Kur'an'ın Türkçesi (Meal ) Mevdudi..

'Din ve İslam' forumunda sha. tarafından 7 Ağu 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [011.045] Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: «Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.»
    [011.046] Dedi ki: «Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır) . Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.»
    [011.047] Dedi ki: «Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.»
    [011.048] «Ey Nuh» denildi. «Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selâm ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acıklı bir azab dokunacaktır.»
    [011.049] Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.
    [011.050] Ad (halkına da) kardeşleri Hûd'u (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.
    [011.051] Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?
    [011.052] Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.»
    [011.053] «Ey Hûd» dediler. «Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz. Sana iman edecek de değiliz.»
    [011.054] «Biz: 'Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır' (demekten) başka bir şey söylemeyiz.» Dedi ki: «Allah'ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, sizin şirk katmakta olduklarınızdan uzağım;»
    [011.055] «O'nun dışındaki (tanrılardan) . Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre de tanımayın.»
    [011.056] «Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)»
    [011.057] «Buna rağmen yüz çevirirsiniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyi gözetleyip koruyandır.»
    [011.058] Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hûd'u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli-ağır bir azabtan kurtardık.
    [011.059] İşte Ad (halkı) : Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O'nun peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emri ardınca yürüdüler.
    [011.060] Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerine (karşı) küfrettiler. Haberiniz olsun; Hûd kavmi Ad'a (Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi) .
    [011.061] Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda sizi ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir.»
    [011.062] Dediler ki: «Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.»
    [011.063] Dedi ki: «Ey kavmim, görüşünüz nedir-söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana tarafından bir rahmet vermişse, bu durumda da O'na isyan edecek olursam Allah'a karşı bana kim yardım edecektir? Şu halde kaybımı arttırmaktan başka bana (hiç bir yarar) sağlamayacaksınız.»
    [011.064] «Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah'ın devesi; onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyetiy) le dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir.»
    [011.065] Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: «Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir.»
    [011.066] Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve onunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, aziz olandır.
    [011.067] O zulme sapanları dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
    [011.068] Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) küfretmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi) .
    [011.069] Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman: «Selam» dediler. O da: «Selam» dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
    [011.070] Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: «Korkma. Biz Lut kavmine gönderdik.»
    [011.071] Karısı da ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik.
    [011.072] «Vay bana» dedi (kadın) . «Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!..»
    [011.073] Dediler ki: «Allah'ın emrine mi şaşırıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecîd'tir.»
    [011.074] İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lût kavmi konusunda bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du) .
    [011.075] Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.
    [011.076] «Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir.»
    [011.077] Elçilerimiz Lût'a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: «Bu, zorlu bir gün» dedi.
    [011.078] Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. «Ey kavmim» dedi. «İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam da yok mu?»
    [011.079] Dediler ki: «Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istemekte olduğumuzu gerçekte sen biliyorsun.»
    [011.080] Dedi ki: «Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim.»
    [011.081] (Elçiler) Dediler ki: «Ey Lût, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık) . Sakın, hiç biriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?
    [011.082] Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;
    [011.083] Rabbinin katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
    [011.084] Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten ben, sizi bir 'bolluk ve refah (hayır) ' içinde görüyorum. Doğrusu ben, sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.»
    [011.085] «Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp- eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»
    [011.086] «Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.»
    [011.087] Dediler ki: «Ey Şuayb, senin namazın mı atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vaz geçmemizi emretmektedir. Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam) sın.»
    [011.088] Dedi ki: «Ey kavmim görüşünüz nedir-söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O'na tevekkül ettim ve O'na içten yönelip dönerim.»
    [011.089] «Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavmini ya da Hûd kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lût kavmi size pek uzak değil.
    [011.090] «Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.»
    [011.091] «Ey Şuayb» dediler. «Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf da görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten biz seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.»
    [011.092] Dedi ki: «Ey kavmim, sizce benim yakın-çevrem, Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp-kuşatandır.»
    [011.093] «Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; kuşku yok, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizlerle birlikte gözetleyeceğim.»
    [011.094] Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulme sapanları dayanılmaz bir ses sarıvredi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
    [011.095] Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi, haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah'ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi) .
    [011.096] Andolsun, Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık olan ispatlayıcı bir delille gönderdik.
    [011.097] Firavun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi.
    [011.098] O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir..
    [011.099] Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır.
    [011.100] Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) kuşakların haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hâlâ izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.
    [011.101] Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiç bir şey sağlayamadı, 'helak ve kayıplarını' arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
    [011.102] Onlar, zulüm işlemektelerken, -ülkeleri (veya kuşakları) yakaladığı zaman- Rabbinin yakalayıvermesi işte böyledir. Gerçekten O'nun yakalayıvermesi pek acıklı, pek şiddetlidir.
    [011.103] Ahiret azabından korkan için bunda kesin ayetler vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.
    [011.104] Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.
    [011.105] (Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır.
    [011.106] Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orda (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.
    [011.107] Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada temelli kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.
    [011.108] Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orda temelli kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.
    [011.109] Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar. Kuşkusuz biz, onların paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.
    [011.110] Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur'an'dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
    [011.111] Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp ettiklerinden haberdar olandır.
    [011.112] Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yapmakta olduklarınızı görendir.
    [011.113] Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.
    [011.114] Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.
    [011.115] Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.
    [011.116] Sizden önceki kuşaklardan onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkârlardı.
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [011.117] Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.
    [011.118] Eğer Rabbin dileseydi, insanların elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:
    [011.119] Rabbinin rahmet ettikleri dışında Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: «Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, onların tümünden dolduracağım.»
    [011.120] Sana peygamberlerin haberlerinden -kalbini kendisiyle sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda da sana hak ve mü'minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
    [011.121] İman etmeyenlere de ki: «Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de yapacağız.»
    [011.122] Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip durmaktayız.»
    [011.123] Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    012-YUSUF SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [012.001] Elif, Lâm, Râ. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.
    [012.002] Gerçekten biz, Arapça bir Kur'an olarak indirdik, Ona akıl erdirirsiniz diye.
    [012.003] Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarmaktayız, oysa sen, daha önce bundan haberi olmayanlardandın.
    [012.004] Hani Yusuf babasına: «Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde etmektelerken gördüm» demişti.
    [012.005] (Babası) Demişti ki: «Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa onlar sana bir tuzak düzenlerler. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.»
    [012.006] «Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Hiç şüphe yok, senin Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.»
    [012.007] Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.
    [012.008] Onlar şöyle demişti: «Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.»
    [012.009] «Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.»
    [012.010] Onlardan bir sözcü dedi ki: «Eğer (mutlaka bir şey) yapcaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi onu alsın.»
    [012.011] (Bu karara vardıktan sonra) «Ey Babamız,» dediler. «Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz;»
    [012.012] «Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Kuşkusuz biz onu koruyup-gözetiriz.»
    [012.013] Dedi ki: «Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.»
    [012.014] Dediler ki: «Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz kimseler) oluruz.»
    [012.015] Nitekim onu götürdükleri ve onu kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, biz de ona (şöyle) vahyettik: «Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.»
    [012.016] Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.
    [012.017] Dediler ki: «Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ama biz doğruyu söyleyenler olsak bile sen bize inanacak değilsin.»
    [012.018] Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. «Hayır» dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş, bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.»
    [012.019] Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. «Hey, müjde.. Bu bir çocuk.» dedi. Ve onu (kuyudan çıkarıp) «ticaret konusu bir mal» olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.
