Hastalıklar ve Aile Hekimliği

'Sağlık' forumunda sha. tarafından 12 Eyl 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    KİREÇLENME
    Yaşlanma ile birlikte görülen, genellikle kalça, diz ve omurga mafsallarında ortaya çıkan ağrılı sertliklerdir. Bu sertliklerin sebebi, mafsal yüzeylerinde kalsiyum tuzlarının birikmesidir.
    Bilhassa kırk yaşın üzerinde, az hareket isteyen, statik işlerde çalışan kimselerde görülen kireçlenme, namaz kılan ve hareketli işlerde çalışan insanlarda seyrek rastlanır.
    Ne Yapmalı?
    * Yaşı kırkın üzerinde olan kimseler hareketsiz işlerde çalışmamalı, sık sık yürüyüşe çıkmalıdır.
    * Namaz, hemen hemen, bütün mafsalları çalıştıran ideal bir egzersiz olduğundan ve ayrıca ibadet ihtiyacını karşıladığından fizik ve ruh sağlığı yönünden tavsiye edilmektedir.
    * Yağlı, şekerli, tuzlu ve unlu yiyecekler azaltılmalı, sebze yemeklerine ağırlık verilmelidir.
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    KIZAMIK
    Belirtileri: Mikrop vücuda girdikten ancak on bir gün sonra hastalık ortaya çıkar.
    * Hastalığın ilk günü vücut ateşi birden bire yükselir; nezle ve öksürük başlar. Deride iltihaplanma görülür. Baş ağrısı da vardır.
    * İkinci gün vücut ateşi düşer. Avurt içlerinde beyaz lekeler ortaya çıkar.
    * Üçüncü gün ağız içinde ve boğazda kırmızı lekeler oluşur.
    * Dördüncü gün vücut ateşi tekrar yükselir. Ateşle birlikte, kulak arkasından başlamak üzere lekeler belirir. Bu lekeler, iki-üç gün içinde bütün vücuda yayılır.
    * Kızamık lekelerini, diğer döküntü lekelerinden ayıran özellikler şunlardır:
    -Açık kırmızı renktedirler.
    -Mercimek büyüklüğündedirler.
    - Sınırları kesin olup kenarları yayvan değildir.
    - Zamanla birkaç leke birleşerek daha büyük lekeler oluşturabilirler.
    * Lekelerin vücuda yayılışı sırasında şiddetli öksürük, iştahsızlık, halsizlik, lenf bezlerinde şişme görülür.
    * Gözlerde sulanma ve sümük salgısında artış olur.
    * Yaklaşık beş gün sonra lekelerde ve hastalık belirtilerinde gerileme başlar.
    * Beş günün sonunda lekelerin rengi açık kahveye dönüşerek iki-üç hafta kadar varlıklarını sürdürürler.
    * Vücut ateşinin düşmesi ile birlikte hastalığın bulaşma tehlikesi azalır.
    DİKKAT;Hastalık sırasında vücut direnci iyice düşeceğinden, hastanın bakımı ve istirahatı yeterince temin edilmediği takdirde beyin zarı iltihabı, akciğer veremi, ortakulak iltihabı gibi ciddi hastalıklara sebebiyet verebilmektedir.
    Ne Yapmalı?
    * 12. aydan itibaren çocuğunuza kızamık aşısı yaptırınız.
    * Hastalık sırasında ortaya çıkması muhtemel diğer hastalıklara karşı antibiyotik tedavisi uygulatınız.
    * Hastaya bol bol sıvı ve sulu yiyecekler veriniz.
    * Öksürük, nezle ve baş ağrısı için gerektiğinde doktor tarafından yazılmış ilaçlar verilebilir.
    * Hastalık göz iltihaplarına da yol açabildiğinden, böyle bir durumla karşılaştığınızda, doktora haber vermekle beraber, hastanın yatağını aşırı ışık almayacak bir yere taşıyınız.
    * Kızamık, çocuk başka bir hastalık geçirdiği sırada ortaya çıkarsa; çok tehlikeli neticeler doğabileceğinden, hastanın mutlaka doktor kontrolünde bulunması icabeder.
    * Kızamık geçiren bir hasta, bilhassa ilk günlerde, mutlaka diğer çocuklardan uzak tutulmalıdır.
    * Yetişkinlerde ve beslenme bozukluğu olan çocuklarda bu hastalık oldukça ağır seyreder.
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    KIZIL
    Belirtileri: Daha çok kış aylarında salgınlar halinde görülür. Dayanıklı ve en zor şartlar altında bile uzun müddet yaşayabilen bir bakterinin marifetidir. Vücuda girdikten sonra, hastanın direnci ile orantılı olarak, bir ila yedi gün içinde hastalık belirtileri başlar.
    * Aniden yükselen ateşle kendisini belli eder.
    * Titreme, kuvvetli baş ağrısı, kusma, halsizlik, yutma güçlüğü ve boğaz ağrısı en belli özellikleridir.
    * Bademcikler şişer ve kızarır.
    * Boyun lenf bezleri şişer ve bastırılınca acır.
    * Dilin üzeri beyaz bir tabaka ile kaplanır.
    * Yukarıda saydığımız belirtilerin ortaya çıkmasından bir gün sonra bütün vücutta küçük kırmızı lekeler ortaya çıkar.
    * Lekeler birbirlerine çok yakın olup dışarıdan bakılınca vücut kırmızıya boyanmış hissini verir.
    * Lekeler boyun ve göğüsten başlayarak yayılır.
    * Kızıl hastalığını diğer döküntülü hastalıklardan ayıran en bariz alameti, burun, çene ve ağız kısmı hariç olmak üzere yüzün kıpkırmızı görünmesidir.
    * Hastalığın ortaya çıkmasından yaklaşık beş gün sonra dil üzerindeki beyaz tabaka kaybolur. Ancak hemen arkasından bu sefer de çileği andıran kırmızı lekelerle kaplanır. Kızıl hastalığının tipik bir belirtisi de budur.
    * Birinci haftanın sonunda ateş düşer. Boyun lenf bezleri ile bademciklerdeki şişlik iner.
    * İkinci hafta derinin üzeri pullanmaya başlar ve zamanla pullar kuruyarak dökülür.
    * El ve ayak derisi üzerindeki pullanma tabakalar halinde olup bu da kızıl hastalığına has bir durumdur.
    * Hastalığın çevreye yayılmaması için dökülen pullar yakılmalıdır.
    Ne Yapmalı?
    * Hasta mutlaka doktora gösterilmelidir. Zira kızıl hastalığının çok tehlikeli yan etkileri yani ilave hastalıkları vardır.
    * Kızılın çabuk iyileşmesi ve ilave hastalıklar doğurmaması için penisilin tedavisi tatbik edilmektedir. Penisilin tedavisi on gün sürer.
    * Tedavi iyi netice verip hastalık belirtileri ortadan kalktıktan sonra, hasta banyo edilir ve odası değiştirilir. Eski odası ve kullandığı eşyalar dezenfekte edilir.
    * Hasta en az üç hafta müddetle yatak istirahatinde bırakılır.
    DiKKAT: Bir doktor nezaretinde tedavi görmeyen kızıl hastaları ölüme kadar varan ciddi hastalıklara yakalanabilirler. Bu tehlikeli hastalıkları şöyle sıralayabiliriz:
    * Ortakulak iltihabı
    * Böbrek iltihabı
    * Kalp kasları iltihabı
    * Çene boşluğu iltihabı
    * Lenf bezleri iltihabı
    * Damarlarda kan pıhtısı oluşması (tromboz).
    * Eklem yerlerinin iltihaplanması
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    KUDUZ
    Özellikle köpek, kedi, kurt, tilki ve yarasa gibi memeli hayvanlarda görülen bir hastalıktır. İnsana da bu kuduzlu hayvanların ısırması ile geçer. Dişlerin açtığı yaraya, kuduz virüsü taşıyan hayvan salyası bulaşır. Virüsler yaradan içeri girdikten sonra sinirler yoluyla merkez sinir sistemine (beyne) ulaşır; tahribatını yaparak sonu ölüm olan genel felçlere sebebiyet verirler.
    Belirtileri:
    * Hayvan ısırdıktan ancak bir ila altı ay sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Bu müddet değişikliği, vücudun direnci ve ısırılan yerin beyne olan uzaklığı ile orantılıdır.
    * İlk belirtileri karamsarlık ve huysuzluktur.
    * Sonra, boğazda başlayan ağrılı kasılmalardan dolayı, hasta su içemez. Bunu beceremediğinden huysuzlaşır. Halk arasında bu durum "su korkusu" tabiri ile açıklanır.
    * Yutkunma güçlüğünü ağrılı kas spazmları izler. Hastada şuursuz tepkiler ve ihtilaçlar (delilik halleri) belirir.
    * Nihayet, birkaç gün içinde, adale kasılmaları genel felç haline dönüşür ve sonuç ölümdür.
    Ne Yapmalı?
    * Bir hayvan tarafından ısırıldığınız zaman, her halükarda, kuduz olabileceğini düşünmelisiniz.
    NOT: Hayvanda kızgınlık ve azgınlık alametleri varsa; köpek ise havlarken, kedi ise miyavlarken alışılmışın dışında sesler çıkarıyorsa; hele ağzında bol salya varsa onu mutlaka yakalayıp belediye tabibine veya bir hastahaneye götürünüz. Yakalamaya çalışırken -tekrar ısırılmamak için- dikkatli hareket ediniz.
    * Isırılan yeri bol sabunlu su ile yıkayınız.
    * Yakaladığınız hayvanı ilgili sağlık kuruluşuna (belediye tabibi veya hastahane) götürüp "kuduz testi" yaptırınız. Görevliye, ısırıldığınızı söyleyiniz ve gerektiğinde aranmak üzere adresinizi ve telefon numaranızı veriniz. Veya neticeyi almak üzere randevu isteyiniz.
    * Testler kuduzu doğruladığı takdirde ısırık yeri cerrahi usullerle temizlenir ve kuduz serumu zerkedilir. Arkasından vücuda aktif bağışıklık kazandırmak için ölü kuduz virüsü aşılanır. Aşılama usulleri değişik olmakla beraber, hepsinin de gayesi hastada kuluçka devresi sona ermeden bağışıklık oluşturmaktır.
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    MİDE ÜLSERİ
    Ülser de günümüzde sık rastlanan bir hastalıktır. Onikiparmak bağırsağında (duodenum) görülen ülser, mide ülserinden daha fazladır. İkisinin de sebebi tam bilinmemekle beraber; yaşadığı ortama uyum sağlayamayan hassas kimselerde, işi aşırı yorgunluk verenlerde, alkol tüketenlerde, aspirin ve benzeri ağrı kesici ilaçları fazla kullananlarda ülsere sık rastlandığı da bir gerçektir.
    Belirtileri:
    * Ağrı hemen yemeklerden sonra görülür ve hasta aç olduğu zaman kendisini daha iyi hissederse "mide ülseri"nden şüphe edilmelidir.
    * Eğer ağrı yemeklerden belirli bir zaman sonra ve aç iken de hissedilir ise; bu durumda "onikiparmak bağırsağı ülseri" mevzu bahistir. Aç karnına ağrı geldiği zaman birşeyler yeyince geçer. Sabah aç karnına iken ağrı duyulmaz.
    Ne Yapmalı?
    * İlaç tedavisinin yanısıra diyet uygulanır.
    * Alkol ve sigara kesinlikle terkedilmeli; sinir gerginliği yapan hadiselerden uzak durmalıdır.
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    ROMATİZMA
    Bilhassa soğuk ve rutebetli havalarda ortaya çıkan, oynar eklemlerde ve kemiklerde kendisini gösteren ağrılardan şikayet ederiz. Yaşlı insanlarda bu tür şikayetlere daha sık rastlanır. Ancak, bahsini ettiğimiz bu ağrılı şikayetler sadece eklemler için mevzu-bahis değildir. Yani "romatizma" denince, mafsal ve kemik ağrılarından başka rahatsızlıklar da ifade edilmektedir. Kas romatizması, kalp romatizması, göz romatizması sayabileceğimiz rahatsızlıklardır.
    Romatizmanın en çok rastlanan şekillerini şöyle sıralayabiliriz:
    Ateşli Romatizma: Streptokok grubu mikropların sebep olduğu ani ve sinsi alevlenmelerle kendisini belli eden; eklemleri, kalbi, sinir sistemini ve böbrekleri tutan bir hastalıktır, iki yaşmdan önce görülemez. En sık 6-9 yaşları arasındaki çocuklarda görülür. Rutebetli ve soğuk bölgelerde, sosyo-ekonomik durumu düşük muhitlerde daha fazla rastlanır. Üst solunum yollarında meydana gelen enfeksiyonlar da ateşli romatizmaya zemin hazırlar.
    Belirtileri:
    * Romatizmal ateş ortaya çıkmadan iki üç hafta önce, genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonu görülür.
