Retorik ve Poetikanın birbirine koşut çizgilerde ilerleyen ya da birbirini tamamlayan yapıtlar olduğu pek düşünülemez. Ele alındıkları düşünce tarzına bağlı olarak karşılıklı ilişkiler içinde olabilirler deolmayabilirler de. Aristoteles kendisinden sonra gelen kuşaklar boyunca her iki alanda da bir yetke olacaktı; adı ve saygınlığı iki konuyu bir arada götürmekte rol oynayacaktı. Bunun bir nedeni şiirin Retorikte tanımlayıcı betimleyici bir gereç kaynağı olarak Aristotelesin işine yarıyor olmasıdır onun tragedya konuşmalarından bu kadar çok sayıda eşsiz kanıt çıkarmış olması dikkat çekicidir. Yine de başlangıçta hitabet ile şiir arasındaki koşutluklara değil retorik ve diyalektik kanıtlama arasındaki koşutluklara ilgi duyuyordu. Poetikayı oluştururken amacı üstün yazınsal örnekler için standartlar oluşturmaktı; Retorikte ise böyle bir iddiası yoktur. Doğru Lysiasın Demosthenesin söylevleri Homeros Sophokles ve Platon ile aynı düzeyde sayılmasa bile Yunan yazınının herkesçe kabul edilen başyapıtları arasında yer alır; Aristotelesin zamanında bile bunlar okunurdu. Burkeün ve Fransız ihtilalinin hatiplerinin konuşmalarının Cobden ve Bright Webster ve Lincoln Gladstone ve Churchillin belagatlerinin kendi ülkelerinin yazınında bir yerleri olduğu savı da doğrudur. Ama bunun öyle saygın bir sav olup olmadığı sorunu bir yana konuşmacının kendisinin her şeyden önce kendisini dinleyen çağdaşlarıyla ilgilendiğini rahatça anlayan kimselerin hayranlığını kazanmak için yazılmış değil deözgül ve pratik bir amaç için tasarlanmış bir dinleyici kitlesi önünde yapılmış bir şeyi tanıtlayacağı bir şeye inandıracağı düşünülmüş bir konuşmayı canlandırıyor gözünde. Eşyanın tabiatı içinde bundan başka türlüsü de olamazdı. Ama konuşmanın ve şiirin birtakım ortak özellikler taşıması da eşyanın tabiatındandır. Aristotelesin er ya da geç bunların farkına varacağı kesindi. Poetikada tamamlanmış yapıtın bazı yönlerini diğerlerinden ayırırken bunlarınancak küçük bir yoruma gereksinimi olduğunun farkına varır çünkü bunların bütünüyle tartışılması Retorikin bazı bölümlerinin tekrarlanması anlamına gelecekti (bu bölümlerim önce yazılmış olup olmadıkları o kadar önemli değil. Aslında Poetikanın mı yoksa Retorikin mi ilk yapıt olduğu sorunu neredeyse anlamsız bir şeydir çünkü her ikisi de yıllar içinde ortaya çıkmış ve gelişmiştir). Düşüncetragedyanın niteleyici parçalarından biridir ve retoriksel poetik düşünceninEuripidesin zamanından beri nasıl oluştuğunu anımsamak önemlidir. Güneşin altında tartışılmayan bir şey yoktur; öyle çok sayıda kanıtlar ve karşı-kanıtlar vardır kidikkatle hazırlanmış konuşmalara dağılmış büyük ve küçük ağırlıkta düşüncelerinçoğu kez ilgiyi oyunun merkezindeki düşünceden saptırması kaçınılmaz olmaktadır. Bu noktada Aristoteles önceliği retoriğe tanımakla şiirin kendisinin ardından gitmiş oluyor. Hem (konuşmalarda) coşkuları uyandırmak hem de (olay dizisinde) bunları betimlemek için kendi Retorikine başvurmakla bir adım ileri atmış oluyor. Ama aynı zamanda tarih de onu onaylamaktadır; çünkü hatipler şairler filozoflar politik düşünürler ve insanın doğası üzerine çalışanlar Retorikin İkinci Kitabındaki tutkular üzerine olan bölümlere yüzlerce yıl hep aynı şekilde konunun klasik ele alınışı olarak bakmıştır. Bir başka ilgi çakışması alanı biçemdir; Aristotelesin ilk hatiplerin şairlerin başarılarının kullandıkları dilin güzelliğine ve inceliğine ne derece bağlı olduğunu fark ettikleri için şiirsel ifadeyi etkilediklerine değin kurnaz gözleminde bir hakikat zerreciğinden daha fazla bir şey vardır. Aristoteles Poetikada biraz taslak halindeki biçem tartışmasında bırakılan boşlukların Retorikte sunulan daha ayrıntılı çözümlemeye başvurularak doldurulması gerektiğini açıkça söylemiyor. Ne de Poetikada karakter üzerinde dururken yaşlıların ve gençlerin zenginlerin ve yoksulların ayırıcı karakter çizgileriyle ilgili -aynı zamanda sevgi dolu ve tarafsızetkileyici olduğu kadar eksiksiz- kısa tanımlamalar veren öteki yapıtı anımsatıyor bize. Bununla birlikte kendinden sonra gelen kuşaklar bir anımsatıcıya gereksinme