını kaldırıp duvara dayadığı geniş omuzlarını hafifçe sarsınca, bana pekte inanarak bakmadığını fark ettiğimde” Bu akşam ölüyorum” şarkısına içimden bağırarak söylüyordum. Oradan numara yapıyor gibi mi gözüküyordum? Ah evet, ona o kadar yalan çekince, yalancı çobana dönmüş ben; ölüyorum nidalarına "bir şey olmaz geçer " bakışlarıyla katlanıyordum!

    Lanet herif, kötü olduğumu göstermek için sağlık raporu çıkarmamı mı bekliyordu, ölüyordum ötesi yoktu, bak gözlerim dönmeye bile başlamıştı ama bakmadı. Başımı bir müddet sonra kaldırıp, korkudan irilmiş bakışlarını genç adama çevirdim. Ona Tweety’nin kafese kapatılıp çıkmak için Sylvester’a yalvararak baktığı gibi baktım. Ne sanıyordu sırf yakışıklı diye, karizma diye, eh birazda güzel bakıyor diye kollarına atılmak için numara yaptığımı mı(!) ah evet şimdi böyle olmasaydık yapardım ama bu numara değildi. Boğazımı biri sıkıyormuş gibi gözlerim yerinden pörtleyerek bakarken” Evet nefes alamıyorum” dediğimde, rengim domatesin olmamış hali gibi alaca kızarınca, güneş gibi üzerime doğdu ve bana yaklaştı. Sonunda! Ah kalbim bu kayıtsız haliyle bile o yaklaşınca depar atıyordu. Bay kasıntı sonunda mortu çekmeden vicdana gelmişti. Tabii ki gözlerimi yumup, dudaklarımı uzatıp suni teneffüs beklemiyordum ama en azından geniş omuzlarını sarsıp” Ben ne yapabilirim? “demesini de hiç düşünmüyordum.
    Mesela hayat öpücüğü hiç fena olmaz diye düşünsem de, başımı yukarı kaldırıp havalandırmaya baktım. Genç adamda oraya bakınca” Yardımcı olursan o kapağı açabilirim ve içeriye hava dolar bizde hem nefes alırız, hem de biraz serinleriz” Allah’ım zaten içerisi yeterince sıcak, birde onun yanında olunca kavruluyordum nasıl oluyorsa! Buz kütlesiyle ilk yanan bendim galiba. Ama buz yanığı diye bir şeyde vardı dimi?
    Elimi boğazıma götürüp ciğerlerim sökülesiye öksürdüğümde, gerçekten birkaç parçasını içeride bir yere düşürmüş olmalıydım. Artık nefeslerim daha kısa oluyordu zira... Yukarı doğrulduğumda havasızlıktan ve terden yüzüme yapışmış mısır püskülüne dönmüş canım saçlarımı kenara iteleyip, derin derin solumaya çalıştım. Ben saunaya girmiş gibi terlerken, o sadece anlında sayılı boncuk taneleriyle yakışıklı yüzüyle bana çevirmiş endişelice bakıyordu. Sonunda dikkatini ciğerlerimi dökmek pahasına da olsa üzerime çekmiştim. Bu haksızlıktı, ben kokarcaya dönerken, o sadece egzotik olarak karşımda duruyordu.
    “Bunu nasıl çözmeyi düşünüyorsun?”
    “Her çözümün bir problemi vardır dimi?”
    Umarım anlamıştır! O zeki adamdı, kesin anlardı! Hangi ara iş kolik oldum da içime çalışma isteği doğunca onun peşine kuğu misali - ördek olmayı hiç sevmem- takıldım hâlâ anlayamıyordum. Bu bir daha olursa otur bekle geçsin işgüzarlığın âlemi yok, onun peşinden iş sevdalarına yelken açmaya ne gerek var!diye kedime kızarken, genç adam başını yukarı kaldırmış bakıyordu. Beni kucakla diyemeyeceğime göre, bunu çok isterdim ama olmaz utanırım o kadarda değil... İş başa düştü. Kendi kel kafamı kendim parlatmaya karar vererekten, havalandırmanın önüne geçip önce durdum, küçük omuzlarımı genişlettim ve başladım zıplamaya.
    Biliyordum beklenen son gelecekti.
    Bacaklarım birden yumuşak dokunuşlarla havaya doğru çıktığında, kendimi bulutların üzerinde romantizmin doruklarında hissediyordum. Elleri benim tenimde, kalp atışlarını ise bedenimde hissediyordum. Gözlerimi kapatıp bu Karizma İdamesi adamın, odun tarafının yok olduğunu düşünerekten, pembe bulutlar benim kimseye vermem edalarıyla rüyalara geçiş yaparken ”Sen kilo mu aldın?” sözleriyle yere paraşütsüz inişe geçtim. Ben ki, hâlâ 55 kilo olarak zayıflığın keyfini sürerken, yarından tezi yok yaşarsam açlık grevine başlayacaktım. Elimi havalandırmaya öfkeyle uzatırken parmaklarım tam kapağa değmişti ki asansörün çalışacağı tuttu.