    * Kalp iltihabı, yüzde altmış vakalarda ilk üç haftada kendisini belli eder. Kalp kapakçıklarında daralma ve yetmezliğe yol açtığı gibi; kalbin dışını kaplayan perikard zarını da etkileyebilir. Bu durumda aşırı hareketlerde nefes darlığı olur. Parmak uçlarında ve dudaklarda morarma görülür.
    * Eklemlerde ağrı ve şişlik hemen ortaya çıkmaz. Önce boğaz ağrısı, bademciklerde iltihaplanma veya nezle görülür. Bu belirtilerden sonra, hasta kendisini iyi hissettiği ve hastalığı atlattığını sandığı bir sırada yeniden bir alevlenme olur. Vücut ateşi 39-40 dereceye çıkar. Nabız hızlanır ve en fazla çalışan eklemlerde şişlik ağrı ve kızarıklık başgösterir. Ağrı karşılıklı, simetrik eklemlerde aynı anda hissedilir.
    * Vakaların yüzde yirmisinde gayri iradi hareketler görülür. Bunun sebebi, romatizmanın beyin zarı üzerinde etkili olmasıdır. Sebepsiz gülme, elindekini düşürme, sakarlık, yazıda çirkinleşme, ani refleksler sayabileceğimiz davranışlardır.
    * Ateşli romatizma olaylarının hemen hemen yarısında kol ve bacak derisinde harita görünüşünde, pembe renkli kabarıklıklar ortaya çıkar. Kabarık yerdeki deride döküntüler olur.
    * Ateşin ilk haftasında eklemlerin dış yüzlerinde, cilt altında mercimek büyüklüğünde, dokununca hissedilen yumrular başgösterir.
    * Ateş, genellikle öğle sonları yükselerek, 39-40 dereceye çıkar; el ayasında ve tabanlarda bol terleme yapar.
    Tedavi:
    Tedavinin başlatılabilmesi için, belirtilerin başka hastalıklardan kaynaklanmadığı iyice tesbit edilmelidir. Zira romatizma ile birlikte böbrek iltihabı ve bağırsak bozuklukları da görülebildiğinden yanlış teşhiste bulunma ihtimali vardır. Ateşli romatizma, beraberinde birçok organ rahatsızlıkları getirdiği için; tedavi çok yönlü olarak yürütülmeli: öncelikle bu organların zarar görmesinin önüne geçilmelidir. Bilahare ağrıyı hafifletici ilaçlar verilmeli, hastanın iyi beslenmesi ve istirahatı sağlanmalıdır. Soğuk ve rutubetli ortamdan kesinlikle kaçmalı, kuru ve ılık bir odada hastayı yatırmalıdır. Vücuttaki zararlı metobolizma artıklarının çıkarılmasını kolaylaştırmak için bol sulu yiyecekler verilmeli; aynı zamanda enfeksiyona sebep olan mikroplarla savaş için antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Penisiline alerjisi olan hastalar için streptokoklara karşı etkili başka antibiyotikler denenmelidir. Romatizmada, kalp bozukluğu dışındaki bütün ağrılar için aspirin kullanılmaktadır.
    İhtiyarlık Romatizması: Halk arasında "Kireçlenme" tabir edilen yaşlılık romatizmasında, öncelikle eklemlerde ve eklemlere yakın kemiklerde şekil bozuklukları mevzubahistir. Bilhassa diz eklemlerinde yürümeyi zorlaştırıcı sertleşmelerden ve ağrılardan şikayet edilir. Hareket, sırasında eklemlerden "çıtırtı" sesleri dikkati çeker. Ağrı kesici ilaçlarla hastanın acıları dindirilmeli; bilahare fizik tedavisi ve kaplıcalar denenmelidir.
    Romatoit Artrit: Daha çok 20-45 yaş arası kadınlarda görülen bir romatizma şeklidir. Genellikle el ve ayaklardaki küçük eklemleri sarar. Köprücük kemiği ile göğüs kemiği arasındaki eklem de bundan etkilenebilir. Eklemlerde ağrı, şişme ve hareket zorluğu ile kendisini belli eder. Bilhassa sabahları eklemlerde rahatsızlık verici bir sertlik mevzubahistir. Hastalığın ilerlemesi halinde, ağrı büyük eklemlere de geçerek bunları hareket ettiren kasları etkisi altına alır. "Sabah sertliği" başladığı zaman, hasta elinde çay bardağını tutamaz; düşürür. Parmaklarını açmakta ve hareket ettirmekte zorluk çeker. Hastalığın aktif süresi boyunca yüksek olmayan bir ateş vardır. Zamanla eklem çevresindeki dokular şişer, şekil bozuklukları ortaya çıkar.
    Romatizmanın başlangıç döneminde aspirin, fenilbutazon gibi ilaçların ve altın zerklerinin faydalı olduğu bilinmektedir. Bunda da fizik tedavinin ve kaplıca kürlerinin etkisi büyük olmakta; çoğu zaman iyi neticeler vermektedir.
    * Çocuklarda ortaya çıkan boğaz ve ağız enfeksiyonlarıyla vakit geçirmeden mücadele edilmeli; tedavisi sağlanmalıdır. Diş aspeleri, bademcik iltihapları, farenjit bunların başında gelmektedir.
    * Soğuk ve rutubetli havada fazla kalmamalı; ıslak elbise ile, yalın ayak dolaşmamalıdır. Bu cümleden olarak; kışın kazak, yün çorap, atkı ve başlıksız dışarı çıkmamalıdır.
    * Sağlık şartları yönüyle elverişsiz ortamlarda çalışmamalı; yorucu, yıpratıcı eğlencelerden, alkol ve sigaradan uzak durmalıdır.
    * İstirahate yetecek kadar uyumalı, vitamin ve protein ihtiva eden sebzeleri ve gıdaları sofradan eksik etmemelidir.
    * Nezle, grip ve soğuk algınlığı gibi mevsim hastalıklarını hafife almamalı; hastalık geçinceye kadar istirahat etmeli ve iyi beslenmelidir.
    ROMATİZMALAR
    1- İltibabî Romatizma (Artrit): Ateş, mafsallarda ağrı, şişlik, kızarıklık ve hareket güçlüğü, halsizlik, iştahsızlık şeklinde kendisini belli eder. Kalbi ve sinir sistemini etkileyen, çocuklarda ve yetişkinlerde görülen bir hastalıktır. Ateşli ve sükunetli devreleri vardır. Ateşli devrede kaplıca tedavisi yerine yatakta istirahat ve ilaç tedavisi uygulanır. İlaç tedavisi müsbet netice verip hasta ateşli devreyi atlattıktan sonra kaplıca destekleyici bir tedavi olarak tavsiye edilebilir. Bu durumda kaplıcanın şu faydaları görülecektir:
    * Mafsallarda arta kalan ağrılar azalır.
    * Ateş ve nabız normale döner.
    * Halsizlik ve iştahsızlık sona erer; hasta kendisin! daha zinde hisseder.
    * Kansızlık ve kanda görülen romatizmal bulgular ortadan kalkar.
    * Yeni nöbetlerin gelmesi engellenmiş olur.
    2- Yaşlılık Romatizması (Osteoartrit): Genellikle elli yaşın üzerindeki erkeklerde görülür. Geçmişte hastalanmış veya kaza geçirmiş eklemleri tutar. Eklemler şişer ve hareket sırasında çok ağrı verir. Parmak kemiklerinin uç eklemlerine yakın yerlerde kemik büyümesi görülebilir. Ağırlık taşıyan eklemler, hareket sırasında gıcırtılı bir ses çıkarır.
    Hastalık ilerlemiş ise; istirahat, fizikoterapi ve ortopedik müdahaleden sonra ancak kaplıca tedavisi uygulanabilir.
    3- Başka Bir Hastalık Sonrasında Ortaya Çıkan Romatizma (Romatoit Artrit): Umumiyetle yirmi-kırk yaş arası kadınlarda görülür. Sebebi tam bilinmemekle beraber, iltihabı bir kadın hastalığından sonra ortaya çıktığı için; bir çeşit bağışıklık reaksiyonu olduğu sanılmaktadır. El ve ayakların ufak eklemlerinde, altçene kemiğinin kafatasına birleştiği yerde, köprücük ve göğüs kemiği eklemlerinde ağrı ile birlikte şişlikler görülür.
    Hastalığın ilerlemesini beklemeden bir doktora müracaat edilirse, kaplıca tedavisi çok iyi neticeler verecektir.
    4- Doku Harabiyeti ile Neticelenen Romatizmalar (Fibrozit):
    Mafsal ağrıları ve tutuklukları ile birlikte; erkeklerde damar sertliği, kadınlarda şişmanlama eğilimi görülür. Eklem yerlerindeki bağ doku iltihaplanma sonucu yıkıma uğrar ve tutukluklara sebep olur. İlerlemesi halinde hastada iştahsızlık, hareketsizlik ve beslenme bozuklukları görülür. Zaman zaman vücut ateşinde yükselmeler olur. Kaplıca tedavisinin iyi neticeler verdiği gözlenmiştir.
    5- Ameliyat Sonrası Ortaya Çıkan Eklem Tutuklukları: Çeşitli iş kazaları sırasında, hareket sistemlerinde meydana gelen kırık, çıkık ve ezilmelerin bazan ameliyatla tedavisi gerekmektedir. Ameliyat sonrasında cerrahi müdahale gören eklem yerlerinde ağrılar ortaya çıkabilir. Bu ağrılar için de kaplıca tedavisi çok iyi neticeler vermektedir.
    Romatizmaya Yakalanmamak için: Romatizmanın hemen hemen her çeşidinin tedavisi zor hastalıklardan olduğu kabul edilmiştir. Bunun için, hastalıkla mücadeleden ziyade; koruyucu tedbirler daha önemlidir.
    DİKKAT: Kemik tümörü olduğu teşhis edilen hastalar kesinlikle kaplıcaya gidemezler. Ayrıca, romatizma ile ilgisi olmayan, mikrobik kemik ve mafsal hastalıklarında da kaplıca tedavisi uygulanmamalıdır.
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    SARILIK
    Ölmüş alyuvarlarda hemoglobinin yıkıma uğraması sonucu içindeki boya maddesi olan "bilirübin" açığa çıkar. Açığa çıkan bilirübin vücuttan dışarı atılamadığı taktirde deri ve doku aralarında birikerek "sarılık" dediğimiz hastalığa yol açar. Üç tip yaygın sarılık vardır: Hemolitik, obstrüktif ve hepatik sarılık.
    Hemolitik Sarılık: Alyuvarların yıkımı sonucu ortaya çıkan "bilirübin" tümüyle karaciğer tarafından bağırsaklara atılamaz ise; fazla bilirübin kana karışarak deri ve dokularda birikme yapar.
    Belirtileri:
    * Dışkının rengi koyu; fakat idrarın rengi normaldir.
    * Deri ve dokuların rengi sararır.
    Obstrüktif Sarılık:
    Safra yollarının, safra taşı, tümör v.b. gibi sebeplerle tıkanması sonucu safra bağırsağa atılacağı yerde kan dolaşımına karışır.
    Belirtileri:
    * Dışkının rengi, kil rengine yakın bir sarılıktadır.
    * İdrarın rengi koyudur.
    * Deri ve dokuların rengi sarıdır.
    Hepatik Sarılık:
    Bu sarılıkta, hasta bölge doğrudan karaciğerin kendisidir. Karaciğer hücrelerinin herhangi bir sebeple hastalanıp şişmesi sonucu küçük safra kanalları tıkanır. Sarı humma hastalığında, zehirlenmelerde (bilhassa fosfor, kloroform, karbon tetraklörür zehirlenmelerinde) karaciğer hücreleri yıkıma uğrayarak içerisindeki bilirübin maddeleri kana karışır.
    Belirtileri:
    * İştahsızlık, bulantı ve kusma.
    * Karaciğer bölgesinde ağrı ve gerginlik hissi.
    * Yüksek ateş, baş ve eklemlerde ağrı.
    * Seyrek olarak deride döküntü.
    Bulaşıcı Sarılık:
    İki değişik cinsteki virüsler tarafından sebep olunan sarılık vakaları bulaşıcı olup diğer normal sarılık hastalıklarından ayrılırlar. Hasta kimselerin dışkısıyla bulaşmış sebze, meyve ve yiyeceklerle sağlam insanlara geçen sarılık virüsleri, bir hafta içinde kana karışarak sarılık hastalığını ortaya çıkarır. İkinci sarılık virüsü ise kan nakli, aşı, diş çekimi, kan verme, dövme yaptırma ve hatta cinsel ilişki ile sağlam insana geçer. Vücuda girdikten sonra sinsi ve uzun süren bir gelişme dönemi geçirirler. "Serum hepatiti virüsü" adı verilen bu mikro-organizmalar, vücutta iki ila beş ay gibi uzun bir dönemi sessiz geçirdikten sonra tahribatını yapmaya başlarlar.
    Tedavi:
    * Sarılığa sebep olan etken keşfedilerek bunun ortadan kaldırılması hedef alınır.
    * Tedavi sırasında yatak istirahati ve diyet ön planda tutulur. Alkol, baharlı ve yağlı yiyecekler yasaklanır.
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    SİNÜZİT
    Kafatası içinde burun boşluğuna açılan bir kısım hava boşlukları vardır ki bunlara "sinüs" adı verilir. Burun iltihabının sinüslere geçmesi halinde ortaya çıkan rahatsızlığa ise "sinüzit" diyoruz. Sinüzite ayrıca burundaki şekil bozuklukları, polip, diş ve dişeti iltihapları da sebep olurlar.
    En sık rastlananı, üstçene ve alın sinüsleri iltihaplarıdır.
