Anne ve Çocuk Sağlığı

'Anne ve Çocuk' forumunda sha. tarafından 7 Ağu 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Tüp Bebek Yaptırmadan Evvel, Dikkat Edilmesi Gereken Detaylar


    Tiroit bezinin az çalışması veya fazla çalışması kadınlarda adet düzensizliği yapmakta ve gebe kalmayı önlemektedir.

    Gebe kalamamak veya kısırlık sorunu kadınlarda genellikle endometriozis denen rahim içini örten tabakanın hastalığı (% 11), rahim tüplerindeki hastalık (% 30) ve yumurtalıkların iyi çalışmaması (% 59) nedeniyle oluşur.

    Gebe kalamayan kadınların % 18’inde anti-TPO antikoru kanlarında yüksek olarak bulunur. Buna karşılık endometriozis isimli rahim hastalığı olan kadınlarda ise anti-TPO antikoru % 50’sinde, yani her 2 hastadan birinde yüksek olarak saptanır. Bu antikor yüksekliğinin gebe kalmayı nasıl önlediği tam olarak bilinmemektedir. Bilinen bir mekanizma bu antikorların tiroit bezinin az çalışmasına neden olduğu ve bu nedenle yumurtlamayı bozduğu şeklindedir.

    Anti-TPO antikoru yüksek olan kadınlarda ve tiroit bezi az çalışanlarda tüp bebek başarı oranı düşüktür. Bu nedenle bu kadınların tüp bebek işlemi öncesi tedavi edilmeleri gerekir.

    Tiroit bezinin az çalışması, adet sıklığını azalmakta ve adetlerde oluşan kanama miktarını artırmaktadır. Çok fazla oluşan adet kanamaları bu hastalıkta oluşan kan pıhtılaşmasındaki azalmaya veya kanın fazla sulanmasına bağlıdır. Hipotiroidisi olan kadınların % 23.4’ünde ise adet düzensizliği vardır.

    Tiroit bezi az çalışan kadınlarda cinsel istekte azalma olduğu gibi yumurtlama da bozulur ve gebe kalma şansı azalır. Hafif tiroit bezi yetmezliği olanlar (sadece TSH hormonu yüksek, fakat T3 ve T4 hormonu normal olanlar) gebe kalsalar bile düşük sıklığı fazladır.

    Yukarıda belirtilen nedenlerle tüp bebek için başvuracak bayanlar veya kısırlık problemi olan kadınlar mutlaka TSH, T4 ve anti-TPO antikor ölçümlerini yaptırmalıdırlar.

    Kaynak: Prof. Dr. Metin Özata - Endokrinoloji, Diabet ve Tiroit Uzmanı
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Tüp Bebek Yöntemi


    Tüp bebek tedavisi dünyada en gelişmiş infertilite(kısırlık) tedavi yöntemidir. Türkiye Hastanesi Tüp Bebek Merkezi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Nihal Çakır, çocuk isteyen ve herhangi bir doğum kontrol yöntemi uygulamayan çiftlerin bir yıl içinde çocuk sahibi olamama durumlarında kısırlık olabileceğini belirtiyor:

    " İnfertilite (kısırlık) eşlerin ortak problemidir, yetersizlik veya zayıflık değildir.Amacımız, en gelişmiş teknolojik araçlari kullanarak, yenilikleri takip etmek, ekip ruhuyla ve sonsuz ilgiyle takip ve tedavi boyunca hastalarımızın yanında olmaktır."

    Kadına bağlı sebepler:

    Tüplerin tıkalı olması
    Yumurtlama problemleri ( Hormonal veya operasyona bağlı olabilir)
    Rahmin iç yapısı ve ağzı ile ilgili problemler
    Endometriosiz
    Karın içini kaplayan zara ait problemler
    Kadının yaşı

    Erkeğe bağlı sebepler:

    Sperm sayısının, hareketinin,normal sayısının bir veya birkaçının düşük olması
    Ejekulasyon ( boşalma)problemleri
    Enfeksiyonlar
    Çocukluk döneminde geçirilmiş ateşli hastalıklar
    Genetik problemler
    Varikosel Bilinmeyen sebepler: Gebe kalamama nedeniyle doktora başvuran çiftlerin % 10-15’ inde yapılan tetkikler sonucunda hiçbir sebep bulunamamıştır.
    Tedavi yöntemleri nelerdir?

    Çiftlere yapilan değerlendirme sonucunda bazen bir tek tedavi bazen de birkaç tedavinin aşamalarla uygulanması söz konusu olabilir.Yardımla Üreme Tedavi yöntemlerini şöyle sıralıyabiliriz.

    1) Aşılama
    2) IVF-ICSI ( Tüp Bebek)

    Aşılama (İnseminasyon) nedir?

    Kadında ilaçlarla oluşturulan yumurta gelişiminin takibi, yumurtlamanın sağlanması ve yumurtlama gününde kocasından alınan spermin özel bir yöntemle yıkanıp iyi hareket eden spermlerin bir kanülle rahimin içine verilmesidir.Bu yöntemin uygulanabilmesi icin spermin yeterli sayı ve hareketlilikte olması ; kadında ise tüplerin açık ve yumurtlamanın var olması gerekir.

    IVF ( Tüp Bebek) Nedir?

    Kelime anlamı döllenmenin vücut dışında ( İnvitro Fertilizasyon) gerçekleştirilmesidir.Bu yöntemde yumurtanın yanına belli sayıda sperm konur ve yumurtanın içine kendi kendine girerek döllenmeyi gerçekleştirmesi beklenir. IVF uygulanabilmesi için yeterli kalitede sperm ve yumurta bulunmalıdır.Aksi takdirde ICSI uygulanmasına karar verilmelidir.Son zamanlarda daha yüksek döllenme elde etmek amacıyla ICSI uygulaması tercih edilmektedir.

    ICSI ( Mikroenjeksiyon ) Nedir?

    Spermin yumurtanın içine girip, döllenmeyi gerçekleştiremiyeceğine karar verilen durumlarda uygulanır.Yumurta toplandıktan bir süre sonra dışındaki hücrelerden temizlenir.Hazırlanan örnekten seçilen tek bir sperm yumurtanın içine enjekte edilir.

    Tedavi aşamaları nelerdir?

    IVF veya ICSI programına girecek olan çiftlerin hazırlıkları yapıldıktan sonra çok sayıda yumurta elde etmek için özel tadaviler uygulanır.Çiftlerin değerlendirilmesi esnasında bu tedavinin hangi protokol ile yapılacağına karar verilir. Kısa protokol da tedaviye adet ile birlikte başlanır.Uzun protokol ise adetin 21. günü başlıyan tedavi yöntemidir.Adetin 21.günü yapılan ultrasonografi sonrası herhangi bir problem yoksa baskılayıcı tedaviye başlanır.Baskılayıcı tedaviyi takiben yumurtaların uyarılması için kas içine veya cilt altına günlük FSH veya FSH+LH içeren ilaçların enjeksiyonuna başlanır.Daha sonra aralıklı yapılan ultrasonografik tetkiklerle yumurta gelişimi takip edilir.Yumurta sayısı ve gelişim hızı yeterli ise tedaviye aynı dozlarda devam edilir.Yumurtalar belirli büyüklüğe ulaşınca çatlatma iğnesi yapılarak, belirli saat sonra yumurta toplama ve işlem için hasta ve eşi hastaneye çağrılır.

    Embriyo dondurma ( embriyo freezing) nedir?

    Bazı vakalarda yumurta sayısınada bağlı olarak çok sayıda embriyo gelişir.Transferden sonra elimizde yeterli kalite ve sayıda embryo kalmış ise embriyo dondurma işlemi yapılabilir. Eşlerden birinin ölümü, boşanma veya eşlerin beraberce isteği doğrultusunda imha edilebilir .Aksi takdirde üç yıl saklanabilmektedir. Dondurulan embriyolar sayesinde çiftler, gebelik olmamışsa veya ikinci bir gebelik isteğinde mevcut embriyolar çözülerek bir gebe kalma şansı daha elde edebilmektedir.Ancak gebe kalma oranı dondurulmuş embriyo transferinde daha düşüktür.

    "Günümüzde tüp bebek uygulamalarında dikkate alınmaya başlayan önemli bir nokta tüp bebek tedavisinin kalite yönetimidir.Burada ailenin eline vereceğimiz sağlıklı bir bebek son ürünümüz ise; bu ürünün oluşum aşamalarının her basamağı, vereceğimiz son ürünün kalitesini belirlemektedir."

    Kaynak: Op. Dr. Nihâl ÇAKIR
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Hepatit B, Verem (Tüberküloz), Pnömoni (Zaturre)


    HEPATİT B

    Hepatit B hastalığı karaciğerin iltihabına neden olan viral bir hastalık olup,hastalık bu virüsü taşıyan anneden bebeğe doğum esnasında bulaşabilmekte ve bebekte müzmin hepatit adı verilen karaciğerin iltihaplanmasına,karaciğer yetmezliğine siroz ve daha sonra karaciğer kanserine yol açmaktadır.Hepatit Bvirüsinün daha farklı bulaşma yollarrı da mevcut olup bunlar,kan ve kan ürünleri yoluyla (hastalığı taşıyan kişiye uygulanan bir iğnenin sağlam kişiye batması.kan nakli ile) tükürük dahil tüm vücut salgılarıyla,cinsel ilişki ile de olabilmektedir. Hepatit B hastalığının yayılmasında aile içi geçiş ve kreş , okul gibi toplu yaşanan yerlerde görülen bulaşma oranı önemli bir rol oynamaktadır.Ülkemizde Hepatit B konusunda yapılan araştırmalar sonucunda yaklaşık 3 milyon kişinin bu hastalığı taşıdığı ve her yıl 160.000 bebeğin bu virüsü taşıyan annelerden doğduğunu ortaya koymaktadır. Bebek,bu virüs ile doğum esnasında göbek kordonu kesilirken temas etmekte ve bu bebeklerin %90'ı kronik(müzmün) taşıyıcı olmaktadırlar.Hepatit B mikrobu taşıyıcısı olan her yüz bebekten onunun siroz ya da karaciğer kanseri olacağı dikkate alındığında tedazisi olmayan bu hastalığın boyutları korkutucu ollmaktadır. Hastalığı taşıyan bireylerin öneli bir bulgu vermemesi bu hastalığın yayılımını kolaylaştırmıştır.O nedenle ,tüm anne adaylarının Hepatit B yönünden bir kan testi yaptırmaları ,doğacak bebekleri açısından son derece önemlidir.bu test sonucunda ,anne Hepatit B taşıyıcısı çıkarsa bebeğin koruma altına alınması gerekmektedir .Geç kalındığında ise bu hastalığın tedavisi olmadığından yapılabilecek pek fazla bir şey kalmamaktadır.Anne adayları ,Hepatit B yönünden taşıyıcı çıkmasa bile ,bu hastalığın toplumumuzdaki sıklığı düşünüldüğünde bebek ve diğer aile bireylerinin mutlaka aşılanması gerçeği ortaya çıkmaktadır.Dünya Sağlık Örgütü,çok ciddi boyutları olan Hepatit B hastalığına karşı aşılamayı 1997 yılı başından itibaren tüm ülkelerde zorunlu hale getirmiştir.

