Benzersiz Yaşam Sıvısı - Kan

'Biyoloji' forumunda sha. tarafından 31 Eki 2012 tarihinde açılan konu

  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [​IMG]


    Kendinize aynada şöyle bir bakın. Yüzünüzün ve bedeninizin sadece 2 milimetre altında, oldukça büyük bir hızla ve basınçla akmakta olan kırmızı sıvının varlığını hissedebiliyor musunuz?

    Binlerce kilometrelik muhteşem bir damar ağının, kanı metrelerce yukarı fırlatabilecek kadar büyük bir güçle pompalayan kalbin atışının farkında mısınız?

    Hayır, aynadaki görüntünüzde, bu muazzam hareketlilikten eser yoktur. Oysa siz son derece sakin yaşamınıza devam ederken, hatta gece uyurken bile bu koşuşturmaca hiç kesintiye uğramadan sürer. Kalp büyük bir güçle ve şiddetli bir sesle kanı pompalamakta, kan da büyük bir hızla ve yine yoğun bir gürültü ile akmaktadır.

    Tüm bunların farkında olmamanızın en önemli sebebi ise, yine sizin için özel olarak dizayn edilmiş olan ince derinizdir. Size, altındaki bu olağanüstü hareketliliği gizlercesine düzgün, güzel ve sakin bir görünüm kazandırır.

    Kan, kalp ve damar ağından oluşan ve bedeninizin içinde siz yaşadığınız sürece hiç aksamadan işleyen bu sisteme "kan dolaşımı" denir. Kanın dolaşım serüveni, sayısız detaydan oluşan eşsiz bir yaratılış delilidir.

    Kan, vücutta hem taşıyıcı hem de denetleyici gibi hareket eder. Bedenin içinde sürekli olarak dolaşır durur ve bu yolculuğu sırasında her an mutlaka yapacağı bir iş vardır.

    Kan, bedendeki haberleşmenin neredeyse tamamını üstlenir.

    Hücrelerin ve dolayısıyla bedenin enerji kazanabilmesi için gerekli olan hammaddeler kanın içinde taşınır.Bedenin sıcaklığını adeta bir klima gibi ayarlar. Vücut ısımız, kan sayesinde sürekli olarak sabittir.Kanın dolaşımı sırasında, içindeki koruma birimleri sürekli olarak iş başındadır. Vücuda girebilecek mikroplara karşı her an tetiktedirler.

    Kan, vücudun yiyecek servisini de üstlenmiştir. Besinler tüm hücrelere kan vasıtasıyla dağıtılır.Atıkların ve zehirlerin toplanıp taşındığı bir kanalizasyon sistemi olarak da işlev görür.Kan bir tür tamir birimini de içinde barındırır. Damarlarda oluşan her yırtık ve hasar, bu birim tarafından hemen belirlenir ve onarılır. Peki, böylesine farklı ve gerekli işler başaran bu mekanizma nasıl işler?

    Bu sistem hangi unsurlardan oluşur? Tüm bu unsurları ve bu dolaşım ağını uyumlu kılan nedir? Kanda bulunan hangi molekül nasıl bir görev üstlenmiştir? Görevini nasıl yerine getirir ve nasıl harekete geçer? Nereden emir alır ve nasıl organize olur?

    Elbette bütün bunlar, birazdan cevaplarını detaylı olarak inceleyeceğimiz oldukça önemli sorulardır. Ve bu sorular bizleri, tüm hayatımızı ilgilendiren çok önemli bir gerçekle yüzyüze bırakır: Vücudumuz, rastgele ortaya çıkmamıştır. En ince detaylarına kadar planlanmış, tasarlanmış ve özenle biçimlendirilmiş bir bedene sahibiz. Bu bedenin kökeni, son 150 yıldır bilim dünyasına çeşitli aldatmacalarla egemen olmaya çalışan Darwinizm'in iddia ettiği gibi "rastlantılar" olamaz. Kökenimiz, rastlantılara dayalı bir "evrim" süreci değil, her detayı planlanmış bir "yaratılıştır".

    BENZERİ ÜRETİLEMEYEN BİR SIVI:KAN

    Kan sadece genel olarak yaşamın nedeni değildir, aynı zamanda kısa veya uzun yaşamanın, uyumanın, seyretmenin, yeteneğin, zekanın, kuvvetin de nedenidir. Yaşam için ilk ve ölüm için ise son şeydir.

