Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda ...... tarafından 3 Eyl 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. ......

    ...... Misafir



    ZINDANI TAŞTAN OYARLAR

    Sılanın ufak tefek yolları
    Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
    Tepeden tırnağa şiir gülleri
    Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

    Bugün efkarlıyım açmasın güller
    Yiğitimden kötü haber verirler
    Demirden döşeği taştan sedirler
    Yatak diken diken yastık batıyor
    Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

    Bir şubat gecesi tutuldu dilin
    Silaha bıçağa varmadı elin
    Ne ana ne baba ne kız ne gelin
    Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

    Ne bir haram yedin ne bir cana kıydın
    Ekmek kadar temiz su gibi aydın
    Hiç kimse duymadan hükümler giydin
    Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
    Döşek melil mahzun yastık batıyor

    Mezar arasında harman olur mu
    onüç yıl hapiste derman kalır mı
    Azrail aç susuz canın alır mı
    Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
    Döşek melil mahzun yastık batıyor

    Zindanı taştan oyarlar
    İçine bir yiğit koyarlar
    Sağa döner böğrü taşa gelir
    Sola döner çırılçıplak demir
    Çeliğin hası da yiğitim aman böyle bilenir
    Döşek melil mahzun yastık batıyor
    Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

    Dilimde dilimi bulduğum, gücüne kurban olduğum
    Anam babam gibi övdüğüm
    Dayan aslan ustam yiğitim dayan
    Dayan hey gözünü sevdiğim
    Bugün efkarlıyım açmasın güller
    Yiğitimden kötü haber verirler

    Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
    Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
    Şiirin gökyüzü gibi herkesin
    Sen Kızılırmak'çasına bizimsin
    En büyük demircisi dilimizin
    Canımız ciğerimizsin

    Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedir
    Bütün hışmıyla dilimiz
    Kökünden sökülmüş bir çınar gibi yüreğimiz içindedir

    Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedir
    Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
    Bir yanı nur içinde tertemiz
    Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir

    Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedir
    Bütün hışmıyla dilimiz
    Kökünden sökülmüş bir çınar gibi yüreğimiz içindedir​
     
  2. ......

    ...... Misafir



    YIKANSIN GÖZLERİM YIKANSIN

    Soyunsun gözlerimin cilasında
    İçersinden aydınlanmış tarlalar
    Soyunsun beyazlığı içlerinden gelen evler
    Soyunsun utancını arzular
    Yıkansın gözlerim yıkansın! ..

    Soyunsun gözlerimin cilasında
    Gelmiş, gelecek bütün kızlar,
    Soyunsun hafızanın insan gözü değmemiş yerinde
    Sineler, buseler, arzular
    Ve bütün bir ömür
    Lahzada harcansın
    Yıkansın gözlerim yıkansın! ..

     
  3. ......

    ...... Misafir



    YETİM BAHÇE

    Senin güllerin her yerde açar
    Dağda, bayırda, kırda, bozkırda
    Bozkır biraz şüpheli ama
    Günlerden bir gün açar mı açar
    Bozkır dediğin sakar
    Senin güllerin her yerde açar
    Ya benim güllerim
    Sevinen çocuk gözlerinde bir
    Bedava iyilik yapanların gözlerinde iki
    Bağışlamasını bilen yüreklerin en kuytu yerinde
    açar üç
    Benim güllerimle senin güllerin el ele
    En güzel bahçe
    Benim güllerim olmadıkça
    Senin bahçelerin yetim, yitik​
     
  4. ......

    ...... Misafir



    YARADANA MEKTUPLAR

    Yıldızların, çivilediğin yerdeler,
    Bulutların, eksik olmasınlar,
    Hep ayni minval üzere, senden gelip sana giderler.

    Güneşin böler günlerimizi
    Bir portakal gibi ortasından ikiye
    Yarısını kulların yer, yarısını geceler.

    Denizlerin senin elinle doldurduğun kasede çalkalanmaktadırlar
    Ne bir damla artmış, ne bir damla eksilmişlerdir.

    Dağların bizim ayağımıza çok bol geldi;
    Onları bir defa bile giyen olmadı.
    Daha dün elinden çıkmış gibi hepsi yepyeni
    Şimdilik eskiyen bir şey varsa ömrümüzdür!

    Sorup duruyoruz:
    Niçin nüfus kütüklerinde her gün yeni bir isim,
    Kitaplarda yeni bir kahraman?
    Biz ölen ağaçları yontup
    Gemilerimize direk yapıyoruz
    Bizim canlarımızı alan acep onlarla ne yapar?

