"Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır." k. İskender
Kabul et artık ayrılığı; Arkanda kaldı onca gözyaşı; Çoktan kaybettik birbirimizi; Ne bir söz kaldı,ne de bir anı...
Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun. Belki haziran da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin.
Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye, Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: "Yol nereye?" Ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan, Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu, Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu. Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız, Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız, Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!... İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.
Deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş dostlarım beni sürekli bir kaptanım çünkü kağıt gemilerden emekli Kılları uzadıkça ellerimin unuttum kağıtlardan nasıl gemi yapıldığını ki yaşlılığa uzanan birer iskeledir parmaklarım çözüldü uçlarından nice kağıt geminin palamarı Çocukluğumun tahta atını bozarak yaptığım iskeleye küçük bir kağıt gemi yanaşır mı dersiniz kazısam ellerimdeki bütün kılları ! ...
Odunsuz bir sobanın yanında titreyen çocuğu görse yağmur gözyaşlarını odaya tavanarasındaki delikten usulca bırakır
Devlet dairesinde yangından kurtarılmayacak sıkışmış bir çekmece gibiyim... açılamıyorum sana.... Sunay Akın
Ağlama, gözleri kızarmış çocuk! Tek damla yaşın düşmesin yere. Bak, tek güzelliğimiz yokluk, Sana bir öğüt; ağlama boş yere. Ne olursa olsun hiçbir şey değmez, Senin bir damla gözyaşına. Ağlayana kimse boyun eğmez. Kimse bakmaz kimsenin yaşına....
Biri çıkıp öldürsün beni ve kaza süsü versin cansız bedenime nasıl da sevinirdim ilkokul pencerelerine bayrak asarken doğduğum kazanın her bayram öncesi süslenmesine Çay bardağı biçiminde yontulsun mezar taşlarım ve yaşamdan bir tek yudum bile alamayacağım için üstlerine yatay olarak bir de kaşık konsun Ne başucuma ne de ayak ucuma dikilsinler biri sağımda diğeri solumda olsun ki görenler mezarı sansınlar bir çocuğun Peşlerinde koşturarak papazı kiliseden çaldıkları günah çıkarma kulübesinde şiir kurtuluş örgütünü kuran kenan evren lisesinden terk çocuklar mutlaka gelirler cenazeme her birinin elinde deniz yıldızı Üzülmeyin dostlarım ezbere bilirim latince sözcüklerini hayvanlar ansiklopedisinin adını bilmemiş olmaktan utanmayacağım asla tabutumun içine girecek ilk böceğin
Yiğit olanın lokması cana azıktır beyler Kimse bana söylemesin buna yazıktır beyler Soyu soysuz olanın sütü bozuktur beyler Bunların soyu bozulmuş Türk'e düşman göbekten Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! Kan istediniz canlardan bitmedi inadınız Oğuz size yar olmadı budüz idi adınız Senelerdir bu vatanın ekmeğini yediniz Suyunuzu keseceğiz dağlardaki gölekten Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! İhanete yar mı olur, yüce dağların karı Üstünüze zalım geldi bu senenin baharı Deli poyraz gibi vurdu öksüzlerin kaharı Eleneceksiniz beyler ince ince elekten Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! Dağlar, taşlar bu ovalar bilin ki Türk'ün yurdu Aslımız insan neslidir Türk'e semboldür Kurd'u Soyu ermeni olanlar nerden bilecek Kürd'ü İhaneti seyreyleyin perdedeki delikten Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! Feryat eylemez mi sandın yavrusuna bir ana Sizler doymak bilmediniz akıttığınız kana İnsan olan cana kıymaz, nasıl kıydınız cana? Anası nenni söylerken kan damlıyor belekten Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! Alperenler şehadeti seslenirken çağrına İbrahim'in dedileri nişan oldu bağrına Mehmetçik'ler şehit düştü bu vatanın uğruna Vatan mı istediniz lan beşikteki bebekten? Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! Hainlerin yaptıkları yanlarına kalır mı? İhanetin affı olmaz sizi millet salar mı? Vatan şehitler toprağı seni toprak alır mı? Boynuna urgan dolayın sağlam olsun ipekten! Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! Başı bozuk yaylalarda bol keseden savurdun Ne dinin var, ne imanın sen ne biçim gavurdun? Hem korkaksın, hem zavallı zoru gördün kıvırdın! Urgan bile dava eder boynundaki ilmekten! Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten! Şehit anaların gözündeki yaş bitsin Vatanımın üstünden kara bulutlar gitsin Asın gardaş bu iti, şehitler rahat etsin! Bu Sefai deli oldu, senelerdir demekten! Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten
Dün sonbahar yapraklarıydı üzerimize düşenler; Bakıyoruz bugün yine çiçek açmış yerler; Unutan unuttu deyip gideni önemsemeyenler; Kalbimiz acıyor,çığlıklarımız bastırılıyor,anlasanıza, Hey gidi sizi kulakları sağır,gözleri görmeyenler...