    Belirtileri:
    * İltihaplanan sinüsün üst kısmı şişer ve ağrı yapar.
    * Burun tıkanır, zor nefes alınır.
    * Baş ağrısı ve ateş yapar.
    DİKKAT: Tedavi edilmeyen sinüzit vakalarının ilerleyerek menenjit, beyin ve kemik iliği iltihabına sebep olabileceğini unutmayınız.
    * Tedavinin aslı iltihapların giderilmesini ve sinüs yollarının açılmasını hedef alır.
    * Buğuseptiller, sinüs ağızlarını açıp burun akıntısı temin etmede oldukça etkilidirler.
    * İltihap kurutmada ise antibiyotikler kullanılır.
    *Ağır vakalarda, sinüs ağızlarının delinip içlerinin temizlenmesi gerekebilir.
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    SİVİLCELER
    Özellikle erkek çocuklarını etkileyen sivilce (akne), birkaç sene sonra kendiliğinden geriler. Akneden yetişkinler nadir olarak şikayetçidir. Genelde, aknenin birkaç yıl sonra gerileyip tamamen kaybolacağını bilmek, gençleri teselliye yetmiyor. Bunu gidermek için her yola başvurabiliyorlar.
    Akne oluşumunun ilk sıradaki sebebi cildin yağlı oluşudur. Normalden daha fazla yağ salgılayan cilt, havayla temas edince, oksitlenmeye maruz kalır ve ciltteki gözenekler (porlar) tıkanır. Tıkanma sonucu ağzı kapanan porların içinde yağ birikimi oluşur ve sonra da iltihaplanır. İşte ilk etapta siyah nokta, daha sonra kırmızı sivilce diye adlandırdığımız aknenin oluşumu bu şekildedir.
    Sivilceye Karşı Ne Yapmalı?
    Cildi temizlemek, temizlenmiş porların yeniden sıkışmasını sağlamak, cildi siyah noktalardan arındırmak cilde sağlık kazandıracaktır. Fakat uzun vadeli bir sonucu yoktur. Çünkü kirliliğe bağlı akneler düzelirse de ergenliğe bağlı olanlara etkileri olmaz. Aknenin sebebini, cildin yüzeyinde değil, organizmanın çok daha derinlerinde aramak gerekir.
    Yağ bezleri tarafından salgılanan sebum, porlar sayesinde dışarı atılır. Sebum salgılanması önemli boyutlara ulaşınca, cilt porlamaya başlar, işte "yağlı cilt" dediğimiz cilt tipi budur. Ergenlik çağına geçişle birlikte, erkeklik hormonunun fazla çalışması, sebum salgılamasında artışa sebep olur. Yetişkinlerde ise akne oluşması, cildin bu hormona hassasiyeti yüzündendir.
    Akneden şikayetçi kişiler de, cildin yağlı olmasının yanı sıra, porlar da saydam hücrelerle tıkalı durumdadır. İlk başta gözle görülmeyen bu tıkanıklık, kendiliğinden kaybolabilir veya tam tersine zamanla siyah noktaya veya içi beyaz cerahatli sivilceye dönüşebilir.
    Por (gözenek) tamamen tıkandığında, sebum deri altında beyaz bir renk olarak birikir ve bu birikme deri üstünde görülür, işte iltihaplı sivilce dediğimiz beyaz noktalar, yani "mikrokist'ler bunlardır.
    Saydam hücrelerin üst üste yığılıp sebumla karışması, porların genişlemesine sebep olur. Genişlemiş porun havayla temas edip oksitlenmesinden siyah noktalar oluşur. Akneciklerde durum bu kadarla da kalmaz. Dışarı çıkamayan sebum yüzünden, yağ bezleri çatlar ve sebum derinin içine yayılır. Organizmanın buna tepki verip iltihaplanmasıyla, kırmızı renkli sivilceler oluşur.
    Sivilceleri sorun edip siyah noktaları sıkarak yok olmalarını sağlayarak kurtulmayı düşünenler çok yanlış ve kaçınılması gereken yol izliyorlar. Çünkü bu şekilde yağ bezini çatlatma ve iltihaplanmayı çok daha önemli boyutlara taşıma tehlikesi vardır. Aynı şey kırmızı sivilceler için de geçerlidir. Sivilcelerden boşalan çukurlar pek çok insanın yüzünde ömür boyu kalacak izler bırakabilir.
    Eczanelerde ve kozmetik mağazalarda satılan akne ilaçları, bakterileri yok etmek, onlarla savaşmak ve var olan aknenin ağırlaşmasını önlemek için kullanılır. Yalnız bu ilaçlar, cildi tahriş etmemelidir.
    Cildi yağlı olanların fazla güneşte kalmamaları gerekir ve güneş yağı kullanmaları da mahzurludur.
    Stres, gerginlik, uykusuzluk ve sigara kullanımı akneyi azdıran unsurlardır. Akneiklere en iyi gelecek tedavi, cildi dinlendirmekle başlar. Oksijeni bol olan yerlerde bulunmak, düzenli uyku alışkanlığına sahip olmak da akneyi yenmede önemlidir.
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    SU ÇİÇEĞİ
    Belirtileri: Çiçek kadar tehlikeli olmayan bir hastalıktır. Ancak çiçek gibi çok çabuk yayılır. Daha çok kış aylarında salgınlar halinde görülür. Virüsler vücuda girdikten iki hafta sonra hastalık başgösterir.
    * Ateş, baş ve bel ağrılarıyla başlar.
    * Değişik irilikte kırmızı lekeler önce gövde sonra kol ve bacaklarda görülür.
    * Lekeler bir gün içinde sulanır ve yavaş yavaş patlamaya başlarlar.
    * Sivilceler patladıktan sonra, mikrop kapmadıkları takdirde, iz bırakmazlar.
    * Kabarcıklar su topladıkları zaman çok kaşınırlar. Bu kabarcıklar, ılık sirkeli su ile silinip pudralandıkları takdirde kaşıntı hissi hafifletilebilir.
    * Kabarcıklar ağız içine yayıldıkları zaman hem kaşıntı hem de acılık hissi verirler. Ağız, papatya çayı ile çalkalandığı takdirde bu etkiler hafifleyecektir.
    * Kafa derisinde ortaya çıkan kabarcıkların kaşıntı hissini azaltmak için baş sirkeli ılık su ile yıkanmalı ve temiz bir havlu ile kurulanmalıdır.
    * Tenasül organlarında ve makatta görülen sivilceler için yine sirkeli ılık su ve papatya çayı tavsiye edilmektedir.
    DİKKAT: Çocuğun kirli elle sulu kabarcıkları kaşımasına izin vermeyiniz. Kirli elle kaşınan ve mikrop kapan kabarcıklar iyileştikleri zaman bir iz bırakacaklarından temizliğe son derece dikkat edilmelidir.
    NOT: Çiçek aşısı, suçiçeği için de geçerli olduğundan, çocuk küçükken aşılanmalı; salgın vakalarında aşı tekrarlanmalıdır.
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    TANSİYON DÜŞÜKLÜĞÜ
    Pekçok kişinin derdidir. Özellikle yaz aylarında bu konudaki şikayetlerde artış görülür. Düşük tansiyon, kalbin ortalama normal değerinin yüzde 10-20 altında kan pompalaması ile ortaya çıkar. Özellikle gençler ve kadınlar bu problemle sık karşılaşır.
    Aslında düşük tansiyon, kalp hastalıklarına yakalanmamak için tercih edilir. Ancak bazı hallerde sıkıntı meydana getirir.
    Yaşa göre değişmekle birlikte 10-6'nın altındaki değerler düşük kabul edilir.
    Ne yapmalı?
    * Tansiyon özellikle sabah uyanıldığında düşüktür. Bu yüzden aniden ayağa kalkmamalı, birkaç dakika kan dolaşımının dengelenmesi beklenmelidir.
    * Egzersiz ve ılık-soğuk duş faydalıdır.
    * Tuz, biber ve sabahları içilecek biraz tuzlu çorba düşük tansiyona iyi gelir.
    * Stresli günlere dikkat edilmelidir. Moral bozukluğu tansiyonun düşmesine sebep olur.
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    TİFO (KARA HUMMA)
    Genellikle yaz ve sonbahar aylarında salgın halinde ortaya çıkar. İçme suları ve yiyeceklerle bulaşır. Vücuda girdikten sonra bağırsağın alt bölümlerinden lenf bezlerine geçen tifo bakterileri, oradan da lenf yolları ve kan damarları vasıtasi ile bütün organlara yayılırlar. Hızla üreyen bakteriler safra kesesi yoluyla dışkıya; böbrek yolu ile de idrara karışarak dışarı çıkarlar ve salgınlara sebep olurlar.
    Belirtileri:
    * Baş ağrısı, iştahsızlık, halsizlik, kabızlık veya ishal şeklinde ilk belirtilerini verir. Bu arada burun kanaması da görülür.
    * Asıl tehlike işaretleri ikinci hafta ortaya çıkar. Dil paslanır. Yüksek ateş, aşırı kabızlık veya ishal vardır. Vücudu saran pembe lekeler de buna eşlik eder.
    * Lekeler iki gün içinde solar. Ancak, hemen sonra tekrar ortaya çıkarlar.
    * Dilin kenarları ve yanaklar kızarır.
    * Dilin tam ortasında paslı bir leke vardır.
    * Hastalık ilerledikçe dil kirli sarı bir renk alır.
    * Üçüncü hafta karın şişer ve gerilir. Karın içinden gürültülü sesler gelir.
    * Dördüncü hafta barsak kanamaları görülür.
    * Yüksek ateşe rağmen terleme olmaz. Nabız ise yavaştır.
    DİKKAT: Nabzın birden bire hızlanması tehlikeli kanamalar olduğuna işarettir. Tedavi edilmeyen tifo vakalarında bronşit ve bademcik iltihabı da görülür. Direnci az, zayıf bünyelerde tifo bakterilerinin salgıladığı zehirler beyni, kalbi, sinir sistemini, böbrekleri, safra kesesini ve karaciğeri etkilerler. En tehlikeli yan etkileri kalp ve böbreklerde görülür.
    Ne Yapmalı?
    * Temizliğe çok dikkat ediniz.
    * Salgın halinde tifo görüldüğü zaman aşı yaptırınız. Tifo aşısı bir haftada üç defa tekrarlanarak verilir. Bir sene müddetle vücuda bağışıklık kazandırır. Aşılanmış kişiler tifoyu çok hafif atlatırlar. Bir sene sonra aşının tekrarlanmağı (yine haftada üç sefer) gerekir.
    * Aile üyelerinin birinde tifo belirtileri başlayınca mutlaka doktora gösterilmeli, tıbbî tedavi uygulanması sağlanmalıdır. Tedaviye ne kadar erken başlanırsı, hastalık o kadar kolay atlatılır.
    * Tifolu hasta diğer aile üyelerinden ayrı bir odada yatırılmalı; kullandığı eşyalar dezenfekte edilmelidir.
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    TÜMÖR ve KANSER
    Kanser, bir tümör hastalığıdır; kalp ve dolaşım bozukluklarından sonra öldürücü nitelikteki hastalakların ikinci sırasında yer alır. Tümör hastalıklarının giderek yaygınlaşması, hastalığın ilk belirtilerini konusunda bilgilenmeyi gerektirir. Çünkü, ancak ilk belirtilerin zamanında farkedilebilmesiyle gerekli ve etkili tedbirler alınabilmektedir,
    Tümörler selim ve habis olarak ikiye aynlır
    Zararsız, yani selim tümörler yapı ve sıralanışlarına göre ana dokuya çok benzerler. Gelişimleri yavaştır ve belirli bir büyüklüğü ulaştıklarında gelişimleri durur. Boynuzsu tabakaya benzer bir kapsül, selim tümörleri çevreler. Çevredeki sağlam dokular yanlara doğru itilirler, ama bundan başka bir değişme görülmez. Eğer çevre dokuları genişleyecek yer bulamazsa (mesala kafatası içi) bu tümörler de öldürücü olabilirler. Yağ dokusu tümörleri (lipom), kas müköz zarından türeyip büyüyen oluşumlar (polip) ve damarlarda oluşan tümörler (anjiyom) selim tümörler sınıfına girerler.
    Habis tümörleri gelişmemiş hücreler oluştururlar ve hızla çevredeki sağlam dokulara doğru yayılırlar. Habis tümörler şu vasıfları gösterirler:
    - Durmadan gelişir. Komşu dokulara yayılır.
    - Çevre dokuları yıkar.
    - Yavru tümörler oluşturur. Lenf ve kan damarları yoluyla ikincil odaklar yaparlar. Buralarda da büyümelerini sürdürürler.
    Habis tümörler yayılarak hayati önem taşıyan vücut fonksiyonlarının önlenmesine ve önemli organların yıkımına yol açarak ölüme sebep olurlar.
    Epitel dokuda oluşan habis tümörler kanser adını alırlar.
    Kanserin Teşekkül Sebepleri: Bu konuda söylenenlerin çoğunluğu yalnızca ihtimallerdir. Ancak bazı kanser cinslerinin, özellikle meslekle ilgili kanserlerin teşekkül sebeplerini tespit etmek mümkündür. Kati olan tek şey, kanserin oluşumunda birçok faktörün rol oynadığıdır.