    Saksılarda hep aynı karanfiller açıyor Tanrım.
    Niçin, biz bir defa doğuyoruz?​
     
  5. ......

    ...... Misafir



    ÜZÜM YEŞİLİ

    Gel benim üzüm yeşilim
    Yandaki zeytine gidelim
    Gel benim üzüm yeşilim
    Çam ağacına gidelim
    Zeytinin rüzgarı tir tir
    Çam ağacınınki pir pir
    Benimki oldum olası delidir
    Gel benim üzüm yeşilim
    Nar ağacına gidelim
    Gel benim üzüm yeşilim
    Trabzon üzümüne gidelim
    Gel benim üzüm yeşilim
    Yeşillerin gönüllüsü
    Yeşillerin durucusu
    Haydi bakkala gidelim
    Bir kilo üzüm alalım
    Torba kağıdına girmeden
    Yürü çeşmeyi boylayalım
    Yıkansın üzüm yeşilim
    Sonra salkım almalı
    Çarşının içine dalmalı
    "Var mı" "Var mı" diye sormalı.
    Üzümün böyle derlisi
    Yeşilin böyle toplusu.
    Gel benim üzüm yeşilim
    Haydi maviye gidelim
    Biz değmesek
    Mavi küser
    Mavi bizsiz ne halteder
    Gel benim üzüm yeşilim
    Yeşillerin en nazlısı
    Sen üzümün yeşilisin
    Üzüm olman şart değil
    Bir çok dallara konarsın
    Hatır sualler sorarsın
    Gel benim üzüm yeşilim
    Seninle Bedros'a gidelim.​
     
  6. ......

    ...... Misafir



    TUZ

    Bir yanım tuz,
    Bir yanım şeker
    Tuzdan yanayım

    Bir yanım deniz
    Bir yanım toprak
    Denizden yanayım

    Bir yanım sen
    Bir yanım ben
    Senden yanayım​
     
  7. ......

    ...... Misafir



    TAZE TAZE

    Dondurma kutusu üstünde
    Üç kırmızı çiçek
    Canımın içi kadar sıcak
    Dilediğim kadar kırmızı
    Özlediğim kadar gerçek.
    Dondurma kutusu üstünde yaz gelmiş meğer
    Neler getirdi kim bilir neler
    Neler götürecek.

     
  8. ......

    ...... Misafir



    SUSADIM

    Susadım
    Üç tane elma soydular,üç tane portakal
    Nafile
    Bir bardak suyun yerini tutmadı
    Acıktım
    Kuş sütü,kuru üzüm getirdiler
    Nafile
    Bir çimdik somunun yerini tutmadı
    Seni düşündüm sevgilim şükrederek
    Su gibi aziz olasın her daim
    Ekmek gibi mübarek.​
     
  9. ......

    ...... Misafir



    SEVGİ ÜSTÜNE

    Bütün kitapları yakmalı
    Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
    Kitaplara göre insan
    Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
    Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
    Aptaldır, hastadır, kahramandır
    Bütün kitapları yakmalı
    Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
    İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
    Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
    Bir tek meyve veren dalı keserler
    İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
    Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
    Bir tek meyve veren dalı kesmeli
    İnsan dediğin derya misali
    Üstünde milyonlarca dalga
    İçinde kıyametler kopmalı
    İnsan dediğin derya misali
    Uçsuz bucaksız olmalı.

    Gel çıkalım sevgilim gel
    Gel kurtaralım birler hanesinden
    Çekelim gidelim bir uçtan uca
    Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
    Sevelim sevelim sevelim
    Sevebileceğimiz kadar​
     
  10. ......

    ...... Misafir



    SELAM İLE HARAM

    Biz dünyadan gider olduk
    Kalanlara selam olsun
    Ama hep böyle gidecekse bu dünya
    Kalanlara haram olsun.​
     
  11. ......

    ...... Misafir



    SANA BÜYÜK ŞEHİRLERDEN BAHSEDECEĞİM

    sana büyük şehirlerden bahsedeceğim.
    en büyük camiler orada kurulur,
    en küçük mezarlar orada kazılır
    en kara yazılar orda dizilir.

    yüksek minarelerde sela verilir,
    civar hanelerde zina edilir.
    büyük şehirlerde yalan söylenir,
    halbuki küçük köylerin mezarlığı bile yoktur.

    büyük şehirlere bağlanma mehmedim.
    öyle bir şehre yerleş ki,
    küçük olsun fakat bizim olsun.
    sokaklarında tanımadık yüz,
    ensesine şamar atmayacağın kimse dolaşmasın.
    her ağacına elin,
    her karış toprağına terin değsin.
    ve kuytu evlerden birinde
    senden habersiz ölenler olmasın.​
     
  12. ......