Eksik olan bir yanı vardı aşkımızın bir filminde üç beş figüran dövüp ata binmemesi gibi cüneyt arkın'ın Haberin olsun vermedim eskiciye yırtık ayakkabılarımı nasıl ayrılırım ki onlardan kapınızın önünde az mı çıkarıp giymiştim Naftalinledim bende kalan yün kazağını söylemiş miydim size naftalin ki güvelere karşı kullandığı kimyasal silahıdır anıların
..... ne de basacağın bir düğme, yalnızca altı günlük hava.Laika, sakın yanılma ne kadar hızlı gittiğini bilmemekten doğan o mutlak sessizlik konusunda.Dünyanın çevresindeki yörüngene oturduğunda, kendi dilini hatırla.Uzak yıldızları dinle. Korkuna güven
Neyin acısını çekiyorum biliyor musun? İstediğim olamadığım gibi elimdekini kaybetmenin.. Neden ağlıyorum biliyor musun? Gittin ve dur diyemedim.. Acıyan bir kalbim var,neden biliyor musun? Çünkü sen onu yaraladın. Peki ya sen kimsin? Beni yalnız bırakan ruhum?Yoksa bedenim??? Her neyse sevgilim! Sen gittin ve ben bittim…
Islaktı gözlerim... hüznünü bulutlara yükleyip, gecesine kavuşamayan gündüzün, hüznünü yağdırdığı gibi yağıyordu gözlerimden anlamsız yaşlar.. Anlamsızlık taa içimdeydi benim.. Seninle sensizliğin olduğu yerde... Kimi sevmeye kalksam sen oluyor karşımdaki.. Sen şimdi kiminlesin bilmem ama ben hep seninleyim.. Gidişin ölümdü... Ölümüm ardından bakarken kal diyemeyişimdi.. Yüzyıl oldu sanki gidişin, ardından bakarken şimdiki gibi ıslaktı kirpiklerim.. Gittin... belki de hiç gelmemiştin, ben gelmiş olmanı ümit ettim. Bu ümitle yaşattım asırlardır içimde yaşayan hayalden ibaret sevdamı... Kaçışlarına gizlenen sen değildin belki de tüm korkaklığımla bendim senden kaçmaya çalışan.. Dağ gibi hüzünlerden arta kalan yıllanmış şarap tadındaki sevdanla yüzleştim sonunda sevgili.. Senin için çok şey olmaya çalıştım.. ve sonunda hiçbir şeyin oldum.. Seni sevmek saflığın doruk noktasındaki buğulu bir hüzündü ruhuma dolan.. seni sevmek seni özgür bırakmaya razı olmaktı.. Gittin... önce sıcaklığın çekildi tenimden.. sonra nefesin gitti yüzümden.. Arkası dayanılmaz bir soğuktu her gece beni uykumda bile titreten.. Tek bir söz bekledim senelerdir senden. Geldim demeni bekledim.. Ama sen rüyalarımda bile söylemedin.. Beni bir söze hasret ettin.. Aşka inancım yok oldu sevgili.. İnandığım aşk, Leyla’yla birlikte öldü asırlar önce.. İnandığım aşk, gidişinle birlikte yok etti beynimde senden kalan aspire olmayan tortulaşmış duyguları.. Aşk öldü sevgili.. aşk öldü.. Sevgi üzerine yazdığım tüm cümleler yok oluyor birer birer.. Gözün aydın sevgili, bıraktım seni ruhumdan... Özgürsün artık çekil git düşlerimden... Çık git beynimden.. De ki, aşk öldü.. Farzet ki... Ben öldüm.. ......Toprağa karıştım yok oldum.. ...........Git artık benden.. ................Artık ben yokum... ..........................Aşk Öldü....
Bir gül bu karanlıklarda Sükute kendini mercan Bir kadeh gibi sunmada Zamanın aralığından. Başında bu mucizenin Sesler, kokular ve renkler Ebediyete kadar derin Bir anın vadiyle bekler. Ve diyor fecirden berrak Sesiyle her ürperişte Geceyi yumuşatarak Bütün gözyaşlarım işte. Serinletmesin, ne çıkar Bu ümitsiz yalvarışı Hiç bir meyve ve pınar Ne de günlerin akışı. Yetmez mi bu müjde sana Aydınlatırsam alnını Ben her rüyayı zamana Taşıyan yıldız kervanı.
Bir dostun sıcaklığına öylesine yaslamak istiyorum ki başımı ya omuzunu uzat sevgilim ya da telleri kopuk bir kemanı Kanadının altına sığınacak bir kuş arayan eskimiş saçak gibiyim sensiz ya da bütün balinaların kıyıya vurup intihar ettiği bir deniz Bir hitit çanağıyım toprağa gömülü ve sen ilk kazısını yapan bir arkeolog ürkekliğiyle ellerinin arasına al beni Tek dileğimdir çünkü benim sana yakın bir sunay akın
Gidiyorum sevdiğim, Ardımda sana Kırlar dolusu papatyalar bırakarak, Her bahar papatyalar açtığında Sana olan sonsuz sevgimi hatırlayacağını umarak Yüreğim acıyarak gidiyorum Gidiyorum canımda ki can, Ardımda sana Bulutlar dolusu yağmurlar bırakarak Damla damla her yağmur yağdığında Ardından dökülen göz yaşlarımı hatırlayacağını umarak Göz yaşlarımı içime akıtarak gidiyorum Gidiyorum sevdiğim, Ardımda sana Baharlar dolusu çiçekler kuşlar bırakarak Her çiçeğin kokusunda,her kuşun kanat çırpışında Beni hatırlayıp beni anacağını umarak Canım yanarak çaresizce gidiyorum ....