Sanat insanlık kadar eskidir. Sanat yapma isteği, önceleri aklın, entelektüel çabanın değil, içgüdünün itişi ile doğmuştur. İlk sanat eserleri yontma taş çağma aittir. Mağaralarda yaşayan tarih öncesi toplumları yontulu taştan baltalar, kamalar, bıçaklar yapmış, bunlarla avlanmışlardı. İlk mimarlık yapıtları iri, yassı taşlardan yapılı Dolmenler, Menhirler, Kromleklerdi. Kromleklerin en büyüğü İngiltere'de, Stonehenge'dedir. Buradaki tapmak kalıntısı, Güneşe tapan insanların toplanma yeri idi. Tarih öncesi insanlarının en ilgi çekici yönleri, mimarlık bakımından böyle ilkel yapılar yapmalarına karşılık, resim sanatında şaşılacak bir ilerilik göstermeleridir. Taşları, mağara duvarlarını oyarak, yada uçları yanmış sivri tahtalarla yaptıkları resimler bugünün usta ressamlarını şaşırtan bir kıvraklıklameydana getirilmişti Bu resimlerin yalnız Fransa'da Dordogne bölgesinde, İspanya'da Alatamira'da bu*lunduğu sanılıyordu. Oysa, Fransız arkeologu Henri Lhote, Afrika çöllerinde yaptığı araştırmalarda, mağaralarda 12.000 yıl önce yapılan resimleri meydana çıkardı. Bu olay bizi şöyle düşündürüyor: En eski sanat resimdir, ilk insanlar, sanki otomatik olarak, gördüklerini çizmişlerdi. Bu çok eski resimlerde en sık rastlanan konular av konularıdır. Bizon, Ren, Geyik gibi hayvan resimleri hiç de acemice çizilmemiştir. Aksine, çizgi kıvraklığı ve ritmi bakımından şaşılacak ustalıktadırlar. Buna karşılık, insan resimleri, nedense, daha acemice çizilmiştir. Kollar, bacaklar birer çizgi, kafalar birer yuvarlak noktadır. Ama oturma, zıplama, koşma gibi hareketler pek güzel canlandırılmıştır. Tarih öncesi çağlarda, mimarlık, heykeltıraşlık gibi sanatlar insanlarca bilinmez ve resim yapma bu kadar gelişmişken, uygarlığın ilerlemesi bu sanatı ikinci plâna atmış bulundu. Mısır, Yunan, Roma, Bizans gibi büyük uygarlıklarda mimarlık, süsleme ve bezeme sanatları resimden ileridir. Hele Roma ve Bizans'ta mozaik sanatı fresk ve boya ile yapılan resim kollarını iyice aşmıştı. Psiko-Fizyolojik bir itiş Denebilir ki, resim yapma psiko-fizyolojik, yani hem ruh, hem beden yapısına has bir davranıştır. Aklı, bilinci daha gelişmemiş çocukların, yada aklı, bilinci kaybolmuş delilerin güzel resimler yapabilmeleri bu psiko-fizyolojik itişi gösterir. Önüne kâğıt, kalem koyduğunuz çocuk, birtakım çizgiler çizmekten, renkler sıvamaktan kendini alamaz. Akıl, bilinç geliştikçe çocuk daha gerçekçi resimler yapmaya başlar. Çocukların resim yaparken kullandıkları stil-üslûp, tarih öncesi insanlarınkine hayli benzer. Genel olarak vücutlar birer üçgen, kol, bacaklar çizgi, kafalar birer yuvarlaktır. Mağara duvarlarında gö*rülen insan resimleri çokluk bu biçimlerde resmedilmiştir. Resim yapmakla yazı yazma davranışları arasında ilgi çekici bir paralel kurabiliriz. Resim yapma ve yazı yazma jestleri insanlık aklının, -şuurunun-başlıca iki olayı olarak vasıflandırılabilir. İkisi de önemli ifade -anlatım- araçlarıdır. Nitekim ilk yazılar birer resim, az çok gerçekçi birer plâstik semboldür. Alfabe harfleri bulunmadan önce, insanları resimler yolu ile mektuplaşmışlardı. Resim şekilleri sonraları yavaş yavaş harf oldular. * Alıntı