    ...... Misafir



    PARAMPARÇA

    Ağaç bütün
    Işık bütün
    Meyve bütün
    Benim dünyam paramparça.

    Büyük bir ayna kırılmış
    Kırılıp yere dökülmüş
    Kainat içine düşmüş
    Düşmüş amma paramparça.

    Yaprak yaprak yapıştırdım
    Diyar diyar dolaştırdım
    Bir alevdir tutuşturdum
    Yandım amma paramparça​
     
  13. ......

    ...... Misafir



    KUSURA BAKMA

    Kusura bakma
    İçinde bulunduğum an
    Bir yarın geçmişte neyleyim
    Gelecekte öteki yarın
    Zaman dediğin hasba üç ayaklı
    Birinin canı ötekinde saklı
    Şu anın canı gelecekte
    Geleceğin canı geçmişte sak
     
  14. ......

    ...... Misafir



    KARA SEVDA

    ...ve nihayet gelip çattı
    Bir dilimi zehir zıkkım
    Bir dilimi candan tatlı.
    Masallarla indi yere
    Sebil oldu cümle hikayelere
    kara kara kazanlarda kaynadı
    Diyar diyar al kanlara boyandı
    Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
    Gördes kiliminde nakış
    Minyatür bahçelerinde suret kesildi.
    Ve nihayet gelip çattı
    Elveda belirsiz bedava sevince
    Uçan kuşa eşe dosta elveda
    Bütün haşmetiyle gelip çattı
    Bir dilimi zehir zıkkım
    Bir dilimi candan tatlı.​
     
  15. ......

    ...... Misafir




    İSTANBUL DESTANI

    İstanbul deyince aklıma martı gelir
    Yarısı gümüş, yarısı köpük
    Yarısı balık yarısı kuş
    İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
    Bir varmış, bir yokmuş

    İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
    Anadolu'da toprak damlı bir evde
    Gülcemal üstüne türküler söylenir
    Süt akar cümle musluklarından
    Direklerinde güller tomurcuklanır
    Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
    Gülcemalle gider İstanbul'a
    Gülcemalle gelir

    İstanbul deyince aklıma
    Bir sepet kınalı yapıncak gelir
    Şehzadebaşı'nda akşam üstü
    Sepetin üstünde üç tane mum
    Bir kız yanaşır insafsızca dişi
    Boyuna bosuna kurban olduğum
    Kalın dudaklarında yapıncağın balı
    Tepeden tırnağa arzu dolu
    Sam yeli, söğüt dalı, harmandalı
    Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı
    Şehzadebaşı'nda akşam üstü
    Yine zevrak-ı derunum
    Kırılıp kenara düştü

    İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir
    Dokuzuncu Senfoniyle kolkola
    Cezayir marşı gelir
    Dört başı mamur bir gelin odası
    Haraç mezat satılmakta
    Bir gelinle güvey eksik yatakta
    Köşede sedef kakmalı tombul bir ut
    Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
    Sonra ellerinde şamdanlar nargileler
    Paslı Acem kılıçları
    Amerikan kovboyları
    Eller yukarı

    Ne kadar da beyaz elbiseleri
    Amerikan deniz erleri
    Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
    Sütten duru buluttan beyaz
    Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin
    Yakışmaz
    Ama harbederken onlara
    Bambaşka elbiseler giydirirler
    Kan rengi, barut rengi, duman rengi
    Kin tutar, kir tutmaz

    İstanbul deyince aklıma
    Kocaman bir dalyan gelir
    Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
    Gerinir Beykoz'da
    Kimi Fenerbahçe'de yan gelir
    Dalyanda kırk tane Orkinos
    Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir
    Orkinos dediğin balıkların şahı Orkinos mavzerle gözünden vurulur
    Denizin içinde ağaçlar devrilir
    Kan çanağına döner dalyanın yüzü
    Camgöbeği yeşili bulanır
    Bir çırpıda kırk Orkinos
    Reisin sevinçten dili dolanır
    Bir martı gelir konar direğe
    Atılan Kolyosu havada yutar
    Bir başkasını beklemez gider
    Balıkçı gülümser tatlı tatlı
    Adı Marikadır bu martının der
    Her zaman böyle gelir böyle gider

