belli olmaz, her çiçeğin bir ağzı vardır, konuşan dili okşayan elleri birer kül kedisidir sanki yapraklar sokulsan tırmalar belki tenini dilindeki masalın bittiğini anlarsın yepyeni sayfa açarsın kendine bembeyaz çizgilerle dolu büyükçe bir sayfa. eğik boyunlu harflerden birer demet koyarsın içine, bu senin ellerindir az hareketli ama, biraz sarsak ağlamak gibidir yaşamak öğrendiğini sanırsın sonra göğün eflatun olduğunu; gidip onu sever okşarsın. acıdır uykusunu dar ettiğin hayat gözlerine bağladığın ırmaklar çoğalıp akar büyürken kendini avuttuğun ağaçlar yarıçıplak birer kasımdır varlığını inkâr edemediğin aşkın ilk öpücüğü diye anlam biçtiğin duygu: gülün sapsarı saçlarıdır; biraz sağa yatıktır. sevip okşayınca öylesine mor dudakları vardır ki, şarap tadında içilen her kadeh bazen sınırsız acıdır aşksız insanın yaşamında çocuklar ne yarındır, ne öbür gün eylülün hüznü kalmıştır güzün dudaklarında buna kafayı taksan düşersin incinirsin; hayat kırılır Mehmet Sadık Kırımlı -ağacına küsen yaprak-