    KANSERİN UYARICI İŞARETLERİ
    Amerikan Kanser Derneği'ne göre eğer bu yedi uyarıcı işaretlerden birine sahipseniz, hemen doktorunuza danışın.
    * Büyük abdeste veya küçük abdeste çıkma alışkanlıklannda değişiklik.
    * İyişlemeyen yaralar.
    * Alışılmasın dışında kanama ve akıntılar.
    * Göğüste veya vücudun Herhangi bir başka yerinde sertleşme veya kitle.
    * Hazımsızlık veya yutma güçlüğü.
    * Herhangi bir siğil veya bende belirgin bir değişme.
    * Rahatsız edici öksürük veya ses kısıklığı.
    Kansere sebep olabilecek çevre etkileri üç grupta toplanabilir
    1. Kimyasal Faktörler: Katran, pas, zift, mineral yağlar, anilin ve türevleri, parafin, benzol ve bileşikleri sayılabilir. Büyük şehirlerde görülen çok miktardaki akciğer kanserlerinde, sigara dumanı ile alınan tütün zifti veya içinde ziftli maddeler bulunan havanın solunması sebep olarak gösterilmektedir. Hava kirliliğinin mesul etkenleri asfaltlar, kömür dumanları, egzoz gazlarıdır.
    2. Fiziksel Faktörler: Görünmeyen ışınlar (röntgen ve radyum) sayılabilir.
    3. Mikroorganizmalar: Virusların kanser yapabileceği iddiası ispatlanmamıştır.
    Kanser Belirtileri: Kanamalar (tükrükte, balgamda, dışkıda, idrarda ve rahimde), organizma bozukluğu (yutma güçlüğü, kusma, ishal, idrar zoru ve deri üzerindeki benlerin gelişim göstermeleri), bazı organlardaki sert oluşumlardır. Bu belirtiler ortaya çıktığında hemen bir doktora başvurmalı ve gereken kontroller yapılmalıdır. Günümüzde kesin teşhis ve tedavi imkanları oldukça arttığından, erken tanınan birçok vak'a şifa bulabilmektedir.
    İsanlarda en çok görülen kanser türleri; erkeklerde akciğer, mide ve barsak, kadınlarda meme ve rahim kanserleridir. Kanser her yaşta görülebilirse de en çok 40 yaşın üzerînde rastlanmaktadır.
    Kanser Tedavisi: Habis tümörlerin ameliyatla çıkartılması ve ışınlama tedavisi bugün için uygulanan en geçerli metodlardır. Yemek borusu, mide, barsak, safra kesesi, böbrek bronşlar ve akciğer kanserlerinde ameliyat daha sık uygulanır. Buna karşılık deri, dudak, gırtlak, idrar yolları, penis, dişi üreme organlarında görülen kanserlerde ışınlama tedavisiyle müsbet neticeler sağlanmaktadır. Ancak, tümörün yayılması halinde kanserli organın mutlaka ameliyatla çıkarılması gerekir.
    Kanserden korunma yolları: Kanserden korunabilmek için, şüpheli durumlarda hiç çekinmeden doktora muayene olmak ve sağlıklı bir hayat sürdürmek gereklidir. Kanser ne kadar erken teşhis edilirse, kurtulma şansı da o kadar artar.
    * Meslek kanserlerini önlemek için iş sağlığına dikkat etmek şarttır.
    * Suni maddelerin katıldığı konserve yiyecekler kullanılmalıdır.
    * Sigara içenlerde genellikle dudak, dil, gırtlak, yemek borusu ve mide kanseri görülebilmektedir.
    * Alkol ve çok sıcak yiyecek-içecekler de devamlı alındıkları takdirde, mide kanserlerinin sebebi olabilmektedir.
    * Aşırı beslenmeden kaçınmalıdır. Çünkü şişmanların kansere yakalanma ihtimalleri daha fazladır.
    * Yiyecekler, yararlı maddelerine zarar verilmemesi için fazla ısıltılmamalıdır.
    * Pişmiş yemeklerden önce çiğ sebze veya meyve yenmelidir.
    * Beyaz ekmek yerine kepeklisi tercih edilmelidir.
    * Hayvanî yağlar yerine nebati yağlar yeğlenmelidir. Ayrıca yoğurt, ayran ve soya esaslı besin maddelerine önem vermelidir.
    * Açık hava, güneş, su ve hareketlilik metobolizmayı olumlu yönden etkiler. Sıcak su banyoları hayat fonksiyonlarını arttırıcı bir araçtır.
    * Ölçülü yapılacak egzersiz kan dolaşımım, solunumu düzenler ve metabolizmayı canlandırır.
    * Hormon salgısının düzenlenmesi için sessizlik ve istirahat şarttır. Şehir yaşantısının sebep olduğu kronik yorgunluklar en önemli problemlerden biridir.
    * Sağlıklı hayat için yeterli ve düzenli uyku, gezi ve gerginliklerin giderilmesi önemlidir.
    * Müslüman ülkelerdeki kadınlarda rahim kanseri, diğer memleketlere göre daha az görülür. Bunun sebebi, müslüman erkeklerin sünnetli oluşudur. Yine çocuğunu emzirmeyen kadınlarda meme kanseri, emzirenlere oranla çok daha fazla görülmektedir.
    * Güneş ışığına aşırı ve devamlı maruz kalma da cilt kanserinin başlıca sebebidir.
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    VEREM (TÜBERKÜLOZ)
    Bulaşıcı hastalıklar içinde en ciddi olanıdır. Sinsi bir gelişme gösterdiğinden, geç farkedilir. Erken teşhis edildiği takdirde tedavisi zor değildir. Özellikle sık hastalanan, vücut dirençleri düşük kimselerde, alkol ve uyuşturucu kullananlarda, gece eğlencelerine düşkünlükten uykusuz kalanlarda, yeterli beslenemeyenlerde, güneşten ve temiz havadan mahrum yerlerde çalışanlarda vereme yakalanma riski oldukça yüksektir. Keza, zayıf bünyeli ve asabi gençlerde -bilhassa kızlarda- bu hastalığa sık rastlanmaktadır. Tabiatta birçok tüberküloz basili bulunmakla beraber, bunlardan yalnız iki tanesi insanda hastalık yapabilmektedir.
    Tüberküloz hastalığı, belirtilerine göre, üç devrede incelenir.
    Birinci Devre
    * Tüberküloz basilleri girdikleri yerde küçük ve grimsi düğümcükler şeklinde iltihap oluştururlar. Bu iltihap düğümlerine "tüberkül" adı verilmektedir.
    * Gelişen iltihap düğümleri birleşerek daha geniş bir yer kaplarlar.
    * İlk yerleştikleri alanda iltihap düğümleri meydana getirdikten sonra, basiller odak noktalarından çıkarak lenf damarları yoluyla lenf boğumlarına yerleşirler. Lenf boğumlarında da iltihap düğümleri meydana geldikten sonra birinci devre sona ermiş olur.
    Belirtileri
    * İltihap düğümleri teşekkül ederken hastada genel bir yorgunluk, iştahsızlık, vücut ateşinde 38 dereceye kadar yükselme, sırt ağrıları ve öksürük görülür.
    DİKKAT: Bu belirtiler "soğuk algınlığı" zannedilerek ciddiye alınmadığı takdirde; daha tehlikeli olan "ikinci devre" baş gösterir.
    Ne Yapmalı?
    * Hassas ve zayıf bünyeliler bu tür belirtilerle karşılaştıkları zaman mutlaka bir doktora görünerek röntgen filmi çektirmelidirler. Zira, iltihap düğümleri (tüberküller) sadece röntgen filminde belli olurlar.
    İkinci Devre
    Birinci devrede hastalık ciddiye alınmadığı ve gerekli tedavi uygulanmadığı takdirde, vücut direncinin iyice düştüğü bir zamanda tüberküloz basilleri yerleştikleri bölgeyi ve lenf boğumlarıni terkederek bütün vücuda yayılırlar. Kan damarları ve lenf kanalları yoluyla deri, kemik, eklemler, böbrekler, bağırsaklar, gözler, beyin zarı gibi hassas bölgelere yerleşirler. Belirtileri birinci devredekine benzer şekilde kendisini gösterir.
    Vücut direncinin gücüne bağlı olarak iltihap düğümleri ya iyileşip kireçlenerek mevzi kalırlar ya da vücudu sarmaya devam ederek en tehlikeli olan üçüncü devreyi başlatırlar.
    Üçüncü Devre
    * Grip ya da bronşiti andıran belirtilerle başlar.
    * Yorgunluk, akşamları yükselen hafif ateş ve balgamlı öksürükle devam eder.
    * Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri üçüncü devrenin başladığını belli eden kesin işaretlerdir.
    * Balgamlı öksürük, tüberküllerin akciğerlere geçtiğini gösterir. Bir ila otuz milim genişliğinde akciğerlerin köprücük kemiği altında kalan bölgesine yerleşen iltihaplı basil düğümleri, bilahare birleşerek daha geniş alanlara yayılırlar.
    * Tüberküloz basilleri genellikle tek akciğerde yerleşirler. Ancak üçüncü devrenin ilerlemesi halinde diğer akciğere de geçiş yaparak burayı da işgal ederler.
    DİKKAT: Hastanın balgamlı öksürükleri başladığı zaman tüberküloz bulaşıcılık özelliği kazanır. Tüberküloza yakalandığı anlaşılan hasta mutlaka hastahane tedavisi görmeli, eşi ve çocukları ile aynı odada yatmamalıdır.
    Ne Yapmalı?
    * Çocuklarmıza daha birinci yaşında iken, hatta doktor uygun gördüğü takdirde ilk aylarda, verem (BCG) aşısı yaptırınız.
    * İlk belirtileri görülür görülmez hastahaneye gidip röntgen filmi çektiriniz ve "tüberkül deneyi" yaptırınız. Deneyde sonuç negatif çıktığı ve filimde tüberkül varlığı tesbit edildiği takdirde; doktor sizi yatıracak 4 ila 9 ay müddetle tedavi edecektir.
    * Hastahane tedavisinden sonra sadece tehlikeli dönem atlatılmış olacağından; tüberküloz basillerinin vücuttan tamamen atılabilmesi için tedavinin evde devam etmesi gerekecektir. İki yıl müddetle ilaç ve sağlıklı bir beslenme uygulandığı takdirde vücuda yerleşmiş olan basiller tamamen etkisiz hale getirilir. Hastalık tekrarlamaz.
    * Ev tedavisi devam ederken, hasta sık sık temiz havaya çıkmalı; ruh sağlığı ve morali yerinde olmalıdır.
    TÜBERKÜLOZUN YAN ETKİLERİ
    Tüberküloza yakalanan hastanın tedavisi geciktiği durumlarda tüberküloz basilleri tehlikeli ilave hastalıklara sebep olurlar. Bunların basında "zatülcenp" gelir. Basillerin vücuda yayılıp iltihap düğümleri oluşturması sırasında kalp zarı (perikard), karın zarı (periton) ve akciğer zarı (plevra) çok kolay etkilenirler. En evvel etkileneni de şüphesiz akciğer zarıdır. Akciğer zarının tüberküloz basilleri tarafından işgal edilmesi ile ortaya çıkan hastalığa zatülcenp veya tıp diliyle "plörezi" diyoruz.
    Zatülcenbi -etkileme derecesine göre- üçe ayırıyoruz: Kuru, yaş ve iltihaplı zatülcenp.
    Kuru Zatülcenp: Tüberküloz basillerinin akciğer zarına yerleşmeleriyle birlikte; eğer vücut direnci yüksek ise iltihap yapacak fırsatı bulamazlar. Soluk alma sırasında boyun ve göğüs bölgesinde şiddetli ağrı ile kendisini belli eder. Hasta kesik kesik solur. Vücut ateşi 38 ile 39 derece arasında değişir. Tedavisi tüberkülozla beraber yürütülür. Ayrıca göğüs sargısı, termofor ve elektrikli yastık gibi usullerle göğüs bölgesi sıcak tutulur ve kuvvetlice oğulursa ağrıların hafiflemesî temin edilmiş olur. Eğer soluk alma güçlüğü ile birlikte öksürük de başlarsa; öksürük için ilaç alınabilir.
    Yaş Zatülcenp: Vücut direnci yeterli olmadığı durumlarla "kuru zatülcenp" gelişerek akciğer zarı arasında su toplanmasına sebep olur. Sıvı birikmesi fazla olduğu takdirde, hasta soluk alırken göğsüne çivi batıyormuş gibi acı duyar. Bu sebeple ağrı duyduğu tarafın tersine yatar. Aşırı terleme ve idrarda azalma görülür. Öksürük sırasında balgam çıkaramadığı için boğazda gıcıklanma olur. İki veya üç hafta müddetle 40 dereceye varan ateş yapar. Mutlaka doktor kontrolünde tedavi edilmesi gerekir.
    İltihaplı Zatülcenp (Amfiyem): Yaş zatülcenbin ilerlemiş halidir. Akciğer zarı arasında biriken sıvı iltihaplandığı zaman bronşları patlatacak tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple, akciğer zarında toplanan sıvının özel tıbbî usullerle alınması gerekir.
     