    Bilim adamları kanın benzeri olan bir sıvıyı üretmek için uzun süredir çabalamakta ancak başarılı olamamaktadırlar.Bunun en önemli sebebi kanın içinde taşıdığı birbirinden özel moleküllerin ve bunların gerçekleştirdiği işlemlerin "sırrına" henüz tam olarak ulaşılamamış olunmasıdır.

    Ancak şu bir gerçektir ki, kanın nitelikleri tam olarak anlaşılsa bile, bu özelliklere sahip molekülleri üretmek ve onları birarada işlevsel kılmak, bilim adamları için yine büyük bir çıkmaz olacaktır. Kanı meydana getiren elemanları birer birer incelediğimizde bu gerçeği daha iyi anlarız. Her bir molekül belirli bir işlemi yapmak için özel olarak görevlendirilmiş, biçimlendirilmiştir. Bir başka deyişle, damarların içinde "özel bir tasarımın" var olduğu açıktır.

    Kan, bir sıvıdan çok, vücudumuzdaki kemik veya kas dokuları gibi bir dokudur. Ancak kuşkusuz onlardan farklıdır, çünkü kemik veya kas dokularını oluşturan hücreler birbirlerine sıkıca kenetlenmiş durumdadırlar. Kan da bir doku olmasına rağmen böyle bir özelliğe sahip değildir. Kan sıvısı içindeki hücreler birbirlerinden bağımsız olarak, serbest halde dolaşırlar. Alyuvar, akyuvar ve trombosit gibi kan hücreleri, kan plazması içinde yüzer durumdadırlar.

    Koşarken düşüp bacağını kanatan bir çocuk, aslında milyonlarca alyuvar ve trombositini, binlerce akyuvarını kaybeder. Kanın içindeki tüm bu parçaların her biri hayatımız için ayrı bir öneme sahiptir. Küçücük bir çizikten dolayı parmağınızdan sızan bir damla kan, aslında içinde yaklaşık 250 milyon alyuvar, 400 bin akyuvar ve milyonlarca trombosit barındırır. Ayrıca bu geniş topluluğun her üyesi son derece önemli görevlere sahiptir.

    Her bedende 5 ila 6 litre arası kan bulunur. Bu miktar ortalama vücut ağırlığının %7-8'ini oluşturur. Kanın yarısı, sıvı olan bölümden yani plazmadan meydana gelir. Diğer yarısı ise kanın içinde çeşitli görevler üstlenmiş olan hücreler veya moleküllerdir. Kandaki hücreler, vücuttaki kan miktarının yarısını oluşturmalarına rağmen, yan yana dizildikleri takdirde 96.500 km'lik bir çizgi oluşturabilecek kadar fazladırlar. Bu, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya yeterli bir uzunluktur.

    Dahası bu hücreler sürekli yenilenir. Vücutta günde 260-400 milyar kadar kan hücresi üretilir. Bu üretim gerçekten de göz kamaştırıcıdır. Ana merkez olan kemik iliğinde gerçekleşen bu üretim, "kök hücre" adı verilen özel bir hücrenin değişik bölünme yeteneklerine bağlıdır. "Kök hücre", vücudun ihtiyaç duyduğu kan hücresini üretmekle görevlendirilmiştir. Bu hücrenin üretimi ve gerçekleştirdiği görev ise gerçek anlamda hayranlık uyandırıcıdır.

    Özel Üretim Merkezi: Kök Hücre

    Kemik iliğinde kök hücrenin belirlenme işlemi son derece şaşırtıcıdır. Kemik iliğinde üretilen her on bin hücreden sadece bir tanesi kök hücre özelliğini taşır. Bu sayı bazen yüz binde bir ihtimale kadar düşer. Üretilen kök hücrenin görünüşte diğer hücrelerden herhangi bir farkı yoktur. Ancak aslında bu, oldukça özel bir hücredir. Sahip olduğu özellikler, yaşamımızı kusursuz bir biçimde devam ettirebilmemizi sağlayacak kadar hassas ve hayatidir. Bu özel hücre, öncelikle vücut içindeki ihtiyaçları belirler, ardından da kendisine has bölünme yeteneği sayesinde ihtiyaca göre bazen alyuvarları, bazen de savunmanın baş elemanları olan akyuvarları oluşturur.