    HEPATİT B AŞISI

    Hepatit B virüsü ,parçalanarak hastalık yapma kabiliyeti ortadan kaldırılmakta ve etkisiz hale getirilen bu mikrobun bazı bölümleri alınarak hazırlanan aşılar tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.Aşının hastalık yapma ihtimali kesinlikle yoktur.Günümüzde geliştirilen modern aşılar sayesinde bu hastalığa karşı artık % 100'e yakın bir korunma söz konusu olup ,bu aşının bedelinin tamamı devletimiz tarafından karşılanmakta,devlet memurları ve sigortalılar aşı için herhangi bir bedel ödememektedir. Hepatit B aşısı ,1 ay arayla 3 doz ve ilk dozdan bir yıl sonra uygulanan bir hatırlatma dozu şeklinde 4 defa uygulanmaktadır.Bu şema ile oldukça yüksek ve kalıcı bir korunma sağlanmaktadır.Hepatit B aşısı için geçerli olan diğer bir şema ise 1 ay ara ile uygulanan 2 doz ve ve ilk dozdan 6 ay sonra uygulanan hatırlatma dozu şeklindedir.Aşı adale içerisine ya da cilt altına uygulanabilmekte ve % 100 koruyucu olmaktadır.Hepatit B aşısı ,diğer aşılar ile birlikte aynı anda farklı bölgelerden uygulanabilmektedir.Taşıyıcı anneden doğan bebeklerin tercihen doğduğu gün ya da ilk üç gün içerisinde mutlaka birinci doz aşıyı alması gerekmektedir.Üç doz aşısını ve birinci yıldaki ilk hatırlatma dozunu alan tüm çocuk ve erişkinlerin her beş yılda bir tek doz Hepatit B aşısı olmaları önerilmektedir.Bu aşı sadece bir çocukluk aşısı olmayıp,Hepatit B ile temas etme olasılığı olan herkese, yani taşıyıcı olmayan bebek, ,çocuk,erişkin,yaşlı tüm bireylere uygulanmalıdır.Aşının hiçbir ciddi yan etkisi yoktur.

    VEREM (TÜBERKÜLOZ)

    Tüberküloz ya da halk arasında verem (ince hastalık) olarak bilinen ve her yaşta görülen bu hastalığın ,ağır ve ciddi sonuçları olabilmektedir.damlacık enfeksiyonu şeklinde solunum yoluyla giren mikrop,akciğerlere yerleşmekte ve oradan da beyin zarına ,kemik iliğine ve lenf bezlerine yayılabilmektedir.Bu durum özellikle çocuklarda ölüme kadar gidebilen çok ağır tablolar oluşturmaktadır.Tedavisinin çok uzun süreli olması ve bir çok ilacın birarada kullanılmasının gerekliliği ise hastalığın bir başka yönüdür.Verem hastalığı ,iyileşme sonrasında bile yaşam boyu süren solunum sistemi bozuklukları,zeka geriliği ve sakatlıklar gibi çok önemli kalıcı hasarlara neden olabilmektedir.

    VEREM AŞISI ( BCG )

    Verem aşısı ( BCG ) doğumdan sonra 3. Ay içerisinde tek doz şeklinde uygulanmalıdır.Daha sonra ,ilkokul 1. Ve 5. Sınıflar ile Lise 3.sınıflarda BCG aşısı hatırlatma ( rapel ) dozu yapılmalıdır.Aşı omuz bölgesinden cilt içine özel bir iğne ile uygulanmaktadır.Aşı yerinde 2-4 hafta sonra hafif bir yara oluşmakta ve bu yara kendiliğinden iyileşmektedir.Bu durum genellikle tedavi gerektirmemektedir,ancak bir hekimin tavsiyesinin alınmasında fayda vardır.

    PNÖMONİ (ZATÜRRE)

    Pnömokok adlı bir bakteri tarafından oluşturulan zatürre,birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bir halak sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir.Bu mikrop,damlacık enfeksiyonu şeklinde aksırık ve hapşırıkla hasta insanlardan sağlam kişi ve çocuklara bulaşmakta ve öncelikle akciğerlere yerleşmekte ve zatürreye neden olmaktadır.Hastalık yüksek ateş,öksürük,halsizlik ve solunum yetmezliği oluşturmakta ve bundan da öte vücuda giren mikrobun kan yoluyla yayılması sonucunda menenjite neden olabilmektedir.Etkin tedavi edilemeyen bebekler ve çocuklar bu hastalık nedeniyle hayatlarını kaybedebilmektedir.özellikle yetişkinlerde görülen menenjitlerin % 60-70 nedeni pnömokok adı verilen bu mikroptur.Son zamanlarda oldukça artan bilinçsiz ve doktor kontrolsüz antibiyotik kullanımı bu mikrobun ilaçlara karşı direncini arttırmış ve sonuçta bir çok antibiyotik bu mikroba karşı etkisiz kalmıştır.Bu nedenle zatürre ve mikroba bağlı beyin iltihaplarından korunmada tek ve en güvenilir yol kişilerin aşılanmasıdır.

    PNÖMOKOK AŞISI

    pnömokok aşısı ,bu hastalığı meydana getiren başlıca mikropların etkisiz hale getirilmesi ile hazırlanan karma bir aşıdır.Aşı, zatürre ve beyin iltihabı nedeni olan mikrobun 23 değişik tipine karşı koruyucu olacak şekilde hazırlanmış olup,bu tipler % 95 sıklıkla görülen mikrop tipleridir.Bu aşı 18 aylıktan büyük bebekler ile tüm çocuk ve erişkinlere önerilmekte ,dalağı alınmış ya da bağışıklık sistemi baskılanmış kişilere ise kesinlikle uygulanması gerekmektedir.Aşı tek doz şeklinde uygulanmakta ve daha sonra 5 yılda bir hatırlatma dozu yapılmaktadır.

    Kaynak: Gökçeada Devlet Hastanesi
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak


    Çocukluk çağının sık görülen ve tahmin edildiğinin aksine ciddi boyutları olan ve bu hastalıklar sonucunda gelişen ,zatürre,kalp yetmezliği,görme ve işitme kaybı,kısırlık,beyin iltihapları ve benzeri komplikasyonlar nedeniyle bu hastalıklardan korunma büyük önem taşımaktadır.

    KIZAMIK

    Kızamık her yıl dünyada bir milyondan fazla çocuğun ölümüne yol açan çok ciddi bir hastalıktır.Hastalık her yaşta görülmekle birlikte özellikle küçük çocuklarda ağır seyretmekte ve ölümle sonuçlanabilmektedir.Hastalık öksürük,aksırık ile damlacık enfeksiyonu denilen şekilde insandan insana kolayca bulaşmakta ve üst solunum yolu enfeksiyonu şeklinde başlamaktadır.kreş,yuva ve okul gibi toplu yaşanan yerlerde bulaşma daha çabuk ve sık olmaktadır.Burun akıntısı,aksırma ve göz kızarması,en sık karşılaşılan ilk belirtileridir.Daha sonra yüksek ateş,öksürük ve vücutta kulak arkasından başlayan kırmızı döküntüler gelişmekte ve bu döküntüler baş ve yüzden ,gövde ve kollara ,oradan sırt ve bacaklara yayılım göstermektedir.Hastalık sırasında genellikle zatürre,kulak iltihapları ve her ikibin çocuktan birinde ise beyin iltihapları oluşabilmektedir.hastalığın bu tür yan etkileri etkin ve uygun bir şekilde tedavi edilmezse ölümcül olabilmekte ve sakatlıklara yol açabilmektedir.

    KIZAMIKÇIK

    kızamıkçık,damlacık enfeksiyonu yoluyla insandan insana bulaşan ve ateş,boğaz ağrısı ve vücutta bir kaç gün süren deri döküntülerine neden olabilen bir hastalıktır. Hastalık yuva,kreş ve okul gibi kalabalık ortamlarda çok kısa sürede bulaşabilmekte ve çocuklarda genellikle hafif geçirilmektedir.Hastalık ergenlik çağında ve erişkinlerde daha ağır seyretmektedir.Birçok genç erişkinde ve büyükte kızamıkçık enfeksiyonu sırasında büyük eklemlerde ağrı ve kızarıklıkla seyreden eklem iltihapları görülür.Eklem sorunları kısa sürede geçer ancak nadiren kronikleştiği de olur. Kızamıkçığın en önemli ve ciddi tablosu hamile bayanların kızamıkçığa yakalanması sonucunda ortaya çıkmaktadır.Hamileliğin erken dönemlerinde kızamıkçığa yakalanılırsa bebekte körlük,sağırlık,beyin gelişimi bozuklukları ve zeka geriliği ,kalp bozuklukları,hatta düşükler ve ölü doğumlar görülebilir.Bu nedenle tüm kadınların hamile kalmadan önce bir kan testi ile kızamıkçık geçirip geçirmediğinin tesbit edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık daha önce geçirilmediyse tüm bayanların kızamıkçık aşısı ile aşılanmaları ve 3 ay süreyle hamile kalmamaları tavsiye edilmektedir.Aşılanan kişilerin %98'i bu hastalığa karşı yaşam boyu korunmaktadırlar.

    KABAKULAK

    Kabakulak,damlacık enfeksiyonu ile insandan insana bulaşmakta ve ateş,başağrısı,kulak ağrısı şeklinde belirtiler veren ve kulak memesi hizasında yanaklarda tek veya çift taraflı şişliğe neden olan tükürük bezlerinin iltihabıdır.Hastalık yapan kabakulak virüsü,vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta ve ayrıca pankreasın iltihaplanmasına ,beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasına (menenjit) ,erkek ve kadınlarda yumurtalıkları iltihaplanmalarına da neden olabilmekte ve sağırlık,kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.

    KIZAMIK,KIZAMIKÇIK,KABAKULAK AŞISI

    Hastalık yapan bu üç virüsün zayıflatılması ve hastalık yapıcı etkilerinin ortadan kaldırılması yoluyla geliştirilen üçlü Kızamık,Kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır.Bebekler anne karnındayken annenin bu hastalıklara karşı oluşturduğu bağışıklık cisimciklerini ( antikorlar) almakta ve bu şekilde yaşamın ilk aylarında doğal olarak korunmaktadırlar.Ancak,anneden geçen bu antikorların yavaş yavaş ortdan kalkması nedeniyle bebekler 9. Aydan itibaren korunmasız olarak kalabilmektedir.Bu nedenle tüm bebeklerin 9.aydan itibaren mutlaka bir doz kızamık aşısı almaları gerekmektedir. Kızamık,Kızamıkçık ve Kabakulak Karma aşısı,eğer bebeğe 9. Ayda kızamık aşısı yapılmadıysa 12.aydan itibaren uygulanmalıdır. Fakat 9. Ayda kızamık aşısı uygulanmışsa kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısının yapılma zamanı 15. Ay olmalıdır. Kızamık.kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı olan bebeklerde ,nadiren aşıdan 5 ile 12 gün sonra hafif ateş ve bazı hafif deri döküntüleri olabilmekte ve bu belirtiler tedaviye gerek kalmadan 1-2 günde kendiliğinden iyileşmektedir.Bu bebeklere doktor tavsiyesiyle bir iki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebiir . Kızamık.kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı ,bu hastalıklardan herhangi birini geçirmemiş erişkinlere de uygulanabilir.aşı yapılacak kişinin örneğin önceden kabakulak geçirmiş olması,bu üçlü karma aşının yapılmasını engelleyici bir neden değildir.Sadece hamilelere uygulanmaması gerekir.