  15. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    YILANCIK
    "Streptokok" adı verilen bir cins mikrop tarafından meydana getirilen bir deri iltihaplanmasıdır. Daha çok sinirli ve hassas kimselerde görülmektedir.
    Belirtileri:
    * Diğer döküntülü hastalıklar gibi bütün vücuda yayılmayıp genellikle yüz, burun kanatları ve baldırlarda ortaya çıkar.
    * Deri üzerindeki en küçük bir sıyrıktan bile içeri girerek kısa zamanda tesirini gösterir.
    * Yüksek bir ateşle kendisini belli eder.
    * Kusma, nöbet ve baş ağrısı ile birlikte hasta bölgede bir kızarıklık belirir.
    * Kızarık bölgedeki deri sıcak ve hafif serttir.
    * Kızarık bölge diş gibi uzantılar yaparak çevreye yayılır.
    * Yayılma sırasında başka nöbetler halinde şuur kaybına uğrar.
    * Yayılma durduğu zaman ateş düşer ve hasta kendisini daha iyi hisseder.
    * İyileşme sırasında kızarık bölgedeki deri kurur ve kabuklar halinde soyulur.
    DİKKAT: Yüzde çıkan yılancık iltihabının göze kadar yayılma ve körlüğe sebep olma ihtimali vardır. Doktor tarafından tedavi edilmediği takdirde zatürre, beyin zarı iltihabı, kalp ve böbrek iltihabı gibi ciddi ilave hastalıklara yol açabilir.
    Ne Yapmalı?
    * İlk belirtileri görülür görülmez mutlaka doktora gidiniz.
    * Yılancığın bugün için en iyi tedavisi penisilin tatbikidir.
    * Bundan başka kızarık bölge üzerine ıslak kompres uygulayarak ve pomat sürerek acısı hafifletilebilir.
     