    [012.020] Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onlar onu pek önemsemediler.
    [012.021] Onu satın alan bir Mısır'lı(aziz,) karısına: «Onun yerini üstün tut (ona güzel bak) . Umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz.» dedi. Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler.
    [012.022] Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
    [012.023] Onun evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: «İsteklerim senin içindir, gelsene» dedi. Dedi ki: «Allah'a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.»
    [012.024] Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan) ını görmeseydi -o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik) . Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
    [012.025] Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: «Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acıklı bir azabtan başka cezası ne olabilir?»

    [012.026] (Yusuf) Dedi ki: «Onun kendisi benden murad almak istedi.» Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: «Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.
    [012.027] Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.
    [012.028] Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası) : «Doğrusu bu, sizin düzeninizden (biri) dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür» dedi.
    [012.029] «Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sende (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun.»
    [012.030] Şehirde (birtakım) kadınlar: «Aziz (Vezir') in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görmekteyiz.» dedi.
    [012.031] (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da «Çık, onlara (görün) « dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: «Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir» dediler.
    [012.032] Kadın dedi ki: «Beni hakkında kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise, (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak.»
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [012.033] (Yusuf) Dedi ki: «Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.»
    [012.034] Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.
    [012.035] Sonra onlara (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, onu belli bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (görüşü) belirdi.
    [012.036] Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Onlardan biri: «Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm.» dedi. Öbürü de: «Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi» dedi. «Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz.»
    [012.037] Dedi ki: «Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terkettim.»
    [012.038] «Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiç bir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanlardan çoğu şükretmezler.»
    [012.039] «Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?»
    [012.040] «Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir ispatlayıcı-delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.»
    [012.041] «Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir.»
    [012.042] İkisinden kurtulacağını, sandığı kişiye dedi ki: «Efendinin katında beni hatırla.» Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı.
    [012.043] Hükümdar «ben (rüyamda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (kahin-bilginler,) eğer rüya yorumluyorsanız benim bu rüyamı çözüverin» dedi.
    [012.044] Dediler ki: «(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz.»
    [012.045] O iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra hatırladı ve: «Ben bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin» dedi.
    [012.046] (Zindana gidip «Yusuf, ey doğru (sözlü insan) .. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar.»
    [012.047] Dedi ki: «Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın.»
    [012.048] Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir.»
    [012.049] Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar.»
    [012.050] Hükümdar dedi ki: «Onu bana getirin.» Ona elçi geldiğinde (Yusuf «Efendine (Rabbine) dön de ona soruver: «Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir.»
    [012.051] (Hükümdar topladığı o kadınlara «Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?» dedi. Onlar: «Allah için, haşa» dediler. «Biz ondan hiç bir kötülük görmedik.» Aziz (Vezir) in de karısı dedi ki: «İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir.»
    [012.052] (Yusuf aracıya şunu söyledi «Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi.» var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.»
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [012.053] «(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında-
    [012.054] Hükümdar dedi ki: «Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım.» Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: «Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici) sin.»
    [012.055] (Yusuf) Dedi ki: «Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim.»
    [012.056] İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkân verdik. Öyleki, onda (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.
    [012.057] Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır.
    [012.058] (Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler, onlar onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı.
    [012.059] Onların erzak yüklerini hazırlayınca dedi ki: «Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım ve ben konukseverlerin de en hayırlısıyım.»
    [012.060] «Eğer onu bana getirmeyecek olursanız, artık benim katımda sizin için bir ölçek (erzak) yoktur ve bana da yaklaşmayın.»
    [012.061] Dediler ki: «Onu babasından istemeye çalışacağız ve her halde biz bunu yapabileceğiz.»
    [012.062] Yardımcılarına da dedi ki: «Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine koyun. İhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri dönerler.»
    [012.063] Böylelikle babalarına döndükleri zaman, dediler ki: «Ey babamız, ölçek bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi bizimle gönder de erzakı alalım. Onu mutlaka biz koruyacağız.»
    [012.064] Dedi ki: «Daha önce kardeşi konusunda size güvendiğimden başka (bir şekilde) onun hakkında size güvenir, miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgecisidir.»
    [012.065] Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: «Ey Babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilâve ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir.»
    [012.066] «Bana etrafınızın çepeçevre kuşatılması dışında, onu ne olursa olsun mutlaka bana getireceğinize dair Allah adına kesin bir söz verinceye kadar, onu sizinle asla gönderemem.» dedi. Böylelikle Ona onlar kesin bir söz verince dedi ki: «Allah, söylediklerimize karşı vekildir.»
    [012.067] Ve dedi ki: «Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiç bir şeyi sağlayamam (gideremem) . Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler.» onlara Allah'tan gelecek olan hiç bir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekte o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.
    [012.068] Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır'a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub'un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında-
    [012.069] Yusuf'un yanına girdikleri zaman, o, kardeşini bağrına bastı: «Ben» dedi. «Senin gerçekten kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme.»
    [012.070] Onların erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: «Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız.»
    [012.071] Onlara doğru yönelerek «Neyi kaybettiniz?» dediler.
    [012.072] Dediler ki: «Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse, (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır. Ben de buna kefilim.»
    [012.073] «Allah adına, hayret» dediler. «Siz de bilmişsiniz ki, biz (bu) yere bozgunculuk çıkarmak amacıyla gelmedik ve biz hırsız değiliz.»
    [012.074] «Öyleyse» dediler. «Eğer yalan söylüyorsanız (bunun) cezası nedir?»
    [012.075] Dediler ki: «Bunun cezası (su tası) yükünde bulunanın kendisidir. İşte biz zulmedenleri böyle cezalandırırız.»
    [012.076] Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra da onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
    [012.077] Dediler ki: «Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı.» Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden) : «Siz daha kötü bir konumdasınız» dedi. «Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir.»
    [012.078] Dediler ki: «Ey Vezir, gerçek şu ki, bunun yaşlı (ve) büyük bir babası var; onun yerine bizden birisini alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz.»
    [012.079] Dedi ki: «Eşyamızı kendisinde bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah'a sığınırız. Yoksa bu durumda kuşkusuz biz zalim oluruz.»
    [012.080] Ondan umutlarını kestikleri zaman, (durumu) kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler. Onların büyükleri dedi ki: «Babanızın size karşı Allah adına kesin bir söz aldığını ve daha önce Yusuf konusunda yaptığımız aşırılığı (işlediğimiz suçu) bilmiyor musunuz? Artık (bundan böyle) ben, ya babam bana izin verinceye veya Allah bana ilişkin hüküm verinceye kadar (bu) yerden kesin olarak ayrılamam. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.»
    [012.081] «Dönün babanıza ve deyin ki: 'Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın kollayıcıları değiliz.'»
    [012.082] «İçinde (yaşamakta) olduğumuz şehre sor, hem kendisinde geldiğimiz kervana da. Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz.»
    [012.083] (Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o «Hayır» dedi. «Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın kendisidir.»
    [012.084] Ve onlardan yüz(ünü) çevirdi ve: «Ey Yusuf'a karşı (artan dayanılmaz) kahrım» dedi ve gözleri üzüntüsünden (ağardıkça) ağardı. Ki yutkundukça yutkunuyordu.
    [012.085] «Allah adına, hayret» dediler. «Hâlâ Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya kahrından) hastalanacaksın ya da helake uğrayanlardan olacaksın.»
