AÇIK DİLEKÇE Görmediğim bir bambaşka durum var Sizin şehrin kızlarında savcı bey Yaklaşanı ta yürekten vururlar Kan kokuyor gözlerinde savcı bey Gayeleri gönül kırmak dal gibi Bakışları çifte favül bal gibi Ülkeler fethetmiş bir kral gibi Gurur dolu pozlarında savcı bey Kaş yaparken, göz çıkarır elleri; Çok silahtan tesirlidir dilleri Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri Poyraz eser yüzlerinde savcı bey Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz İlk görüşte avladılar habersiz Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz Kebap oldum közlerinde savcı bey Bölüştüler gönlüm ile aklımı Davacıyım, ara benim hakkımı... Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı? Yorulmayım izlerinde savcı bey. ALIŞKANLIK Bu kirli düzenin düzenbazları Azrail'e rüşvet vermeyi dener Ölünce dünyanın en kurnazları Torpille cennete girmeyi dener ANADOLU GEZİSİ -1- Ter kokuyordu Çukurova tarlaları Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan Ekin biçiyordu yalınayak köy kızları Elleri kabarıyordu oraktan. Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu; Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu -2- Kan kokuyordu doğunun çimenli yayları; Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan. Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları; Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan. Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu; Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu -3- Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları; Yırtık havalar döküyordu parmaktan. Bıçak gibi bir soğuk biçiyordu baharı; Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan. Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu. Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu. -4- Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları; Taze bedenler soyuluyordu ahlaktan. Tedirgin etmişlerdi bizim havaları; Yadırgı seleri geliyor plaktan. Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu; Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu. ANADOLU SEVGİSİ Sen bizim dağları bilmezsin gülüm, Hele boz dumanlar çekilsin de gör. Her haftası bayram,her günü düğün, Hele yaylalara çıkılsın da gör. Bilmezsin ovalar nasıldır bizde; Kağnılar yollarda,yoncalar dizde... Saydıklarım damla değil denizde, Hele bir ekinler ekilsin de gör. Görmedin sen bizim mavi suları, Karlar eriyince kırar yuları... Köpük olur beyaz,sel olur sarı; Hele taştan taşa dökülsün de gör. Sen bizim köyleri görmedin ki hiç, Yolları toz,çamur,evleri kerpiç. O kirli kabukta,o en temiz iç; Hele bir yakından bakılsın da gör. Anlamaz,bilmezsin sen bizim halkı, Sevgiyi bulasın,yakına gel ki... Kalıplar gerçeği göstermez belki Gönül perdeleri sökülsün de gör. AŞK HİKAYESİ Başımdan bir kova sevda döküldü Islanmadım, üşümedim, yandım oy! İplik iplik damarlarım söküldü Kurşun yemiş güvercine döndüm oy! Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana Anladım ki kendi gönlüm dar bana Alev dolu bardakları yâr bana Sunuverdi içtim içtim kandım oy! Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım Ne zamana, ne kendime alıştım Kırk senede yedi hasret bölüştüm Yedi dünya bana düştü sandım oy! Gönül şahinimi yordum gerçeğe Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe Teselliden kanat kırdım gerçeğe Tecellinin sinesine kondum oy! AYIP Kara gözlüm bu ayrılık yetişir, İki gözüm pınar oldu gel gayrı. Elim değse akan sular tutuşur İçim dışım yanar oldu gel gayrı. Ayların sırtında yıllar taşındı, Sanma ki garibi eller düşündü. Bebekler evlendi,yollar aşındı Kozalaklar çınar oldu gel gayrı. Hesap et sen,gurbet ile Otuz ay tutuldu kolay mı dile? Hapisler,sürgünler,esirler bile Sılasına döner oldu gel gayrı. Gönlüm sende,gözüm yollarda durdu, Saat isyan etti,takvim kudurdu. Hasret hançerini bağrıma vurdu yüreciğim kanar oldu gel gayrı. Emeği boşadır yuvasız kuşun... Nerdeyse toprağa değecek başın. Beni düşünmezsen kendini düşün Herkes seni kınar oldu gel gayrı. AYNALARIN ÖTESİ Her ne kusur varsa geçen zamanda; Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda, El olur Leylalar ela gözlü yar Güzel açar güzelliğin sergisin Gün ağartır kara saçın örgüsün... Muhabbet faslında ölüm türküsün Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar Estikçe iş çıkar işin içinde; Gençliğin hasret yer sevda göçünde Bilmez misin, dört mevsimin üçünde Kar olur yaylalar, ela gözlü yar Alı al, yeşili yeşilde ara; Ahirete gider kalbdeki yara... Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara, Dökülen ayvalar ela gözlü yar Vakit dolar, nakit biter kasanda... Sevda bir kitaptır gönül masanda; Okusan da olur, okumasan da... Kapanır sayfalar ela gözlü yar AYNANIN İKİ YÜZÜ Bir zirvede habire şiştikçe şişene bak Bir tabanda her adım yıkılıp düşene bak Bir ülke yansa bile yan gelip yatanlara Bir yangın söndürmeye çarıksız koşana bak
AYRILIK HAVASI Ben nefret eyledim sizin gerçekten Yalanı severim, yalanı gayrı Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten Yılanı severim, yılanı gayrı Yıllarca boş yere canımı sıktım Nihayet yol buldum çığırdan çıktım Beyden efendiden sayından bıktım Ulanı severim ulanı gayrı Sapıtmış bu diye beni yeriniz Hakkımda bin türlü hüküm veriniz Omuzumda yüktür dirileriniz Öleni severim öleni gayrı BALABANIM Geldi gönderdiğin şiirden mektup Arada bir böyle yaz Balaban'ım Zaman siciminin ucundan tutup Bazen bağla, bazen çöz Balaban'ım Fikir gölü derinleşir girdikçe Dostluk gülü gümrah açar derdikçe Sıhhat, zaman, mekan, imkan verdikçe Cevapsız bırakmam, söz Balaban'ım Ahval-i aleme kafayı takma Allah Kerim, sabrı elden bırakma İlmi düstur eyle, imanı sakla Gayrisi savrulan toz Balaban'ım Huzur içte gerek, kabukta değil Vuslat acelede, çabukta değil Akıl da baştadır, topukta değil Çile yemekteki tuz Balaban'ım Ahlakı, töreyi kenara atan Dine 'Afyon' diyen, vatanı satan Müslüman olamaz, Türk değil zaten Dayanmaz görmeye göz Balaban'ım Demişler ya 'Kuvvet birlikten doğar' Kar, yağmur zamanı gelince yağar Nasihatım o ki dinlersen eğer İşaret 'ben' değil 'Biz' Balaban'ım Çevremizi saran türlü ihanet Gün geçtikçe görünüyor daha net Başlangıçta bilmek değil kehanet Bağrımıza girmiş köz Balaban'ım Zaman geldi esir olduk maddeye Zaman geldi hasır olduk caddeye Zaman geldi küsur olduk şetteye Daha bunlar bize az Balaban'ım Dört yanımı gurbet yazmış kaderim Dosttan mektup gelir, biter kederim Gözlerinden öper, selam ederim Aydınlık günlerde gez Balaban'ım BAMBAŞKA Doktor, benim derdim bambaşka bir dert; Ağrıyan yerimi sorma boşuna. Yazdığın reçete değer mi zahmet? Kağıtla kalemi yorma boşuna. Kerem eyle, fayda vermez yardımın; Tıp ilminde çaresi yok derdimin; Her tarafı gurbet olmuş yurdumun; Düşünceme tuzak kurma boşuna. Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür; İçimde tarifsiz keder saklıdır Sökemezsin yaralarım köklüdür; Merhem sürüp, sargı sarma boşuna. Dost yolları nakışlandı kanımdan; Sevdiklerim vergi keser canımdan; Sükuta muhtacım, ayrıl yanımdan, İncitip günaha girme boşuna. Aşk koymuşlar ıstırabın adını; Alamadım yaşamanın tadını Yapacaksan eğer bana yardımı, Öldür kurtar, ilâç verme boşuna. BEBEĞE ÇAĞRI Soyguncu soysun da, vurguncu vursun Sen ana karnında boşa durursun Doksan günde çık gel dokuz ay dursun Doğmaya gayret et, doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden Çabuk ' Devlet malı deniz' bitmeden Doğmaya gayret et, doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Makam armağandır, koltuk hediye Muhkem ilamlar var ' rüşvet ye' diye Ne diye beklersin söyle ne diye? Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Göz kırpınca sıfırı çok sayılar Zirveye tırmandı topal ayılar Yağcı yeğen arar haydut dayılar Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Artık banka soymak basit eğlence Günde milyar hiçtir ' yurtsever genc' e(!) Dünyaya duhül et, gel biraz önce Doğmaya gayret et dogmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul Hukuksal açıdan bir ' olanak' bul Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör Halkı tiksindiren bir kof dizi gör Önce onları gör, sonra bizi gör Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek BEBEĞE İHTAR Geçmişte yağmanın hasat dönemi Acele gel diye çağırdım seni Şimdi iş değişti dur, dinle beni Dokuz aylık yolu altmış ayda çek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Emmin, dayın annen, baban kereste İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste Çarşı, pazar, yazı-yaban kereste İnsanlar ya mertek, ya orta direk Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Doğarsan üç günlük iş bulamazsın Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Arı peteğinde ağulu bal var Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var Sıkıver dişini, annene yalvar Buradan rahattır orda beklemek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan Değişti bahçıvan, bozuldu bostan, Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Vaziyet bambaşka vaziyet oldu Yaşamak işkence, eziyet oldu Dalkavukluk üstün meziyet oldu. Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek Sözümü dinlersen hiç doğma bebek. BEBEĞE SİTEM "Aman gelme" dedim, bak geldin işte Dünyaya meylin var, beşer’sin bebek Bir bilsen dünyamız neyin nesidir Ayırır ağzını işersin bebek. Kimisi su katar içtiğin süte Kimisi at sokar yediğin ete Günahtan, hileden, haramdan öte Zulmet kuyusuna düşersin bebek. Yukarıya gitsen'köle'sayarlar Aşağıya insen tefe koyarlar Her saat bir başka renge boyarlar Baktıkça sen sana şaşarsın bebek. Önün bal-petekli, elin mühürlü Omuzun kötekli, dilin mühürlü Haftan ipotekli, yılın mühürlü Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek. Sevgimiz rüşvettir seversek seni Aldatmak içindir ne versek seni Kalleş çağımızla eversek seni Gerdeğe girmeden boşarsın bebek. BEKLEMEK... Sarıcadüzü'nde bir yığın toprak Sulanır her sabah göz yaşlarımla Mihriban, Mihriban uyan da bir bak! Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar... Akasya gölgeleri delik - deşik... Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek Yapraklar sallanır, ışıklar söner Büyüdükçe büyür içimde bir dert BEKLEMEK...
BEN.. Ben: Karlı dağların deli rüzgârı.. Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım. Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı... Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım. Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban... Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban. Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban... Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım. Ben: çürük bir gemi aşk denizinde.. Ben: Yağmur damlası dostun izinde. Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde... Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım. Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe... Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım. Ben: Gönlü aklına uymayan deli.. Ben: Az düşünceden doymayan deli. Ben: Beni ben diye saymayan deli... Bırakın, ben benden uzaklaşayım. BENİ DE ÇAĞIR Çileyi koklayıp gül niyetine, Zindana girersen beni de çağır. Sabrı, kanaatı bal niyetine Ekmeğe dürersen beni de çağır. Bazen iki dünya sığar içime, Bazen iki güneş doğar içime. Bazen gam yağmuru yağar içime Sen beni ararsan, beni de çağır. Dostların var ise divanelerden, Göz yaşın aktıysa minarelerden. Binlerce senelik viranelerden Birşeyler sorarsan, beni de çağır Ezelin ezelden öncesi vardı, Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı. Zaman yumağına bizi kim sardı? Aklını yorarsan beni de çağır. Dışarda göz yanar, içerde yürek, Taahhüt ehline tahammül gerek. Mazlum yarasına merhem diyerek Göz yaşı sürersen beni de çağır. BİRAZ DA KİTAPLAR SENİ OKUSUN Canlı bir kitapsın, yazarı Mevla Açık dur, kitaplar seni okusun Yüzünde şavklansın nazarı Mevla Eğilsin mehtaplar seni okusun Kasırga ol, döne döne zikir et Her nefese on bin misli şükür et Şüphe burgacında Hakk'ı fikir et Uyansın