  16. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Abse: İçi cerahat dolu şişliklere verilen isimdir. Vücudun her tarafında ortaya çıkabilir. Nedeni vücuda giren mikroplardır.

    Adale romatizması: Çoğunlukla, şiddetli soğuk algınlıklarından sonra görülen ve hareket etmenin zorlaşmasına neden olan bir çeşit romatizmadır. Tıp dilinde Myalgia, Fibrozit denir. Korunmak için terli çamaşırları, en kısa zamanda değiştirmek ve üşütmemek gerekir.

    Adenit: Boyundaki lenf damarlarının şişmesi sonucu meydana gelen iltahaplı şişliğe adenit denir.

    Ağız yaraları: Ağız yaraları, "basit" ve "derin" veya "sert kenarlı" yaralar olmak üzere iki grupta toplanabilir. Çoğunlukla, üşütme veya hazımsızlıktan kaynaklanır. Yaraların etrafı, kırmızı bir çizgi ile çevrilidir. Başlangıçta, içi su dolu kabarcıklar halindedirler. Sonradan patlayarak etrafa yayılır ve sancılı ağrılara neden olurlar. Çocuklarda; kızamık ve çiçek hastalıkları sırasında da aynı yaralar meydana gelebilir.

    Ağrılı aybaşı hali: Tıp dilinde dysmenorrhoea/dismenore denilen bu hâl, özellikle aybaşı kanamasının başladığı ilk gün görülür. Bazı kimselerde, ağrılar aybaşı kanamasının başlamasından bir kaç gün önce ortaya çıkar ve kanamanın başlamasıyla kesilir. Bir kısmında da kanama başlamadan, kanama görülen günlerde ve sonraki birkaç gün içinde hissedilir. Bu çeşit ağrılara, çoğunlukla 18-24 yaşları arasındaki kadınlarda rastlanır. Ağrı, göbek altında veya bacakların üst kısmında kasılmalar şeklinde başlar. Kusma görülebilir. Yüz, sararır ve terleme artar.

    Akrep sokması: Akrep; sıcak ve nemli yerlerde yaşayan, kıvrık ve kalkık kuyruğuyla zehirli bir iğnesi olan böcektir. Akrep soktuğunda yapılacak ilk iş; soktuğu yerin altını ve üstünü sıkıca bağlamaktır. Sonra; iğnenin bulunduğu yer, iki parmak arasına alınıp, kan akıncaya kadar sıkılır ve üzerine amonyak sürülür.

    Albüminüri: İdrarda, albümin bulunmasına; Tıp dilinde Albüminüri; halk arasında ise, aktutma denir. Bir çok hastalıklarda, özellikle Böbrek hastalıklarında, idrarda albümin görülür. Mümkün olduğu kadar süt içmeli, patates haşlaması ile muhallebiyi sofradan eksik etmemelidir. Baharatlı yiyecekler, biber, turşu ve tuz kesinlikle terk edilmeli; kahve ve fazla miktarda su içilmemelidir.

    Alerji: Vücudun, bazı madde veya hava şartlarından etkilenmesi yahut psikolojik etkenler sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Önce, alerjiye neden olan etkenleri bulmak gerekir. Alerjinin belirtileri de; şahsa göre değişir. Kiminde kaşıntı, kiminde kurdeşen, kiminde astım görülür. Hasta, eğer bazı maddelerle temasından dolayı alerji oluyorsa, o maddenin uzaklaştırılması ile mesele kendiliğinden çözümlenmiş olur.

    Altını ıslatmak: Tıp dilinde Enuresis denir. Altına ve yatağına işeyen çocuklar; genellikle anne ve babasından yeteri kadar sevgi ve ilgi görmeyen çocuklardır. Hastalık, belli bir nedenden kaynaklanmıyorsa; yapılacak iş, çocuğa ihtiyacı olan sevgiyi vermektir; ancak altını ıslatmak, herhangi bir böbrek rahatsızlığı veya şeker hastalığından da kaynaklanabilir. Bu nedenle doktora gitmek gerekir.

    Anne sütünün azlığı: Anne sütünü artırmak için bol bol sulu gıdalar yemek, üzüntülerden sıyrılıp bir süre dinlenmek faydalıdır.

    Anus kaşıntısı: Anus (şerç); yani sindirim kanalının doğrubağırsak denilen son kısmındaki çıkış deliği veya çevresinde (oturak yerinde) görülen kaşıntıların nedeni çeşitlidir. Bunlar arasında; kılkurtları, sümüksü akıntı, basur, çatlak, ishal veya kabızlık, egzama (mayasıl), sinir bozukluğu veya yeteri kadar temizliğe dikkat edilmemesi sayılabilir.

    Apandisit: Körbağırsağın iltahaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Müzmin apandisitte; kat’iyetle ilaç verilmez. Ameliyat gerekir. Had apandisit; karnın ortasından başlayıp, sağ alt kısma yerleşen bir ağrı ile kendini gösterir. Hazımsızlık ve gazdan şikayet edilir. Kusma görülebilir bazen de miğde bulantısı olur.

    Arı sokması: Arı; bal ve balmumu yapan fakat, iğnesiyle sokan bir böcektir. Hassas bünyeli kimseleri soktukları zaman,onların şok geçirmelerine neden olabilirler. Eşek arıları ise; bal arılarına nazaran daha tehlikelidir. Arı sokmasında yapılacak ilk iş; arının iğnesini, ucu yakılmış bir iğne ile çıkarmaktır. Sonra arının soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca boğulur. Üzerine soğuk su dökülür.
     
  17. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Arpacık: Halk arasında it dirseği de denir. Doktorların Hordoleum dedikleri hastalıktır. Göz kapağındaki herhangi bir kılın dibinde; içi dolu bir şişlik meydana gelir. Acı ve zonklama vardır. Arpacıkla, hiçbir şekilde oynamayın, onu sıkmayın! Beslenmenize önem gösterin, üzüntülerinizi bırakıp biraz daha mutlu olmaya bakın.

    Astım : Hasta, kriz geldiği zaman soluk almakta zorluk çektiğini zanneder, gerçekte nefes vermekte zorluk vardır. Bunun nedeni de, akciğerlerdeki küçük hava borularının daralmasıdır. Buralardan geçen hava, ıslığa benzeyen bir ses çıkarır, ki buna hırıltı denir. Astım, bir kaç grup nedenden kaynaklanır. Bunların başında da bünye gelir. Yani, bazı kimselerde baş ağrısı ne kadar tabi bir şeyse, diğerlerinde de astım o kadar doğaldır. Bazı kimseler, toz, kıl, yumurta, süt, aspirin, çiçek tozu ve benzeri şeylere karşı hassastırlar. Bu hassasiyet, astım krizleri şeklinde kendini gösterir. Tedavi için, hastayı etkileyecek bu unsurların ortadan kaldırılması yapılacak ilk iştir. Aşırı heyecan veya korku da astım krizine yol açabilir. Bu gibi durumlarda hastayı sakinleştirmek yapılacak ilk iştir. Bazı kimselerde de, Had Bronşit sonucu astım krizi görülebilir. Kalp yetmezliği de astım krizine neden olabilir.

    Astigmatlık: Göz yuvarlağı çaplarının düzensiz olması sonucu ortaya çıkan bir çeşit göz bozukluğudur. Hasta; noktaları bir çizgi halinde görür. Çoğunlukla doğuştandır. Miyopluk veya hipermetroplukla beraber de görülebilir. Bazı astigmatlar, baş ağrılarından da şikayet ederler. Tedavi için doktorun vereceği gözlüğü kullanmak gerekir.

    Aşırı aybaşı kanaması: Aybaşı görme arasındaki süre normaldir. Fakat kanama çoktur ve normal süresinden fazla devam eder. Nedenleri çeşitlidir: rahimde ur, rahim çarpıklığı, yorgunluk, sinir bozukluğu, ateşli hastalıklar veya evlilik hayatındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanabilir.

    Ateş: Vücut sıcaklığının yükselmesine ateş denir. Vücut sıcaklığı bedenin her yerinde aynı değildir. Örneğin; termometre ağıza konulduğunda görülen ısı, koltuk altına konulduğunda gösterdiği ısıdan 0,5 derece daha düşüktür. Diğer taraftan, vücut ısısı gün boyunca da 0,5 derece oynar. Sabahın erken saatlerinde ısı düşük, akşam saatlerinde yüksektir. Vücut ısısı 36,2 - 37,5 arasında ise normaldir. Ateşle birlikte; üşütme, titreme, baş ağrısı, bunalma, huzursuzluk, vücut kırgınlığı, iştahsızlık, kabızlık, sayıklama, havale veya koyu renkli idrar çıkarmada görülebilir. Ateşin nedeni, genellikle soğuk algınlığı, grip, bademcik iltihabı, boğaz ağrısı, bronşit, sinüzit, kulak iltihabı, bağırsak iltihabı veya böbrek hastalıklarından biri olabilir. Bu nedenle tedaviden önce nedeni tespit etmek gerekir.

