Murathan Mungan Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda sha. tarafından 4 Eyl 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    YADİGAR

    Ne zaman onu düşünsem
    sektirmeyen muşta, içe dönük
    gönül burcunda doğanlardandı
    çıktığında yola, vakitlerden kırlangıç
    yıldızların adsız kervanları
    için tutulan defterlerde
    adına rastlandı çok sonra
    ipek örtülere bürünmüştü
    mağrur ve vahşi
    ne yapsa sığmaz artakalırdı

    çocuktum, yollarına çıkardım
    başımı okşar geçerdi, esmerdi elleri
    belki ona sebep ben en çok
    esmer sözcükleri sevdim
    oysa onları okşayacak zamanı olmadı
    acıkmış gözleri yıldızlara bakıyormuş
    bir dere kenarında bulduklarında
    onu vuran mermi benim de bir yerim kaldı
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    İNAN BATMIŞ ŞEHİRLER GİBİ ONARILMAZ ANILAR

    Biri beyaz biri kara iki kedi..
    birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
    birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
    Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
    Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
    Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
    uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

    Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
    Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
    omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
    belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
    değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

    Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
    kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
    bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
    bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
    Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
    her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
    savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

    Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
    ya da olanlar olması gerekenler değildir.
    Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
    gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

    Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
    kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
    Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
    hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
    omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
    'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
    Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,
    boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    AYAKÜSTÜ YAŞANMIŞ AŞK HİKAYELERİ

    1.
    bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
    bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
    işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
    çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
    'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
    hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
    demiş La Rochefoucauld
    benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...

    2.
    her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
    bir bakıştan, bir duruştan,
    çağrışımın sonsuz hızından
    unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
    belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
    terk edeceğim
    daha otobüsün ilk basamağında.
    kim bilebilir ki?
    sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
    gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
    ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
    otobüs camına bağrında bir ok ile
    bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
    bu da ötekiler gibi,
    kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
    yaşayıp gidecek..

    3.
    şimdi hemen kalksam buradan
    hemen çıksam uzun sokaklardan birine
    kiminle karşılaşabilirim
    kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
    geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
    bir ölümcül sevda hangi köşe başında
    keser yolumu
    bir tenhaya ulak olan
    o suret avı
    bırakır mı yakamı
    haracı ödenmeden
    bırakır mı yakamı
    bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
    ak kağıda düşürülmüş
    imzasını görmeden

    bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden

    4.
    hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
    her aşk, her şiir
    ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
    küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
    perspektifinde hep bir sokak taşıyan
    o sessiz
    o faili meçhul cinayetlerden
    resim altı sözcüklerden
    aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

    bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
    elle bilenmiş sözcükler,
    yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
    nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
    gece adımları şiirlerimin
    bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
    dökmeden imgelerin giysilerine
    hayatın maskelenmiş gerçekliğine
    upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
    yeniden ve yeniden.
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    ANLAŞILMAYAN ŞEYLER

    Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan
    Ellerindeki paramparça geçmişin sığ bir gövdesidir yolun ortasında
    Erken bir gülüşe başlarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş)
    Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin.
    Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yoğunluğun ortasında bal rengi kanı
    Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin.
    Eski, hep eski anlatılmamışlıktır defterlerin.
    Kuruyan su.
    Kuruyan uykusu.
    Ve kan yine de bal rengi derbederliğin.
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    SAKLI BIÇAK

    sol el saklı bıçak
    kanadım gittim kendimden
    kendimi bir başkasının ölüsü sanarak

    bütün karşılıkları birden çalışan simgeler gibi
    aynı güne düşmez kaybettiklerimizin mevsimi
    bazı aşklar yalnızca ayrılıkları için bile değer
    yaşlanınca hatırlamak
    yaşlanınca hatırlamak
    biledikçe biliyorsun
    bir zamanlar sol elde tuttuğun bıçağın
    ertelenmiş hayaleti
    kapanmamış göğsünde
    yıllar sonra yeniden kanayacak

    bunun için aşk
    bunun için şiir tutan sol elim
    ayrılırken içimi kazıdığım saklı bıçak

    eylül bitiyor sevgilim
    uzun eylülü ömrümüzün
    bir kitap gibi bitiyor
    seni kanıyor sol elim
    seni şimdi
    başkalarının gözlerine emanet ediyorum