    Kaynak: Gökçeada Devlet Hastanesi
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Hemofilus İnfluenza Tip B (Hib)


    Hib (Hemofilus influenza tip b ) 5 yaş altındaki çocuklarda sık görülen ve başta menenjit olmak üzere ölümle sonuçlanabilen birçok ağır hastalığa neden olan bir bakteridir. Hib kaynaklı infeksiyonlar ,5 yaş altındaki her çocuk için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır;çünkü; *özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde vücudun kendini enfeksiyonlardan koruyan bağışıklık sistemi tam olarak gelişmemiştir.Bu nedenle çocuklar aşılanarak korunma altına alınmalıdır. *5 yaş altındaki çocuklarda görülen bakteriyel menenjitlerin en sık nedeni Hib' dir Hib nasıl bulaşır,nasıl yayılır? 5 yaş altındaki her 100 çocuktan 5'i Hib bakterisini taşımaktadır.Hib enfeksiyonlarına yakalanan ya da sadece taşıyıcı olan çocukların solunum yollarında ve tükürüklerinde bol miktarda bulunan bakteriler öksürük,aksırık gibi yollarla dış ortama atılırlar.Sağlıklı çocukların ortamda bulunan Hib bakterilerini soluması ile hastalık damlacık enfeksiyonu şeklinde kolayca bulaşır.Özellikle kreş ve ana okullarındaki çocuklarda Hib enfeksiyonuna yakalanma riski daha fazladır. Hib nasıl hastalık yapar? Damlacıkenfeksiyonu ile alınan Hib bakterileri ,çocukların boğazında çoğaldıktan sonra kan dolaşımına geçerek farklı organlara yayılabilir ve yerleştiği organ veya bölgede hastalık yapar.Örneğin;Hib beyin zarlarında yerleşirse menenjite,akciğerlerde zatürreye ya da kulakta orta kulak iltihabına neden olur. Hib hangi hastalıklara neden olur? Hib,başta menenjit olmak üzere zatürre,kas ve eklem iltihabı,orta kulak iltihabı,sinüzit,yutak iltihabı gibi çeşitli enfeksiyon hastalıklarından sorumlu olabilmektedir. Hib enfeksiyonları ,aşı ile önlenebilir hastalıklardır.

    HİB MENENJİT

    Beyin ve omuriliği çevreleyen ve koruyan zarların iltihabına menenjit adı verilir.Menenjit ;baş ağrısı,kusma,kabızlık,ense sertliği,kabarık fontanel(bıngıldak),şuur bozuklukları ve yüksek ateş ile seyreden bir hastalıktır. 0-5 yaş arası çocuklarda görülen bakteriyel menenjitlerin en sık karşılaşılan etkeni Hib'dir. Erken ve uygun tedaviye rağmen Hib kaynaklı menenjit vakalarının % 20 sinde işitmekaybı(sağırlık),zeka geriliği,felçler ya da epilepsi ( sara) gibi nörolojik komplikasyonlar oluşmakta ,%3-8 i ölümle sonuçlanmaktadır.Bu oran gelişmekte olan ülkelerde daha da artmaktadır.Özellikle yuva,kreş ve anaokuluna giden çocuklarda menenjite yakalanma riski evde bakılan çocuklara oranla en az iki kat daha fazladır.Bu nedenle kalabalık ortamlarda bulunan bebek ve çocukların mutlaka Hib aşısı ile aşılanması gerekmektedir.

    Hib AŞISI

    Hib aşısı ,hemofilus influenza tip b mikrobunun parçalanarak etkisiz hale getirilmesi ile hazırlanmış olup ,çocukları bu mikropla oluşan hastalıklara karşı etkin bir şekilde korumaktadır.Hib aşısı ,bebek iki aylık olduktan sonra bir ay arayla 3 doz uygulanmalı ve bebek 18 aylık olunca bir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır.12 aylıktan büyük ( 1 yaşını doldurmuş) bebeklere Hib aşısı tek doz şeklinde uygulanmakta ve etkin bir korunma sağlamaktadır.Hib aşısının yan etkileri hemen hemen yok gibidir.Aşının,Difteri,Tetanoz,Boğmaca karma aşısı ile birlikte ,karıştırılarak aynı enjektör içerisinde ve aynı anda uygulanmasında ,herhangi bir sakınca yoktur.Aşının koruyuculuğu % 99-100 dür.hib aşısı tek aşı olarak bulunabileceği gibi,PasteurMerieux Connaught tarafından geliştirilen beşli aşı içerisinde difteri,tetanoz,boğmaca ve inaktive çocuk felci aşısı ile birlikte beşli aşı formunda üretilmektedir.

    5'Lİ KARMA AŞI

    Günümüzde başdöndürücü bir hızla gelişen bilim ve teknoloji sayesinde tedavisi güç ya da imkansız çeşitli hastalıklardan korunmamızı sağlayacak bir çok yeni aşı insanlığın hizmetine sunulmaktadır.Çocuklarımızın hayatını tehdit eden hastalıklara karşı geliştirilen her yeni aşı yeni bir iğne anlamına gelmektedir.Çok sayıda aşı için defalarca doktora gitmek,defalarca çocuğumuzun canını yakmak gerekmektedir.Bu sorunun çözümü ancak çok sayıda aşının tek enjektörde biraraya getirilerek uygulanması ile mümkündür.Fakat çok sayıda aşının küçük bir hacimde etkinlik ve güvenilirliğinden bir şey kaybetmeden birleştirilmesi çok yüksek bir teknoloji gerektirmektedir.Bilim dünyasındaki hızlı gelişmenin meydana getirdiği bu soruna Pasteur Merieux Connaught 'un yüksek teknolojisi çözüm getirdi:pENTACT-HIB Serum ve aşıda dünya lideri olan Pasteur Merieux Connaught tarafından yüksek üretim teknolojisi ile üretilen bu aşı ,tam beş hastalığa karşı tek enjektörde koruma sağlamaktadır. Bu aşı ile difteri,tetanoz,boğmaca ,çocuk felci ve menenjit başta olmak üzere Hib kaynaklı enfeksiyonlara karşı vücudun farklı bölgelerinden defalarca aşı yapma gereği de ortadan kalkmıştır.Bebekler doğumu izleyen 2,4,6 ya da 2,3,4'üncü aylarda aşılanmalı,18.ayda ek bir hatırlatma dozu uygulanmalıdır. Özel ince iğneli kendinden cam enjektörü uygulama kolaylığı sağlamaktadır.

    Kaynak: Gökçeada Devlet Hastanesi
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Aşı Nedir?


    İnsan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs,bakteri vb. mikropların hastalık yapma kudretlerinden arındırılarak ya da bazı mikrop ların salgıladığı zehirlerin etkisinin ortadan kaldırılarak sağlam kişilere verilmesi için geliştirilen biyolojik maddelere aşı denilmektedir. AŞI:Kişileri hastalıklardan ve onun kötü sonuçlarından koruyabilmesi için sağlam ve risk altındaki kişilere uygulanmaktadır.Aşıların tedavi edici özellikleri yoktur!!!...Yani herhangi bir hastalık oluştuktan sonra hasta kişiye aşı yapmanın yararı olmamaktadır.Aşılar,ağız yoluyla,adale içerisine,cilt altına veya cilt içine verilmek suretiyle uygulanabilirler.hangi yoldan verilirse verilsin,aşılar vücudu- muzu hastalıklara karşı koruyan ve savunma cisimcikleri olarak isimlendirilen antikorları oluştururlar. Oluşan antikorlar vücutta uzun süre kalırlar ve bu süre içinde aynı mikrop vücuda tekrar girerse ,bu mikrobun hastalık oluşturmasına fırsat vermeden ortadan kaldırıl masını sağlarlar. Herhangi bir aşının koruyucu etki gösterebilmesi için uygun yaşlarda ve uygun aralıklarla yapılması şarttır.Zira aşıların çocuklara hastalıklara yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemlerden önce yapılması gerekmektedir.Yapılan geniş araştır malar sonucunda her aşı için belirli bir aşı takvimi geliştirilmişdir.

    AŞI TİPLERİ NELERDİR?

    Aşıların üretimi, hastalığa neden olan bakteri ve virüsler ya da bunların salgıladığı toksitler yani zehirler kullanılarak yapılalır.Tabii ki bunlar vücuda verilmeden önce teknoloji gerek- tiren çeşitli işlemlerden geçilerek hastalık yapıcı etkileri ortadan kaldırır. Başlıca aşı tipleri şunlardır: Canlı Aşılar: Aşı içerisindeki mikroorganizma canlı olmala birlikte vücut için tamamen zararsız hale getirilmiştir.Verem,kızamık,kızamıkçık ve kabakulak aşıları buna örnektir. Ölü Aşılar:Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürülmüştür.Ancak vücudu uyararak antikor dediğimiz koruyucu maddelerin yapılmasını sağlayacak özellikleri korunmuştur.Boğmaca aşısı buna örnektir. Subünüt Aşılar: Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürüldükten sonra parçalanarak,bu par- çalardan vücudu uyararak koruyucu antikorların yapılmasını sağlayacak parçaları aşı yapı- mında kullanılmaktadır.Örnek olarak Hepatit B ve grip aşıları verilebilir. Toksoid aşıları: Bu tür aşılarda mikroorganizmaların kendileri kullanılmaz.Bazılarının ürettiği zehirler çeşitli kimyasal maddelerle işlenir ve hastalık yapıcı etkileri yok edilerek aşı yapımında kullanılır.Tetonoz ve difteri aşıları bu tip aşılardır

    AŞILARIN ETKİ MEKANİZMASI

    Aşıların, hastalık yapma yetenekleri olmasa da aşı uygulanan vücut gerçekten hastalık ile karşılaşmış gibi davranır ve önlem almaya başlar. Mikropları öldürmekle görevli hücreler ve koruyucu antikor salgılayan hücreler aşı yoluyla verilen hastalık etkenini tanır ve diğer tüm koruyucu sistemleri harekete geçirir.Aşı ile verilen ve hastalık yapıcı özelliği olmayan etkeni yok edilirken tüm özelliği olmayan hastalık etkeni yok edilirken tüm özellikleri hafızaya alınır.Vücut daha sonra gerçek hastalık etkeni ile karşılaştığında özelliklerini hemen hatırlayarak hastalık oluşturmasına fırsat vermeden yok eder.Canlı aşılar ile vücuda verilen mikroorganizmalar çoğalmaya başlar. Ama zayıflatılmış olduklarından üremeleri hastalıkla sonuçlanmaz veya çok hafif belirtiler gelişir.Sonuçta gerçek mikropların meydana getirdiğine benzer bir baığışıklık ortaya çıkar.Ölü ve toksoid (zehir) aşılar hastalık belirtilerine yol açmaz ama vücutta bunlara karşı antikor üretilir. Çocukların bağışıklık sistemi, bebeklik döneminde tam gelişmediği için bazı aşıların belirli aralıklarla tekrarlanması gerekmektedir. Örneğin; Difteri,Tetanoz,Boğmaca(Karma) aşıları ile Çocuk felci aşısının ve çocukluk çağı menenjit aşısının (HIB) birer ay arayla üç kez yapılması ve son dozdan bir yıl sonrs hatırlatma dozu daha yapılması gerekmektedir

    AŞILAR ZARAR VERİR Mİ?