    Neden on bin hücreden sadece bir tanesi böyle bir karar almakta ve böyle bir yeteneğe sahip olmaktadır? Siz, bedeninizde bulunan bu yetenekli hücrenin varlığının farkında bile olmazsınız. Sizin gibi, sizi meydana getiren her hücre gibi, bu özel hücre de Allah dilediği için özel bir bölünme şekline, vücudun gereksinimini belirleme ve farklı hücreler meydana getirebilme üstünlüğüne sahiptir. Bu mükemmel organizasyon ve bu özel hücrenin yetenekleri, asla sona ermeyen mükemmel bir dolaşımın gerçekleşmesini sağlar. Kan sıvısı, sürekli olarak aynı miktarda kan hücresi taşıyarak yolculuğuna devam eder. Kandaki hücreler, vücuttaki kan miktarının yarısını oluştururlar. Ancak buna rağmen, yan yana dizildikleri takdirde, 96.500 km'lik bir çizgi oluşturabilecek kadar fazladırlar. Bu uzunluk, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya yeterlidir.

    Kök hücre konusundaki çalışmalarıyla tanınan John Hopkins Üniversitesi Onkoloji Uzmanı Profesör Curt Civin, bu özel hücreyi şu şekilde tanımlar:

    O, her bir hücrenin atası, babasıdır. (...) Bölünebilir ve kendisini çoğaltabilir, kendi kendini yenileyebilir veya kendisini iki farklı hücre şeklinde farklılaştırabilir. Tıpkı dallara ayrılan bir ağaç gibi.

    Örneğin kök hücre, çevresinden aldığı kimyasal ve elektriksel sinyallere göre hareket eder. Hasara uğramış olan hücreler kök hücreye gönderdikleri kimyasal sinyaller sayesinde vücutta hücre üretimine ihtiyaç olduğunu haber verirler.

    Kök hücrede üretilen yeni hücreler, hasarın meydana geldiği yere doğru yola koyulur ve hasarlı hücrelerin yerini alırlar. Bu şekilde, haftalar içinde tek bir kök hücresi farklı tiplerdeki kan hücrelerinin tümünü üretebilir. Bir kanama sonunda yok olan alyuvarlar ya da bir enfeksiyon sonucunda ölen akyuvarlar, ne eksik ne fazla, gerekli miktarda ve ihtiyaç olan zamanda yenilenerek vücuttaki yerlerini almışlardır.

    21. Yüzyılın içinde yaşadığımız şu günlerde biyologlar, halen kök hücrelerin diğer hücrelerle diyalog kurmasını sağlayan kimyasal dili çözmeye çalışmaktadırlar.6 İnsan bedeninde tek bir kök hücrenin her an defalarca gerçekleştirdiği bu işlem, insanlık için hala büyük bir soru işaretidir.

    Bu üretimin ne kadar sıklıkla yapılması gerektiği de önemli bir sorudur. Akyuvarlar sadece birkaç saat yaşarlar. Kana giren bir bakteriyi sindirir ve ardından ölürler. Trombositlerin ömrü iki hafta, alyuvarların ise dört aydır. Tüm bu hücrelerin sürekli olarak yenilenmeleri gerekmektedir. Sadece tek bir hafta içinde, kemik iliğiniz milyarlarca hücre üretmek zorundadır. Bu üretim ise, tek bir ana hücrenin denetimi ve faaliyetleri ile mümkün olmaktadır.

    Beden içindeki kesintisiz hareketliliği ve bedenin hassas yapısını dikkate aldığımızda, hem oksijen taşıyarak hem de düşmanlarla savaşarak bedeni koruyan bu sistemin, tek bir hücrenin denetiminde olması, elbette insanı düşündürmelidir.

    Tek bir hücrenin bu üretimin tüm sorumluluğunu üstlenmesi, aynı zamanda, yaratılış gerçeğini inkar etmeye çalışan Darwinistlerin iddialarına karşı da reddedilemez bir kanıt oluşturmaktadır.
     

Bu Sayfayı Paylaş