    MURATHAN MUNGAN
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    MIRILDANDIKLARIM

    Kırdın mı incittin mi birilerini
    Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
    Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
    Yeniden düşünmeliyim
    Dostluklarımı, ilişkilerimi
    Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
    Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
    Borçlarımı ödedim mi?
    Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
    Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
    giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
    Geri verdim mi aldıklarımı:
    Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
    Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
    Yokladım mı duygularımı
    Hala sevebiliyor muyum insanları?
    Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
    ovmalı umutları
    Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
    Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
    Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
    Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
    Gece telefonları, ıssız konuşmalar
    Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
    Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
    O kadar çok anlattım ki
    Kendime kaldım anlatmaktan...
    Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
    Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
    Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
    Ofset duyarlılıklardan
    Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
    'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği
    Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
    Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
    vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
    Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
    Hala bir umut var mıdır
    Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
    Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz
    Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
    Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
    Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
    Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
    senin ve benim , yani bizim için...

    MURATHAN MUNGAN
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Çöl Terzisi

    kendim diktim düştüğüm
    yolların hırkasını
    eğnimi onlarla eksilttim
    sabrını beklediğim kuyulardı yeminli ay vakti
    talibi olmadım heykelimin
    bildim kumdan yapılmaz çölün heykeli
    vahamı kendim diktim
    kendim diktim hikâyelerimi
    yırtığını söküğünü onulmazın, hayatın
    adımı ben sananlara
    ne yazsam
    duyulmaz sesim
    herkesin zamanından başka türlü geçerim
    bana adımdan yapılan zaman
    aldı beni
    madem seslendim dünyaya
    madem imzamı verdim
    benden geri çekildi çoğaltılan suretim
    yazdıkça bildim:
    zamanın malıyız hepimiz
    düğümlüyüz bağlıyız
    azımız çoğumuz
    ne kadar sevsek o kadarız
    çok kısa görünen hayat
    çok uzundur aslında, çünkü
    kaderi çok az çıkar insanın karşısına
    çöle vursa da kendini, adanmış bir iç kale sanatına
    karşılaşmalarla kısalır insan hayatı
    çıplaktım, acıktım, bana inen yıldırımdın
    yakın geçersin sandım, vurdun geçtin beni, baktım:
    dokunmadın bile bana
    kavurup bıraktın ve yeniden uzakta bir yıldızdın ansızın.

    yeni terzim, mutlak serabım, aklımda senin adın
    başka bir hırkaya başladım, yolum aynı
    aşkım uçsuz bir çöl, ben kum kadarım.
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Sis Çanları

    ağır yol, uzak yapılar
    yaklaşmak için yaklaşık tanımlar
    onlarla çıktık yola
    yollarda kaldık
    sis bastı her yanı
    tutukluk çeken silahlar gibi
    sözcükler, fısıltılar, mırıldanışlar
    eksilerek vardık bir yapıya
    O mu, değil mi?
    Kim bilebilir şimdi
    kılavuzlar şehit
    şehitler hain
    gözlerimiz karanlık bir pusuda
    çoğumuz büyümüş, kimimiz ölmüş
    kendimiz bile tanıdık değiliz artık
    gözümüzden silinen düşün sabahında
    önümüzde açılan yeni bir uzay
    Şimdiki Zamana ait bomboş ve ölü anlar
    ne başka yer ne başka zaman
    bizler için hala biryerlerde çalınan
    sis çanları var
    belki bir gün buluşur diye
    aynı ormanda kaybolan çocuklar
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Fay

    kaç kişiyim bu yalnızlığın ortasında
    bir boğa, bir leopar
    arena ve opera
    İyot ve Rüzgar
    arsenik ve sözcükler arasında
    yüzüm çalılıklarla kaplı
    aralayan gözüpek avcılar
    için parslar geziyor kuytularında
    iyi yürekli bir canavar saklanıyor
    yazdıklarımın ve yüzümün
    satırlarında
    kendim için büyük bir tehlikeyim artık
    ilerliyorum
    içimdeki yer çatlağı boyunca
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Herkes Ve Birkaç Kişi

