Kitaplardan Alıntı Cümleler ..

'Şiirler ve Güzel Sözler' forumunda SeaBoy` tarafından 21 Ağu 2011 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Sizler, dünyaya hoş görünmek için ne kadar çabalarsanız, o kadar nankörlükle karşılaşırsınız.

    Herman Melville | Moby Dick
     
  2. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma!
    Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu ? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünden sözler mi etmeliyim ? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri… Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz ? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır ! Olmayacak duaya amin deme duygusunu yaşıyorum sürekli...

    Zülfü Livaneli | Serenad
     
  3. zipper

    zipper quae nocent docent

    Her neysem, şair, usta, mahpus, sürgün, acemi, yiğit ya da korkak, seninle değerlendirebilirim.

    Seviyorsam, sen olduğun içindir.
    Utanıyorsam, senden utanabilirim ancak.
    Yiğitsem, seninle yiğit olunur elbet.
    Korkuyorsam, sensizliğin korkusudur bu.



    Ahmed Arif / Leylim Leylim
     
  4. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]




    Her sabah pencerenin kenarına konan kuş artık gelmez olmuştur. Bayat ekmek kırıntıları, alıngan bir kuşun geride bıraktığı son parçalardır. Kim bilir hangi hoyratlığına alınıp gitmiştir buralardan.

    Birkaç sabah daha merakla pencerenin kenarına baktığınızda, kırıntılar hâlâ oradaysa, küçük bir iç buruntusu hepsi o kadar…

    Bir kuş giderken neler götürebilir ki yanında?

    Oysa bir sevgili giderken pek çok şeyi alıp gitmiştir.

    Utangaç ilk dokunuşları, akşam vakti sinema çıkışında yağmura yakalandığınızdaki sarılmaları, kimi sayfalarındaki satırların altı çizili şiir kitaplarını, telefon konuşmalarındaki ağlayışlarını, soğuk bir havada boynuna doladığın ve onun kokusu sinmiş kaşkolu, karşılıklı içilen kahvelerin değişmez fincanlarını.
    Filmlerden ezberlediğiniz ve birbirinize söyleyip durduğunuz replikleri, arkadaşlarınızla birlikteyken kaçamak olarak birbirinize fırlattığınız şehvetli bakışları.

    Doymamacasına dinlediğiniz bir Ortadoğu ezgisini, Balat sokaklarına gizlediğiniz gülümsemeleri, sık gittiğiniz bir lokantanın kokusunu, evlenince ilk hafta yapılacak yemekler listesini, simidin yanında şekersiz içilen çayları, minicik ağızlarıyla kurşun emen çocukların acısıyla burkulan yüreğini, tülbendine, hain bir bombardımanda ölen kocasının kanı bulaşmış ve ağlayıp duran kadının hüznüyle kan çanağına dönmüş güzel gözlerini, bir ebru deseninden ayırt edilemeyecek ellerini.

    Unutulmuş bir randevudan kopan tartışmaları, kendi elleriyle yaptığı ve tuzun fazla kaçtığı bir yemeği tadarkenki yüz buruşturmalarını, her gece ayın şekline bakıp verdiği yeni isimleri,

    saçlarını çiçek tarlasına dönüştüren minik tokaları, çocukluğundan beri sakladığı ve artık parçalanmaya yüz tutmuş, sağından solundan ipler sarkan bez bebeği.

    Solgun gecelerin ayazında birlikte edilen duaları, hayata ve insan olmaya dair bitimsiz konuşmaları, küçük sakarlıkların ardından gözlerimizden yaşlar getiren kahkahaları,

    sokak lambasının neşeli ışığıyla paylaşılan yalnızlıkları, cızırtılı bir radyoda çalan şarkıya dans ederek eşlik edişleri, bazı satırlarındaki mürekkebi gözyaşlarıyla dağılmış mektupları,

    lunaparkta bindiğiniz atlıkarıncadan birbirinizin elini tutma isteğini ve çocuklarınkine karışmış neşeli bağırışları.

    Gözden uzak, eski, küçücük bir caminin, içinde birkaç yaşlının oturupta ölümü beklediği avlusundaki hevesli sözleri...
    Sudan sebeplerle edilen bir kavganın ertesinde özür dileyebilmek için bahane aramaları ve mahcup bakışları, kaybettiğimiz iyi dostları anarken gözlerinin dolup dolup taşmalarını, onun yüzü, bakışları, elleri, hüznü, sevinci, hayatınıza girdiği ilk andan itibaren yaşanılan her ne varsa alıp gitmiştir sevgili.

    Bir sevgili gittiğinde, ona baktığınız gözlerinizi de alıp gitmiştir.

    Bir sevgili gittiğinde, altında onunla dolaştığınız gökyüzünü de alıp gitmiştir.

    Bir kuş, bir sevgili…

    İnsan kaybettikleriyle insandır.