duymadı: yüzlerce yıl şiirsel ifade tartışmalarına Aristotelesin Retorikte kurmuş olduğu iyi ve kötü biçem ölçütleri egemen olmuştur; karakter taslaklarına gelince bunları Horatiusta bile Retorikten Poetikaya tümüyle aktarılmış olarak buluyoruz. Ayrıca bu örneklerde olanlar başkalarında da olmuştur; daha sonra şiir üzerine yazan yazarlar Retoriki Aristotelesin Poetikasının temelleri üzerinde sapasağlam durmakla birlikte diğer kısımlarında birçok dolguya gereksinim olan kendi yapıları için taş sağlayan bir ocak olarak kullanmışlardır. Yine de Aristoteles ile Aristotelesçi gelenek arasında bir ayrım yapmamız zaten kendisinin de iki konuyu birbirinden tamamen farklı çizgiler üzerinde kurduğunu görmemiz gerekmektedir. Retorik ve şiir Aristotelesin kafasında ilişkili idiyse bubizim şiirin eski saygınlığına kavuşturulmasından söz ederken dokunduğumuz nedenden dolayı olabilirdi. İnsan etkinliğinin amaçları yükseğe -felsefeyle yarışacak kadar yükseğe- çıkarılmış iki biçimden söz ediyoruz burada. Retoriğin mümkünse eski saygınlığına kavuşturulması gereksinimi şiirinkinden daha da büyüktü; Aristoteles de bu incelemesinde bu konuyu gerçekten yeniden biçimlendiriyor ve felsefi olarak saygın bir konuma kavuşturuyor. Ve Aristoteles Poetikada şiirin şeylerin düzeninde insanın yeri ve durumu hakkındaki hakikati açıklama savını nasıl önemli bulmuyorsa onun Retoriki de retorik hocalarının çok yönlü bir eğitim sağlama ve en yüksek tipten insan biçimlendirme gibi aldatmacalarını önemsemiyor. Ne retorik ne de şiir felsefeye bir seçenek olarak kabul edilemezdi artık; ama biri olduğu kadar diğer ide felsefi kuralları ve koyutları kabul ettiği ya da onlara uyduğu ölçüde alçakgönüllü bir yer tutabilir ve değerli bir şeyler başarabilirdi. Felsefe bir süre retorikle herhangi bir alışverişi kabul etmemişti. Platon retoriği -"bu inandırma ustasını- onu uygulayanlar hakikat bilgisine ya da saygısına sahip olmaksızın inandırma yollarını aradıkları için reddetmişti. Kendi üstünlüğünü kurmaya çalışırken kalabalığın hoşuna gitmeyi amaçlayan hatip iktidar arzusunun kölesidir ve tamamen sahte değerler düzeni içinde iş görür. Eğer şiir ideal devletten kovulmuşsa retorik de bu sürgünden payını almalıdır; aslında onun durumu daha da kötüdür. Bununla birlikte ta başlangıçtan beri -retorikte bu daha az açıklıkta kavranabilir gibiyse de- her ikisinin de iyi davranış göstermeleri halinde eski durumlarını kazanabileceklerinin belirtileri de vardır. Reformu gerektirir bu ve felsefenin kendisi bu konuda yolu açacak demektir. Bir kinik felsefenin bunu yapabilmesi içinkendisinin reforma gereksinimi olduğu yorumunu yapabilir; ne olursa olsun temelini değilse bile alanını mutlaka genişletmesi gerekecekti; hoşgörüyü tanımayan katılığını gevşetmesi ve biçimler ülkesinden dünyanın gerçeklerine inme yolunu bulması gerekecekti. Böyle bir gelişme Platonun daha sonraki felsefesinde gerçekten görülür; retoriği ve onun temsil ettiği şeyi toptan suçlayan Gorgiastan -çok daha genç bir diyalog olan- Phaidrosa gelen okuyucu sıradan retorik uygulamalarının bir başka suçlamasıylagerçek felsefi retorik için ayrıntılı bir tasarıyı yan yana görünce şaşıracaktır. Bunun nedenini açıklayan yeni düşünce Platonun ruhların biçimlerini tanımasıdır. Daha az felsefi bir dille bunlara kişilik tipleri diyebiliriz. Her ruh şeklinde ruhun farklı bir parçası egemendir bu da bazı kişilerin bir coşkunun diğerlerininse başka bir coşkunun etkisi altında olması demektir. Platonun felsefesi ve diyalektiği bu coşkusal arzularla ilgilenme tenezzülünü göstermezdi; bunlar insana akıllı bir varlık olarak yönelir. İşte retoriğin felsefenin işini tamamlayarak ona değerli bir yardımda bulunacağı yer burasıdır. Eğer ruhun farklı biçimlerini inceliyorsa (ve bunları bireylerde tanıma noktasına geliyorsa) felsefi kanıtın farklı türden insanlara nasıl uydurulacağını bilmesi de gerekecektir. Çünkü gerçekten de bu haliyle kanıt işlem yöntemi ve hakikate doğru gidiş yolu -dinleyiciye bakmaksızın- ancak bir tek şey olabilir. Bu temel noktada retoriğin felsefeden sapmasına izin verilmez. Friedrich SOLMSEN