Platon'dan Seçmeler

'Felsefe-Psikoloji-Sosyoloji' forumunda Uygu tarafından 23 Eyl 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member



    M.Ö 427-347



    Düşünce tarihinde tüm zamanların kendinden sonraki dönemleri en çok etkileyen iki ismi Platon ve Aristo’dur. Sokrat’ın öğrencisi ve Aristo’nun hocası olan Platon’un etkisi XIII. yüzyıla kadar olan dönemde Hıristiyan tanrıbilimi üzerinde Aristo’ya kıyasla daha da fazla hissedilmiştir. Nietzsche Hıristiyanlığı Platonismin geniş kitleler için geliştirilmiş bir şekli olarak tarif ederken bu etkinin büyüklüğünü vurgulamaktadır.



    Arap dünyasında Eflatun olarak bilinen Platon’un insan düşüncesi üzerinden kalkmayan bir büyü benzeri etkisini şu iki örnek ortaya koymaktadır : Sokrat’dan miras aldığı “bilgelerin yönetimi” düşüncesini sistemleştirmiş olan Platon’un asıl adı Aristokles sıkça kullanılan “Aristokrat” ve “Aristokrasi” kelimelerinin kökenini oluşturmuştur. Ayrıca “Platonik” kelimesi de çağlar boyu “maddesel olmayan sadece düşünsel boyutta var olan” anlamında kullanıla gelmiştir.


    Platon ününü hemen hepsi günümüze ulaşmış olan diyalog şeklinde ki eserlerine borçludur. Eserleri karakteristik özellikleri ve yazılış tarihleri itibariyle üç evrede incelenir. Gençlik dönemine ait birinci evre eserleri soru cevap şeklinde diyaloglar halindedir. Sokrat’ın çok yoğun etkisi altında ve onun ağzından kaleme alınmışlardır. Dolayısıyla bunlara Sokratik diyaloglar da denir. Çağdaşı olan filozofların fikirlerindeki yanlış ve eksikler konu edilir sürekli. İkinci evre eserler diyaloglar halinde olmayıp Platon’un kendi düşünce sistemini ortaya koyarlar. Yaşlılık dönemine ait üçüncü ve son evre eserlerde Platon tekrar diyalog yöntemine ve kafasındaki ideal devlet yapısını tekrar tanımlamaya döner ama bu sefer biraz daha gerçeklere yakın fakat toplumu eğitme görevini felsefeden alıp daha fazla din kurumuna emanet ederek.

    Ardından gelen yüzyıllarda Platon’un liberal olmayan hatta zaman zaman totaliter denebilecek düşünceleri nedenleri ve sonuçları itibariyle tam olarak anlaşılmasa bile daima övülmüştür. Şu anda amacımız onu yüceltmek yerine onun düşüncelerini - neden ve sonuçları ile birlikte - irdelemek olmalıdır.

    Platon’un siyaset felsefesi onun düşünüşünün odak noktasını oluşturur. Genel felsefesi ise sadece kendi siyasal görüşlerini desteklemek için geliştirdiği bir düşünce sistemidir. Onun ünlü “Toplumlar filozofların kral ya da kralların filozof olduğu güne kadar rahat huzur yüzü görmeyeceklerdir.” sözü toplumu bilgelerin filozofların yönetmesi gerektiği yolundaki aristokratik eşitsizlikçi oligarşik görüşlerine evrensel temel oluşturabilmek için aklın üstünlüğünü ve yönetimin akla ait olduğunu felsefî düzeyde kanıtlama girişiminden başka bir şey değildir.

    Hocası Sokrat’ın halk meclisindeki demagogların etkisi ile Atina demokrasisi tarafından Tanrılara hakaretle suçlanıp öldürülüşü onun bir süre Mısır’a daha sonra da Pisagorculuğun yoğun biçimde yaşandığı güney İtalya’ya gitmesine neden olmuştur. Buralarda Sokrat öğretisindeki ruhun ölmezliği ile ilgili fikirlerin Orfeuscu kökenlerini inceleme ve kendine adapte etme fırsatı bulmuştur. Dönüş yolunda Atina ile savaşta olan Aigina kentinde tutuklanmış ve kısa bir kölelik dönemi de yaşamıştır. Onu tanıyan Kyreneli bir Filozof tarafından satın alınmış ve hürriyetine kavuşturulmuştur. Daha sonra Platon bu parayı geri ödemeye çalışmış fakat geri istenmediğinden bu para ile Atina’da dünyanın ilk yerleşik üniversitesi olan ünlü okul Akademia’yı kurmuştur.

    Bilgi Kuramı
    Platon’un ünlü İdealar kuramını incelemeye almadan önce onun evreni algılayış biçimini kısaca irdelemekte yarar vardır. Yapıtları bu amaçla incelendiğinde Cumhuriyet isimli eserinde yer alan ünlü “Mağara benzetmesi” hemen göze çarpar. Platon felsefe tarihinde oldukça meşhur olan bu mağara benzetmesini özet olarak şöyle bir dekor içinde aktarır :

    “Bazı insanlar karanlık bir mağarada doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlarmağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır.” Platon’a göre insanın yaşam içinde bulunduğu ortamı bu mağara benzetmesi çok güzel anlatmaktadır.