    Tarık Tufan / Ve Sen Kuş Olur Gidersin
     
  5. zipper

    zipper quae nocent docent

    şimdi üstümüzden geçip ötelere giden bu kuşların adı ne
    sonra kuşların ve her şeyin ve aşkın adını kim veriyor
    kimdir nerdedir var mıdır bütün bunların usta yazıcısı
    biliyor musun gitgide yaralanıyoruz şurdan burdan



    Büyük Saat / Turgut Uyar
     
  6. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]


    Tomris Uyar / Yürekte Bukağı (sayfa48)

    #Soma
     
  7. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Biçimlerin en kıdemlisidir nokta, en yetkini. Hemen bütün disiplinlerde her şey noktayla başlayıp noktayla biterken, geleneğin noktaya gösterdiği itibar da bir özetler silsilesine gelip dayanır: ''Evrenin özeti Kur'an'da, onun özeti başındaki Fatiha'da, onun özeti başındaki Besmele'de, onun özeti başındaki 'da, onun da özeti altındaki nokta'dadır.''

    Nazan Bekiroğlu | Yol Hali
     
  8. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Aşk namazının iki rekatı var hepi topu. Ama onda da abdest kişinin kendi öz kanındandır.

    Nazan Bekiroğlu | Yol Hali
     
  9. zipper

    zipper quae nocent docent

    Birden yapayalnız kalıyorum dünyada. Manevi bir çatının tepesinde seyrediyorum bütün bunları.
    Dünyada yalnızım.Görmek, uzakta olmaktır. Açıkça görmek, durmaktır. Tahlil etmek, yabancılaşmaktır..
    İnsanlar bana değmeden geçiyor yanımdan. Etrafımda havadan başka şey yok. Kendimi o kadar tecrit edilmiş hissediyorum ki, üzerimdeki giysiyle aramdaki boşluğu bile algılıyorum..


    Fernando Pessoa / Huzursuzluğun Kitabı
     
  10. zipper

    zipper quae nocent docent

    “Adı neydi kız arkadaşının?" dedi Şevval, diş telleri karanlıkta azıcık ışık görse parlıyordu.
    “Selin, ” dedi Ali Paşa.
    “İsmi kadar güzel miydi?”
    “Güzel olup olmadığına dikkat etmedim; âşıktım.”


    Bahadır Cüneyt Yalçın / Mütevazı Bir İntikam
     
  11. zipper

    zipper quae nocent docent

    Bazen bizi birbirimize neşe bağlar. Mutluluk bizi bir bütün haline getirir.
    Eşi benzeri olmayan o birkaç saniye aynı bedendeymişiz gibi olur. Çünkü o an hissedilen mutluluk bir tek kişinin altından kalkamayacağı kadar yoğundur.
    Bazen de kederle birbirimize bağlanırız. Acıyla bir bütün haline geliriz.
    Eşi benzeri olmayan o birkaç saniye aynı bedendeymişiz gibi olur.
    Çünkü o an hissedilen keder bir tek kişinin altından kalkamayacağı kadar yoğundur.


    Kalp Yalnızca Içeriden Açılan Bir Kapıdır /Jan - Philipp Sendker
     
  12. zipper

    zipper quae nocent docent

    Sapasağlamken kalp sektesinden ölenler vardır. Kıyamet, bir bakıma, kainatın kalp sektesidir.


    Kıyamet Aşısı / Sezai Karakoç
     
  13. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]


    Kıyamet Aşısı / Sezai Karakoç​
     
  14. zipper

    zipper quae nocent docent

    __kararsız mısın;
    korkuyor musun;
    istemiyor musun?
    diye sordum..
    sen de, hepsine birden, evet, dedin.
    bunlar çok farklı şeyler oysa ki: -
    ‘kararsızlık’ kişinin ötekine yönelik;
    ‘korkmak’ kendine yönelik;
    ‘isteksizlik’ de ilişkiye yönelik;
    yetersiz kalmasıdır..


    Oruç Aruoba - İle
     
  15. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]



    İtibar Dergisi # SOMA
     
  16. zipper

    zipper quae nocent docent

    Ha, neyini mi merak ederim? Serçe parmağındaki tüyden, kulak memendeki tatarcık ısırığına, düşlerine, esnemene, şıpıdık terlikle mutfaktan çıkışına kadar nen varsa!..


    Leylim Leylim / Ahmed Arif
     
  17. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]


    Uzun süre konuşmadan oturduk.Gitmesin istiyordum.
    Orada otursun, bakışlarıyla beni dinlendirsin,anlattığım şeylerin onun için çok değerli olduğunu belli etsin istiyordum.
    Bunu belli etmezse kırılıp döküleceğimi anlasın istiyordum...