    [012.086] Dedi ki: «Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikâyet ediyorum. Ben Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum.»
    [012.087] «Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden (duyarlı bir araştırmayla) bir haber getirin ve Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez.»
    [012.088] Böylece onun (Yusuf'un) huzuruna girdikleri zaman, dediler ki: «Ey Vezir, bize ve ailemize şiddetli bir darlık dokundu; önemi olmayan bir sermaye ile geldik. Bize artık (yine) ölçeği tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta bulun. Şüphesiz Allah, tasaddukta bulunanlara karşılığını verir.»
    [012.089] (Yusuf) Dedi ki: «Sizler, cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?»
    [012.090] «Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?» dediler. «Ben Yusuf'um» dedi. «Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz.»
    [012.091] Dediler ki: «Allah adına, hayret, Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip-seçmiştir ve biz de gerçekten hataya düşenler idik.»
    [012.092] Dedi ki: «Bugün size karşı sorgulama-kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir.»
    [012.093] «Bu gömleğimle gidin de, babamın yüzüne sürün. Gözü (yine) görür hale gelir. Bütün ailenizi de bana getirin.»
    [012.094] Kafile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: «Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum.»
    [012.095] «Allah adına, hayret» dediler. «Sen hâlâ geçmişteki yanlışlığındasın.»
    [012.096] Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki: «Ben, size bilmediğinizi Allah'tan gerçekten biliyorum demedim mi?»
    [012.097] (Çocukları da «Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik» dediler.
    [012.098] «İlerde sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir» dedi.
    [012.099] Böylece onlar (gelip) Yusuf'un yanına girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: «Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz.»
    [012.100] Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: «Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan O'dur.»
    [012.101] «Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan da (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat.»
    [012.102] Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.
    [012.103] Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.
    [012.104] Oysaki sen buna karşı onlardan bir ücret te istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir 'öğüt ve hatırlatmadır'.
    [012.105] Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, onlar ona sırtlarını çevirip giderler.
    [012.106] Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp durmaktalar onlar.
    [012.107] Şimdi bunlar, kendilerine Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?
    [012.108] De ki: «Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.»
    [012.109] Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?
    [012.110] Öyleki peygamberler, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu-günahkârlar topluluğundan zorlu-azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.
    [012.111] Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    013-RAD SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [013.001] Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitab'ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.
    [013.002] Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
    [013.003] Ve O, yeri yayıp uzatan onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
    [013.004] Yeryüzünde birbirine yakın-komşu olan kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. ateşin arkadaşları olanlardır.
    [013.005] Eğer şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle söylemeleridir: «Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi yeniden yaratılacağız?» İşte onlar Rablerine karşı küfre sapanlar, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları-
    [013.006] Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysaki onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır.
    [013.007] Küfre sapanlar derler ki: «Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya.» Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.
    [013.008] Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O'nun katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.
    [013.009] O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.
    [013.010] Sizden sözü saklı tutan da, onu açığa vuran da, geceleyin gözlenen de ve gündüzün ortalıkta gezen de (O'nun katında bilme bakımından) birdir.
    [013.011] Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah'ın emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz) lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur; onlar için O'ndan başka bir veli yoktur.
    [013.012] O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.
    [013.013] Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır.
    [013.014] Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan) dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevap vermezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. Küfre sapanların duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir. isteyerek de olsa, istemiyerek de olsa- Allah'a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O'na secde eder) .
    [013.015] Göklerde ve yerde her ne varsa-
    [013.016] De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah'tır.» De ki: «Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremiyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?» De ki: «Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?» Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: «Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır.»
    [013.017] (Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeyler (madenler) de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.
    [013.018] Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O'na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekileri tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..
    [013.019] Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler.
    [013.020] Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.
    [013.021] Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar, Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.
    [013.022] Ve onlar Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
    [013.023] Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından 'salih davranışlarda' bulunanlar da (Adn cennetlerine girer) . Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler
    [013.024] «Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.»
    [013.025] Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.
    [013.026] Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir metâ'dan başkası değildir.
    [013.027] Küfre sapanlar: «Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya!» derler. De ki: «Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, kendisine katıksızca yöneleni de dosdoğru yola yöneltip-iletir.»
    [013.028] Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbleri yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.
    [013.029] İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır) .
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [013.030] Böylece biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip-geçmiş olan bir ümmete (bu yol üzere peygamber olarak) gönderdik, sana vahyettiklerimizi onlara okursun diye. Oysa onlar Rahman'ı tanımazlık etmektedirler. De ki: «O, benim Rabbimdir, O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve son dönüş O'nadır.»
    [013.031] Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu) . Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Küfre sapanlar, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
    [013.032] Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, bunun üzerine ben de o küfre sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı o sonuçlandırma?
    [013.033] Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olana mı (başkaldırılır?) Onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki: «Bunları adlandırın (bakalım) . Yoksa siz yeryüzünde bilmeyeceği bir şeyi O'na haber mi veriyorsunuz? Yoksa sözün zahirine (veya boş ve süslü olanına) mı (kanıyorsunuz) ? Hayır, küfre sapanlara kendi hileli düzenleri süslü-çekici gösterilmiştir ve onlar (doğru) yoldan alıkonmuşlardır. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir yol gösterici yoktur.
    [013.034] Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur.
    [013.035] Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, küfre sapanların sonu ise ateştir.
    [013.036] Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler; fakat (müslümanların aleyhinde birleşen) gruplardan, onun bazısını inkâr edenler vardır. De ki: «Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O'na davet ederim ve son dönüşüm O'nadır.»
    [013.037] İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardımcı-dost, ne de bir koruyucu vardır.
    [013.038] Andolsun, senden önce de biz peygamberler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir peygambere herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitab (yazı, hüküm, son) vardır.
    [013.039] Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O'nun katındadır.
    [013.040] Onlara (azab olarak) va'dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da bize aittir.
    [013.041] Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek de yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.
    [013.042] Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah'a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, küfre sapanlar pek yakında bileceklerdir.
    [013.043] O küfre sapanlar şöyle derler: «Sen gönderilmiş (Allah'ın bir elçisi) değilsin.» De ki: «Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir) .»
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    014-İBRAHİM SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [014.001] Elif, Lâm, Râ. Bu bir Kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarmak için onu sana indirdik.
    [014.002] O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Şiddetli azab dolayısıyla vay küfre sapanlara.
    [014.003] Onlar, dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan alıkoyarlar ve onu çarpıtmak isterler (veya onda çarpıklık ararlar) . İşte onlar, uzak bir sapıklık içindedirler.
    [014.004] Biz hiç bir peygamberi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, dilediğini hidayete yöneltip-iletir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [014.005] Andolsun biz Musa'yı: «Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat» diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.
    [014.006] Hani Musa kavmine şöyle demişti: «Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O sizi Firavun ailesinden kurtarmıştı, onlar sizi en dayanılmaz işkencelere uğratıyor, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir sınav vardır.»
    [014.007] «Rabbiniz şöyle buyurmuştu: -Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir.»
    [014.008] Musa demişti ki: «Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü küfredecek olsanız bile şüphesiz Allah hiç bir şeye muhtaç değildir övülmüştür.»
    [014.009] Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: «Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.»