    Ayak ağrıları: Çoğunlukla yorgunluk, bağ yerlerinin burkulması, fazla kilo almak veya bazı hastalıklardan kaynaklanabilir. Önemli bir hastalıktan kaynaklanmayan ağrılarda yapılacak masaj ve dinlenme çok faydalı olur.

    Ayak burkulması: Yürürken, koşarken veya atlarken ayak kaslarının beklenmedik bir durumla karşılaşması sonucu görülür. Burkulmadan hemen sonra ağrı, şişme ve morarma olabilir.

    Ayak çıbanı: Ayak derisindeki ter bezleri ve kıl keselerinin mikroplanması sonucu ortaya çıkar. Çıban yerinde, ilk önce sert ve kırmızı bir kabartı belirir. Ağrı vardır. Sonra iltihaplanır. Çıbanı sıkmamak gerekir.

    Ayak şişmesi: Ayak şişmesi; uzun süre ayakta durma, dolaşım sisteminin yetersiz olması, gebelik, uzun süre hareketsiz kalma veya incinme, burkulma sonucu ortaya çıkar.

    Ayak terlemesi: Ayakların normalden fazla terlemesi genellikle ter bezlerinin aşırı derecede çalışmasından kaynaklanır. Diğer taraftan, kalın çorap giymek, ateşli bir hastalık veya normal vücut sıcaklığının düşmesi de ayak terlemesine neden olabilir.

    Aybaşı düzensizliği: Aybaşı kanaması normal olarak 2-7 gün sürer. Normal olarak 28 günde bir görülen aybaşı kanaması, bazı hallerde vaktinden önce veya sonra da görülebilir. Nedeni; asabi krizler, hormon dengesizliği veya bünye zayıflığı olabilir.

    Aybaşı kanaması azlığı: Aybaşı kanının normal miktarı; sağlam kadınlarda 7-77 gram arasında değişir. Çoğunda 27-75 gram arasındadır. Ortalama miktar 50 gram kabul edilir. Aybaşı kanının yukarıda belirtilen miktarlardan az olması, çoğunlukla ruhsal durumla veya kansızlıkla ilgilidir.

    Aybaşı kanamasının gecikmesi: Normal olarak zamanı geldiği halde aybaşı kanaması başlamazsa; gebelik, kansızlık, tiroid veya karaciğer hastalıkları akla gelebilir. Ayrıca yorgunluk, sinirlilik veya adetten kesilme de düşünülebilir.

    Aybaşı kanamasının uzun sürmesi: Normal aybaşı kanaması 2-7 gün devam eder. Bazı kimselerde bu süre uzar. O zaman rahimde ur veya kist olduğundan, yumurtalıkların üşütülmüş olmasından, sinir veya kalp hastalığından şüphe edilir. Tedaviye geçmeden önce esas nedeni bulmak gerekir. Önemli bir durum yoksa aşağıdaki reçetelerden arzu edilen uygulanır.

    Aybaşı kanaması yokluğu: Genç bir kız buluğ çağına geldiği halde, aybaşı görmeye başlamamışsa, aybaşı yokluğundan söz edilir. Bu durum karaciğer hastalıklarından, kansızlıktan veya tiroit bezi bozukluğundan kaynaklanabilir. Öncelikle nedeni bulmak gerekir. Normal aybaşı gören kadının da; kansızlık, karaciğer rahatsızlıkları, beslenme bozuklukları veya tiroid bezi hastalıkları sonucu aybaşı kanamaları kesilebilir. Öte yandan aybaşı yokluğu, gebeliğin veya menapozun işareti olabilir.
     
  18. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Bademcik iltihabı: Bademciklerin iltihaplanmasına tıp dilinde tonsilit denir. Bademcikler şiş, kırmızı ve yeşilimtrak beyaz renkte cerahatlı görünümdedir. Yutkunma sırasında ağrı yapar. Hastada kırıklık, baş ağrısı ve vücut ağrıları vardır. Hastalık birdenbire üşütme ve ateş ile başlar. Gereği gibi tedavi edilmezse orta kulak iltihabı, böbrek iltihabı, romatizma ve kalp hastalıklarına neden olabilir.

    Bağırsak gazı: Bağırsaklarda hissedilen şişkinlik, bağırsak gazından kaynaklanır. Nedeni, bağırsakları besleyen bezlerin yeteri kadar çalışmaması, yemek yerken fazla hava yutma veya sinir bozukluğudur.

    Bağırsak iltihabı: Beslenme bozuklukları, soğuk veya sıcak içecekler veya kullanılan bazı ilaçlar, hastalığın nedenleri arasındadır. Tıp dilinde kolit denir. Tedavide rejim ve istirahat esastır. Yenmemesi gerekenler: Lahana, karnıbahar, kabak, domates, yağlı et suları, yağlı et ve balıklar, konserveler, av etleri, pastırma, sucuk, salam, börek, taze ekmek, bütün baharatlar, alkol. Yenilmesinde sakınca olmayanlar: un veya sebze çorbaları, yağsız ızgara etler, yoğurt, patates püresi, pilav, beyaz peynir ve sebze yemekleri.

    Bağırsak kanaması: Önemli bir hastalığın işareti olabilir. Önce kanamanın nedenini tespit ettirmek gerekir. Kısa sürede kesilmeyen kanamalarda mutlaka doktora başvurmak gerekir.

    Bağırsak solucanları: Bağırsak solucanları, insan vücudunda asalak olarak yaşarlar. Bunlara bağırsak kurtları da denir. Genellikle 5 grupta toplanırlar.
    - Yuvarlak kurtlar
    - Kıl kurtları
    - Kamçı kurtları
    - Kancalı kurtlar
    - Şerit

    Balgam: Sümüksü, cerahatli veya kanlı görünüşte bir maddedir. Bronşitin işareti olabilir.

    Basur: Son bağırsakta bulunan siyah kan damarlarının genişleme, şişme ve kanamalarına; halk arasında basur, tıp dilinde hemoroid denir. Başka bir hastalığın da belirtisi olabilir. Kabızlık, hamilelik, şişmanlık, soğuk yerlerde fazla oturma, alkol alışkanlığı ve son bağırsaklardaki bazı hastalıklar, basura neden olur. Basurlar iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır. İç basur; makatın içinde meydana gelen basurlara verilen isimdir. Dış basur; makatın dışında, küçük, yuvarlak, eflatuni renkte tümörlerdir. Tedavide ilk şart, kabızlığı gidermektir.

    Baş ağrıları: Baş ağrıları çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Bunlar; şöyle sıralanabilir.
    - Aşırı yemekten sonra görülen veya açlıktan kaynaklanan baş ağrıları.
    - Göz, kulak veya burun hastalıklarından kaynaklanan baş ağrıları
    - Ateşli hastalıkların neden olduğu baş ağrıları
    - Alkol kullanmanın neden olduğu baş ağrıları
    - Kafa bölgesinde meydana gelen, kırık, ezik, çatlak veya sarsıntılardan kaynaklanan baş ağrıları
    - Beyin urlarının neden olduğu baş ağrıları
    - Kahve tiryakilerinde kahvesizlikten doğan baş ağrıları
    - Kabızlık çekenlerde görülen baş ağrıları
    - Saralılarda görülen baş ağrıları
    - Çikolata, sarımsak, lahana, yeşil biber, kuru yemiş yedikten sonra görülen, alerjik baş ağrıları
    - Menenjit hastalığının neden olduğu baş ağrıları
    - Fazla miktarda şekerli yiyecek yemekten doğan baş ağrıları
    - Diş hastalıklarının neden olduğu baş ağrıları
    - Fazla çalışma ve ruhi çöküntülerin neden olduğu baş ağrıları
    Baş ağrılarının gerçek nedenini bulabilmek için mutlaka doktora başvurulmalıdır.

    Başdönmeleri: Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır:
    - Kulak ağrısı
    - Araç tutmaları
    - Ani hava değişimi
    - Bazı göz hastalıkları
    - İlaç zehirlenmeleri
    - Düşük veya yüksek tansiyon
    - Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları
    - Kansızlık ve kan hastalıkları
    - Mikrobik hastalıklar
    - Beyin hastalıkları
    - Sara ve bazı ruh hastalıkları
    Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. Baş dönmelerine yapılacak ilk iş; hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. Baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir.

    Bayılmalar: Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır. Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır. Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır.
     
  19. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Bel ağrısı: Esaslı bir hastalıktan kaynaklanmayan bel ağrıları, çoğunlukla yorgunluk sonrası görülür. Dinlenmekle geçer. Uzun süren bel ağrılarında mutlaka doktora görünmek gerekir.

    Bel gevşekliği : Cinsel ilişki sırasında, meninin vaktinden önce boşalmasına verilen isimdir. Halk arasında erken boşalma. Tıp dilinde ise ejakulasyon denir. Nedeni çoğunlukla ruhsaldır. Tedaviye sinirleri dinlendirmek, açık havada dolaşmak, sabah akşam ılık banyo yapmak ve hazmı kolay şeyler yemekle başlanır.

    Belsoğukluğu : Tıp dilinde gonore denilen bir çeşit zührevi hastalıktır. Cinsi münasebetle bulaşır. İdrar yollarında acıma, yanma, şişlik ve akıntı ile belirir. Akıntı cerahatlıdır. Bu cerehat ellere bulaşacak ve eller de gözlere sürülecek olursa, körlüğe neden olabilir. Kadınlarda da, beyazımtırak cerahatlı akıntı, sık sık idrara gitme, idrar yaparken ağrı ve yanma ile kendini gösterir. Üreme organlarında akıntı görüldüğünde, mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Aksi halde kendisinde bel soğukluğu görülen, bu hastalığı cinsel ilişkide bulunduğu herkese bulaştırır.

    Boğaz ağrısı : Havasızlıktan, toz, sigara içmek, burun tıkanıklığı, dişeti iltihabı gibi nedenlerden kaynaklanır.