    İstanbul deyince aklıma Adalar gelir
    Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır
    Çalımından geçilmez altmışlık madamların
    Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların
    Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların

    İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
    Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
    Ama şu Kızkulesinin aklı olsa
    Galata kulesine varır
    Bir sürü çocukları olur

    İstanbul deyince aklıma
    Tophane'de küçücük bir sokak gelir
    Her Allahın günü kahvelerine
    Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir
    Kimi dilenecek dilenmesine utanır
    Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
    Dudaklarında kirli paslı bir tebessüm
    Çöpçü olmuştur bugüne bugün
    Kiminin sırtında perişan bir küfe
    Kiminin sırtında nakışlı semer
    Şehrin cümbüşüne katılır gider
    Kalın yağlı bir kolana koşulur
    Piyano taşırlar omuz omuza
    Kendinden ağır yükün altında adamlar
    Balmumu gibi erir dururlar
    Sonra kanter içinde soluk alırlar
    Nazik eşya nazik hamallar ister neylersin
    Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin
    Nazdan nazik çiniden bilezik eller
    Derken
    Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses
    Evlere şenlik Üstad Sinir Zulmettin
    Hacıyağına bulanmış sesiyle esner:
    Gamı şadiyi felek
    Böyle gelir böyle gider

    İstanbul deyince aklıma
    Stadyum gelir
    Güne güneşe karşı yirmibeşbin kişi
    Hepsinin dudağında İstiklal Marşı
    Bulutlar atılır top top pare pare
    Yirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririm
    Canım ağzıma gelir sevinçten hilafsız
    İsteseler bir gelincik gibi koparır veririm

    İstanbul deyince aklıma
    Stadyum gelir
    Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık
    Memleketimin insanlarına
    Daha fazla sokulmak isterim yanlarına
    Ben de bağırırım birlikte
    Avazım çıktığı kadar
    Göğsümü gere gere
    Ver Lefter'e yaz deftere
    Stadyum gelir
    İstanbul deyince aklıma
    Binlerce insanın aynı anda
    Aynı şeyi duymasından doğan sevincin
    Heybetini düşünürüm
    Birbirine eklenir kafamda
    Binler yüzbinler milyonlar
    Sonra bir mısra havalanır ürkek
    Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar

    İstanbul deyince aklıma
    Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
    Şimdi Orhan Veli gelir
    Demindenberi dilimin ucundasın Orhan Veli
    Demindenberi senin tadın senin tuzun
    Senin şiirin senin yüzün
    Yaralı bir güvercin misali
    Başımın üstünde dolanır durur
    Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
    Neresine mi arayan bulur
    Erbabı bilir
    Deli eder insanı bu şehir deli
    Kadehlerin çınlasın Orhan Veli

    İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir
    Burgaz adasında kıyıda
    Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
    Mavi gözlü bir ihtiyar balıkçı gencelir küçülür
    İkisi bir boya geldi mi Sait kesilirler
    Bütün İstanbul'u dolaşırlar elele başbaşa
    Ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta
    Sivriadada da martı yumurtası toplarlar çilli çilli
    Ziba mahallesinde gece yarısı
    Sabaha Galata'dan geçer yolları
    Maytaba alacakları tutar kahvede
    Zararsız bir deliyi
    Ula Hasan derler gazeteyi ters tutaysun
    Çaktırmadan gazetesini tutuştururlar fakirin
    Sonra oturup sessizce ağlarlar

    İstanbul deyince aklıma
    Sait Faik gelir
    Taşında toprağında suyunda
    Fakirin fukaranın yanıbaşında
    Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
    Kıldan ince kılıçtan keskin
    Hep iyiden güzelden yana
    Hep kimsesizlerin

    İstanbul deyince aklıma
    Said'in son yılları gelir
    Hey Allahım en güzel çağında Said'e
    Dört beş yıl ömrün kaldı denir
    Sait Sait olur da nasıl dayanır
    Mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine
    İhtiyar balıkçı pis pis düşünür
    Bir zehir yeşilidir açılır
    Bir yeşil ki ciğerine işler adamın
    Bir yeşil ki kasıp kavurur
    Küçük mavi çocuk
    İhtiyar balıkçı
    Ve dilimize bulaşan zehir yeşili
    İstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri
    Dilimiz yaşadıkça yaşasın Said'in şiiri