    [014.010] Peygamberleri dedi ki: «Allah hakkında mı şüphe (etmektesiniz) ? O, gökleri ve yeri yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir.» Dediler ki: «Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın tapmakta olduklarından çevirip-engellemek istemektesiniz, öyleyse bize apaçık olan ispatlayıcı bir delil getirin.»
    [014.011] Peygamberleri onlara dedi ki: «Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızn size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler.»
    [014.012] «Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermişti. Ve elbette bize yapmakta olduğunuz işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler.»
    [014.013] Küfre sapanlar, peygamberlerine dediler ki: «Hiç tartışmasız sizi kendi toprağımızdan süreceğiz ya da dinimize geri döneceksiniz.» Böylelikle Rableri kendilerine vahyetti ki: «Hiç şüphesiz biz, zulmedenleri helak edeceğiz,»
    [014.014] «Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır) .» gitti.
    [014.015] (Peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu-
    [014.016] (Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir.
    [014.017] Yutkunmaya çabalayacak ve boğazından geçirmeyi başaramıyacak, ona her yandan ölüm gelecek, oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azab olacak.
    [014.018] Rablerine küfredenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur.
    [014.019] Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk getirir.
    [014.020] Bu, Allah'a göre güç değildir.
    [014.021] Onların tümü-toplanıp Allah'ın huzuruna (kıyamette) çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: «Şüphesiz, biz size tâbi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?» Dediler ki: «Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de farketmez, bizim için kaçacak hiç bir yer yoktur.»
    [014.022] İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: «Doğrusu Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acıklı bir azab vardır.»
    [014.023] İman edip salih amellerde bulunanlar, Rablerinın izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orda birbirlerine olan dirlik-temennileri: «Selam»dır.
    [014.024] Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [014.025] Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler.
    [014.026] Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir: Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamıştır.
    [014.027] Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp-saptırır; Allah dilediğini yapar.
    [014.028] Allah'ın nimetini küfre değiştirenleri ve kavimlerini 'yıkım ve azab' yurduna konduranları görmedin mi?
    [014.029] (Ki bu) Cehennemdir. Ona yaslanırlar. Ne kötü bir karar (yeridir) o!...
    [014.030] O'nun yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular. De ki: «Yararlanın. Çünkü elbette sizin varışınız ateşedir.»
    [014.031] İman etmiş kullarıma söyle: «Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.»
    [014.032] Allah, gökleri ve yeri yatan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır.
    [014.033] Güneşi ve ayı da hareketlerinde sürekli emrinize amade kılan, geceyi ve gündüzü de emrinize amade kılandır.
    [014.034] Ve size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.
    [014.035] Hani İbrahim şöyle demişti: «Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut.»
    [014.036] «Rabbim, gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa, artık o bendendir, kim de bana isyan ederse kuşkusuz Sen, bağışlayansın, esirgeyensin.»
    [014.037] «Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.»
    [014.038] «Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilmektesin. Yerde ve gökte hiç bir şey Allah'a gizli kalmaz.»
    [014.039] «Hamd, Allah'a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz benim Rabbim, gerçekten duayı işitendir.»
    [014.040] «Rabbim, beni namazı(nda) sürekli olan kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur.»
    [014.041] «Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla.»
    [014.042] (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.
    [014.043] Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri de (sanki) bomboştur.
    [014.044] Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: «Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve peygamberlere uyalım.» Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler sizler değil miydiniz?
    [014.045] Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri yerlerde oturmuştunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size örnekler vermiştik.
    [014.046] Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.
    [014.047] Allah'ı, sakın peygamberlerine verdiği sözden dönen sanma. Gerçekten Allah azizdir, intikam sahibidir.
    [014.048] Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıka(rıla) caklardır.
    [014.049] O gün suçlu-günahkârların (sıkı) bukağılara vurulduklarını görürsün.
    [014.050] Giyimleri katrandandır, yüzlerini de ateş bürümektedir.
    [014.051] (Bu azab,) Allah'ın her nefsi kendi kazandığıyla cezalandırması içindir. Hiç şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.
    [014.052] İşte bu (Kur'an) uyarılıp-korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ) dır.
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    015-HİCR SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    [015.001] Elif, Lâm, Râ, Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.
    [015.002] O küfredenler müslüman olmayı nice kereler dileyecekler.
    [015.003] Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.
    [015.004] Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmadık.
    [015.005] Hiç bir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler.
    [015.006] Onlar: «Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed) . Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli) sin,» dediler.
    [015.007] «Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?»
    [015.008] Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz.
    [015.009] Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
    [015.010] Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
    [015.011] Onlara herhangi bir peygamber gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
    [015.012] Böylece biz onu (alayı), suçlu-günahkârların kalblerine sokarız.
    [015.013] Onlar ona (indirilen Kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.
    [015.014] Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da ordan yukarı yükselseler de,
    [015.015] Mutlaka: «Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz» diyeceklerdir.
    [015.016] Andolsun, biz gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
    [015.017] Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
    [015.018] Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.
    [015.019] Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.
    [015.020] Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
    [015.021] Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın; ancak biz onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
    [015.022] Ve aşılayıcılar olarak rüzgârları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazine-koruyucuları değilsiniz.
    [015.023] Şüphesiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar Biziz.
    [015.024] Andolsun, sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.
    [015.025] Ve şüphesiz senin Rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.
    [015.026] Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
    [015.027] Ve Cânn'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.
    [015.028] Hani Rabbin meleklere demişti: «Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım,»
    [015.029] «Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek kapanın.»
    [015.030] Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti;
    [015.031] Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
    [015.032] Dedi ki: «Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?»
    [015.033] Dedi ki: «Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.»
    [015.034] Dedi ki: «Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın.»
    [015.035] «Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.»
    [015.036] Dedi ki: «Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.»
    [015.037] Dedi ki: «Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın.»
    [015.038] «Bilinen günün vaktine kadar.»
    [015.039] Dedi ki: «Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, bende yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.»
    [015.040] «Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.»
    [015.041] (Allah) Dedi ki: «İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur.»
    [015.042] «Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün yoktur.»
    [015.043] «Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir.»
    [015.044] Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
    [015.045] Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
    [015.046] Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.
    [015.047] Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
    [015.048] Orda onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler.
    [015.049] Haber ver kullarıma; şüphesiz ben, ben bağışlayanım, esirgeyenim.
    [015.050] Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
    [015.051] Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver.
    [015.052] Yanına girdiklerinde «Selam» demişlerdi. O da: «Biz sizden korkmaktayız» demişti.
    [015.053] Dediler ki: «Korkma, biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz.»
    [015.054] Dedi ki: «Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?»
    [015.055] Dediler ki: «Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma.»
    [015.056] Dedi ki: «Sapıklar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?»
    [015.057] Dedi ki: «Ey elçiler, (bunun dışında, diğer) işiniz ne?»
    [015.058] Dediler ki: «Gerçekten biz, suçlu-günahkâr olan bir topluluğa gönderildik.»
    [015.059] «Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız.»
    [015.060] «Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır.»
    [015.061] Böylelikle elçiler Lut ailesine geldiklerinde,
    [015.062] (Lut) Dedi ki: «Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz.»
    [015.063] «Hayır» dediler, «Biz sana onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik.»
    [015.064] «Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz.»
    [015.065] «Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin.»
    [015.066] Ve onlara şu emri verdik: «Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecekti.»
    [015.067] Şehir halkı birbirlerine müjdeler vererek geldi.
    [015.068] (Lut onlara) «Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin» dedi.
    [015.069] «Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin.»
    [015.070] Dediler ki: «Biz seni 'herkes(in işin) e karışmaktan' alıkoymamış mıydık?»
    [015.071] Dedi ki: «Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım.'
    [015.072] Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör-sersemdiler.
    [015.073] Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
    [015.074] Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
    [015.075] Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır.
    [015.076] O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır.
    [015.077] Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.
    [015.078] Eyke halkı da gerçekten zalim-kimselerdi.
    [015.079] Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün) dedir.
    [015.080] Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamışlardı.
    [015.081] Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
    [015.082] Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
    [015.083] Derken, onları sabah vaktine girdiklerinde, o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.
    [015.084] Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtarmaya) onlara yetmedi.
    [015.085] Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
    [015.086] Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir.
    [015.087] Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur'an'ı verdik.
    [015.088] Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger.
    [015.089] Ve de ki: «Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım.»
    [015.090] Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
    [015.091] Ki onlar Kur'anı parça-parça kıldılar.
    [015.092] Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.
    [015.093] Yapmakta oldukları şeyleri.
    [015.094] Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.
    [015.095] Şüphesiz o alay edenlere (karşı) biz sana yeteriz.
    [015.096] Ki onlar, Allah ile beraber başka ilahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip-öğreneceklerdir.
    [015.097] Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
    [015.098] Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.
    [015.099] Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    016-NAHL SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    [016.001] Allah'ın emri geldi, artık onda acele etmeyin. O (Allah), şirk koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir.
    [016.002] Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarıp-korkutun.»
    [016.003] Gökleri ve yeri hak ile yarattı: O, şirk koştukları şeylerden yücedir.
    [016.004] İnsanı bir damla sudan yarattı, buna ramen o, apaçık bir düşmandır.
    [016.005] Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır, ve onlardan yemektesiniz.
    [016.006] Akşamları getirir, sabahları götürürken onlarda sizin için bir güzellik vardır.
    [016.007] Kendisine ulaşmadan canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere onlar, ağırlıklarınızı da taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir.
    [016.008] Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı) . Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?
    [016.009] Yolu doğrultmak Allah'a aittir, kimi (yollar) ise eğridir. Eğer o dileseydi, sizin tümünüzü elbette hidayete erdirirdi.
    [016.010] Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız.
    [016.011] Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır.
    [016.012] Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır.
    [016.013] Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi) . Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayet vardır.
    [016.014] Denizi ve sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.
    [016.015] Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı) . Umulur ki doğru yolu bulursunuz.
    [016.016] Ve (başka) işaretler de (yarattı) ; onlar yıldız(lar) la da doğru yolu bulabilirler.
    [016.017] Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?
    [016.018] Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
    [016.019] Allah, saklı tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı bilir.
    [016.020] Allah'tan başka yakardıkları hiç bir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar yaratılıp durmaktadırlar.
    [016.021] Ölüdürler, diri değildirler; ne zaman dirileceklerini şuuruna da varamazlar.
    [016.022] Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkârcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır.
    [016.023] Şüphesiz ki, Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri sevmez.
    [016.024] Onlara Rabbiniz ne indirdi?» dendiğinde, «Eskilerin masalları» dediler.
    [016.025] Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük yükleniyorlar.
    [016.026] Onlardan öncekiler, hileli düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azab onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti.
    [016.027] Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: «Haklarında (mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?» Kendilerine ilim verilenler, dediler ki: «Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kâfirlerin üstünedir.»
    [016.028] Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, «Biz hiç bir kötülük yapmıyorduk» diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir.
    [016.029] Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür.
    [016.030] (Allah'tan) Sakınanlara: «Rabbiniz ne indirdi?» denildiğinde, «Hayır» dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.
    [016.031] Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir.
    [016.032] Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: «Selam size» derler. «Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.»
    [016.033] (Küfre sapanlar) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi gözlüyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
    [016.034] Böylece işledikleri kötülükleri kendilerine isabet etti ve alaya aldıkları şey, kendilerini sarıp-kuşatıverdi.
    [016.035] Şirk koşmakta olanlar dediler ki: «Eğer Allah dileseydi, O'nun dışında hiç bir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da; ve O'nsuz hiç bir şeyi haram da kılmazdık.» Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde peygamberlere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı?
    [016.036] Andolsun, biz her ümmete: «Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının» (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine de sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.
    [016.037] Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar tutkuyla istesen de, Allah, şüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek yoktur.
    [016.038] Olanca yeminleriyle: «Öleni Allah diriltmez» diye yemin ettiler. Hayır; bu, O'nun üzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların çoğu bilmezler.
    [016.039] Hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve küfre sapanların kendilerinin yalancı olduklarını bilmesi için (diriltecektir)
    [016.040] Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca «Ol» demekten ibarettir; o da hemen oluverir.
    [016.041] Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz; ahiret karşılığı ise daha büyüktür. Bilmiş olsalardı.
    [016.042] Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.
    [016.043] Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.
    [016.044] (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik) . Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.
    [016.045] Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?
    [016.046] Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden (mi emindirler?) Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler.
    [016.047] Veya onları bir korku üzerinde yakalayıvermesinden (mi emindirler) ? Öyleyse Rabbin, gerçekten şefkatli ve merhamet sahibidir.
    [016.048] Allah'ın herhangi bir şeyden yarattığına bakmıyorlar mı? Onun gölgeleri bakmıyorlar mı? Onun gölgeleri küçülerek sağdan ve soldan Allah'a secde eder vaziyette döner.
    [016.049] Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.
    [016.050] Üstlerinden (her an bir azab göndermeğe kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.
    [016.051] Allah dedi ki: «İki ilah edinmeyin; O, ancak tek bir ilahtır. Öyleyse benden, yalnızca benden korkun.»
    [016.052] Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz?
    [016.053] Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarmaktasınız.
    [016.054] Sonra sizden zararı kaldırdığında, sizden bir grup (hemen) Rablerine şirk koşarlar;
    [016.055] Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için. Öyleyse yararlanın, ilerde bileceksiniz.
    [016.056] Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, hiç bir şey bilmeyenlere paylar ayırıyorlar. Andolsun Allah'a karşı düzmekte olduklarınızdan dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.
    [016.057] Ve Allah'a kızlar isnad ediyorlar, (haşa) O yücedir. Hoşlandıkları (erkek çocuklar) da kendilerinindir.
    [016.058] Onlardan birine dişi (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir.
    [016.059] Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?
    [016.060] Ahirete inanmayanların kötü örnekleri vardır, en yüce örnekler ise Allah'a aittir. O, güç sahibi olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [016.061] Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstün (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
    [016.062] Onlar, Allah'a, hoşlarına gitmeyen şeyleri uygun görürler, dilleri de yalan olarak en güzel olanın 'kendilerinin olduğunu' düzmektedir. Hiç şüphesiz ateş onlar içindir ve hiç şüphesiz onlar, (cehennemde) öncülerdir.
    [016.063] Andolsun Allah'a, senden önceki ümmetlere de (peygamberler) gönderdik, fakat şeytan onlara yapıp ettiklerini süslü-göstermiştir; bugün de onların velisi odur ve onlar için acıklı bir azab vardır.
    [016.064] Biz Kitab'ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavime rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.
    [016.065] Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır.
    [016.066] Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.
    [016.067] Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.
    [016.068] Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.
    [016.069] Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.
    [016.070] Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphe yok, Allah bilendir, her şeye güç yetirendir.
    [016.071] Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
    [016.072] Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden de çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar, batıla mı inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
    [016.073] Allah'ın dışında, kendileri için göklerden ve yerden hiç bir rızıka, hiç bir şeye malik olmayan ve buna güçleri yetmeyen şeylere mi tapıyorlar?
    [016.074] Artık Allah'a benzerler aramağa kalkışmayın; çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.
    [016.075] Allah, hiç bir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'ındır; fakat onların çoğu bilmezler.
    [016.076] Allah şu örneği de verdir: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiç bir şeye gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?
    [016.077] Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (Kıyamet) Saatin(in) emri de yalnızca (süratli) bir göz çarpması gibidir, veya daha yakındır. Şüphe yok, Allah her şeye güç yetirendir.
    [016.078] Allah sizi annelerinizin karnından siz hiç bir şey bilmez halde iken çıkardı. Size, şükredesiniz diye kulaklar, gözler ve gönüller (düşünen kafalar) verdi. Ta ki şükredesiniz.
    [016.079] Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.
    [016.080] Allah, size evlerinizi (içinde) «güvenlik ve huzur bulacağınız yerler» kıldı; ve size hayvan derilerinden hem göç gününde, hem de yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir zamana kadar giyimlikler-döşemelikler ve (ticaret için) bir meta kıldı.
    [016.081] Allah, sizin için yarattığı şeylerden gölgeler kıldı. Dağlarda da sizin için barınaklar-siperler kıldı, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak giyimlikler de var etti. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki teslim olursunuz.
    [016.082] Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.
    [016.083] Onlar, Allah'ın nimetini bilmektedirler, sonra da inkâr etmektedirler; onların çoğu küfre sapanlardır.
    [016.084] Her ümmetten bir şahid göndereceğimiz gün; (artık ondan) sonra ne küfredenlere (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne de (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecek.
    [016.085] O zulmedenler, azabı gördüklerinde, ne (azab) onlara hafifletilecek, ne de onlara süre tanınacak.
    [016.086] O şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördükleri zaman: «Rabbimiz, seni bırakıp bizim tapmakta olduğumuz ortaklarımız bunlardır» diyecekler. (Onlar da bunlara «Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz» diye sözü (geri çevirip) fırlatacaklar.
    [016.087] O gün (artık) Allah'a teslim olmuşlardır ve uydurdukları (yalancı ilahlar) da onlardan çekilip-uzaklaşmıştır.
    [016.088] Küfre sapıp da Allah'ın yolundan alıkoyanlar; biz, işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azab üstüne azab ilâve ettik.
    [016.089] Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslümanlara da bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.
    [016.090] Şüphe yok Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşâdan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.
    [016.091] Ahidleştiğiniz zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın; çünkü Allah'ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphe yok Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.
    [016.092] Bir ümmet diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha gelişkindir diye, yeminlerinizi kendi aranızda bir bozuculuk unsuru yaparak, ipini kuvvetle eğirdikten sonra bozup-çözen (kadın) gibi olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla imtihan etmektedir. Kıyamet günü hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyi size muhakkak açıklayacaktır.
    [016.093] Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı; ancak dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Yapmakta olduklarınızdan muhakkak sorulacaksınız.
    [016.094] Yeminlerinizi kendi aranızda bir bozuculuk unsuru edinmeyin; sonra sapasağlam basan ayak kayar ve Allah'ın yolundan alıkoyduğunuz için kötülüğü tadarsınız. (Ayrıca) Büyük azab da sizin içindir.
    [016.095] Allah'ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır.
    [016.096] Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle biz muhakkak vereceğiz.
    [016.097] Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.
    [016.098] Öyleyse Kur'an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.
    [016.099] Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur.
    [016.100] Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir. «Sen yalnızca iftira edicisin» dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.
    [016.101] Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilmektedir-
    [016.102] De ki: «İnananları sağlamlaştırmak ve müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak üzere onu (Kur'an'ı) Ruh'ül Kudüs, Rabbinden hak gereğince indirdi.»
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    [016.103] Andolsun ki biz, onların: «Bunu ancak kendisine bir beşer öğretmektedir» dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse) nin dili a'cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.
    [016.104] Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah hidayete ulaştırmaz ve onlar için acıklı bir azab vardır.
    [016.105] Yalanı, yalnızca Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte yalancıların asıl kendileri de onlardır. küfre göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah'tan bir gazab vardır ve büyük azab onlarındır.
    [016.106] Kim imanından sonra Allah'a (karşı) küfre-sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç-
    [016.107] Bu, onların dünya hayatını ahirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah'ın da küfre sapan bir topluluğu hidayete ulaştırmaması nedeniyledir.
    [016.108] Onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar da onların ta kendileridir.
    [016.109] Hiç şüphe yok, onlar ahirette ziyana uğrayanlardır.
    [016.110] Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip sabredenlerin (destekçisidir) . Hiç şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.
    [016.111] O gün, herkes kendi nefsi adına mücadele eder ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlar zulme uğratılmazlar.
    [016.112] Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı.
    [016.113] Andolsun, onlara kendi içlerinden bir peygamber gelmişti, fakat onu yalanladılar; böylece onlar, zulümlerine devam etmektelerken azab onları yakalayıverdi.
    [016.114] O halde, ey insanlar, Allah'ın size verdiği rızıktan helal (ve) hoş olarak yeyin ve Allah'ın nimetine şükredin; eğer ona kulluk ediyorsanız.
    [016.115] O, size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan) ı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, saldırmamak ve sınırı taşmamak üzere (yiyebilir) . Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
    [016.116] Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla: «Şuna helal buna haram» demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.
    [016.117] (Bu dünyada olup-biten) Pek az bir metadır. Onlara ise acıklı bir azab vardır.
    [016.118] Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
    [016.119] Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar (la beraberdir) . Şüphe yok, senin Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir.
    [016.120] Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhidti ve o müşriklerden değildi.
    [016.121] O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti.
    [016.122] Ve biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır.
    [016.123] Sonra sana vahyettik: «Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O müşriklerden değildi.»
    [016.124] Cumartesi, ancak onda ihtilafa düşenlere (farz) kılındı. Şüphesiz senin Rabbin, onların ihtilaf ettikleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hükmedecektir.
    [016.125] Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.
    [016.126] Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır.
    [016.127] Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı da sıkıntıya düşme.
    [016.128] Şüphe yok Allah, korkup sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    017-İSRA SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [017.001] Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah yücedir. Gerçekten O, işitendir görendir.
    [017.002] Musa'ya kitap verdik ve «Benden başka vekil edinmeyin» diye onu İsrailoğulları için kılavuz kıldık.
    [017.003] (Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu.
    [017.004] Kitapta İsrailoğullarına şu hükmü verdik: «Muhakkak siz yer (yüzün) de iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız ve oldukça 'kibirli bir yükselişle' muhakkak 'kibirlenip-yükseleceksiniz'.
    [017.005] Nitekim o ikiden ilk-vaid geldiği zaman, oldukça zorlu olan kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü.
    [017.006] Sonra onlara karşı size tekrar 'güç ve kuvvet verdik', size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk olarak da sizi sayıca çok kıldık.