    Hain, o bile benim onun kollarında olmama karşıydı.
    Hâlbuki ne de güzel anlaşmıştık kollar ve bacaklar olarak bir birimizi tamamlamıştık.
    Asansör sarsılarak yerinden kalkınca ben dengemi kaybedip aşağı doğru sert olmayan, yumuşacık kas yığınlarına çarparaktan tende kayıncak edasıyla inişe geçtim. Bu düşmeyi hiç umursamazdım zira kaslı kollar, güzel hatlar ve sert bir beden beni kesin tutar dedim içimden… Ama nerede? Adamın bile ayarlarını bozmuşum, oda dengesini kaybedince ben can havliyle onun gömleğine asıldım. Hep istediğim şeyi kazayla yaptım, şansıma tüküreyim. Aşağı doğru inişe geçtikçe de parmaklarım onun tenine değerek ve düğmelerini tek tek açarak aşağı doğru süzüldü. Bu elleri bir daha yıkayacağımı hiç sanmıyorum! Ah ona kazara da olsa dokunmak-bu bile kolumun karıncalanıp hissizleşmesini sağlıyordu- şu anda göremiyordum ama düğmelerin tek tek fırladığına bire bir duvara çarpma sesiyle şahit oluyordum.
    Ben fantezinin doruklarına yelken açarken, o sadece başını aşağı eğmiş güzel gözleriyle bana, kaşlarını kaldırıp şaşkınca bakıyordu. Yerim o gözleri nasılda güzel. Allah’ım kaderimde onu soymakta varmış derken dizlerimin üzerine inişi tamamlayıp, ellerimi onun pantolonun kemerinde unutarak can havliyle, derin derin nefes almaya çalıştım. Tabii korkuda vardı canım yanacak diye fakat o yanımda olunca korkmuyordum. Başımı kısa bir an onun yan bacağına dayayıp durdum. Bu bile bana fazlaydı. Dizlerim zemine sert çarptığı için acıyla inlerken, kapının ding sesi çıkarak açıldığını ve içeriye serin havanın teneffüs ettiğini fark ettim. Ciğerlerim bayram yerine dönerken, ben temiz havayı solumaya başlamıştım.
    Başımı kaldırıp yukarı baktığımda, Timur’un kapıya ifadesiz sert bir suratla, elleri yanında yumruk olmuş bir şekilde ve karşısındaki her kimse onu öldürecek gibi baktığını gördüm. Ben hâlâ kare jetonlu olarak şehirlerarası iletişim yaparken- tabii birde kurtulduğum için dua ederken- kafamı çevirip geriye doğru masum gözlerimi süzdürerek baktım. Önce ne yalan söyleyeyim sadece baktım algılayamadım! Neden tüm ofis oraya toplanmış bana şaşkınca bakıyorlardı ki, hem de kırmızı suratlarla!
    Tuhaftı!
    Burada kaza yapmıştık dimi? Gelin bir el atın, yok, anca bön bön baksalar. Sonra Timur’un boğazını temizlemesiyle başımı ona çevirdiğimde, gözlerine kirpiklerimi kırpıştırarak baktım ve gözlerinde gördüğümle gerçeği kavradım. Acaba yağ olup erimek diye bir şey var mıydı! Varsa ondan bir adet rica ediyordum yok olmak isterken. Ben o anda asansörün düşmesini dilerken, tabii benimde içinde olmam gerektiğini düşündüm ve gözlerimi irice açıp genç adamın üzerini yoklamaya çektim… Timur’un güneşten bronzlaşmış, hayallerimi zorlayan ve hep görmek istediğim geniş göğsü açıktı. Gömleği kıyıları bir serseri gibi pantolonun üzerine düşmüş ve ben dizlerimin üzerinde önünde durmuşum başımı karnına yaslıyordum.
    Kahretsin!
    İşte şimdi dışarıdakilerin neden kızardığını anlıyordum. Hep sonradan!...

    “Şansa bak!”

    YAKINDA....KÖR TALİHTEN SONRA BAŞLAYACAK
     
  2. kaan2

    kaan2 New Member

    Teşekkürler
     
  3. mellhelenya

    mellhelenya Member

    kitap olarak mı çıkacak bu? burada mı yayınlayacaksın?
     

Bu Sayfayı Paylaş