    İstanbul deyince aklıma
    Sabiyem gelir
    Sabiyem boynundan büyük bir demetle
    Sarıyer'den gelir Pendik'ten gelir
    Bahar nereden gelirse velhasıl
    Sabiyem oradan gelir
    Ne delidir ne divane
    Aslını ararsan çingenedir
    Tepeden tırnağa güneştir
    Topraktır
    Anadır
    Analar içinde bir tanedir
    Biri sırtında biri memesinde biri karnında
    Karnı her daim burnundadır
    Canını mendil gibi takar dişine
    Yürekten birşeyler katar işine
    Bir ucundan girer şehrin ötekinden çıkar
    Alçakgönüllüdür Sabiyem
    Hem maşa satar, hem göbek atar
    Ver bir çeyrek güzelim der
    Neyse halin o çıksın falin
    Canı çıkar Sabiyemin falı çıkmaz
    Sonra anlatır dün gece başına gelenleri
    Görürüm üryamda bir sarı yılan
    Cenabet uğraşır durur benimlen
    Uyanır bakarım benim bebeler
    Yatağın ucuna kaymış
    Ayağımın parmaklarını emer

    İstanbul deyince aklıma
    Bir basma fabrikası gelir
    Duvarları uzun masaları uzun sobaları uzun
    Dal gibi dalyan gibi kızlar çalışır bütün gün ayakta
    Kanter içinde mahzun
    Yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun
    Fabrikada pencereler tavana yakın
    Al topuklu beyaz kızlar dalga geçmeyin
    Dışarda ağaçlar dizi dizi
    Duvarlar duvarlar uzun duvarlar
    Niçin ağaçlardan ayırdınız bizi
    Dışarda tarlalar turuncu asfalt mosmor
    Dışarda dışarda dışarda
    Mevsim gürül gürül akıp gidiyor
    Ondokuz yaşında Eyüplü Gülsüm
    Dalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerin
    Kötü kötü düşünüyor
    İpeğin akışına doyum olmaz
    Ama gel gör ki ipekli emprimeden oğlana don olmaz
    Bir top Amerikan bezi sakız gibi beyaz
    Bir top Amerikandan neler çıkmaz
    Perdeler yatak çarşafları çoluğa çocuğa çamaşır
    Sakız gibi ağarmış bir top Amerikan bezi
    Gülsüm'ün gözleri kamaşır
    Üçüncü oğlanı doğururken Gülsüm
    Bir top Amerikana hasret sizlere ömür
    Gülsüm'lerin sürüsüne bereket
    Yerine bir Gülsüm'cük bulunur elbet
    Gider Gülsüm gelir Gülsüm
    Azrail ettiğin bulsun

    İstanbul deyince aklıma
    Ağzına kadar soğan yüklü bir taka gelir
    Sülyen kırmızısı üstüne zehir gibi yeşil
    Samsun'dan Sürmene'den Sinop'tan
    Yaz demez kış demez mutlaka gelir
    Kirli yelkeninde yeni bir yama
    Demirinin pası gelir dilime
    Nabzımda duyarım motorunun hızını
    Canımın içine sokasım gelir
    İri kalçaları pullu denizkızını

    İstanbul deyince aklıma
    Takalar gelir
    Alçakgönüllü kalender
    Ya Peleng-i Deryadır adları ya Şimşir-i Zafer
    İstanbul deyince aklıma
    Koca Sinan gelir
    On parmağı on ulu çınar gibi
    Her yandan yükselir
    Sonra gecekondular gelir ardısıra
    İsli paslı yetim
    Eyy benim dev memesinde cüceler emziren
    acayip memleketim​
     
  16. ......

    ...... Misafir



    DENİZ TÜRKÜSÜ

    Deniz dediğin bir tarladır
    Gülü gül, dikeni diken, tohumu tohum
    Toprak gibi verimli, toprak gibi cömert
    Betine bereketine kurban olduğum

    Deniz dediğin bir tarladır
    Uçsuz bucaksız bir tarla
    Göbeği insanlarla kesilmiş
    Çilesi insanlarla

    Deniz dediğin bir tarladır
    Sözü pek, eli ağır
    Dost gibi güldürür insanı
    Dost gibi ağlatır.

    Deniz dediğin bir tarladır
    Anadır, babadır, kardeştir
    İnsan eline hasret
    İnsan eli değer değmez ürperir
    Binbir yerinden çatlar sevincinden
    Nesi var, nesi yok çıkarır verir,
    İnsan eli değmemiş denizlere bir damla alınteri
    Bulutlar dolusu rahmetten mübarektir.