    Platon’un iki evren ayırımı yaptığından kuşku yok. Bir yanda başlangıçsız sonsuz ve mükemmel olan bir idealar evreni öte yanda ölümlü mükemmel olmayan nesneler evreni. İnsan bedeni ile gölgeler evreninde bulunmasına rağmen ruhu bir zamanlar idealar evreninde bulunmuş olduğu için idealar evrenindeki gerçekler hakkında kesin olmayan fikirlere sahip olmaktadır. Platon’a ona göre bilgi ruh için sadece bir “hatırlama”dır. Bu “doğuştan bilgi” veya “ruhun hatırlayışı” konusu Platon’a göre yaşam öncesi bir hayatın varlığı dolayısıyla ruhun ölmezliği konusunda önemli bir kanıttır. Bu anlayış onun düşüncesinin Orfeuscu ve Pisagorcu köklerinin kesin işaretidir.

    İdealar evreninde salt akıl yoluyla edinilen gerçeğin doğru bilgisi “episteme” ve nesneler evreninde duyularımızla edindiğimiz kanılar; Platon’un evreni algılayış biçimine uygun bir bilgi kuramı... Hemen işaret edelim çağdaş kavrayışımıza tümüyle ters düşüyor olmasıdoğuştan gelen bilgiyi bilgi problemine temel yapan ilk düşünürün Platon olduğu gerçeğini değiştirmiyor…


    Felsefi Mirası

    Felsefede gerçek varlıkların nesneler ve bunların kavramlarının ise zihnimizdeki yansımaları olduğunu kabul eden “materyalizm”e karşılık kavramların ideaların gerçek varlıklar olduğunu ileri süren Platon’un bu tutumuna “İdealist Felsefe” veya “Epistomolojik İdealizm” diyoruz. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak Platon Empirizmi yani deneylerle duyular yoluyla bilgi toplamayı usul yönünden reddetmektedir.

    Modern filozoflar günümüzde kullanılmakta olan bir çok kavramın insanlar tarafından yaratılmış olduğu argümanını ortaya koyarak Platon’un İdealar Kuramının geçersizliğini ispat çabasına girmişler ve hatta ispat da etmişlerdir. Şu anda onun siyasi felsefesine inanan siyaset bilimci ve etikçi yok denecek kadar azdır. Fakat “Platonik” kelimesi her kullanıldığında onun insani ilişkilerin bir boyutuna 2400 yıl önce getirdiği tarif tekrar güncelleşmektedir. Platon tarihin yetiştirdiği ilk gerçek idealisttir.

    Metafiziksel çalışmalar onunla birlikte başlamıştır. Felsefenin temel kuramlarını ilk sorgulayan ve üzerlerinde ilk defa açık ve belirgin fikirler ortaya koyan odur. Soyut akıl yürütme yöntemlerini kullanarak politikanın genel prensiplerine varmak üzere çıktığı yolda Platon’u takip ederek politik başarı sağlayan siyasetçiler politika sahnelerinde kim bilir ne kadar daha varlıklarını sürdüreceklerdir.



    1-Şair hafif kanatlı kutsal bir şeydir;ilham duymadan kendinden geçmeden aklı başında iken bir şey yaratamaz.

    2-şairler tanrının tercumanıdırlar.

    3-aglatırsam alacagım para yüzümü güldürür, güldürürsem para alacak zaman geldi mi ben aglarım.

    4-dülgerin sanatıyla bildigimizi hekimin sanatıyla bilemeyiz.

    5-aynı sanat bize aynı şeylerin bilgisini vermeli başka bir sanat ayrı bir sanat olduguna göre aynı şeylerin degilbaşka şeylerin bilgisini vermelidir.

    6-yalancı degil gerçek filozoflar şehir şehir dolaşarak bu geçici dünya insanlarının yaşayışını yükseklerden seyrettikleri zaman bilgisiz halkın gözünde başka kalıplara girerler.bazılarınca bir degerleri yoktur.bazılarına göre de bir dünyaya bedeldirler.onlara bazen sofist bazende devlet adamı derler;kimi zamanlarda da bir çoklarına bütün bütüne deli görünürler.

    7-başarılması gerken iş ne kadar büyük olursa olsun bu durumda her zaman ve herkesçe kabul olunan kural şudur;pek büyük konulara geçmeden önce ilkin küçük ve daha kolay örnekler üzerinde denemelerde bulunmalı.

    8-bütün sanatlar kazanma ve meydana getirmeden başka bir şey degildir.


    9-kötülügün ruhta iki şekle büründügünü söylemek gerek;biri vucutta hastalıgın öteki çirkinligin karşılıgıdır.

    10-akılsız ruhçirkin ve ölçüsüzdür.


    1-bilmedigi halde bilirim sanmak: düşüncelerimizin bütün yanılmalarının ardında yatan sebep budur.

    2-ben bilginim diyen kimse elimden gelir dedigi şeyde artık bilgi edinmek istemiyecektir.

    3-uyarı yolu ile egitim hem çok emek ister hem de az işe yarar.

    4-ruhbilgisizligi çürütmeye alışıncaya kadar bu çürütme ile kendinden utanarak ögretime yolları kapayan kanaatlerden sıyrılıp tertemiz bir hale gelinceye kadar ancak bildigini bildigine ve bilmedigini bilmedigine inanıncaya kadar kendine verilen ilimden hiç bir fayda görmez.

    5-her hangibir varlıga yokluk yükletilemez.

    6-yoklugu sözle bildirmeyi deneyen aslında hiçbir şey söylemiyor demeliyiz.

    7-varlıktaki anlaşmazlık sürekli bir ahenktir.

    8-bütün bazen birdir bazen çoktur anlaşmazlık altındada kendi kendİnin düşmanıdır.

    Dialoglar


     

Bu Sayfayı Paylaş