    Yağmur herkese yağar
    Güneş ısıtır herkesi
    Mevsimler herkes içindir
    Yalnız çığ altında kalan
    Sele kapılan her zaman birkaç kişi

    Herkes içindir aşk da ayrılık da
    Yalnızca birkaç kişi ölür acıdan
    Eskiden ölümle tartılırdı ayrılık
    Kiminin hayatı yalnızca unutkanlıktan

    Her şey, herkes için değildir oysa
    Kimi hiçbir şey ögrenmez karanlıktan
    Yalnızlığı kullanmayı bilmez kimi
    Kimi ayrılamaz karanlıktan

    Yağmur herkese yağar
    Ama çok az insan tutar yağmurun ellerini
    Onca şarkı onca film onca roman
    Ama sevmeye yetmez herkesin kalbi

    Çığ altında kalan sele kapılan
    Aşktan ve acıdan ölen
    Birkaç kişi dünyayı başka bir yer yapmaya yeter
    Aslında onların hikayesidir anlatılan
    Diğerleri dinler, seyreder, geçer gider
    Geçer gider herkes
    Hikayelerdir geriye kalan
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Sizden Saklı

    gelmediniz, ben hep sizi bekledim
    eksilen yanlarımla
    sizden saklı eskidim

    her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için
    gün, ay, saat, hafta; takvimişi zaman yani
    aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey
    yalnızca ufuklar yeniledim

    kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk
    her sevgiliyle biraz daha
    biraz daha sizden saklı eskidim
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Lalena

    Eski sular,
    Silahsız akşamlar, erken vurulmalar
    Sığırcıklar ötüyor bir yerlerde
    Gün düşüyor çılgın bir portakal gibi
    ßir yolculuk defterinin içine
    Tundraların gizlediği izlerden
    Bak yine eşiğine geldim
    Lalena
    İzin ver inine sokulayım bu gece
    Bak safkan geldim gittiğim uzaklardan
    Yaşadıklarım işlememiş hiçbir yerime

    Şuracıkta kıvrılayım, teninin tarçın gökleri altında temiz bir çarşaf
    Ser; beyaz, yumuşak bir yastık rüya istemem sobanın üzerinde
    Kaynayan çaydanlığın huzurundan başka köşedeki mindere otur
    Eski günlerdeki gibi, usul sesle bir şeyler anlat bana, bana bir
    Şeyler söyle
    Herşey eskisi gibi olsun
    ßen hiç gitmemiş olayım
    Sen evlenmemiş ol, ölmemiş ol Lalena

    İnmem gerektiği söylenen düşlerden
    İndiğim gecelerde
    Kaç kez sardın yaralı bedenimi
    Kaç kez yeniledin
    Ertesi gün sokaklarına kendimi bulurdum başka terkilerde
    Derdim yaşam
    Elimden kaçmamış daha
    Uyardım kurallarına, kısık ışıklarına
    Senin koyduğun bütün sessizliğin
    ßilirdim kelimelerle bile paylaşılamayacak
    Kadar derinde
    'Lalena'yı dinlerken sokulgan bir kedi
    Gibi bırakırdın kendini
    ßeni bile unutarak benim göğsümde
    Neyi sevsem
    Kime dokunsam
    Saçların akıyor yıllardır parmaklarımın arasından
    ßen kendime ne yaptım, sana ne yaptım Lalena?
    Hatırlıyor musun
    Ne aptalca şeylere güler
    Sonra mutluluktan ağlardık sevişirken
    Aşkın ve birbirimizin derin kucağında
    San Fransisco'ya giderken olmasa da
    Doors dinlerken bir çiçek takardın saçlarına
    Nasıl dönerdik ortancalar vadisinden
    Daha silah sesleri gelmezken hüzünlü tepelerinden
    Daha başkalarına kıymanın bilgisi
    ßulaşmamışken parmak izlerime
    Nasıl kaygısızdık ve nasıl farkında bile değildik
    İçinden geçtiğimiz zamanın
    Masum şehvetini
    Kendimizden ayırt edemezken