    Deniz dediğin bir tarladır
    Bulutlar, güneşler dibindedir
    Geceler gündüzler dibindedir
    Yıldızlar mevsimler dibindedir

    Zifiri karanlık güller açılır dibinde
    Bağlar, bahçeler kat kat, katmer katmer, deste deste
    Bağlar, bahçeler zifir karanlık güller
    İnsan eline hasret beklemekte.

    Deniz dediğin bir tarladır
    Kapılar açılır içinde kapılar
    Bitip tükenmeyen bereket kapıları
    Balıklar akıp gider bölük bölük tabur tabur
    Alı al moru mor sarısı sarı.

    ...
    Deniz dediğin bir tarladır
    Üstünde başı boş rüzgâr
    Gönlünce at oynatır
    Üstünde bir avuç tuzlu köpük
    İçinde milyonlarca yürek
    Milyonlarca öpücük
    Bir insan eli arar konacak
    Bir insan eli muhkem, sıcak

    Hey benim
    Boydan boya cömert denizlerle çevrili
    Güzel memleketim
    Bu yaz tenha denizlerinde yıkandım
    İnsan eli değmemiş ormanlar gibi vahşi
    Dağ başında unutulmuş küçük kundaklar gibi yetim.​
     
  17. ......

    ...... Misafir



    YAR YÜREĞİN YAR

    elmayı ikiye böldüler
    içinden kurt çıktığın gördüler
    ağacı lime lime dildiler
    böceğin halinden bildiler
    ferman padişahınsa dağlar bizimdir denildi
    dağların bağrı deşildi
    çözüldü mevsimlerin sırrı yaprak yaprak
    yedi kat yerin dibinden haber getirdi
    gözünü sevdiğim tohum, gözünü sevdiğim toprak
    kılı kırka yardılar oğul
    suyun sudan gizlisi kalmadı
    suyun sudan gizlisi kalmadı
    buğdayın macerası meydanda
    yıldızların sırrı aşikar oldu
    arı gözümüzün önünde sızdı balını
    karanfil alevini
    kırlangıcın alınyazısı
    penceremzin önünde yazıldı
    bir sensin gizlenen oğul
    ağlarsın gizli gizli
    seversin gizli gizli
    ölürsün gizli gizli
    çatlarsın arzudan, iştihadan
    yer yarılır yere geçersin
    söyleyemezsin
    yar yüreğin yar vakit tamamdır
    neler aldın dünyamızdan bunca zamandır
    yar yüreğin yar gör ki neler var
    belki seyyar kuşların ömrü kadar sade aydınlık
    belki vişne çiçekleri kadar beyaz ılık
    belki çürümüş yılanlar kadar mundar
    belki mahzende yıllanmış şarap kadar lezzetli
    bir aşktır fışkırıp çıkacak
    ne çıkarsa bahtımıza
    yar yüreğin yar bölüşelim
    beraber ağlayalım dertleşelim
    yar yüreğin yar yarmağa değer
    bir insan tanımak oğul, bir cihan tanımağa bedel...​
     
  18. ......

    ...... Misafir



    ARKADAŞ DÖKÜMÜ

    Evvela dişlerimiz döküldü
    Sonra saçlarımız
    Arkasından birer birer arkadaşlarımız
    Şu canım dünyanın orta yerinde
    Yalnız başına yapayalnız
    Kırılmış kolumuz, kanadımız
    Tatlı canımızdan usanmışız

    Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
    Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
    Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
    Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
    Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
    Bir çalım bir kurum hepimizde
    Nereden inceyse oradan kopsun

    Bu canım dünyanın orta yerinde
    Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
    Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
    İşte: Hamsiler sürü sürü
    Arılar bölük bölük geçer
    Leylekler tabur tabur

    Ya bizler? Eşref-i mahlukat! ..
    Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz

    Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
    Bizler sürü sepet
    Yalnız birbirimizi öldürmüşüz​
     
  19. ......

    ...... Misafir



    ERİMEK

    Erimek belirsizce herşeyde,
    Karışmak sulara yıldızlara,
    Sinmek kokusuna mor menekşenin,
    Yanmak damar damar, nefes nefes,
    Yaşamak tükene tükene.​
     
  20. ......

    ...... Misafir



    CAN TÜKENİR

    Kimse bilmez can nerdedir
    Can tükenir can tükenir
    Saçımın telinden sızar
    Gözümün ferinden uçar
    Can tükenir can tükenir
    Her korku zerresinde ziyan
    Her kımıldanışında yaprak
    Can tükenir can tükenir​
     

Bu Sayfayı Paylaş