Yeniden Hüzünle

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda DaRkBlooD tarafından 23 Mar 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. DaRkBlooD

    DaRkBlooD Anne'sinin bidenesi (:

    Yeniden Hüzünle
    İşte yine can sıkıntısı bana bir şiir yazdıracak.
    Tırnaklarım uzamış,İçimde yaralı bir aşk.

    İçimde yaralı bir aşk ve birkaç piyes ölüsü,
    birkaç gözyaşı kırıntısı,intihar gelgiti birkaç.

    Sırtüstü uzandım dünyaya,odamın ampülüne bakıyordum,
    ampulün bağlı olduğu borunun tavanda kıvrılışına.

    Tavanda kıvrılışına birkaç damla gözyaşının
    birkaç damla tentürdiyot,
    kalbim ağrıyordu, bir yaz günü düştüm sokaklara,

    karanlık sokaklara düştüm,bir yaz gecesiydi galiba,
    ürpererek indikçe bayırlardan,kimsesiz ve boş alanlara,

    çaresiz, bomboş bir cesettim,bir suyla dolu bir kova
    olarak kalmışım dünyada.

    Herkes kim bilir nerdedir-
    şimdi? sevgilim...Kim bilir-
    nerdesin?

    Kalbim -ki bir gün durur-
    var mıydı acaba?
    Ölümü ve tuzlu
    fıstıkları unutmadım,
    bayat tuzlu fıstıkları.
    Sarhoşlar kusardı bir de
    ben varken orda. Dünya'da.
    1965 yılında.

    Bir savaş ve hüzün korkusuyla kahvelere dolardı insanlar

    Sevgilim! Sevgilim!
    "Kanayan yerim benim"
    çürük yumurta, bayat pastırma
    ve
    bamya yenilen bir lokantada
    mareşal fevzi çakmak, koca yusuf
    dünya güzeli fatma
    dostumdular.

    Ben o şehirde yalnızdım
    bunu kimseler bilemez
    gidip gidip rıhtıma
    dururdum.

    Kör bir dilenci vardı, o da-
    dostumdu, beni-
    evlendirmek isterdi kızıyla.

    Ben içimde bir acıyla
    boyna bir resim yapardım.
    Sarı kurdeleli kızlara-
    hikayeler anlatırdım hatta
    uzak dünyalar ve
    albert aynştayn hakkında.
    Onlar
    uzun uzun susarlardı.
    Güzelim kızlari Hürriyet-
    gaztesi okurlardı
    Ses ve Hafta.

    Her şey o kadar birbirinin
    aynıydı, hayat-
    akıp gidiyordu sıkıntıyla.
    Domino taşlarına ve
    bir nehrin akışına benzeyen
    cesur ve genç hayat. Akıp giden.
    Kitapçı vitrinlerini
    ve
    alanları hızla eskiten-
    hayat, bazen-
    beni heyecanlandırırdı.

    Yağmurlu, ıhlamur ağaçlı bir yolda
    kocaman, eflatun, bir güneş
    tıkanırdı gırtlağıma
    onu karnıma sokardım.
    Güneşi, göğsüme ve karnıma.
    Akşam-
    beni bulurdu bir koyda.
    Kırlara doğru
    koşardım bir bağırtıyla.

    Az önce ıslanmış kırlara,
    serin ve bereketli,
    her zaman bağışlayan,
    o taze, ve hüzün-
    anası kırlara...

    Sevgilim! Sevgilim
    Gece-
    yürüyor,
    Dünya-
    yürüyor ordularla.

    Kitaplarla ve matbaacı-
    çıraklarıyla. İçimde-
    bir dağ çeşmesi akıyor...
    Sabah oldu oluyor anında-
    eski, külüstür, kömür-
    yüklü sarı bir kamyonla
    yanında durmuştuk, orman-
    battaniyeliydi hala.
    Bir hastane odasında-
    sabaha karşı, yaralı-
    bir onbaşı gibi uyuyordu.
    Sabaha-
    karşı bir hastane odasında-
    aklıma çanlar geliyor.
    Bir adam-
    kesik çocuk başları satıyor.
    Yeniden
    hüzünle başlıyorum bir
    romana...
    Ataol Behramoğlu
     

Bu Sayfayı Paylaş