    Günümüz modern teknolojisi ile üretilen aşılarda yan etki olasılığı hiç yok denecek kadar azaltılmıştır. Aşı uygulandıktan sonra çok nadir olarak vücutta ve aşı yerinde bir takım yan etkiler oluşabilir.Bu yan etkiler çok nadir olmakla birlikte genellikle çok yüksek ateş, aşı yerinde ağrı ve kızarıklık şeklindedir.Bu yan etkiler genelde kısa süreli olup doktor tedavisi gerektirmezler ve annelerin basit önlemler almasıyla kolaylıkla ortadan kaldırılabilir.Aşı uygulaması sonrasında çok nadir olmakla birlikte aşı bileşiminde bulunan maadelere karşı oluşan alerjik ve sistemik reaksiyonlar görülebilmektedir.Ancak bu reaksiyonlar, hastalığın oluşması ile ortaya çıkabilecek ağır sonuçların yanında mukayese edilemeyecek derecede önemsiz kalmakta ve çok daha hafif olmaktadır

    AŞILARIN YAPILMAMASI GEREKEN DURUMLAR

    Zannedildiğinin aksine, aşıların yapılmasını engelleyecek faktörler çok kısıtlıdır.Halkımız tarafından inanılan ve bu nedenle çocukların aşıya götürülmesini engelleyen hafif ateş,ishal, bir engel teşkil etmediği artık bilimsel araştırmalar ile kanıtlanmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatının yayınladığı bilgilere göre çocuğa aşı yapılması sırasında gözden geçirilmesi gereken durumlar şunlardır: -Lösemi, Lenfama gibi kötü huylu hastalığı olan ve diğer kanserli çocuklar, -Aktif verem hastaları, -Ağır derecede zatürre,böbrek yetmezliği,metabolizma hastalıkları gibi hastane tedavisi gerektirecek durumda olanlar, -Kortizon tedavisi görenler, -Işın (Radyoterapi) tedavisi görenler. Yukarıda belirtilen hastalığı olan kişilere aşı uygulanıp uygulanmaması ve hangi aşıların uygulanması gerektiği konusunda kararın hastayı izleyen hekim tarafından verilmesi gerekmektedir.Yukarıda belirtilen hastalıklar dışında hastalığı olan ya da sağlam olan tüm bebek ve çocukların aşı takvimine uygun olarak mevsim ayıt edilmeden gerekli tüm aşıları yapılmalıdır.

    AŞILARIN SAKLANMASI,KORUNMASI,NAKLİ

    Aşılar yapı olarak biyolojik ürünler olarak bilinen bir gruba girerler.Dikkat edilmediğinde, biyolojik ürünler kolaylıkla zarar görebilrler.Özellikle ISI-GÜNEŞ IŞIĞI,DONMA bu zararlı etkenlerin başında gelmektedir.Bu nedenle biyolojik ürünler olarak bilinen aşı,serum ve bazı kan ürünlerinin diğer ilaç ve kimyevi ürünlerden farklı bir depolama ve sevkiyat özelliği vardır. Aşıların etkinliklerinin azalmaması için üretildikleri andan, kişilere uygulanıncaya kadar geçen süre içerisinde uygun ısısda depolanmasını vr taşınmasını sağlayan sisteme "soğuk zincir" ası verilmektedir.Soğuk zincirin bir halkasında meydana gelebilecek bir aksaklık, etkinliğini kaybetmiş bir aşının kişilere uygulanmasına neden olabilecektir. Tüm aşılar ısısya hassastırlar.B.C.G. ve kızamık aşıları gibi bazıları ise ayrıca gün ışığına da (U.V) hassasiyet göstermektedirler., Biyolojik ürünler,özellikle aşılar üretildikleri andan ititbaren ısı artışı riski altındadırlar.Bu nedenle depolanma sevkiyat sırasında meydana gelebilecek ısı artışlarından aşıları korumak gereklidir.Az veya çok ısıyla karşılaşma, aşıyı olumsuz etkilemekte ve aşı tekrar uygun ısılara konulsa dahi, ısı artışının yapmış olduğu etki ortadan kalmamaktadır.Bu konuda Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) örneği çok ilgi çekicidir: "Yumurta bir kez haşlandıktan sonra ne yaparsanız yapın eski haline döndürülemez,aşıların protein kompozisyonunda ısıya maruz kalmaları ile oluşan değişikliklerin bu örnekte olduğu gibi geri dönüşümü mümkün değildir." Yüksek ısıyla olduğu kadar çok düşük ısıyla karşılaşmada aşıların inaktif hale gelmesine neden olmaktadır.Bu nedenle en ideal ısı +2 C ile +8 C arasındaki buzdolabı raf ısısıdır. Dünyanın en büyük aşı ürteticisi olan Pasteur Merieux Connaught, soğuk zincir sistemi üzerinde titizlikle durmakta tüm soğuk hava depo ve dolaplarında aşı ve serumların uygun ısıslarda depolanmasını elektronik sistemlerle günlük olarak izlenmekte, aşıların akli sırasında termos özelliğindeki özel izotermik kutular ve buz aküleri kullanmaktadır.

    Kaynak: Gökçeada Devlet Hastanesi
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Aşı ile Korunulabilir Hastalıklar


    DİFTERİ, BOĞMACA VE TETANOZ

    Çocukluk döneminin ağır ve ciddi hastalıklarından olan Difteri,Boğmaca ve Tetanoz hastalıkları yapılan geniş aşılama çalışmaları ile önemli derecede ortadan kaldırılmış olmakla brlikte maalesef tüm çabalara rağmen bu hastalıkların kökü kazınamamıştır.Bu üç hastalık artık ender olarak görülsede hastalığın ciddiyeti, olumsuz sonuçları ve ölümlere yol açması bu hastalıklara karşı aşılamanın önemini açıklamaktadır.

    DİFTERİ

    Difteri,salya ve tükürük gibi salyalarla temas edilmesi veya bu mikropla kirlenmiş maddelerin (oyuncak vb.)ağıza götürülmesiyle ve solunum yoluyla bulaşmaktadır.Difteri mirobu çok güçlü bir zehir salgılayarak burunda ve boğazda solunumu engelleyici bir enfeksiyona, kalp yetmezliğine, sinir sisteminde hasarlara neden olabilir.Hastalanan her on kişiden birisi maalesef her türlü tedaviye rağmen hayatını kaymektedir.

    BOĞMACA

    Boğmaca tüm yaşlarda ve hatta erişkinlerde bile ortaya çıkabilen,nefes almayı engelleyecek biçimde öksürük nöbetlerine neden olan bir hastalıktır.Bu öksürük nöbetleri 6-l2 hafta arasında sürmekte ve bu nöbetlerin ardından birçok çocukta kilo kayıplarına bile neden olabilen kusmalar görülmektedir.Ayrıca, boğmaca 1 yaş altındaki çocuklarda daha sık olmak üzere zatürreye,beyin ve göz içi kanamalarına ve ölümlere neden olabilmektedir.

    TETANOZ

    Tetanoz mikrobu, genellikle toprakta yaşayan, vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahigirebilen bir mikroptur.Mikrop salgıladığı "tetanoz zehiri" ile omiriliğe ve sinir sistemine zarar vermekte ve gelişmiş tüm tedavi olanaklarına rağmen hala 10 hastadan 6'sının ölümüne yol açmaktadır.Oksijensiz ortamda yaşayan bu mikrpo paslı çivi, bıçak gibi maddelerin yanısıra cam kesiği, hayvan pisliği ve açık yaraların toprakla temas etmesi ve sonucunda insanlara bulaşmaktadır. Tetanoz hastalığı en sık yaşamın birinci ayının bititminden önce görülmekte ve "Yenidoğan Tetanozu" adını almaktadır.Yeni doğan bebekler, tetanoz mikrobuyla ya sağlıksız şarrlardaki doğum esnasında yada doğum sonrası göbek bağının steril olmayan koşullarda yapılması nedeniyle karşılaşmaktadır.Doğum sonrasında göbek kordonunun mikropla temas etmiş bıçak, jilet ve hatta cam ile kesilmesi sonucunda bebeğe bulaşmakta ve kana karışan mikroplar yoluyla hastalık ortaya çıkmaktadır.Bu bebeklerin hemen hepsi her türlü tedaviye rağmen daha yaşamın ilk günlerinde ölmektedirler.Tetanoz hastalığının bebeklerdeki en önemli üç belirtisi; emme güçlüğü kasılmalar ve teskin edilemeyen ağlamadır. Bebekleri Yenidoğan Tetanozundan korumak için, anne adaylararının gebeliklerinin 3.ayından ititbaren mutlaka tetanoz aşısı olmaları gerekmektedir.Tetanoz aşısı olmaları gerekmektedir.Tetanoz aşısı hem anneyi hem de bebeği koruyacağı gibi ne anne nede doğacak bebeğine karşı zararlı bir etkisi olmaz.İster hastanede, ister farklı bir ortam ve koşulda doğum yapılacak olsun tüm anne adaylarının aşılanması gereklidir.Bu uygulama devletimizin sağlık politikasıdır.

    DİFTERİ,BOĞMACA VE TETANOZ AŞISI(3LÜ KARMA AŞI)

    Karma aşılar,çocukları Difteri,Boğmaca ve Tetanoz hastalıklarına karşı korumak için uygulanmaktadır.Yeni doğan bir bebek ,yaşamını ikinci ayından itibaren 1-2 ay arayla 3 kez aşılanmalı ve ardından 18. Ayda bir hatırlatma dozu yapılmalıdır.İlkokul 1.sınıfında ise boğmaca çıkarılarak,sadece Difteri-Tetanoz karma aşısı yapılmalıdır.(Bu dönemde ayrıca verem,çocuk felci ve kızamık-kızamıkcık-kabakulak aşıları uygulanmalıdır.) Gelişen bilim ve teknoloji,çok sayıda hastalığa karşı tek enjeksiyon ile koruma sağlamaya yönelik yeni aşıları geliştirme çabasındadır.Günümüzde Difteri,Boğmaca ve Tetanoz aşılarına çocuk felci ve Hib menenjit aşısı eklenerek oluşturulan beşli aşı Pasteur Merieux Connaught tarafından geliştirilerek kullanıma sunulmuştur.Dünyanın ilk beşli aşısı olan bu aşı ileriki bölümlerimizde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Aşı kola ya da bacağın ön kısmına adale içi yolla ya da cilt altına uygulanmaktadır.

    ÇOCUK FELCİ (POLİOMİYELİT)

    Çocuk Felci hastalığının nedeni,polio virüsü denilen bir mikroptur.Çevre koşularının kötü olduğu yerlerde suların,besinlerin mikroplu dışkı ile kirlenmesi ve kalabalık ortamlarda havaya yayılan mikropların solunmasıyla bulaşır.Hastalığa yakalanan çocuklarda hafif ateş,baş ağrısı,kas ağrıları,bulantı -kusma gibi her hastalıkta görülebilecek ortak bulgular mevcuttur.Bazı çocuklarda hastalık bu bulgularla sınırlı kalırken , bazılarında ise ,kalıcı felçler meydana gelmektedir.Felçler çok tipik olarak yumuşaktır.Yani kaslar sert ve kasılmış durumda değildir.Felçler genel olarak, çocuğun kendini ayağa kaldırmasında ve yürümesinde güçlük şeklinde ilk bulgularını verir.Çoğu hastada felç olan bacak ya da kolda duyu kaybı yoktur.İğne batırıldığında bunu hissederler. Bir yaşından büyük yaş grubundaki hassas çocuklar ve yetişkinler mikrobu kaptıklarında felç gelişmesi açısından daha büyük risk altındadırlar.Felç gelişen hastalarda ölüm oranı %2 ile % 20 arasında değişmekte ancak ,beyindeki solunum merkezinin etkilenmesiyle bu oran % 40'a kadar çıkabilmektedir. Çocuk felci hastalığının çiçek hastalığında olduğu gibi ülkemizde ve tüm dünyada kökünün kazınması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır.bazı ülkeler bunu başarmıştır ama ne yazık ki Türkiye'ni' de aralarında bulunduğu birçok ülke için çocuk felci büyük bir sorun olmaya devam etmektedir.Tedavisi bulunmayan ,kalıcı sakatlıklar ve ölümlere neden olan bu hastalığın kökünün kazınması , ancak aşılanma ile mümkündür.Hem bu açıdan hem de virüsün çevremizde yayagın olarak bulunması nedeniyle çocuk felci aşılamasının önemi oldukça artmaktadır.

