Sırtını Sultan Murad'a Keselettiren İhtiyarAR

'Serbest Kürsü' forumunda Pl1 tarafından 3 Nis 2012 tarihinde açılan konu

  1. Pl1

    Pl1 Mary Poppins Site Yetkilisi

    17. Osmanlı Padişahı IV. Murad, İstanbul'da doğmuştur. Babası I. Ahmed, annesi ise Osmanlı tarihindeki birçok olayda adından sıkça söz edilen Kösem Sultan'dır. Daha 11 yaşında iken tahta çıkan Sultan IV. Murad, iyi bir tahsil görmüş, güçlü kuvvetli bir yapıya sahip padişahlarımızdandır. Gücü, kudreti dillere destan Sultan IV. Murad; iyi at biner, iyi ok atar, iyi cirit oynarmış...

    Sultan IV. Murad'ın, iyi bir ikna kabiliyetine ve konuşma yeteneğine sahip olduğu söylenir. Tarihte onu en fazla hatırlatan kararı ise, devrinde oldukça yaygın hale gelen içki ve tütüne koyduğu yasaktır. Hatta bazen kendisinin tebdili kıyafete girerek, halkın arasına karışıp, alkol ve sigara içenleri tespit ettiği, halka zulmeden zorbaları cezalandırdığı bilinmektedir.

    1683 yılında Bağdat'ı fethederek "Bağdat Fatihi" unvanını alan Sultan IV. Murad, Müslümanlar için en kutsal mekânlardan birisi olan Kâbe-i Muazzama'yıda onartarak, tüm İslam âleminin takdirini almıştır.

    "Muradi" ve "Şah Murad" mahlaslarıyla şiirler yazmış olan Sultan IV. Murad, iyi bir şair, aynı zamanda da iyi bir bestekârmış.

    Osmanlı Devleti'nin ilginç karakterli padişahı Sultan IV. Murad, 1640 yılının başında hastalanmış, 8 Şubat 1640 tarihinde 28 yaşında vefat etmiştir.

    Osmanlı padişahları arasında dikkat çekici özellikleriyle ön plana çıkan Sultan IV. Murad devrine ait bir olay sıkça anlatılır. Sultan IV. Murad ve "Habip Baba" adlı bir ihtiyar arasında geçtiği rivayet edilen bu olay gerçekten yaşanmış mıdır? Bunu net olarak bilemiyoruz. Ama bu olay, bizlere ibret alınması gereken bir ders vermektedir...

    Sizleri, tarihte yaşanmış olabileceğini düşündüğümüz bu anekdotla baş başa bırakıyoruz...

    Habib Baba, Sultan IV. Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır. Yaşlıdır, fakirdir, gariptir. Fakat Rabbinin katında da âlemlere denk bir değerin sahibidir.
    Yaşlı Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelmiştir. Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider... Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk kılmaktır.

    Fakat hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez. "Bugün, Sultan Murad'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz." Habib baba üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...

    "Ne olursun, kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım. Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum." Bin bir dil döker.

    Hamamcı ehl-i insaftır... Dayanamaz... Kabul eder... Hamamın en sonundaki odayı göstererek "Baba şu odada hızla yıkanıp çık, parada istemem. Yeter ki vezirler, senin farkına varmasınlar." Habib baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar...

    Ve bu arada hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir bu gelen. Onunda görünümü fakirdir... Ama sadece görünümü... İkinci müşteri kılık değiştirmiş, Sultan IV. Murad'dır...

    O gün vezirlerinin topluca hamam âlemi yapacaklarından haberdar olan padişah merak etmiştir. "Hele bir bakalım, bizim vezirler, hamamda benden uzakta, kendi başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?"

    Ve bu merak padişahı, tebdil-i kıyafet ettirerek, hamama getirmiştir. Az önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır... Hamamcı vezirler der almak istemez... Padişah ise, ne olursun der, bastırır ve padişah galip gelir...

    Hamamcı, Habib Baba'nın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın kulağına fısıldar: "Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sende sar peştemali beline gir yanına... Beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın" Ve ekler: "Aman ha! Vezirler varlığınızı bilmesinler."

    Sonra Sultan IV. Murad'da Habib Baba'nın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya başlarlar. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır.

    Habib babanın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz kirlenmiş gibi gelir ona. Allah hikmeti gereği dostuna, o yanındakinin tedbil-i kıyafet etmiş padişah olduğunu ilham etmemiştir. Ve yanındakini, görüntüsüne uygun, kendi gibi fakir bir delikanlı zanneden Habib Baba yumuşak bir sesle konuşur: "Evladım, sırtın fazlaca kirlenmiş, müsaade edersen bir keseleyivereyim."

    Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve büyük bir haz duyar... Haz duyar, çünkü ömründe ilk defa biri ona, padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir. Memnuniyetle Habib Baba'nın önünde diz çökerken: "Buyur Baba, ellerin dert görmesin" der.

    Bu arada içerideki âlemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir. Habib baba, Sultan IV. Murad'ın sırtını bir güzel keseler... Fakat padişah kuru bir teşekkürle yetinmek istemez. "Baba, gel bende senin sırtını keseleyeyim de ödeşmiş olalım" der.

    Habib baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle; "Olur evlad" deyip, sultanın önünde diz çöker. Bu arada, Sultan Murad kese yaparken bir yandan da Habib Baba'yı yoklar, ağzını arar. "Baba, görüyor musun şu dünyayı. Sultan Murad'a vezir olmak varmış... Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi..."

    Habib baba Sultan IV. Murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü söyler. Sultan IV. Murad'ın Habib babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir:

    "Be evladım" der, Habib baba, "Sultan Murad dediğin kimdir? Sen asıl Âlemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, O seni sevince sırtını bile Sultan Murad'a keselettirir..."
     
  2. meleksi

    meleksi Well-Known Member

    çok güzelmiş bu pelem..teşekkürler..
     

Bu Sayfayı Paylaş