Sanat kollarının türlü gösterilerini, çeşitli eserlerini ömrümüz boyunca seyre o kadar alışığız ki, ruhları, anlamlan, teknikleri üstünde durmayı faydasız buluruz. Ama belki binlerce heykel, tablo görmüş bir kişiye heykeltıraşlık, ressamlık sanatları üstüne bildiklerini sorsanız çokluk karşınızdakinin sustuğunu, ya da dağınık bir takım fikirlerle bildiklerini -daha doğrusu bilmediklerini- anlatmaya çalıştığını, sonunda bocaladığını görürsünüz. Resim nedir ? sorusunu aydınlatmak için sıralıyacağımız bilgiler ilk bakışta sade, ilkel görünebilir. Ama, konu genişleyip zenginledikçe "Resim nedir?" sorusunun o kadar da boş olmadığını, bizi düşünmediğimiz, düşünmeye vakit bulmadığımız yönlere götürdüğünü görürüz. Resim "plâstik" denilen sanatlardan biridir. Nedir bu "plâstik" kelimesinin gerçek anlamı? Çok kişi bu kelimeyi kullanır, heykelden, resimden söz açılınca. Ama nedir bu plâstik, pek iyi bilinmez. İlkin sözlüğü, her zaman başvurduğumuz ünlü "Larousse" u açalım: "Plastique olan madde, biçimlendirilebilen, türlü biçimlere sokulabilen maddedir". Örneğin, heykeltıraşların kullandıkları toprak, nemli iken her biçime sokulabilen plâstik bir maddedir. Demek ki, parmaklarla yoğrulan her maddeye plastik diyebiliriz. Onun için hava içinde, boşluk içinde yer kaplayan, çevresinde dönülebilen heykeltıraşlık sana*tı yüzde yüz plâstik bir sanattır. O halde boşluk içinde yer kaplamayan, yalnız iki boyut üstüne kurulu resim neden plâstik bir sa*nattır? Düz bir yüzey üstüne çizilen biçimler gerçek*ten plâstik, yani "mücessem" olabilir mi? Olabilir, çünkü resim, klâsik anlamında, çizgiler, biçimler, ışık ve gölgelerin yardımı ve anatomi, perspektif gibi bi*limlerin eklenmesiyle, resmedilen biçimleri üç boyut*lu imişler gibi kabartmak, mücessemlendirmek ama*cını güder. Öyle tablolar, bu tabloların da öyle fi*gürleri vardır ki, uzaktan bakıldıklarında heykel gi*bi kabarık, boşluk içinde döner gibi ağır, mücessem*dirler. Örneğin, Leonardo da Vinci'nin, Michel Angelo'nun, Bronzino'nun, Paolo Ucello'nun birçok res*mi böylece mücessemdir, heykele benzer. Sanatçılar "plâstik güzellik", "plâstik olgunluk" sözlerini sık sık kullanırlar. Bu deyimlere yabancı olanlar, anlamlarını iyice kavrayamaz. Plâstik güzel*lik, plâstik olgunluk demek bir heykelin, bir tablo*nun canlandırdığı biçimlerin ölçü, nispet denkliği, mü*kemmelliği demektir. Örneğin, eski Yunan heykeltıraşlığında bir "Milo Venüs" ü, yada Raphael'in figürleri plâstik güzellik prototipi sayılabilir. Resimde tabiatın yuvarlaklığını, mücessemliğini canlandırma hevesi çok kere yanlış anlayışlara yol açmıştır. Bu yanlış anlayışlar üstüne bir Yunan hikâyesi var ki, hatırlatmadan konumuza devam etmeyeceğiz. Parrasius ve Zeuksis Ünlü Yunan ressamlarından Zeuksis, elinde üzüm salkımı tutan bir çocuk resmi yapmış ve duvar üstü*ne işlenen bu fresk çevresinin hayranlığım uyandır*mıştı. Çocuğun elinde tuttuğu üzümler o kadar canlı tecessüm ettirilmişti ki, kuşlar, freskin bulunduğu atölyenin penceresinden içeri girerek üzümleri, ger*çek sanarak, gagalıyorlardı. Zeuksis'in bu başarısını kıskanan devrin bir baş*ka büyük ressamı, Parrasius, tabiatı taklitte Zeuksis'den daha usta olduğunu iddia ederek ona bir ya*rışma teklif etti. Kendine güveni büyük olan Zeuksis'in kabulü üzerine işe koyulan Parrasius, bir süre sonra rakibi*ne: Gelip tablomu görebilirsin, dedi. Atölyemde ki perdenin arkasında duruyor. Daha kimseye gös*termedim. Bunun üzerine Zeuksis, Parrasius'un atölyesine gelir ve duvarı boydan boya örten bir perde görür. Haydi, der; şu perdeyi çek de arkasındaki res*mi göster, bakalım gerçekten benden usta mısın? Ve Parrasius gülerek: Bu, diye cevap verir, gerçek perde değil, re*sim, boyama. Sen, üzüm salkımınla kuşları aldatabil*din. Ben ise senin gibi büyük bir ressamı aldatmayı başardım. Yarışmayı kazandım. Hem, o üzüm salkımınla o kadar böbürlenme. Salkımı tutan çocuk pek canlı resmedilmiş olsaydı kuşlar korkup atölyene giremezlerdi!" Parrasius ve Zeuksis resim sanatını yanlış anla*mışlardı. Tabiattaki biçimleri renkler ve çizgiler yoluyla kabartmak, mücessemleştirmek kaygısını o ka*dar ileri götürmüşlerdi ki, resimleri gerçek plâstik güzellikten değil de, fotoğrafik bir benzerlik kimliğin*de idi. Hikâye bu! Ne kuşlar üzümlere aldanmıştı, ne de Zeuksis boyalı perdeyi gerçek sanacak kadar bu*dala idi. Plâstik güzellik konusunda gerçek bambaşka. Tabiatı kovalamayan soyut bir resim de plâstik gü*zellik taşıyabilir. Bu, doğrudan doğruya tablonun mi*marisine, yapısına, çizgi ve renklerinin denkliğine bağlı bir özelliktir. * Alıntı