1932 yılında Alman bir baba ve ABD'li bir anneden, Massachusetts'te doğdu. Profesör olan babası 1940 yılında öldü. Plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı. Plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği Smith College'deki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955'te Smith College'den summa cum laude derece ile mezun oldu. babasının ölümünden sonra bu saplandığı derin psikolojik bunalımların eşiğinden bir türlü dönemedi. Kazandığı Fulbright bursuyla Cambridge Üniversitesi'ne giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan Varsity'de yayımladı. Plath burada 1956 yılında evleneceği İngiliz şair Ted Hughes'la tanıştı. Evliliklerinin ardından Boston'da yaşamaya başladılar. Plath, hamile kaldıktan sonra ise İngiltere'ye geri döndüler. Plath ve Hughes, Londra'da kısa süre yaşadıktan sonra North Tawton'a yerleştiler. Çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra Sylvia Plath Londra'ya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı. Kiraladığı evin eskiden İngiliz şair William Butler Yeats'e ait olduğunu öğrenen Plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962 - 1963 kışı Plath için çok zor geçti. 11 Şubat 1963'te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti. İntiharıyla ilgili olarak kocası Ted Hughes eleştirilere maruz kaldı. Hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. Daha sonra anılarını yayımladı. 1963 yılında henüz 30 yaşındayken intihar eden Plath’ın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwynet Paltrow’un ünlü şairi canlandırdığı “Sylvia” filmine de aktarıldı. Plath’ın Türkçe’ye çevrilen eserleri arasında bulunan “Sırça Fanus” adlı romanı, birçok kişi tarafından ilk Amerikan feminist romanı olarak değerlendirilir. yazarken de giderken de boşluğa bakıp gülümsemiş şair... her yağmur yağdığın da hüzünlü bir kızın yüzünde tekrar belirir yüzü.. şemsiye açmayı reddedenler derneğinde..güzel, yetenekli, zeki, yaşadığı dönemin ilerisinde bir şairdi. sevdi, aldatıldı. kocasını aldatmadı ama intihar girişimleriyle azraili bir kaç kez aldattı. sonunda ölümsüzler arasında yerini aldı. çünkü o hiç yaşlanmadı. "sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür" "ölmek bir sanattır her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi" demiştir.. Şiirlerinden; yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya yeniden doğuyor açınca gözlerimi (kafamın içinde yarattım seni galiba) yıldızlar dansediyor mavilerle, kırmızılarla dört nala geliyor keyfince karanlık yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya beni büyüyle çektin yatağa, bunu düşledim şarkılar söyledin çılgınca, delice öptün (kafamın içinde yarattım seni galiba) tanrı düşüyor gökten, sönüyor cehennem ateşleri çekip gidiyor melekler de şeytanın adamları da yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya söylediğin gibi dönersin demiştim ama yaşlanıyorum artık, unuttum adını (kafamın içinde yarattım seni galiba) bir fırtına kuşunu sevmeliydim senin yerine bahar gelince gökyüzünü basarlar hiç değilse yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya (kafamın içinde yarattım seni galiba) .................................................................. ama enine olmayı tercih ederdim. ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim taşları ve o ana sevgisini emen bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan, bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazık ki sanki özenle boyanmış ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi, pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden. benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkışmanın anlamını bilir, bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin. bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında, ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya. aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan. uykuya dalmadan düşünürüm de bazen ben de onlar gibiyim aslında ? düşüncelerim bulanır sonra. uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana. sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda. ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım: o gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin