Kitaplardan Alıntı Cümleler ..

'Şiirler ve Güzel Sözler' forumunda SeaBoy` tarafından 21 Ağu 2011 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    + Biliyor musun Olric, benim bir çok dostum var.

    - Görüyorum efendimiz, hepsinin sırtınızda izleri var...

    Oğuz Atay | Tutunamayanlar
     
  2. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?
    - Yok.
    Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar ? Sorarım size:" nasıl ? " kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı ? Ben ölmek istiyorum Sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım....Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor


    Oğuz Atay | Tehlikeli Oyunlar
     
  3. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Sorarlarsa, 'ne iş yaptın bu dünyada?' diye, rahatça verebilirim yanıtını: yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından...

    Hakan Günday | Kinyas ve Kayra
     
  4. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Sustum ve ağladım o kırılgan konuşmanın ardından…
    Yanımdan geçip giderken o kalabalık caddede binlerce insan, bana verdiğin hediyeni hiç kimseden saklamadım: kimden saklanabilirdi ki zaten birine gözyaşı hediye ediyorsan!

    Rahmi Vidinlioğlu | Şizofreni Yalnız Oynanmaz
     
  5. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Bazı umutlar başka zamanlarındır.

    Murathan Mungan | Üç aynalı kırık oda
     
  6. Tuana

    Tuana <b>p!yaN!sSt</b>

    Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu farkedince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.

    Kürk Mantolu Madonna/Sabahattin Ali
     
  7. zipper

    zipper quae nocent docent

    Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim...

    Kürk Mantolu Madonna / Sabahattin Ali
     
  8. iremcik

    iremcik New Member

    :saygilar:
     
  9. zipper

    zipper quae nocent docent

    Rabbini bilen Züleyha ilk dua olarak hemen oracıkta, Rabbim, dedi, gözlerimden bu acıyı kim silecek benim?
    Kim yıkayacak gözlerimin içini? Kim yıkayacak acılarla dolup taşan kalbimi?
    Hemen arkasından da, olsun, dedi.
    Rabbim, her şeye razıyım. Hepsine razıyım. Yeter ki aşktan azad etme kalbimi.
    Yeter ki göz yaşlarımın serininde yıka içimi.
    Göz yaşlarımı ve aşkımı alma, onlar bende kalsın. Bedel olsun. Ödül olsun. Bağış olsun. Yoksulluğum zenginliğim olsun.
    Aşkım yeter, muhabbet denizinin kıyıları ne denli sınırsızmış göreyim. Aşkım yeter varlığımın anlamı neymiş, çözeyim.
    Yeter aşkım, yeter ki aşkımın kalbime düştüğü yere kadar yükseleyim.
    Aşkım yeter, tenimin kafesiyle düştüğüm kuyudan aşkımın tüyleriyle yükseleyim.
    Aşkım yeter, tenimin beni hapsettiği zindandan aşkımın kanatlarıyla geçip gideyim.
    Aşkla var olduğum yerde yine aşkla yok olayım.
    Rabbim, acıya razıyım ama gözyaşım bende kalsın. Razıyım yoklukta var olayım.
    Yitirdikçe bulayım. Öldükçe doğayım.
    Canım çekildikçe aradan saf aşktan ibaret kalayım.
    Rabbim, dedi Züleyha çıkar aradan takılıp kaldığım tenimi, kaldır aradan saf aşkla aramdaki perdeleri.

    Nazan Bekiroğlu / Yusuf ile Züleyha
     
  10. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    küçük prens tilki ile karşılaşır;

    -kimsin sen? dedi küçük prens. pek de güzelmişsin.

    +ben tilkiyim.
    -gel benimle oynayalım. öyle canım sıkılıyor ki...
    +seninle oynayamam evcil değilim.
    -evcil ne demek?
    +anlaşılan buralı değilsin. ne arıyorsun burada?
    -insanları arıyorum. evcil ne demek?
    +bu insanların pek aldırmadığı bir şey. "insanlarla bağlar kurmak..." demektir evcilleşmek.
    -bağlar kurmak mı?
    +elbette. sen benim için tıpkı yüzlerce binlerce küçük oğlan çocuğu gibi bir küçük oğlan çocuğusun şimdi. ve benim sana gereksinimim yok. senin de bana gereksinimin yok. ben de senin için binlerce tilki gibi bir tilkiyim. beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinimiz olur. sen benim için dünyada tek olursun.
    -anlamaya başlıyorum. bir çiçek var ki... sanıyorum o beni evcilleştirdi.
    +olabilir. dünyada o kadar çok şey oluyor ki...
    .
    .
    .
    tilki susup uzun uzun küçük prens'i süzdü.
    +lütfen evcilleştir beni.
    -seve seve yapardım bu işi. ne yazık ki çok vaktim yok. dostlar bulmam çok şey tanımam gerekiyor.
    +ancak evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin. insanlar artık hiçbir şeyi tanımaya vakit ayırmıyor. hazır şeyleri satın alıyorlar. dost satan tacir olmadığı için, insanların da dostu olmuyor hiç. sen dost olmak istiyorsan evcilleştir beni.
    -ne yapmalıyım?
    +çok sabırlı olmalısın. önce benden biraz uzakta şu otların üstüne oturacaksın. ben sana göz ucuyla bakacağım. sen hiç ağzını açmayacaksın. çünkü dil yanlış anlamaların asıl nedenidir. ama hergün bana biraz daha yakın bir yerde oturacaksın.
    .
    .
    .
    küçük prens ertesi gün yine geldi.
    +aynı saatte gelseydin daha iyi olurdu. söz gelimi öğleden sonra saat dörtte geleceksen ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. vakit ilerledikçe ben de kendimi o ölçüde mutlu hissederim. saat dört oldu mu kıpırdanmaya, kaygılanmaya başlarım. şimdiden mutluluğun değerini anlamışımdır. oysa sen herhangi bir saatte gelirsen yüreğimi gelişin için hazırlayamam. bunun için gelenekler gerekiyor.
    .
    .
    .
    uzun sözün kısası küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ayrılık saati yaklaştığında;
    ah! dedi tilki ağlayacağım.
    -kabahat sende. sana hiç kötülük etmek ister miydim? seni evcilleştirmemi kendin istedin...
    +doğru.
    -ama bak ağlamaklısın.
    +doğru.
    -öyleyse bundan hiçbir kazancın olmadı.
    +oldu oldu. gidip gülleri yeniden gör. kendi gülünün dünyada tek olduğunu anlayacaksın. sonra gelip bana veda edersin; o sırada sana armağan olarak bir sır vereceğim.

    küçük prens gülleri yeniden görmeye gitti.

    -siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz. bir şeye de yaramazsınız bu halinizle. kimse sizi evcilleştirmemiş. siz de kimseyi evcilleştirmemişsiniz. vaktiyle tilkim ne dediyse siz de şimdi öylesiniz. yüzlerce binlerce tilkiden biriydi. onu dost edindim, şimdi dünyada yok eşi mendi. insan sizin için canını veremez. elbette yoldan geçen biri benim gülümün size benzediğini sanabilir. o tek başına topunuzdan önemli. çünkü suladığım o. rüzgardan koruduğum o. tırtıllarını öldürdüğüm o. çünkü sızlandığı ya da böbürlendiği ya da hatta kimi zaman sustuğu sırada kulak kesildiğim o. çünkü benim gülüm o.
    .
    .
    .
    sonra tilkinin yanına döndü.
    -hoşçakal.
    +hoşçakal. bak işte sırrım; çok da basit: insan ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi iyi görür. gözler bir şeyin özünü göremez.

    "gözler bir şeyin özünü göremez" diye tekrarladı küçük prens.



    Antoine de Saint-Exupéry | Küçük Prens
     
  11. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    küçük prens tilki ile karşılaşır;

    -kimsin sen? dedi küçük prens. pek de güzelmişsin.
    +ben tilkiyim.
    -gel benimle oynayalım. öyle canım sıkılıyor ki...
    +seninle oynayamam evcil değilim.
    -evcil ne demek?
    +anlaşılan buralı değilsin. ne arıyorsun burada?
    -insanları arıyorum. evcil ne demek?
    +bu insanların pek aldırmadığı bir şey. "insanlarla bağlar kurmak..." demektir evcilleşmek.
    -bağlar kurmak mı?
    +elbette. sen benim için tıpkı yüzlerce binlerce küçük oğlan çocuğu gibi bir küçük oğlan çocuğusun şimdi. ve benim sana gereksinimim yok. senin de bana gereksinimin yok. ben de senin için binlerce tilki gibi bir tilkiyim. beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinimiz olur. sen benim için dünyada tek olursun.
    -anlamaya başlıyorum. bir çiçek var ki... sanıyorum o beni evcilleştirdi.
    +olabilir. dünyada o kadar çok şey oluyor ki...
    .
    .
    .
    tilki susup uzun uzun küçük prens'i süzdü.
    +lütfen evcilleştir beni.
    -seve seve yapardım bu işi. ne yazık ki çok vaktim yok. dostlar bulmam çok şey tanımam gerekiyor.
    +ancak evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin. insanlar artık hiçbir şeyi tanımaya vakit ayırmıyor. hazır şeyleri satın alıyorlar. dost satan tacir olmadığı için, insanların da dostu olmuyor hiç. sen dost olmak istiyorsan evcilleştir beni.
    -ne yapmalıyım?
    +çok sabırlı olmalısın. önce benden biraz uzakta şu otların üstüne oturacaksın. ben sana göz ucuyla bakacağım. sen hiç ağzını açmayacaksın. çünkü dil yanlış anlamaların asıl nedenidir. ama hergün bana biraz daha yakın bir yerde oturacaksın.
    .
    .
    .
    küçük prens ertesi gün yine geldi.
    +aynı saatte gelseydin daha iyi olurdu. söz gelimi öğleden sonra saat dörtte geleceksen ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. vakit ilerledikçe ben de kendimi o ölçüde mutlu hissederim. saat dört oldu mu kıpırdanmaya, kaygılanmaya başlarım. şimdiden mutluluğun değerini anlamışımdır. oysa sen herhangi bir saatte gelirsen yüreğimi gelişin için hazırlayamam. bunun için gelenekler gerekiyor.
    .
    .
    .
    uzun sözün kısası küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ayrılık saati yaklaştığında;
    ah! dedi tilki ağlayacağım.
    -kabahat sende. sana hiç kötülük etmek ister miydim? seni evcilleştirmemi kendin istedin...
    +doğru.
    -ama bak ağlamaklısın.
    +doğru.
    -öyleyse bundan hiçbir kazancın olmadı.
    +oldu oldu. gidip gülleri yeniden gör. kendi gülünün dünyada tek olduğunu anlayacaksın. sonra gelip bana veda edersin; o sırada sana armağan olarak bir sır vereceğim.

    küçük prens gülleri yeniden görmeye gitti.
    -siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz. bir şeye de yaramazsınız bu halinizle. kimse sizi evcilleştirmemiş. siz de kimseyi evcilleştirmemişsiniz. vaktiyle tilkim ne dediyse siz de şimdi öylesiniz. yüzlerce binlerce tilkiden biriydi. onu dost edindim, şimdi dünyada yok eşi mendi. insan sizin için canını veremez. elbette yoldan geçen biri benim gülümün size benzediğini sanabilir. o tek başına topunuzdan önemli. çünkü suladığım o. rüzgardan koruduğum o. tırtıllarını öldürdüğüm o. çünkü sızlandığı ya da böbürlendiği ya da hatta kimi zaman sustuğu sırada kulak kesildiğim o. çünkü benim gülüm o.
    .
    .
    .
    sonra tilkinin yanına döndü.
    -hoşçakal.
    +hoşçakal. bak işte sırrım; çok da basit: insan ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi iyi görür. gözler bir şeyin özünü göremez.

    "gözler bir şeyin özünü göremez" diye tekrarladı küçük prens.


    Antoine de Saint-Exupéry | Küçük Prens
     
  12. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    küçük prens tilki ile karşılaşır;

    -kimsin sen? dedi küçük prens. pek de güzelmişsin.
    +ben tilkiyim.
    -gel benimle oynayalım. öyle canım sıkılıyor ki...
    +seninle oynayamam evcil değilim.
    -evcil ne demek?
    +anlaşılan buralı değilsin. ne arıyorsun burada?
    -insanları arıyorum. evcil ne demek?
    +bu insanların pek aldırmadığı bir şey. "insanlarla bağlar kurmak..." demektir evcilleşmek.
    -bağlar kurmak mı?
    +elbette. sen benim için tıpkı yüzlerce binlerce küçük oğlan çocuğu gibi bir küçük oğlan çocuğusun şimdi. ve benim sana gereksinimim yok. senin de bana gereksinimin yok. ben de senin için binlerce tilki gibi bir tilkiyim. beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinimiz olur. sen benim için dünyada tek olursun.
    -anlamaya başlıyorum. bir çiçek var ki... sanıyorum o beni evcilleştirdi.
    +olabilir. dünyada o kadar çok şey oluyor ki...
    .
    .
    .
    tilki susup uzun uzun küçük prens'i süzdü.
    +lütfen evcilleştir beni.
    -seve seve yapardım bu işi. ne yazık ki çok vaktim yok. dostlar bulmam çok şey tanımam gerekiyor.
    +ancak evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin. insanlar artık hiçbir şeyi tanımaya vakit ayırmıyor. hazır şeyleri satın alıyorlar. dost satan tacir olmadığı için, insanların da dostu olmuyor hiç. sen dost olmak istiyorsan evcilleştir beni.
    -ne yapmalıyım?
    +çok sabırlı olmalısın. önce benden biraz uzakta şu otların üstüne oturacaksın. ben sana göz ucuyla bakacağım. sen hiç ağzını açmayacaksın. çünkü dil yanlış anlamaların asıl nedenidir. ama hergün bana biraz daha yakın bir yerde oturacaksın.
    .
    .
    .
    küçük prens ertesi gün yine geldi.
    +aynı saatte gelseydin daha iyi olurdu. söz gelimi öğleden sonra saat dörtte geleceksen ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. vakit ilerledikçe ben de kendimi o ölçüde mutlu hissederim. saat dört oldu mu kıpırdanmaya, kaygılanmaya başlarım. şimdiden mutluluğun değerini anlamışımdır. oysa sen herhangi bir saatte gelirsen yüreğimi gelişin için hazırlayamam. bunun için gelenekler gerekiyor.
    .
    .
    .
    uzun sözün kısası küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ayrılık saati yaklaştığında;
    ah! dedi tilki ağlayacağım.
    -kabahat sende. sana hiç kötülük etmek ister miydim? seni evcilleştirmemi kendin istedin...
    +doğru.
    -ama bak ağlamaklısın.
    +doğru.
    -öyleyse bundan hiçbir kazancın olmadı.
    +oldu oldu. gidip gülleri yeniden gör. kendi gülünün dünyada tek olduğunu anlayacaksın. sonra gelip bana veda edersin; o sırada sana armağan olarak bir sır vereceğim.

    küçük prens gülleri yeniden görmeye gitti.
    -siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz. bir şeye de yaramazsınız bu halinizle. kimse sizi evcilleştirmemiş. siz de kimseyi evcilleştirmemişsiniz. vaktiyle tilkim ne dediyse siz de şimdi öylesiniz. yüzlerce binlerce tilkiden biriydi. onu dost edindim, şimdi dünyada yok eşi mendi. insan sizin için canını veremez. elbette yoldan geçen biri benim gülümün size benzediğini sanabilir. o tek başına topunuzdan önemli. çünkü suladığım o. rüzgardan koruduğum o. tırtıllarını öldürdüğüm o. çünkü sızlandığı ya da böbürlendiği ya da hatta kimi zaman sustuğu sırada kulak kesildiğim o. çünkü benim gülüm o.
    .
    .
    .
    sonra tilkinin yanına döndü.
    -hoşçakal.
    +hoşçakal. bak işte sırrım; çok da basit: insan ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi iyi görür. gözler bir şeyin özünü göremez.

    "gözler bir şeyin özünü göremez" diye tekrarladı küçük prens.


    Antoine de Saint-Exupéry | Küçük Prens
     
  13. LITTLE

    LITTLE Well-Known Member

    "...Bir kitabın içinde birçok değerli bilgi yer alabilir, fakat o kitaba çok "bilgili" denilmez; bir kasanın içi para dolu olabilir, ama kasaya çok zengin diyemeyiz. Bunun gibi yaşadığımız bu evren bilgi, hikmet ve sanatla doludur, fakat kendisi "bilgili veya sanatkar" değildir. Resim ile ressamı aynı şey zannetmek nasıl bir aklın işidir?"
    Selçuk Kütük-Aklı Karışıklara Rehber
     
  14. zipper

    zipper quae nocent docent

    Ne güzel! Derin bir “ah” ile yâd etmek Seni.
    Her dem düşünmek, her dem hayal etmek Seni…
    Ne güzel! Visâlinle gülmek, firâkınla ağlamak.
    Yanmaktan usanmamak yanarken susamak Seni....

    Haddad
     
  15. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Önce bilgiyle sonra düşünmeyle gelen, insanın kendini üstün görmesi, diğer bütün konuşan yaratıkları ilk bakışta yargılaması belli bir yaşa kadar devam eder. Sonra bir gün fark edilir hiçbir canlının anlaşılabilecek kadar basit olmadığı. İçine kapanık bir çocuğun sınıf arkadaşlarını pompalı tüfekle katlettiğini okursun gazetede. Orta yaşlardaki başarılı mühendisin bir çocuk gibi evinden, ailesinden kaçtığına tanık olursun. Yargılar isabetsiz hale gelir. Çözdüğünü ya da uyanışından yatağına dönüşüne kadar bir gün boyunca neler yaptığını tahmin ettiğini sandığın insanları aslında ne kadar az tanıdığını fark edersin. Ve yıllarca sadece kendini çift hatta daha fazla sayıda hayat sahibi gördüğünden, şaşırırsın bir benzerini başkalarının da yapabilmesine. Hatta senden yüz kitap daha cahillerin aklından geçenleri okuyamadığın için utanırsın kendinden. Oysa onlara benzememek için hiçbir iş yapmamış, hiçbir inanca ve amaca sahip olmamışsındır. Sadece gözlem ve eleştiri vardır hayatında. Ama on sekiz yaşına kadar son derece normal, başarılı, popüler bir çocukluk geçirerek gelmiş bir gencin kendini asmasına tanık olunca bir yudum bile yükselememiş olduğunu anlarsın.

    "seni anlıyorum" demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya. deliliğin kokusunu, anormalliğinin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu. Dolayısıyla herhangi bir şeyi, birini anladığına, ama gerçekten anladığına emin olmak, sarıldığında arkasında ellerini kavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseyi anlamak olağan üstü bir durumdur. Ve çok zaman isteyen söz konusu olağanüstü ilişki için olağanüstü bir insan olmak gerekir.

    Dünyanın en iyi üç gitaristinden biri, enstürmanına dair sadece şu kelimeleri söyler: "gitarı ve gitar müziğini anlayabilmekteyim."

    Varılabilecek son noktadır anlayabilmek. En üst derecede bilgi gerektirir. Bahsettiğim virtüöz benim ülkemdendir...

    Kimbilir belki bende anlarım kendimi. Anlayabilirim varlığımı. Ya da hepsinden vazgeçtim. Belki bir gün, ben de anlayabilirim suyu, ateşi, toprağı, havayı... Yanlış anlaşılmasın! Ders almak değildir anlamak. Tecrübe asla! Kıyasla da varılmaz bu noktaya. Sadece anladığının farkında olmaktır gereken. Kim bilir belki ben de derim bir gün, "kinyas'ı ve kinyasın hayatını anlayabilmekteyim." ancak sanmıyorum. Ne o kadar sabrım var, ne de anlamaya merakım... Ölümlü olduğumu unutamadıktan sonra ne gereği var anlamanın? Tutunsan da aşıklarına, zincirlesen de kendini dostlarına yine de gömülürsün toprağa. Gerekirse hepsiyle beraber gömerler. Firavunlara yaptıkları gibi.

    Anlayan şöyle der: "anlayamasaydım da ölecektim. Daha çok anlamak yormayacak tabutumu taşıyanların kollarını. Çünkü ne daha ağır oldum, ne daha büyük!"

    Hakan Günday | Kinyas ve Kayra
     
  16. zipper

    zipper quae nocent docent

    Seni uyurken izlemek;
    Annenle Babana hayır duası etmeye en güzel sebeptir..!

    Oğuz Bal
     
  17. LITTLE

    LITTLE Well-Known Member

    Ne kadar güzel. Etkileyici.
     
  18. LITTLE

    LITTLE Well-Known Member

    "Ân oluyor bir garip duyguya varıyorum;
    Ben bu sefil dünyada aceb ne arıyorum?.." Çile-N. F. Kısakürek (Ne Arıyorum?)
     
  19. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Ve biz onlara diyeceğiz ki:
    Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz.Ve çıkarınıza baktınız. Hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler. Biz zavallılar, ya bu düşüncelerden habersiz kaldık, ya da bunları yazanları bizden sanarak alkışladık. Yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık alkışladık. Her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyorsak da gene acınacak durumda olan bizleriz. Esasında, sizleri yargılamaya hiç niyetimiz yoktu; sizin dünyanızda, o dünyayı bizlerin sanıp yaşarken, hepinize hayrandık. Sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. Ayrıca, dünyada gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmamasının sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. Bu çok masraflı dünyada bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakârlıktı. Arada bir bize benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. Onunla birlikte bağırıyorduk: artık yeter! Bazen kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunda her zaman kaybediyorduk. Onlar da sizler gibi onlardı. Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil.

    Oğuz Atay | Tutunamayanlar
     
  20. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    Ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve Allah’ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler.

    Ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkara bir fark gözetmeden kötülük ederler.

    Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar.

    Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar.

    Onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur.

    Unutulacaklardır.

    Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.

    Oğuz Atay | Tutunamayanlar
     

Bu Sayfayı Paylaş