    ÇOCUK FELCİ AŞILARI

    Günümüzde çocuk felci hastalığına karşı kullanılan iki farklı aşı vardır.İnaktive Çocuk Felci Aşısı (Enjeksiyon şeklinde uygulanır ) ve Oral Çocuk Felci Aşısı (Ağızdan damla şeklinde verilir.) İnaktive Çocuk Felci Aşısı Ölü aşıdır.Son derece güvenli ve etkin olması en önemli özelliğidir.Yaşamın ikinci ayından başlayarak 1- 2 ay arayla toplam 3 doz enjeksiyon şeklinde uygulanır.Bebek 18 aylık olduğunda bir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır.Pasteur Merieux Connaught tarafından geliştirilen beşli aşı içerisinde difteri,tetanoz,boğmaca ve Hib aşıları birlikte bulunmaktadır. Başta sanayileşmiş ülkeler olmak üzere bir çok ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır.Çocuk felcine karşı bireysel korunmanın sağlanmasında vazgeçilmez bir aşıdır. Oral Çocuk Felci Aşısı Ağızdan damla şeklinde verilerek uygulanmaktadır.Oldukça etkin bir aşı olmakla birlikte aşının verilmesi sırasında çocuğun kusması ya da tükürmesi gibi durumlardan olumsuz etkilenebilmektedir.Aşı uygulanması esnasında ishali olan bebeklere bir ay sonra bir doz aşının daha uygulanması tavsiye edilmektedir.Çocuk felcine karşı toplumsal korunmanın sağlanmasında önemi vardır.

    İNAKTİVE VE ORAL ÇOCUK FELCİ AŞILARININ BİRLİKTE KULLANIMI

    Yapılan çalışmalar,bu hastalığa karşı en iyi korunmanın inaktive ve oral çocuk felci aşılarının ardışık kullanılması ile sağlanabileceğini göstermektedir.Ardışık kullanım önce inaktive ,ardından oral olmak üzere çocuğa farklı zamanlarda her iki aşının da verilmesi prensibine dayanır.Birçok ülkede tercih edilen bu uygulama ;aşılamaya 2,4,6 ya da 2,3,4. aylarda beşli aşı ile başlanan çocuklara 18.aydaki hatırlatıcı dozun ağızdan oral aşı şeklinde verilmesi ile gerçekleştirilmektedir. İnaktive ve oral çocuk felci aşılarını ardışık kullanmanın sağladığı en büyük avantaj ,inaktive aşı ile önce bireysel korunmanın sağlanması,daha sonra oral aşı ile toplumsal korunmanın sağlanmasıdır.Böylece çocuk felci hastalığına karşı hem bireyde hem de toplumda çok güçlü ve kalıcı bir bağışıklama sağlanması mümkün olur. Çocuk felci aşılarının her iki çeşidi de ,difteri,tetanoz,boğmaca ve diğer çocukluk aşıları ile birlikte ve aynı gün uygulanabilir.Aşı uygulanmasından sonra annelerin bebeklerini emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur.Aşıdan hemen sonra dahi bebeğe mama,süt ve diğer besinler verilebilir, herhangi bir süre kısıtlaması yoktur.
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Bağışıklık Nedir?


    Yeryüzünde yaşayan ve kısaca mikrop diye tanımlanan virüs bakteri gibi zarar verici etmenlerin çeşitliliği göz önüne alındığında insanoğlunun böyle bir ortamda hastalanmadan yaşamını sürdürebilmesinin ne kadar güç olduğu ortadadır.Bu ortamda insanın yaşamasını sağlayan ve dış zararlı etkenlere karşı koyan vücudun savunma sistemine "Bağışıklık Sistemi" adı verilmektedir. Bağışıklık sistemi Özgül ve Özgül Olmayan Bağışıklık Sistemi olarak iki başlık altında incelenmektedir. Özgül Olmayan Bağışıklık Sistemi;vücudumuza zarar verebilecek tüm etkenlere karşı hiçbir ayırım yapmadan savunma yapar.Örneğin derinin salgıları ile tüm vücut yüzeyinde oluşturduğu tabaka ,burun tüyleri ve mide asidi gibi savunma mekanizmaları mikropların vücuda girmesini engellemekte ya da girse bile hastalık yapmasını önlemektedir. Özgül Bağışıklık Sistemi;vücudumuza giren mikropları tanımlayarak onlara karşı özel bir savunma yapmaktadır.Vücudumuz kendi yapısını çok iyi tanımakta ve kendisine yabancı olan her türlü mikropları ayırt edebilmektedir.Vücut,kendisine yabancı mikropların yapısını tanımladıktan sonra bu yapıları etkisiz hale getirebi- lecek savunma cisimcikleri (antikorlar) yapmasına fırsat vermeden antikorlar tarafından etkisiz hale getirilmektedir.Örneğin,kızamık geçiren bir çocuk bu nedenle yaşamı boyunca bir daha kızamığa yakalanmamaktadır. Ancak bir kez geçirildiğinde bile ağır seyreden ve ölüm,sakatlık,zeka geriliği gibi ciddi sonuçlara neden olabilen hastalıkların varlığı söz konusu olduğunda kişileri bu hastalıklardan korumanın ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.Hastalıklardan korunmak için önerilen birçok yol olmasına karşın; korunmada en etkin,en güvenli ve en ucuz yöntem kişilerin aşılanmasıdır.
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Gebelik ve Sigara


    Bilindiği gibi sigara hayatımızın tüm dönemlerinde,vücudumuzun tüm organları için zararlı olmakla birlikte, özellikle kalp,dolaşım sistemi ve solunum sistemimiz için çok daha endişe vericidir.Sigaranın vücuda olan zararları içinde taşıdığı maddelerle ilgilidir.Bu maddeler genel olarak ; karbonmonoksit,nikotin,kurşun ve benzeri zararlı maddelerdir.Bu maddeler nasıl ki içene zarar veriyorsa aynı şekilde içen anne adayının bebeğine de zarar verecektir.Hatta bebek,yeni gelişmekte olan bir canlı olduğu için bunlardan çok daha fazla zarar görerek gebelik boyunca,doğum sırasında ya da doğumdan sonra tüm yaşamı boyunca etkilenebileceği durumlara maruz kalabilecektir.

    Sigaranın vücut üzerindeki etkilerini genel olarak erken ve geç dönem etkiler olarak ikiye ayırmak mümkündür.

    ERKEN ETKİLER ; sigara içindeki maddelerin vücuda girmesi ile vücutta meydana gelen değişimlerdir.Bunlar ;




    1) Atar damarlarda daralma ( vazokonstrüksiyon )

    2) Damar duvarına olan kan basıncının artması

    3) Tansiyon yükselmesi ( hipertansiyon )

    4) Çarpıntı ( taşikardi )

    5) Kanın oksijen taşıma kapasitesinin azalması

    6) Buna bağlı olarak dokulara giden oksijen miktarının azalması


    GEÇ ETKİLER ; Bunlar uzu süreli sigaraya maruziyet ile ortaya çıkan klinik tablolardır ;




    1) Solunum sistemi hastalıkları ( Kronik bronşit,nefes darlığı,gibi )

    2) Dolaşım sistemi hastalıkları ( ateroskleroz,damar tıkanıklıkları,flebit,vs )

    3) Kalp hastalıkları ( özellikle koroner damarların tıkanmasına bağlı enfarktüs riskinin artması )

    4) Vücutta C vitaminini inaktive ederek enfeksiyonlar başta olmak üzere bir çok hastalığa karşı savunma gücümüzü azaltır)

    5) Hemen tüm kanserlerin etiyolojisinde ( oluşmasında ) sigaranın yeri vardır.Özellikle akciğer,dudak,gırtlak ve nefes borusu kanserleri sigara içenlerde içmeyenlere göre çok daha fazla sıklıkta görülmektedir.


    Yapılan bir çalışmada ; nikotin koklatılan veya enjekte edilen albino sıçanlardan doğan yavruların küçük,doğum ağırlıkları noksan, ölüm oranlarının yüksek olduğu,annelerin yavrularını besleme davranışlarının değiştiği ve emzirmelerinin zorlaştığı,bazılarının yavrularını yadikleri ve çoğunun yavruları ile ilgilenmedikleri tesbit edilmiştir.Bu konuda yapılan bir çok çalışma vardır ve sonuçlar hemen hemen birbirine benzer bulunmuştur.

    Gebelikte sigaranın bebek üzerindeki etkileri genel olarak şunlardır ;




    1) Doğan bebeklerin bir çoğunda doğum tartısı düşük olur

    2) Doğum ağırlığı düşük olan bebeklerde dış dünyaya adaptasyon zorlukları görülür

    3) Bebeği doğumdan sonra koruyacak olan ve ilk olarak anneden aldığı koruyucu antikorların zarar görmesi sonucu bağışıklık sisteminde zayıflık olur

    4) Düşük ihtimali artar

    5) Bebeğin anne karnında ölüm ihtimali artar

    6) Poş denilen gebelik zarının erken yırtılması riski daha yüksektir

    7) Erken doğum tehdidini artırır

    8) Gelişme geriliğine neden olabilir

    9) Gebelik kanamalarında artış görülür ( placenta previa ve placenta dekolmanı gibi ölüme kadar gidebilen ağır kanamalardır )

    10) Lohusa annenin süt miktarında azalmaya neden olur

    11) Plasenta ( bebeğin eşi ) daha ince,çeperi geniş,kalsifikasyon ( ölü saha ) odakları daha yaygındır.Bunlar yetersiz oksijenlenmeye ( hipoksi ) karşı plasentanın cevabıdır.

    12) Çocuklar genellikle hiperkinetik olurlar.


    Bu etkilerin oluşabilmesi için günde şu sayıda sigara içilmesi gerekir diye bir kaide yoktur.Ne kadar çok sigara içilirse o kadar çok risk oluşur.Yani günde 5 sigara içene göre 15 sigara içende risk daha fazla olacaktır.
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Gebelikte Risk Faktörleri


    Risk Faktörü : Gebelik başından lohusalık sonuna kadar süren dönem boyunca anne ve / veya bebeği etkileyebilecek normal olmayan her türlü durumun görülme olasılığını arttıran faktörlerdir.

    Gebeliğinizde tesbit edilen belli bir risk faktörünün olması, o riskin mutlaka gerçekleşeceği anlamını taşımaz, yanlızca riskin yükseldiğini gösterir. Aynı şekilde risk faktörü olmaması da, gebeliğinizin tümüyle sorunsuz geçeceği anlamını taşımaz, ancak gebeliğinizin sorunsuz seyretme olasılığının yüksek olduğunu gösterir.

    Risk faktörlerinin gebelik öncesinde tesbit edilmesi, özceden önlem alınması açısından önemlidir. Çünkü risk faktörlerinin büyük bir kısmı kontrol edilebilir olan faktörlerdir (sigara, anemi / kansızlık, kronik hipertansiyon ya da diabet gibi).

    Önceden tesbit edilemeyen risk faktörleri için ise doktor kontrolü altında olunduğunda henüz risk gerçekleşmeden ön belirtilerinden önlem alınmaya çalışılabilir (daha önceden ölüdoğum yapmış bir anne adayının bebeğinin iyilik durumunun sık olarak değerlendirilmesi ve gerektiği durumlarda müdahale edilmesi gibi).

    Gebelikte problem yaratabilecek muhtemel risk faktörleri şunlardır ;




    1 ) Anne ve baba yaşı ; Anne adayları için ideal gebelik yaşı 18 – 35 iken baba adayları için 18 – 40 dır.Bu yaşların üzerindeki gebelikler normal olamaz diye bir kaide yoktur ancak bir çok problemin gelişebilmesi açısından daha büyük bir risk alınmış olur. Örneğin bebekte down hastalığı ( Trizomi ) riski 35 yaşın üzerindeki anne adaylarında çok daha yüksektir.Aynı şekilde baba adayının yaşı da arttıkça bir kısım hastalıkların oluşma riski artmaktadır.Örneğin yapılan çalışmalar klinik olarak belirgin cücelik ile seyreden akondroplazi hastalığının gelişme olasılığının 40 yaşın üzerindeki baba adayının çocuklarında daha fazla olduğunu göstermiştir.

    2 ) Akraba evliliği ; Ülkemizde oldukça fazla sayıda olan akraba evlilikleri anomalili bebek meydana getirme açısından oldukça risklidir.Özellikle birinci derece akraba evliliklerinde,genel populasyonda görülme riski % 2-3 olan anomalili bebek doğurma olasılığını

    3 ) Anne ve baba adayının mesleki durumları ; Özellikle kimyasal maddeler ve radyasyona maruz kalınan işlerde çalışan anne ve baba adaylarının çocuklarında anomali oluşma riski normal populasyona göre daha artmaktadır.Yaygın olarak bilinenin aksine anne adayının ağır işte çalışması ya da aşırı yorulmasının düşüklere neden olduğu görüşü artık bu gün pek itibar görmemektedir. Ancak çok yoğun tempolu ve yorucu işlerde çalışıyor olmak erken doğum tehdidi yaratabilmektedir.

    4 ) Sosyo-ekonomik değerler ; Herşeyde olduğu gibi bu konuda da anne ve baba adaylarının daha bilgili ve tecrübeli olmaları risk faktörlerinin gelişimini engeleyebilmek adına önemlidir.Bilgili olan adaylar meydana gelen belirtiler konusunda daha alert olurlar ve doktorlarını uyarabilirler.

    Ayrıca ekonomik nedenler de etkili faktörlerdendir.Her anne adayının gebeliği ve lohusalığı boyunca mutlak suretle teşekküllü bir şekilde değerlendirilebilmesini sağlayabilecek alt yapının gerçekleşmesi gereklidir.Bu durum, devlet kuruluşlarının aşırı yoğunluk karşısında yeterli olamadığı ülkemizde maalesef ekonomik koşullara da bağlı bir hale gelmiştir.

    5 ) Anne ve baba adaylarının kan grupları ; Anne adayının Rh negatif (-) ve baba adayının Rh pozitif (+) olması halinde Rh kan uyuşmazlığından bahsedilir.Bu durum ilk bebekte pek problem yaratmamakla birlikte önlem alınmadığında ikinci bebekte ölümcül tablolarla seyredebilir.

    Bunun dışında anne adayının “O” kan grubundan olması da ABO kangrubu uyuşmazlığı aşısından önem taşımaktadır.Bu uyuşmazlıkta bebekte sarılık görülme olasılığı var olmakla birlikte bu sarılık genellikle uygun tedavilerle problem yaratmadan geçiştirilebildiği için bu tip uyuşmazlıklar klinik olarak pek önem arz etmemektedir.

    6 ) Anne adayının daha önceden geçirdiği ya da gebeliği sırasında halen geçirmekte olduğu jinekolojik ya da başka nedenli hastalıklar ; Bu konuda verilebilecek örenek sayısı oldukça fazla olduğundan kısaca anne adaylarına önereceğimiz şey geçmiş ya da şu anki durumlarıyla ilgili her türlü hastalık,problem ya da rahatsızlıklarını önemli ya da değil diye hiç ayırt etmeden doktorlarına anlatmaları gerektiğidir.Çünkü aslında sizin önemsiz olarak gördüğünüz bir belirti ya da problem aslında önemli bir hastalığın küçük bir ön habercisi olabileceği gibi daha önceden geçirdiğiniz bir hastalık da doğum şekline verilecek kararı etkileyebilir.Bu nedenle geçmişiniz ya da şu anki durumunuz hakkında doktorunuza vereceğiniz bilgileri kendi fikrinize göre kısıtlama yapmadan ve ayrıntıları ile anlatın.

    7 ) Daha önceden geçirilmiş jinekolojik ya da başka nedenli operasyonlar ; Bunlar da aynen hastalıklar gibi önemlidir.Belki bir göz ya da KBB operasyonu gebeliği etkilememekle birlikte örneğin kalp,karaciğer ya da böbrekler gibi daha sistemik organlara ait ameliyatlar gebeliğin kompanze edilip edilemeyeceği açısından önemlidir.Ayrıca karın içinde yapılan ameliyatların (ki jinekolojik operasyonların da bir çoğu bu şekildedir ) operasyon ne kadar kurallarına uygun olarak yapılırsa yapılsın ilgili komşu organlarda yapışıklık yaratma riski vardır.Doğumun sezeryan ile yapılması planlandığında bu tip önceden geçirilmiş ameliyatların bilimesi önem taşımaktadır.

    8 ) Anne adayının gebelik öncesi kilosu ve gebelikte kilo alışı ; Anne adayının gebeliğe başlamadan önce çok fazla kilolu olması gebelik sırasında ve sonunda bir kısım problemlere maruz kalma riskini artırabilir.Ancak bu problemlerin çok nadir görülebileceğini belirtmekte yarar var.Bir insanın klinik anlamda kilolu olup olmadığını anlam için kullandığımız standart bir ölçüm sistemi vardır ki buna vücut kitle indeksi ( VKİ ) denir. VKİ 20 den düşük olanlara zayıf,30 dan yüksek olanlara ise şişman denilmektedir.

    9 ) Anne ya da baba adayının ailelerinde genetik geçiş gösteren ( kalıtsal ) hastalıkların varlığı ; Anne adayı ya da baba adayının kendi akrabaları içinde zeka geriliği ,bedensel özür,metabolizma hastalıkları,diabet ( şeker hast.), hipertansiyon ( tansiyon yüksekliği ),anomalik doğumlar,ölü doğumlar,sürekli düşükler,bir kısım psikiatrik hastalıklar gösteren kişiler varsa bu hastalıkların doğacak bebekte görülme riski de teorik olarak var olacaktır.Bu hastalıklara maruz kalan kişi anne ya da baba adayına akraba olarak ne kadar yakınsa bebekteki risk de o kadar fazla olacaktır. Ayrıca anne ve baba adayının birbiri ile akraba olması bu riski daha da artıracaktır.

    Anne va baba adayları ailelerinde böyle durumlar varsa bunu mutlak suretle doktorlarına bildirmeli ve gerekli durumlarda doktorun da yönlendirilmesi ile genetik danışmanlık hizmeti alınmalıdır.

    10 ) Anne adayının boyu ; Doğumun sezeryan ya da vajinal yolla olup olamayacağı konusundaki kriterlerden biridir.Boyu 150 cm den daha kısa olan anne adaylarının pelvis genişliği de ( leğen kemiği ) büyük ihtimalle,vücutla orantılı olarak dar olacağından normal / vajinal yolla doğum gerçekleşemeyecektir.Çok istisnai olarak jinekoloğun muayenesi sonucunda doğumun vajinal yolla gerçekleşebileceği kanaati oluşursa denenebilir.Ama bu konudaki genel konsensus 150 cm den daha kısa olan gebelerde doğumun sezeryan ile gerçekleştirilmesi yönündedir.

    11) Anne adayının bağımlılık yapıcı maddeler ( sigara,alkol ya da uyuşturucu madde ) kullanıyor olması ; Bağımlılık yapıcı maddeler kullanan anne adayında kullanılan maddenin niteliğine göre bebekte de bir kısım arazlar ortaya çıkabilme ihtimali yükselmektedir.Uyuşturucu maddelerin bebek üzerinde teratojen etkilerinden bahsetmek olasıdır.Sigara ve alkol gebelikte başlı başına büyük problemlerdir.

    12) Anne adayının yaşam tarzına bağlı genel özellikler ; Dengeli beslenme,aktif yaşam tarzı,egzersiz,düzenli yaşam,sağlıklı bir uyku düzeni,satbil bir ruhsal durum gibi faktörlerin gebelikte bebek açısından bir risk faktörü olduğu düşünülmemekle birlikte,gebeliğin daha sağlıklı ve huzurlu,daha rahat geçmesi yönünden pozitif katkılar olduğuna inanılmaktadır.

    13 ) Önceki gebeliklerde görülen hastalıklara ait riskler ; Önceki gebeliklerinde diabet,hipertansiyon ( preeklamsi ya da eklamsi ) gibi bir kısım hastalıklara maruz kalmış olmak sonraki gebeliklerde görülme riskini artırabilir.Bu nedenle önceki gebeliklerinde belli hastalıklara maruz kalan anne adaylarının bu hastalıklarını ve gebeliklerinin seyrini doktorlarına ayrıntıları ile anlatmalarında yarar olacaktır.
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Yeni Doğan Bebek ve Anne


    Doğumdan sonra kucağınıza verilen bebek, artık bir erişkin olmaya programlanmış bir prototiptir, yani GÖZBEBEĞİNİZDİR. O ne ana karnındaki anne kanından beslenen fetüs, ne de sizlerin bir küçültülmüş modeli; kendine özgü organları, kendine özgü dolaşımı, kendine özgü kanı ile özel bir canlıdır, SİZİN BEBEĞİNİZDİR. Anne ve babasından aldığı türü ile ilgili bir sürü bilgiyle donanmış bebek, kucağınızda biriktirmeye hazırdır. Her sözü, her duyguyu , her davranışı, her sesi, her rengi, her antijeni, her dost ve her düşmanı biriktirip zaman içinde 'KENDİSİ' olarak karşınıza çıkmaya programlanmış elmas parçanız sizin yardımınızla pırlanta olmaya adım adım giderken ışıltısını elbette en yakınlarında olanlardan, sizden alacaktır.

    Bebeğinizin, önündeki bu gelişim çağı, bu çocukluk, içinde karşılaşabileceği türlü sorunlar olabilir. Sorunlar, önce tanınmalı, sonra sağaltım yoluna biran evvel gidilmelidir. O halde belki yardımı dokunacak akla ilk gelen birkaç nokta:




    Bebeğinizi kucağınıza alın. Ne hoş kokuyor. Onu inceleyin; gözleri, kulakları, saçları, başı, göğsü, kolları, bacakları, poposu nasıl, sizinkine benziyor mu? Emiyor mu, ilk kakasını ne zaman yaptı, nasıldı? Bu basit gözlemler ile bile binlerce sorun oluşturabilecek durumun tanınması mümkün olacak, doğumsal anomaliler dediğimiz bir takım hastalıklar için ipuçları yakalanabilecektir. Doğumdan hemen sonra doktorunuzun zaten dikkat ettiği bu özelliklere bir kez de siz bakın.

    Bebeğinizi anne sütü ile ve doğru olarak besleyin, bebeğiniz için bundan iyi bir öğün düşünülemez.

    Bebeğinizin büyümesini monitörize edin, yani onu ölçtürün, tarttırın, bu ölçümleri kaydedin ve kayıtlarınızı doktorunuzla diğer çocuklardan elde edilmiş kayıtlar ile karşılaştırın.

    Hiçbir sorun olmasa bile rutin doktor ve diş hekimi ziyaretlerinize devam edin. Bu hem doktorun sizi tanıması hem de sizin gözünüzden kaçabilecek durumların erken tespiti için değerlidir.

    Çocuğunuz büyürken; ateşi, kusmaları,cilt döküntüleri, nedenini bilmediğiniz ağlamaları olduğunda doktorunuza başvurmaktan çekinmeyiniz.

    Çocuğunuza ilaç vermeyiniz, sadece ateşe soğukla yanıt verebilirsiniz; bu da doktora gidinceye kadardır.

    Çocuğunuzu iyi gözleyin; çişini, kakasının rengini, en son ne zaman tuvalete gittiğini, kusarak neler çıkardığını, terinin nasıl koktuğunu, nasıl ağladığını doktorunuz bilmek isteyecektir.

    Çocuk karnım ağrıyor dediğinde üşütmüş veya numara yapıyor olsa bile bunu size doktorunuz söylemelidir.

    Çocuğunuz çok narin yapılı ve çok değerlidir. Kendinde meydana gelen değişikleri de çok iyi algılamayabilir. Düşmeler, çarpmalar, çoğu kez profesyonellerce değerlendirilmelidir.

    Çocuğunuzu evdeki zehirleyebilicilerden koruyun. Size asla yedirilemeyecek bir şeyin tadı onun için çok çekici gelebilir. Evde 'hayatın tadını' öğrenmeye çalışan bir çocuk varken; tüm temizlik malzemelerini, ilaçları, bitkileri, küçük parçalı her türlü eşyayı ve dokunarak öğrenen bebeğinizden ateş ve elektriği ondan uzak ve kapalı tutun.

    Çocuğunuzun kasıklarında, göbeğinde fark edebileceğiniz şişlikler, karın içinde yerleşmesi gereken yapıların, bağırsakların dışarı çıktığı 'fıtıklar' olabilir. Bunlar sandığınızdan sıktır. Her durumda doktor yardımı ile değerlendirilmelidir.

    Çocuğunuzun pipisi, hayaları (testisleri ) ile ilgili en ufak bir şüpheniz olduğunda doktora başvurmaktan çekinmeyin.( Sık karşılaşılan birkaç durumla ilgili ayrıntılı bilgi aşağıda verilecektir.) Sünnet cerrahi bir müdahaledir. Mutlaka ehil kişilerce yapılması gereklidir.
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Yeni Doğan Bebeklerde Büyüme


    Yeni bebeğinizi sevmeniz, onun özelliklerini tamamen bilmenizle sağlanır. Bu bölüm, şaşırtıcı yenidoğanı anlatmaktadır-nasıl davrandığını, nasıl hissettiğini, nasıl anladığını (sezdiğini) ve sizinle nasıl iletişim kuracağını. Unutmayın ki, her yenidoğanın duyu (anlayış) gelişiminde ve davranış şekillerinde aşırı değişimler vardır ve bu yüzden aşağıdaki tanım yeni bebeğinizin yeteneklerini takdir etmenizi sağlamak için sadece rehber olarak hazırlanmıştır.

    Doğum kanalınızdan bebeğinizin başı çıktığı zaman, doktor hemen bebeğinizin burnundaki ve ağzındaki sümüğü emme pompası ile emer ki bebeğiniz ilk nefesini aldığında bu sümük akciğerlerine gitmesin. Göbek bağının klemplenmesi (mandal ile bağlanması), ilk ağlayışı ve ilk nefesi kalbinde ve akciğerlerindeki kan dolaşımında büyüleyici değişiklikler yaratır ve bağımlı varoluşundan kurtulup kendi gücüyle hayat-veren-oksijenini hareket ettirmesini sağlar.

    Yenidoğanınız, sevmeniz, tutmanız ve doyurmanız için, gerekiyorsa örtülmüş olarak, doğrudan doğruya karnınızın üstüne yatırılmalıdır. Bu, dokuz ay sonunda onun ilk “dışardaki gecesi”dir ve o gerçekten bunun tadına varmak ister.

    Yenidoğanın Özellikleri

    Bebeğiniz doğduktan hemen sonra kesinlikle kitaplarda ya da resimlerde görülen model bebeğe benzemeyecektir. Ama ilk anından itibaren o size çok güzel görünecektir. Yüzü ve gözkapakları şişik, mavimsi ve kanınızla beneklenmiş olacaktır. Kulakları buruşuk ve sıkıca kafasına bastırılmış olacaktır. Yumrukları sıkılmış, kolları ve bacakları bükülmüş ve burnu bir dereceye kadar yassılaşmış olabilir. Buruşuk derisinin vernix denilen peynirimsi, kaygan bir maddeyle kaplı olduğunu farkedeceksiniz. Bu, rahimde koruyucu kaplama görevi görür ve ayrıca doğum sırasında kayganlaştırıcıdır. Kafasının asimetrik şekli ,molding (kafa kemiklerinin üstüste binmesi) denilen, kafatasının kemiklerinin doğum kanalınızın çeşitli dışhatlarına uymasını sağlayan bir işlemden dolayıdır. Doğumdan hemen sonra bu kemikler yuvarlak bir kafa şekli vermek için eski konumlarını alırlar. Yeni bir bebeğin kafatasının derisi kabarıktır ve bazen büyük miktarlarda sıvı ve/veya kan toplanması içerir. Bu toplanmalar, aylarca sürecek fakat sonunda yokolacak küçük bir yumruya dönüşebilirler. Yenidoğanın sırtında, omuzlarında, kulaklarında ve yanaklarında lanugo denilen kısa, ipeksi saçlar vardır. Bu saç birkaç hafta içinde kaybolur. Ayakları gözeçarpan bir şekilde içeri dönüktür ve bacakları eğilmiştir.

    Tam zamanında doğan bir bebek, ortalama 3.400 gr olmak üzere, 2.500-4.000 gr. arasındadır. Boyu 47-52 cm. arasındadır. Kafası vücüdunun geri kalan bölümlerinden orantısal olarak büyüktür (toplam ağırlığının üçte ikisi kadar). Bebeğinizin kafası doğal olarak öne düşmeye eğilimli olacaktır ve bu yüzden ilk ay için dikkatli destek gerektirir. Bir yetişkinden iki kat daha hızlı nefes alır ve nefes alışı çok düzensiz olabilir. Kalp atışı da bir yetişkinin kalp atışından iki kat daha hızlıdır. Devamlı çiş yapıyor gibi görünür ve bağırsak sistemi çok düzensiz çalışır. Mekonyum denilen ilk dışkısı çok koyu ve yapışkandır. Bunlar, yenidoğanın bağırsaklarında varolan amniyotik sıvı ve hücresel atıklardan oluşmuştur ve hayatın ilk birkaç gününde dışarı atılırlar. Birinci haftanın sonuna doğru dışkısı giderek daha hardalımsı bir renge döner. Günde 14-18 saat uyur ve genelde 4 saatlik bir zaman diliminde aşağı yukarı 30 dakika uyanıktır. Bu, daha önce bahsettiğimiz sessiz uyanıklık evresidir ve bu evre ailesel uyarılara karşı en fazla alıcı olduğu evredir.

    Muhtemelen kendinize soruyorsunuzdur “Vücuduyla ne yapabilir, ne görebilir, ne duyabilir, ne hissedebilir ve ellerimde tuttuğum bu küçük insanın vücutsal fonksiyonları nasıl çalışıyor?”
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Anne Sütü ve Önemi


    Bebek Beslenmesinde Anne Sütü Neden Önemlidir ?

    Yaşamın ilk 6 ayında anne sütü bebekler için en uygun besindir. Bu dönemde tek başına anne sütü ile beslenen bebekler normal büyür ve gelişirler. Bebeğe hiç bir ek besin verilmesine gerek yoktur.

    Anne sütü bebekleri enfeksiyonlardan korur. İshal ve zatürre gibi enfeksiyonlar anne sütü ile beslenen bebeklerde daha az görülür.Bebeğe ilk sütün ( ağız sütü ) verilmesi çok önemlidir. Ağız sütü enfeksiyonlara karşı koruyucu maddelerden çok zengin bir besindir.

    Anne sütünün temiz bir besin olması ve verilirken biberon gibi bir araç gerektirmemesi nedeni ile de yalnız anne sütü ile beslenen bebeklerde enfeksiyon görülme riski azdır.

    Bebekler doğumdan hemen sonra, ilk yarım saat içinde emzirilmeye başlanmalıdır. İlk birkaç beslenmede bebeklerin ağız sütünü almaları çok önemlidir. Bebek doğduğunda ağız sütü memelerde hazırdır. Olgunlaşmış süt salgılanana kadar, ağız sütü bebeğin tüm besin gereksinimlerini karşılar. Bebeğe ilk besin olarak ve emzirdikleri sürece su veya şekerli su verilmemeli, anne sütünün bol ve devamlı olması için hiç bir kısıtlama yapılmaksızın bebekler her istediğinde emzirilmelidir.

    Sağlıklı Bir Emzirme Uygulaması Nasıl Olmalıdır ?

    Günde bir defa emzirme öncesinde meme başının su ile silinmesi yeterlidir. Sabunla veya karbonatlı su ile temizleme meme başının kolayca tahriş olmasına ve çatlamasına neden olur.

    Annenin sırtını dayayacağı arkalığı olan alçak bir koltuk veya sandelyeye oturarak emzirmesi rahat bir pozisyondur. Yatarak emziriyorsa çocuğun başını yastıkla desteklemek yararlı olur.

    Emzirirken bebeğin yüzü ve gövdesi anne memesine dönük olmalı, bebek, omuzları annenin kolu üzerinde desteklenecek şekilde tutulmalı, çene anne memesine temas etmeli, alt dudağı dışa dönmüş, burun açık olmalıdır. Meme ucu, etrafındaki kahverengi halka ile birlikte çocuğun ağzında olmalı ve damağına dokunmalıdır. Bu hem emmenin başarılı olmasını sağlar hemde meme başında zedelenmeyi önler. Emzirdikten sonra bebek annenin omuzuna yatırılıp sırtına hafif hafif vurularak gazı çıkarılmalıdır.

    Anne Sütü İle beslenmede Hangi Güçlüklerle Karşılaşılabilir ?

    Düz ve İçe Çökük Meme Ucu

    Bebek meme ucunu emmez, meme ucu ve çevresindeki halkayı ağzına alıp bir " meme başı " oluşturur. Meme ucu bebeğin ağzındaki " meme başı"nın yalnız üçte birisini meydana getirir. Gebelik döneminde ve doğumdan sonraki ilk hafta memenin uzayabilme kabiliyeti artar. Yani gebeliğin ilk zamanlarında memeler düz görünse de bu bebeğin emmesinde zorluk çıkarmayabilir. Bebek emdikçe memeyi ve ucunu dışarıya çekecektir. Bazen memenin elle şekillendirilmesi bebeğin işini kolaylaştırır. Elle şekillendirme için avuç memeyi aşağıdan desteklerken başparmak da yukardan yavaşça bastırılır. Eli meme ucundan uzak tutmaya özen gösterilmelidir.

    Meme Başı Çatlakları

    Emzirirken meme ucunun etrafındaki kahverengi halkanında bebeğin ağzına girmesi sağlanmalı, kısa süreli ve sık aralıklarla emzirilmeli, bebek çok acıkmadan emzirilmeli, kullanılan sütyenin pamuklu bir kumaştan olmasına özen gösterilmelidir.

    Dolu ve Tıkanmış Memeler

    Tek tedavi daha sık emzirmeyle sütün boşaltılmasıdır. Emzirme sonrası ağırlık, sertlik ve kitle oluşması azalır, memeler yumuşayıp rahatlar. Tıkanmak, memelerin kısmen süt, kısmen de fazla kan ve doku sıvısıyla olduğundan fazla dolup süt akışının engellenmesi demektir. Memelere acı verir ve süt iyi akmaz. Deri gergin olduğundan meme ucu düzleşmiştir. Meme ucunun gergin ve düz olduğu durumlarda emzirme ve sütün boşaltılması zorlaşır. Bazı tıkanmış memelerin derisi kırmızı görünür ve annenin ateşi çıkar. Bu meme iltihabı gibi görünse de ateş 24 saat sonra düşer.

    Meme İltihabı

    Anne çok acı çeker, ateşi vardır ve kendini hasta hisseder. Memenin bir kısmı kabarıp sertleşmiş, üstündeki deri kızarmıştır. Meme iltihabı bazen tıkanmayla karıştırılır. Tıkanma tüm memeyi, bazen iki memeyi de etkilerken, iltihap genelde sadece bir memenin bir kısmını etkiler. Bununla birlikte tıkanma engellenmezse iltihaba yol açabilir.

    Genellikle süt akımı sağlandıktan bir gün sonra tıkanıklık yada iltihap düzelmeye başlar.