    Hem zayıf, hem korkak, hem maço
    Korurum kendimi sanır kaçtığı uzaklarda
    Hiçbir şey vurma yüzüme, hiçbir şey söyleme
    Eksileceğim kadar eksildim
    Dönüşün yollarında buraya gelirken
    Geriye pek bir şey kalmamış
    Aşkın bütün imkanlarını sende tüketmişim ben

    Yol bitiyor işte, bir kaç adım kaldı eşiğine varmaya
    Şimdi herkes Doors dinliyor yeniden
    Seninse saçlarındaki çiçek duruyor mu hala
    Orada mısın?
    Bu şiiri okuyor musun?
    İnce L Duruyor mu şarkının kaldığımız yerinde?
    Orada ol
    Evlenmemiş ol Ölmemiş ol
    Hiçbir şey olmamış olsun sana
    Nolur nolur nolur Lalena
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    SALGIN

    yalnızca aşk değil bu,
    yalnızca ayrılık değil, salgın
    bize geçmişten geçen
    kandan, tarihten, doğamızın bize kurduğu tuzktan
    kaderimizden ve yıldızlardan geçen salgın
    yalnızca bir humma değill bu,
    ellerindeyiz bilmediğimiz bir tutsaklığın

    damarlarımdaki kana hükmediyor
    şefkat, şehvet, şiddetle
    kendini bende sınayan salgın
    ölümün kenarına düşen satırlarla
    batan ayın kenarına düşen satırlarla
    bu sayrıl hüküm, bu kara humma, bu kanama
    kendini sürdürüyor bende
    sormayın bana ben bilmiyorum
    ben hiçbir şey bilmiyorum,
    içindeyim salgın gibi
    derin sayrılığı başka çağlara ait bu aşkın
    kilitlendiğim var oluşundan çıkamıyorum
    ben de isterdim serin, uzak, kuzeyli bir
    olmayı, hesaplarını tutmayı
    sözlerin, duyguların, davranışların
    gelecek sağlamak için yapılan ince ayarların
    ama ben saf korkudan yapılmış tehlikeli mısraları,
    hikayesi uzun olan kılıçları,
    çölde geçen şarkıları ve onu seviyorum
    onu seviyorum, onu seviyorum, onu seviyorum
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Yaş

    Yazmam daha aşk şiiri,
    Diyenlerin kervanında kışladım
    Çöle yağarken donmuş levhalarda kar sureti
    İmkansızın bereketi
    Gözümü alırken her yanımda ışıyan gençliğim
    Kimin yaşındaydım bilmedim.

    Geceleri heceleyerek söktüm
    Aldım yedeğimdeki kelimeleri
    Işığa tuttum içimi loş tutan nesneyi
    Yunus’un yaşına geldiğimde
    Dünyayı aşk, imkansızı erkek bildim.

    Kelimelerle dokundum dünyanın hallerine
    Dokunulmazlığım kalktı
    Kendi şiirimde kendi Divan’ımdan
    Sürüldüm
    Git gide Fuzuli’nin
    Yaşına geldiğimde.

    Halk türkülerinin serçeli kafiyeleri
    Gibi uçuşu kolay ve çabuk akla gelmez
    Engelleri aşk için yapılan bütün benzetmelerin
    Sırasını sektiren olayların gidişi
    Yılları saymadan Karacaoglan’ın, Baki’nin yaşına geldim.