    Barış Bıçakçı / Bizim Büyük Çaresizliğimiz​
     
  18. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Büyük bir yolculuk değil hayat denen macera buralarda, bir deniz kazasının sulara dağılmış enkazına benziyor daha ziyade, tahta parçaları, yelken bezleri, kırılmış dümenler, ıslanmış elbiseler, devrilmiş direkler arasında tutunacak bir şeyler bulabilmiş olanların suyun üstünde kalma çabası; bir yere varmak değil artık amaç, tek istenen biraz daha dayanabilmek; o gün tutulacak bir balık, bir gün daha günün batışını görebilmek herkesin aklında olan.

    Ahmet Altan | Ve Kırar Göğsüne Bastırırken
     
  19. zipper

    zipper quae nocent docent

    “Nahit,

    Bir haftadan fazla oluyor. Sana bir mektup yazmıştım. Bugüne kadar cevap alacağımı umuyordum. Yoksa bana susarak mı mukabele ediyorsun. Böyle ise çok müteessir olacağım. Çünkü senin mektuplarına ne kadar ihtiyacım olduğunu zannederim söylemiştim.

    Ankara'ya gelmemin bazı şartlara bağlı olduğunu yazmakla acaba seni müşkül vaziyette mi bıraktım. Belki de bunun için yazmadın.

    Ama ne lüzum var?

    Benim Ankara'ya gelmem zaruret değil ya. Ben burada kalırsam senin bana olan dostluğun devam edemez mi?

    Dostluğu arkadaşlık manasında almıyorum.

    Evvelden beri mevcut olan şekilde bir dostluk.

    Emin ol, dünyada hiçbir şeyden zevk almıyorum. Bütün bu tatsız günler içinde yalnız seni arıyorum.

    Bir müddet de böylesine tahammül edeyim. Bu bir türlü düzelmeyen bedbin hava, biliyorum, seni artık bıktırdı.

    Ama ne yapayım. Değişemiyorum. Bu zayıf irade ile hayattan zevk alabilmek ancak mucizelerle kabil olacak.

    Ben asker iken(1) bir mektup yazmıştın. Orada ‘Mucizeler beklemeye hakkımız yok mu?’ diyordun. Zaten kala kala bir o hakkımız kaldı galiba. Bu üzüntülerden yorulur da belki günün birinde isyan eder, böyle bir mucizeyi kolaylaştırabiliriz.

    Bu mektubumu aldığın vakit her halde cevap ver Nahit. Birkaç şey olsun söyle. İstersen bana darıl. Eskisi gibi sitemlerde bulun. Sesini duymuş gibi olayım. Senden cevap almadıkça hiçbir şey yazmayacağım. Daha doğrusu yazamayacağım. Çünkü içimdekilerden başka hayatım yok. Ne anlatayım. Biliyorsun, bir seneden beri şiir yazmıyorum. Son günlerde bir tane yazdım. Sana onu da gönderiyorum. Fakat bunu okurken halime raptetmeye kalkma. Şiir şu:

    Adını henüz koymadım(2)

    Garibim
    Ne bir güzel var avutacak gönlümü
    Bu şehirde,
    Ne de bir tanıdık çehre;
    Bir tren sesi duymayagöreyim,
    İki gözüm,
    İki çeşme.

    Söylediğim gibi, mektubunu bekliyorum Nahit. Sevgi ile gözlerinden öperim.

    Orhan Veli” (HK)



    1- Askerliğini, 1942-44 arası iki buçuk yıl süreyle, Gelibolu Ortaköy'de emir subayı olarak yaptı.

    2- Bu şiirin "Tren Sesi" başlığı altında, kendi imzasıyla yayımladığı ilk kitabı Vazgeçemediğim'de (Marmara Kitabevi, 1945) yer alması bu tarihsiz mektubun 1944 ya da 1945'te, Ankara'da Tercüme Odası'nda çalışmaya başlamadan önce, İstanbul'dayken yazıldığını gösteriyor.



    Orhan Veli / Yalnız Seni Arıyorum
     
  20. zipper

    zipper quae nocent docent

    "Sevmeyi bilmiyorsan eğer,nasıl kamaşsın gözlerin ay ve yıldızların parlaklığından?
    Sevmeyi bilmiyorsan eğer nasıl ısıtsın güneş içini?
    Sevmeyi bilmiyorsan eğer nasıl duyarsın deniz hışırtısını?
    Sevmeyi bilmiyorsan eğer nasıl yaksın ateş ellerini?
    Sevmeyi bilmiyorsan eğer nasıl dolsun hava nefesine?
    Sevmeyi bilmiyorsan eğer ruhun nasıl varlık göstersin?
    Sevmeyi bilmiyorsan eğer, artık karanlıkta görülmeyen sigara dumanı keyfine varmaya çalışan kişiye dönüşürsün...
    Zorlasan da olmaz..."


    Eddi ANTER / KABİLE
     

Bu Sayfayı Paylaş