    Mantar

    Meme ucu ve çevresinde kırmızı, parlak bir alan vardır. Deride yara ve kaşıntıya neden olan bu hastalık mantar yada pamukçuk tur. Genellikle iltihap ya da başka rahatsızlık tedavisinde antibiyotik kullandıktan sonra görülür.

    Emzirmeden sonra da devam eden yanma ve iğne batması hissi vardır. Bazen ağrı memenin derinliklerine kadar iner. Memenin derinliklerine şiş sokuluyormuş gibi hissedilir. Deri kızarır, parlar ve pul pul olur. Meme ucu ve çevresinin rengi açılabilir, bazen meme normal görülebilir.

    Meme ucunda yaralar devam ediyorsa bebekte pamukçuk kontrolü yapılır. Yanaklarının içinde ya da dilinde beyaz lekeler ya da poposunda döküntü olabilir.

    Annenin hastalığında Bebek Anne Sütü İle Beslenmelimidir ?

    Anne sütü vermeyi engelleyen hastalıklar nadirdir. Nezle, grip gibi hastalıklarda anne kendi ağız ve burnunu tülbentle kapatarak bebeğe hastalık bulaşmasını önleyebilir ve bebeği emzirebilir. Anneden süt ile bebeğe geçecek maddeler bu hastalıklara direnci de arttıracaktır.

    Ancak ağır kalp yetersizliği veya böbrek yetersizliği gibi hastalıklar ve ağır depresyon durumları anne sütü vermeyi engelleyen hastalıklardır.

    Emziren annelerin ilaç kullanımı mutlaka hekim kararı ile olmalıdır.

    İlk 6 Ayda Anne Sütünün Yetmediği Nasıl Anlaşılır ?

    Karışık beslenme için başlıca gerekçe, anne sütü ile beslenen bebeğin kilo artışında hehangi bir sağlık sorununa bağlı olmayan duraklama ve bu durumun alınan tüm önlemlere karşın düzelmemesidir. En önemli nokta karışık beslenmenin biberonla değil kaşıkla yapılmasıdır. Bu hem temizlik hemde anne sütünün devamı için çok önemlidir.

    Anne Sütünün Yetmediği Durumda Bebek Nasıl Beslenmelidir ?

    Anne sütüne ek olarak bebeklere hazır mama veya hazır mama ile beslenme olanağı yok ise uygun hazırlanmış inek sütü veya yoğurt verilir. İnek sütü veya yoğurt ilk dört haftada 1 ölçek süt, 1 ölçek su şeklinde, 1-4 ay arası 2 ölçek süt, 1 ölçek su şeklinde sulandırarak verilir. 100 gr süte 5 gr( 1 tatlı kaşığı ) şeker ve 1 çay kaşığı bitkisel sıvı yağ eklenerek kalorisi arttırılır. Şeker yerine pekmez kullanmak daha yararlıdır.

    Karışık beslenmeye geçilen bebeklerde 4 haftalıktan sonra meyva sularına başlanır.

    Ek Besinlere Geçişte Temel İlkeler Neler Olmalıdır ?

    Yaşamın ilk 6 ayında bebeğin tüm besin gereksinimlerini karşılayan anne sütü bu aydan sonra tek başına besin gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalır.

    Uygun besinlerle ve miktarlarla ek besinlere de geçmek gerekir.

    Anne sütü aldığı sürece ek besinler kaşıkla verilmelidir.

    Kullanılan bardak, kaşık, tabak vb. çok temiz olmalıdır.

    Taze sebzeler ve meyveler iyice yıkandıktan sonra verilmeli pişirildikten sonra günlük olarak verilmelidir.

    Ek besinlere az miktarda ve teker teker başlanmalı, miktar hergün biraz daha arttırılmalıdır.

    Bebek bir ek besine alıştıktan diğerine geçilmelidir.

    Anne sütünden ek besinlere geçiş çok önemli bir adımdır. Eğer doğru ve yeterli şekilde uygulanırsa çocukların gelişimi hızlı bir şekilde devam eder. Bu dönem çocukların özellikle ishal gibi enfeksiyonlara yakalanma riskinin de fazla olduğu bir dönemdir. O nedenle verilen besinlere dikkat edilmeli, hijyen kurallarına özenle uyulmalıdır.

    6 Aydan Sonra Ek Besin Olarak Neler Verilmelidir ?

    6-12 aylık çocukların beslenmesinde; elma ve şeftali suyu ve püresi, pirinç unu ile hazırlanmış muhallebi, sebze çorbası ve yoğurtlu ilk başlanacak ek besinlerdir. Bunları izleyerek diyete yumurta, mercimek, etler eklenir. Sebze yemekleri taze olarak pişirilir, içine pirinç ve yağ eklenerek tat ve kalori yönünden zenginleştirilir. Çocuğa verilecek yemeklere bir yaşına gelinceye kadar tuz ve baharat konulmaz.

    Süt muhallebisi, içine ekmek ya da pekmez katılmış yoğurt, koyu mercimek çorbası, baharatsız tarhana çorbası, 4-6 aylıktan sonra bebeklere ek besin olarak önerilmektedir.

    Ek besinler yüksek enerji içeren, sindirimi kolay, az posa bırakan, püre kıvamında, kolay hazırlanabilen ve baharatsız yiyecekler olmalıdır.

    1 yaşına doğru çocuk aile bireyleri ile sofraya oturmaya başlar, çocuklar mümkün olduğu kadar erken dönemde kendi kendine çatal kaşık kullanarak yemek yeme becerisi ve alışkanlığı kazandırılmalıdır.

    Hastalık ve hastalıktan iyileşme dönemlerinde çocukların besin gereksinimleri artar. Bu nedenle hastalıklar sırasında çocuklar azar azar ve sık sık beslenmelidir.

    Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Kadınlarda Hamile Kalamama Nedenleri


    Çiftin bir yıl süresince korunmasına rağmen çocuklarının olmaması kısırlık olarak değerlendirilmekte.. Çocuk sahibi olmak aslında çok sağlıklı çiftlerde bile kolay olmayan bir durum.. Problem çiftlerin herhangibirinde de olabilir ikisindede. Şimdi ilk önce kadının doğum yapamama nedenlerini 4 gruba ayıracağız:

    1. ERKEK FAKTÖRÜ
    2. KADIN FAKTÖRÜ
    3. ANTİSPERM VE ANTİBODİES FAKTÖRÜ (Eşler arasındaki Uygunsuzluk)
    4. İZAH EDİLEMİYEN INFERTILITE

    Şimdi kadında oluşan ve doğum yapamamaya neden olan sorunlardan bahsedeceğiz. Daha sonra da erkeğin sorunlarını. .

    Kadınlarda en çok rastlanan nedenler

    YUMURTLAMA BOZUKLUKLARI

    Ovulasyon bozukluğu yumurtlamanın olmaması veya düzensiz ve seyrek olasıdır. Kadınlarda yumurtlama bozukluğundan şüphelenen doktor hastadan bir kaç ay boyunca ateş ölçme yoluyla ve ultrasonoğrafi ile grafik isterler. Bunula adetin uzunluğunu yumurtlama zamanını ve sıklığını öğrenmeye çalışırlar. Bu bozukluklarda genelde ilaç tedavisi ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Doktor troid bezini de kontrol edip sorun olmadığını gördüğü takdirde yumurtanın olgunlaşmasını doğrudan ilaçla teşvik eder. Klomifen gibi bir takım maddelerle yumurtlama uyarılması yapılır . Yumurtalıklarr aşırı uyarıldığından birden fazla yumurtanın olgunlaşmasıda gündeme geldiğinden çoğul gebelik ihtimalide ortaya çıkmaktadır. Bu tedavide her kadının vücut yapısı değişik olduğundan ilaca vereceği cevaplar da değişik olmaktadır. İlacın az yada çok gelmesi ihtimaline karşı bu ilaç kullanılmaya başlandığında o dönemde herğün veya dokturun öngördüğü ölçüde ultrason tedavisine gerek olmaktadır. Yumurtalıklar klomifen tedavisine hiç cevap vermedikleri takdirde humangonadotropinle veya releasing faktörlerle (hormon pompaları) uyarma yöntemi gündeme gelir.

    . Bilgisayarla yönlendirilen bu daimi enfüzyonlar vücutta taşınır ve yan etkileri yoktur. Ayrıca beyindeki hormon yönlendirmenin düzgün çalışmadığında ve düzensiz salgılandığında bunlar oldukça mantıklı yöntemlerdir.

    SARI CİSİM HORMONU YETMEZLİĞİ

    Bu hormon adet döneminin ikinci yarısında üretilir ve yumurtlamadan sonra boş olan yumurtacıktan oluşur. Bo hormon progestronu üretir progestronda yumurtanın döllenmeden sonra rahime yerleşmesini sağlar. Adet bozuklukları olan kadınlarda bu dönem ya çok kısa yada çok uzundur. . Bir döllenme söz konusu olduğunda rahim gebeliğe yeterince hazır değildir. . Böyle durumlarda sarı cisim hormonlarına hormon iğneleriyle ve suni gestajen ile destek verilir.

    TÜPLERİN HASARLI VEYA TIKALI OLMASI :

    Yumurtalık kanalları olan fallop tüplerinin kısmen yada tamamen tıkalı olması sperm ile yumurtanın buluşmasını engeller ve hamileliği imkansız kılarTüplerdeki bu hasarlar enfeksiyonlardan,endometriozisden önceden geçirilmiş ameliyatlardan dolayı gibi birçok nedenden dolayı olabilir. Ayrıca kadında tüplere zarar veren iltihaplanmalar cinsel yolla bulaşan hastslıklar ve rahim içi araç kullanımı sonucu da ortaya çıkabilir. Genelde laparoskopik cerrahi ile düzenleme yapılabilir. Netice alınmazsa tüp bebek yöntemine başvurulur.

    PROLAKTİN HORMONU FAZLA MİKTARDA OLMASI

    Çocuk sahibi olamıyan her beş kadından birinde prolaktin hormonunun miktarı yüksek çıkar. Prolaktin hormonu hipofiz bezinde üretilir. ve normalde hamilelik döneminde en fazla düzeye çıkar. "Yüksek prolaktin miktarı yumurtaların gelişmesini ve yumurtlamayı yavaşlatır. Böyle olmesı emzirme dönemi için yararlıdır. . Fakat çocuk isteyen hastalar için bu önemli bir sorundur. Çünkü hamile kalmak için olgunlaşmış yumurtanın döllenmesi şarttır. Yüksek prolaktinin sebebi hiçbir zaman bulunamamıştır. Stres ve ilaç kullanımı olabilir. Kimi zaman beyindeki iyi huylu bir tümör. prolaktinin aşırı derecede üretilmesine neden olabilir. İlaçlarla bu durum dengelenebilinir. Genelde gece yatarken alınan işlaçlarla tedavi yoluna gidilir. Çünkü. Prolaktin özellikle geceleri vücut tarafından üretilir.

    FAZLA ANDROJEN ÜRETİMİ (HİPERANDROJEN)

    Bir kadının kanında erkek cinsel hormonları bulunduğu taktirde doktor hiperandrojenden söz eder. Bu hormon kadında folekül yapıcı hormonları FSH etkilerini kısıtlar. FSH hormonu hipofiz bezinde üretilir ve yumurtalıkların ilk adet yarısında yumurtalamalarını sağlar. Hiperandrojen hormonu böbrek üstü bezlerinin salgısında olan bozukluklar nedeni ile ortaya çıkar. Kortizonla tedavi edilirler. Kısırlık tedavisinde Kortizon en az miktarlarda organizmayı etkiliyecek şekilde uygulanır. Hormon seviyesi sürekli olarak kontrol altında tutulmalıdır
     

Bu Sayfayı Paylaş