    Görmenin gevşeyen bilgisi
    Yaş aldıkça tutunduğum diri şaşkınlık
    Başkasına doğru çözülüyor tenimdeki kelepçe
    Zaman benim için de ileri gittikçe
    Dönüp bakmaların tarihinden
    Geri saydım kendimi sana geldim
    Onca aşk içinden geçtim de
    Kimsenin yaşına değmedim.

    Kimsenin yaşına değmeden
    Daha anısı kurumayan
    Dünlerim bitmediğinde
    Hayatın rüya dilini bile öğrenemeden
    Hayatta kaldım
    Onca felaketten
    Şimdi buradayım
    El ver yanına geleyim bunca aradığım,
    Babam ol, oğlum ol,
    Kardeşim, yoldaşım, arkadaşım ol,
    Ben sevgilim gibi seveyim
    Benim yaşıma geldiğinde.

    Bildiklerim kadar unuttuklarımla da seni büyüteyim.

    Biliyorum, yenilenenler geçmişe kadar kaçar birinde
    Haritamı kaybettim ey Piri Reis!
    Çinisi soldu maviliğimin
    Nice Osmanlı şiirinde
    Odalardan odalara
    Azala çoğala
    Yaşadım da
    Fatih’in kokladığı karanfili
    Denize bakan bir şiirde düşürdüm.

    Rüyasında koklanmış karanfilini Fatih’in
    Alınmış İstanbul’da düşürdüm
    İçim başka yere sürüldü
    Tarih alındı benden
    Günümün acı ışığına kaldım yeniden

    Bir sikkenin ilk basıldığı günü hatırlıyorum
    Suç ışımasında ortak belleğin altın
    Kaynağına indiğim suya düşürdüm
    Kendi yaşıma geldiğimde

    İlk şiirimi üzerine kazdım ben
    Ben kendimi ilk şiirimde düşürdüm
    Çok alındım kendimden.
     
  15. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Anlaşılmayan Şeyler

    Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan
    Ellerindeki paramparça geçmişin sığ bir gövdesidir yolun ortasında
    Erken bir gülüşe başlarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş)
    Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin.
    Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yogunluğun ortasında bal rengi kanı
    Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin.
    Eski, ep eski anlatılmamışlıktır defterlerin.
    Kuruyan su.
    Kuruyan uykusu.
    Ve kan yine de bal rengi derbederliğin.
     
  16. Zuzu

    Zuzu <b> " inatçı zuzu " </b>

    BU NE BİÇİM HAYAT



    Bu ne biçim Postacı

    Üç defa çalıyor kapıyı

    Bu ne biçim kel

    Hem merhemi var

    Hem sürmüyor başına

    Bu ne biçim biçimler

    İstediğiniz kadar çoğaltılabilir

    Memleket çok müsait buna

    Örneğin yeni bir komşu taşındı karşıya

    Bir baktım Fahriye Abla!

    Kırk yıllık bir rötar yapmış

    Erzincan Treni

    Ben gelmişim şu yaşıma

    O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha

    Benimki ne biçim hayat

    Uymuyor ne gördüklerime

    ne duyduklarıma

    ne okuduklarıma

    Ben ne biçim benim

    Ne kendime benziyorum

    Ne başkalarına

     
  17. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Mırıldandıklarım


    Kırdın mı incittin mi birilerini
    Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?
    Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
    Yeniden düşünmeliyim
    Dostluklarımı, ilişkilerimi
    Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
    Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
    Borçlarımı ödedim mi?
    Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
    Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
    Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
    Geri verdim mi aldıklarımı:
    Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
    Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
    Yokladım mı duygularımı
    Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?
    Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
    Ovmalı umutları
    Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
    Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
    Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
    Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
    Gece telefonları, ıssız konuşmalar
    Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
    Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
    O kadar çok anlattım ki
    Kendime kaldım anlatmaktan...
    Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
    Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
    Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
    Ofset duyarlılıklardan
    Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
    'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği
    Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
    Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
    Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
    Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
    Hâlâ bir umut var mıdır
    Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
    Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
    Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
    Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
    Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
    Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
    Senin ve benim , yani bizim için...
     

Bu Sayfayı Paylaş