girdaplar seni okusun Erisin geceler gündüze gel ki Kalmasın tek engel bir düze gel ki Secdede Rabbin'le yüzyüze gel ki Minberler, mihraplar seni okusun Ezelin, ebedin şifresi sende Menfinin, müsbetin şifresi sende Çözülsen de olur, çözülmesen de Sorular, cevaplar seni okusun Aşktan, estetikten, ahenkten yana Şiir, resim, müzik imrensin sana Camiler, sebiler gelsin lisana Hayırlar, sevaplar seni okusun Bedenin coğrafya, tarihtir dünün Ayrı ayrı sayfa saatin, günün Dört kapısı açık dursun gönlünün Alimler, erbaplar seni okusun Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da Işık, kılavuz ol gittiğin yolda Kur'an'dan feyz alana bir mektup ol da Yazdığın kitaplar seni okusun BİZE GÖRE Beşyüz itten kaçan kurda Kurt diyenler halt eylemiş Şehit verilmeyen yurda Yurt diyenler halteylemiş Birlik ister bizden olan Kör olsun milleti bölen Siyasette yalan, dolan Şart diyenler halteylemiş Yazıklar olsun ismine Gider yan verir hasmına Vatandaşın bir kısmına Kurt diyenler halteylemiş. Ülkü bizim baş tacımız; Şeker, bal olur acımız. Çilemizdir ilacımız Dert diyenler halteylemiş Hamdolsun alnımız aktır; Zalimden korkumuz yoktur Hakikatin yönü tektir Dört diyenler halteylemiş Danışsınlar canlarına Kalmayacak yanlarına Marksizmin hayranlarına Mert diyenler halteylemiş Rahmet yağar ilik ilik Aşk suyunu içer çelik On niyettir ülkücülük Art diyenler halteylemiş BU MEVTAYI NASIL TANIRSINIZ? Giderken alkolden girdi komaya Meyhaneyi yurt sayardı bu deyyus Yemin eder 'pazar' derdi 'cuma'ya Ağustosu mart sayardı bu deyyus 'Ben dahiyim, eşim-dengim az' derdi İnat için 'zemheri'ye 'yaz' derdi Kuşa 'kirpi', kurbağaya 'kaz' derdi Kel sıpayı kurt sayardı bu deyyus Nasipsizdi iman, edep, ahlaktan Kin sağardı enayiden, ahmaktan Biraz daha alçak idi alçaktan Namertleri mert sayardı bu deyyus Tam sapıktı, şer yollara sapardı Heykel diker, ilah diye tapardı Abdestsiz her yöne secde yapardı Kıblegahı dört sayardı bu deyyus Türklüğe düşmandı, hep kin güderdi Yahudiye yaltakçılık ederdi Hristiyan ile yola giderdi Ermeniyi Kürt sayardı bu deyyus Görgü şahidiyiz, yalan çok hocam Tek güzel huyunu bilen yok hocam Geberip giden var, ölen yok hocam Doğruluğu dert sayardı bu deyyus DAĞ İLE SOHBET Hiç başın ağrır mı yoruldun mu hiç Birine küstün, mü darıldın mı hiç Sevdin mi, öptün mü sarıldın mı hiç Hasret nedir, ne değildir, de hele Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer Acı söz yarası kaç yılda geçer Beklemek acıdır ayrılık hançer Gurbet nedir ne değildir de hele Ormanın var, pınarın var, taşın var Dört mevsimde bulut saçlı başın var Bilmem ama bir uzunca yaşın var Mühlet nedir, ne değildir de hele DOKUZ YÖNLÜ DERT Açılmış çığırdan dosta gidemem, Ayaklarım ize sığmaz.. ölürüm. Yaşarım, duyarım, tarif edemem; Düşüncem var, söze sığmaz.. ölürüm. El alır, göz görür, iş çıkar işten; Arsızlar doluyu doyurur boştan. İki gün misafir gelse bir kıştan, Doksan günlük yaza sığmaz.. ölürüm. Kara çıkar, ak’ı derin eşince; Gece uzun, uyku yoğun, düş ince.. Bir derdim var, yer götürmez düşünce; Bir derdim var, yüze sığmaz.. ölürüm. İriler “aşk” koydu açlığın adın; Diriler pisledi ölümün tadın. Zamana hükmeder üçbuçuk kadın, Gördüklerim göze sığmaz.. ölürüm. KARAKOÇ’um, bir sevdanın düşkünü, Deli-dolu gerçek yaşar, düş günü. Diriler var, çıplak gezer kış günü; Ölüler var, beze sığmaz.. ölürüm. ELLİNCİ YIL HESABI Bağladım nefsimi zincir yulara Dünyayı duvara astım gel de gör Rahatı huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım gel de gör Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yürege estim gel de gör. Sonu hatırladım, ilki duyunca, Kula kul olmadım ömür boyunca! Hakkın zehirini içtim doyunca Batılın balına küstüm gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile; Ölümden korkmayan diriler ile Selamı, sabahı kestim gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp, kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rütbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum gel de gör.