    Boğaz iltihabı : Tıp dilinde farenjit veya anjin adı verilen bu hastalığın nedenleri; nezle ve grip gibi ateşli hastalıklarla, havadaki zararlı maddeler, sinüzit, alkol veya sigaradır. Yapılacak ilk iş; istirahat etmektir. Mümkün olduğu kadar az konuşmak da yararlıdır.

    Boğmaca : Bulaşıcı bir hastalıktır. Tıptaki adı Pertussis'dir. Çoğunlukla 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklarda çok görülür. Ortalama olarak 4-6 hafta devam eder. Hastanın burnu akar, nöbet halinde gelen öksürük görülür. Bazen kusmaya neden olur. Tedavi için kesin yatak istirahati şarttır. Hastaya sık sık fakat az miktarda yumuşak yiyecekler verilmelidir.

    Boyun tutulması : Soğuk almaktan, boynun çarpık durumda bir süre kalmasından veya nezleden kaynaklanır.

    Böbrek ağrısı : Böbrek ağrısının nedenleri çeşitlidir. Bunlar arasında: böbrek taşı, böbreklerden idrar akışının tıkanıklık nedeniyle düzensizliği, böbrek uru, böbreklerden çıkan zehirli atıkları mesaneye taşıyan borularda taş, ur veya kan pıhtısı, böbrek apsesi olabilir. Ağrılar sırasında terleme ve kusma da görülebilir.

    Böbrek iltihabı : Böbreklerin iç kısımlarının iltihaplanmasıdır. Tıp dilinde piyelonefrit adı verilir. İki çeşiti vardır:
    - Akut Böbrek İltihabı : Ani olarak ortaya çıkan, titreme, kaburga altlarında ve yanlarında başlayıp, kasıklara kadar yayılan bir ağrı ile kendini gösterir. Sık sık idrara gitmek ihtiyacı duyulur. İdrar çıkarken de yanma ve ağrı hissedilir. İlk önlem olarak belin iki yanına sıcak su torbası konur. Bol su, limonata ve açık çay içilir.

    - Kronik Böbrek İltihabı : Akut böbrek iltihabının gereği gibi tedavi edilmemiş olması, kronik böbrek iltihabının başlıca nedenidir. Hastada iştahsızlık, ateş, halsizlik, baş ağrısı, ağrılı idrar etme ve bel ağrıları görülür. Yapılacak ilk iş, bol bol meyva suları içmek ve aşağıdaki reçetelerden birini uygulamaktır. Ayrıca tuz ve hayvani gıdalar azaltılmalıdır.

    Böbrek kumu : Yeterince su içilmemesi, A vitamini eksikliği, böbrek üstü bezlerinin fazla çalışması ve bazı böbrek hastalıkları, böbreklerde kum birikmesine neden olur.

    Böbrek taşı : İdrarda bulunan oksalat billurlarının meydana getirdiği böbrek taşları, kum tanesi kadar olabildiği gibi pinpon topu büyüklüğünde de olabilir. Ufak taşlar böbrekten kolaylıkla çıkabilr. Büyükler ise böbreklerden mesaneye giderken şiddetli ağrılara neden olur Göğsün yukarı ve ön kısmında, kaburgaların altında, ani ve kıvrandırıcı ağrı hissedilir. Terleme ve kusma da görülebilir. İdrarın rengi bulanık ve bazen kanlıdır.

    Böcek sokması : Böceğin ısırdığı yerde şiddetli kaşıntı, kızarıklık ve şişlik görülür. Böceğin zehirli olabileceğini düşünerek aşağıda tarif edilen işlem yapılır. Vakit kaybetmeden böceğin soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca bağlanır. Sonra böceğin soktuğu yer iki parmak arasına alınıp, sıkılır ve zehirli kanın akması sağlanır.

    Bronşit : Akciğerlere giden havayollarının iç yüzündeki zarın iltihaplanmasıdır. Akut ve kronik olarak iki gruba ayrılır.
    - Akut Bronşit : Genellikle grip, kızamık, boğmaca veya tifo gibi hastalıklar sırasında görülür. Sisli ve soğuk havalarda çok rahatsız olurlar. Hastalığın başlangıcında kuru ve ağrılı öksürük, az yapışkan balgam, sonraları sümüksü cerahatli balgam ile hafif ateş ve halsizlik görülür. Mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
    - Kronik Bronşit : Bu çeşit bronşitte; havayollarını yağlayan bezler büyümüş, iç yüzlerinde bulunan tüyler görevini yapamaz olmuştur. Mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
    Her iki bronşitte de yapılacak ilk iş sigarayı bırakıp istirahat etmektir.

    Burkulmalar : El ve ayak bilekleri herhangi bir kaza sonucu burkulabilir. Bu gibi durumlarda, bilekte ağrı ve şişme görülür. Yapılacak ilk iş, burkulan yeri rahat bir duruma sokmaktır.

    Burun ahtapotu : Burunda et büyümesinden kaynaklanan bu hastalığa tıp dilinde adenoid ve polip denir. Hastanın burnundan soluması güçleşir. Daha çok ağzından nefes alıp verir.

    Burun akıntısı : Burun akıntısının nedeni; nezle, saman nezlesi, sinüzit, müzmin nezle, alerjik burun iltihabı veya burna herhangi birşey kaçmış olmasıdır. Ayrıca kızamık başlangıcında da görülür.

    Burun kanaması : Çeşitli nedenlerden kaynaklanan burun kanamalarına tıp dilinde epistaksis denir. Genç erkeklerde genellikle ergenlik dönemlerinde, genç kızlarda ise, çoğunlukla aybaşı kanamaları sırasında görülür. Bir de; yüksek tansiyonun neden olduğu burun kanamaları vardır. Gençlerde görülen ve önemli olmayan burun kanamaları çok kolay durdurulur ve korkulacak bir şey yoktur. Tansiyon yüksekliğinden kaynaklanan ve genellikle orta yaşlarda görülen burun kanamalarını durdurmak ise biraz zordur. Yapılacak ilk iş hastayı hemen oturtmak, başını öne doğru hafifçe eğip, burnunun kanayan deliğini on dakika kadar bastırmak, bu sırada ağızdan nefes almasını ve yutkunmasını söylemektir.

    Burun tıkanıklığı : Saman nezlesi ve sinüzitte görüldüğü gibi, başka bir hastalığın da belirtisi olabilir.
     
  20. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Cinsel soğukluk : Tam manasıyla tatmin olamayan kadının cinsel ilişkiye gereği gibi cevap vermemesine; tıp dilinde firijidite denir. Nedeni daha çok ruhsaldır.

    Çarpıntı : Tıp dilinde palpitasyon denilen çarpıntının nedenleri çeşitlidir. Bir kalp hastalığı söz konusu değilse; fazla sigara içmek, alkol, yorgunluk, sinirlenmek, kansızlık, hazımsızlık, çay, kahve veya zehirlenmelerden kaynaklanabilir.

    Çıbanlar : Derideki kıl keseleri veya bezlerinin hastalanması sonucu ortaya çıkan sızıntılı, ıslak kabarcıklara çıban denir. Katiyetle sıkılmamaları gerekir.

    Çıkıklar : Kemiklerden herhangi birinin oynak yerinden kısmen veya tamamen ayrılmasına çıkık denir. Bu durumda yapılacak ilk iş doktora gitmektir.

    Çiçek hastalığı : Tıp dilinde variola denilen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık şiddetli titreme ve 41 derece ateşle ortaya çıkar. Hastalık mikrobunun vücuda girmesiyle ortaya çıkması arasında geçen süre 10-14 gündür. Hasta istirahat ettirilir , başkaları ile görüşmesi yasaklanır. Doktorun tavsiyelerine uyulur. Bol su ve şerbet içirilir.

    Çiller : Çoğunlukla beyaz tenli, kırmızı saçlı kimselerde görülen çiller, yüze serpilmiş ufak lekeler halindedir. Nedeni; cildin güneşe karşı gösterdiği tepkidir. Olgunlaşmış çillerin yok edilmesi mümkün değildir. Ancak koruyucu önlemler alınır. Yüzünde çil olanların güneşte fazla durmamaları ve yüzlerini sık sık yıkmaları tavsiye edilir.

    Çocuk felci : Omuriliğin ön kordonlarının iltihaplanması sonucu felçle neticelenen bir hastalıktır. Tıp dilinde poliomelitis denir. Bilhassa yaz ve sonbahar aylarında görülür. Nedeni bir çeşit virüstür. Lağım sularının yiyeceklere bulaşması, sineklerin taşıdığı mikroplar, hastalığa yakalanmış kişinin ağız ve burnundan çıkan damlacıklarla bulaşır. Çocuk felcine küçükler yakalanabileceği gibi büyükler de yakalanabilir. Hastalık mikrop kapıldıktan 7-21 gün içinde ortaya çıkar. Hastada ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, kusma, yorgunluk, boyunda kasılma, ve sırt ağrıları vardır. Hastalığın ilk günlerinde gerekli tedaviye başlanmazsa, özellikle kol ve bacaklarda felç görülür. Hastalığın başlangıcında hastayı diğer kimselerden ayırmak ve yatırmak gerekir. Çocuk felcinden korunmak için Salk aşısı veya Sabin aşısı yaptırmak gerekir. Bu aşının ilki çocuk 6 aylık olmadan önce, ikincisi ilk aşıdan 2 ay sonra, üçüncüsü, ikinci aşıdan 6 ay sonra yapılır. 5 ve 15 yaşlarında da tekrarlanır. Tedavi için mutlaka doktora başvurm k gerekir.

    Çocuklarda gelişme bozuklukları : Çocuklarda görülen gelişme bozukluklarının çoğu kötü beslenmeden kaynaklanır. Bunun yanı sıra; geçirilen bir hastalıktan kaynaklanan veya irsi olarak da gelişme bozukluğu görülebilir. Nedeni test etmek için doktora başvurmak gerekir.

    Çok uyumak :
    1 ila 4 yaşları arasındaki çocukların; geceleri 13, öğleden sonra da 2 saat olmak üzere, günde 15 saat uyumaları, sıhhatli büyümelerini sağlar.
    5 ile 7 yaşları arasındaki çocuklara ise, geceleri 11-13 saat uyku yeterlidir.
    8-14 yaşları arasında 9-11 saat; 15 yaşından sonra da 8 saat uyku yeterli gelir.
    20 yaşını geçenlere 6-8 saat gece uykusu yeterlidir.

    Çürükler : Cilt yırtılmadan altındaki bir kılcal damarda görülen kanama halk arasında çürük denir. Tıp dilinde ise ekimoz denir. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş, çürüğün üzerine soğuk su ile kompres yapmaktır.
     

Bu Sayfayı Paylaş