Saat kulesinin ışığı vagonun camlarına vuruyordu camlarda buzdan orkide ve menekşeler silince buğusunu senin yüzün çıkıyordu. Bir gece yarısı yabancı bir şehirde, bir gece yarısı treninde senin yüzün. İlerde petrokimyanın bacalarından yepyeni bir telaş yükseliyordu gökyüzüne doğru alevlere karışan denizde tomruklar yüzüyordu bir sokak feneri hiç görmediğim bir gezgin bulut mavi kayan bir yıldız yolculuk hazırlığında uçuşan rüzgar damlaları sekip üstünden suların bir çocuk gibi yeni bir simya yeni bir hayat. Tren kalkmak üzereydi ve saat kulesinin sarı ışığı hâlâ vagonun camlarına vuruyordu elleri kelepçeli bir yüzü hatırladım belki yerine varmamış bir mektuptu belki bir allahaısmarladık belki suskun karların örttüğü bir yalnız iğde ağacı belki devrilmiş bir çınar çatlamış bir testi çatlamış bir yürek eski bir aşk hiçbir şeydi belki... O zamanlar ben içinden trenler geçen bu şehirde yaşamazdım Fabrika düdükleri çan çan sesleriyle yağmurda hep ıslak bu şehirde güz yoldaşın olsun derdim eylülse arkadaşın.. Yağmuru ve kitapları al yanına bir de yüreğini sadece. Kimi şeyler vardır o an yazılamaz söylense, söz sözün boşluğunda kalır bir söğüt düşünün gölgesiz bir yarın düşünün bugünsüz bir şarkı yankısız bir aşk düşünün anısız... Ey hayat onu bana bağışla yırtıp atayım bütün şiirlerimi ne boşnakça konuşayım ne brahmsı dinleyeyim Ey hayat onu bana bağışla düşmesin ardıma ölü bir kadın yüzü Razıyım çağdaş bir derviş gibi türküler söylemeye oturduğum şu ağaç kütüğü fırtınalarda kumlar terk edilmiş âşıklar sarhoşlar ve serseriler için razıyım türküler söylemeye. Behçet Aysan Aralık 84, İzmit -İzmit Şiirleri-