    [017.007] Eğer iyilik ederseniz kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (kendinizin) aleyhindedir. Sonuncu vaad geldiği zaman, (yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi 'kötü duruma soksunlar', birincisinde ona girdikleri gibi mescid (Kudüs) e girsinler ve ele geçirdiklerini 'darmadağın edip mahvetsinler'
    [017.008] Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kâfirler için bir kuşatma yeri kıldık.
    [017.009] Şüphe yok ki, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.
    [017.010] Ve şüphesiz, ahirete inanmayanlar, için de acıklı bir azab hazırlamışızdır.
    [017.011] İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.
    [017.012] Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik ve Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz her şeyi yeterince açıkladık.
    [017.013] Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
    [017.014] «Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.»
    [017.015] Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiç bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber gönderinceye kadar (hiç bir topluma) azab edecek değiliz.
    [017.016] Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
    [017.017] Biz, Nuh'tan sonra nice kuşakları yıkıma uğrattık. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter.
    [017.018] Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra da ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.
    [017.019] Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.
    [017.020] Hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin ihsanından 'artırarak veririz'. Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.
    [017.021] Onlardan bir kısmını bir kısmına nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.
    [017.022] Allah ile beraber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.
    [017.023] Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: «Öf» bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.
    [017.024] Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: «Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge.»
    [017.025] Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.
    [017.026] Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma.
    [017.027] Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.
    [017.028] Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.
    [017.029] Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.
    [017.030] Şüphesiz senin Rabbin, rızkı dilediğine-genişletir-yarar ve daraltır. Gerçekten O, kullarından haberi olandır, görendir.
    [017.031] Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara da, size de biz rızık veririz. Şüphe yok, onları öldürmek büyük bir hata (suç ve günah) dır.
    [017.032] Zinaya yaklaşmayın, şüphe yok o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur.
    [017.033] Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü taşırmasın. Çünkü, o gerçekten yardım görmüştür. dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa edin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
    [017.034] Erginlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması-
    [017.035] Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.
    [017.036] Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.
    [017.037] Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.
    [017.038] Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabbinin katında da hoş olmayanlardır.
    [017.039] Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın.
    [017.040] Rabbiniz size erkekleri seçti de meleklerden dişileri mi (kendine) edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz.
    [017.041] Andolsun, biz bu Kur'anda çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye, oysa bu, onların daha da uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor.
    [017.042] De ki: «Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber ilahlar olsaydı, onlar arşın sahibine mutlaka bir yol ararlardı.»
    [017.043] O, onların dediklerinden münezzeh, yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir.
    [017.044] Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih etmektedir; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphe yok O, halim olandır, bağışlayandır.
    [017.045] Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
    [017.046] Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur'an'da sadece Rabbini «bir ve tek» (ilah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler.
    [017.047] Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: «Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz» dediklerini çok iyi biliriz.
    [017.048] Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.
    [017.049] Dediler ki: «Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?»
    [017.050] De ki: «İster taş olun,ister demir,»
    [017.051] «Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun) .» «Bizi kim (hayata) geri çevirebilir» diyecekler. De ki: «Sizi ilk defa yaratan.» Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: «Ne zamanmış o?» De ki: «Umulur ki pek yakında.»
    [017.052] Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.
    [017.053] Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini, söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.
    [017.054] Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.
    [017.055] Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud'a da Zebur verdik.
    [017.056] De ki: «O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler. Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile arıyorlar. O'nun rahmetini umuyorlar ve azabından korkuyorlar. Şüphesiz senin Rabbinin azabı korkunçtur.
    [017.057] Onların taptıkları da, -hangisi daha yakındır diye-
    [017.058] Hiç bir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azabla azablandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır.
    [017.059] Bizi ayet (mucize) ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
    [017.060] Ey Muhammed bir zaman sana: «Şüphesiz Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır.» demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenen ağacı ancak insanlara bir fitne (sınama aracı) yaptık. Biz onları arka arkaya korkutuyoruz, fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmaya yaramıyor.
    [017.061] Hani meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: «Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?» kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.»
    [017.062] Demişti ki: «Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek azı dışında-
    [017.063] Demişti ki: «Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza.»
    [017.064] «Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun.» Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.
    [017.065] «Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiç bir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur.» Vekil olarak Rabbin yeter.
    [017.066] Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametli olandır.
    [017.067] Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.
    [017.068] Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.
    [017.069] Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip üzerinize kırıp geçiren bir fırtına salarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmasına karşı emin misiniz? Sonra onun öcünü bize karşı alacak (kimseyi de) bulamazsınız.
    [017.070] Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık çoğundan üstün kıldık.
    [017.071] Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ elinde verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir 'hurma çekirdeğindeki ipince iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.
    [017.072] Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır'.
    [017.073] Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi.
    [017.074] Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, sen onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.
    [017.075] Bu durumda, biz sana, hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) taddırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın.
    [017.076] Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar.
    [017.077] (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
    [017.078] Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti Kur'an'ını (namazını) da; çünkü fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır.
    [017.079] Gecenin bir kısmında uyanıp Teheccüd namazı kıl, bu sadece sana mahsus bir ibadettir. Belki böylece Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.
    [017.080] Ve de ki: «Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarılışla çıkar ve katından bana yardımcı bir kuvvet ver.»
    [017.081] De ki: «Hak geldi, batıl yok oldu; hiç şüphesiz batıl yok olucudur.»
    [017.082] Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indirmekteyiz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz.
    [017.083] İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır.
    [017.084] De ki: «Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.»
    [017.085] Sana ruh'tan sorarlar; de ki: «Ruh, Rabbimin emrindedir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.»
    [017.086] Andolsun, eğer dilersek, sana vahyettiklerimizi gerçekten gideriveririz, sonra bunun için bize karşı bir vekil bulamazsın.
    [017.087] (Vahyi sende bırakan) Rabbin rahmetinden başka(sı değildir) . Şüphesiz O'nun lütfu senin üzerinde çok büyüktür. onun bir benzerini getiremezler.»
    [017.088] De ki: «Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile-
    [017.089] Andolsun, biz bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.
    [017.090] Dediler ki: «Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız,»
    [017.091] «Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın,»
    [017.092] «Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin,»
    [017.093] «Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.» De ki: «Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?»
    [017.094] Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: «Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderdi?» demelerinden başkası değildir.
    [017.095] De ki: «Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.»
    [017.096] De ki: «Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından gerçeğiyle haberdardır, görendir.»
    [017.097] Allah, kimi hidayete ulaştırırsa, işte o, hidayet bulmuştur, kimi de saptırırsa onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükûn buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.
    [017.098] Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkâr etmelerine ve: «Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?» demelerine karşılık cezalandırır.
    [017.099] Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için de kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkârda ayak direttiler.
    [017.100] De ki: «Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine malik olsaydınız, bu durumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir.
    [017.101] Andolsun, biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: «Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum» demişti.
    [017.102] O da: «Andolsun, bunları görülecek-belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum» demişti.
    [017.103] Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep-birlikte boğuverdik.
    [017.104] Ve onun ardından İsrailoğullarına söyledik: «O toprak (yurt) ta oturun, ahiret va'di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız.»
    [017.105] Biz onu (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
    [017.106] Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.
    [017.107] De ki: «İster ona inanın, ister inanmayın; O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.»
    [017.108] Ve derler ki: «Rabbimiz yücedir, Rabbimizin va'di gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor.»
    [017.109] Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşû (saygı dolu korku) larını arttırıyor.
    [017.110] De ki: « 'Allah', diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur.» Namazında sesini çok yükseltme, onda çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
    [017.111] Ve deki: «Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır.» Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et.
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    018-KEHF SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    [018.001] Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.
    [018.002] Dosdoğru (bir Kitaptır) ki, kendi katından şiddetli bir azabla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için (onu indirdi) ; şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.
    [018.003] Onlar orda ebedi olarak kalıcıdırlar.
    [018.004] (Bu Kur'an) «Allah çocuk edindi» diyenleri uyarıp korkutmaktadır.
    [018.005] Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiç bir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.
    [018.006] Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi) ?
    [018.007] Şüphesiz biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.
    [018.008] Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz.
    [018.009] Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?
    [018.010] O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: «Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl) .
    [018.011] Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına (ağır bir uyku) vurduk.
    [018.012] Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık.
    [018.013] Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarmaktayız. Gerçekten onlar. Rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.
    [018.014] Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir; ilah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.»
    [018.015] «Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan düzüp-uydurandan daha zalim kimdir?
    [018.016] (İçlerinden biri demişti ki «Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.»
    [018.017] (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda onların mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi de saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.
    [018.018] Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Onların köpekleri de iki kolunu uzatmış-yatmaktaydı. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.
    [018.019] Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık) . İçlerinden bir sözcü dedi ki: «Ne kadar kaldınız?» Dediler ki: «Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.» Dediler ki: «Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.»
    [018.020] «Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.»
    [018.021] Böylece onları (Şehir halkına) duyurduk ki, Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini, onda asla şüphe olmadığını bilsinler. (Fakat onlar meseleyi böyle ele alacakları yerde) kendi aralarında onların (Mağarada uyuyanlar) durumunu tartışıyorlardı. Bazıları: «Onların üzerine bir bina yapın. Çünkü Rableri onları daha iyi bilendir,» dediler. Fakat onların işine galip gelenler ise: «Mutlaka onların üstüne bir mescit yapacağız» dediler.
    [018.022] (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: «Üç'tüler, onların dördüncüsü de köpekleridir.» Ve: «Beştiler, onların altıncısı köpekleridir» diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. «Yedidirler, onların sekizincisi de köpekleridir» diyecekler. De ki: «Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında da kimse bilemez.» Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.
    [018.023] Hiç bir şey hakkında: «Ben bunu yarın mutlaka yapacağım» deme.
    [018.024] Ancak: «Allah dilerse» (yapacağım, de) . Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: «Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.»
    [018.025] Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar,
    [018.026] Dedi ki: «Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.»
    [018.027] Sana Rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın.
    [018.028] Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına) ' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.
    [018.029] Ve de ki: «Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen küfre sapsın. Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.
    [018.030] Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.
    [018.031] Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orda altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.
    [018.032] Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik.
    [018.033] İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiç bir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında da bir ırmak fışkırtmıştık.
    [018.034] (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer) leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: «Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.»
    [018.035] Daha sonra Cennet'ine girdi ve kendisine zulmederek: «Bunun hiç yok olacağını sanmam.» dedi.
    [018.036] «Kıyamet-saati'nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.»
    [018.037] Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: «Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah) ı inkâr mı ettin?»
    [018.038] «Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.»
    [018.039] «Bağına girdiğin zaman, 'Maşallah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.»
    [018.040] «Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne de gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.»
    [018.041] «Veya onun suyu dibe göçü verir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin.»
    [018.042] (Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuşlarını (esefle) evirip-çeviriyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: «Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.»
    [018.043] Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi.
    [018.044] İşte burda (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah'a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır.
    [018.045] Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgârların savurduğu çalı çırpı oluverdi. Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir.
    [018.046] Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.
    [018.047] Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini dışarda bırakmamışızdır.
    [018.048] Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, siz, Bizim size bir kavuşma-zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?
    [018.049] (Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıdıklarını görürsün. Derler ki: «Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?» Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
    [018.050] Hani meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
    [018.051] Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendi nefislerinin yaratılışında da Ben onları şahid tutmadım. Ben, saptırıcıları yardımcı-güç de edinmedim.
    [018.052] «Benim ortaklarım sandığınız şeyleri çağırın» (diye küfre sapanlara) diyeceği gün; işte onları çağırmışlardır, ama onlar, kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların aralarında bir uçurum koyduk.
    [018.053] Suçlu-günahkârlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış-yolu bulamamışlardır.
    [018.054] Andolsun, bu Kur'an'da insanlar için Biz her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsan, her şeyden çok tartışmacıdır.
    [018.055] Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi ya da azabın onları karşılarcasına kendilerine gelmesi(ni beklemeleri) dir.
    [018.056] Biz peygamberleri, müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmak dışında (başka bir amaçla) göndermemekteyiz. Küfre-sapanlar ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için mücadele etmektedirler. Onlar benim ayetlerimi ve uyarılıp-korkutuldukları (azabı) alay-konusu edindiler.
    [018.057] Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle-hatırlatıldığı zaman, onlara sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri) ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, onların kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik) kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.
    [018.058] Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazanmakta olduklarından dolayı onları (azabla) yakalayıverseydi, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma-zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.
    [018.059] İşte ülkeler (ve onların halkları), zulme saptıkları zaman onları yıkıma uğrattık; ve yıkımları için de bir buluşma-zamanı tesbit ettik.
    [018.060] Hani Musa genç-yardımcısına demişti: «İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.»
    [018.061] Böylece ikisi, iki (deniz) in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık da) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
    [018.062] (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: «Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.»
    [018.063] (Genç-yardımcısı) Dedi ki: «Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unutmuş oldum. Onu hatırlamamı Şeytan'dan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.»
    [018.064] (Musa) Dedi ki: «Bizim de aradığımız buydu.» Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.
    [018.065] Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
    [018.066] Musa ona dedi ki: «Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?»
    [018.067] Dedi ki: «Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.»
    [018.068] (Böyleyken) «Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?»
    [018.069] (Musa «İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiç bir işte sana karşı gelmeyeceğim» dedi.
    [018.070] Dedi ki: «Eğer bana uyacak olursan, hiç bir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.»
    [018.071] Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: «İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.»
    [018.072] Dedi ki: «Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?»
    [018.073] (Musa «Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma» dedi.
    [018.074] Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: «Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.»
    [018.075] Dedi ki: «Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?»
    [018.076] (Musa «Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun» dedi.
    [018.077] (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip onlardan yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: «Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.»
    [018.078] Dedi ki: «İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı) mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.»
    [018.079] «Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.»
    [018.080] Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve küfür zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.»
    [018.081] Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.»
    [018.082] «Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin onlara karşı sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.»
    [018.083] Sana (Ey Muhammed,) Zu'l Karneyn hakkında sorarlar. De ki: «Size, ondan da, 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.
    [018.084] Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.
     
  15. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    018.085] O da, bir yol tutmuş oldu. [018.086] Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında da bir kavim gördü. Dedik ki: «Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.»
    [018.087] Dedi ki: «Kim zulme saparsa biz onu azablandıracağız, sonra da Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırıverir.»
    [018.088] Kim de iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan da kolay olanını söyleyeceğiz.»
    [018.089] Sonra (yine) bir yol tutmuş oldu.
    [018.090] Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için ona karşı bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
    [018.091] İşte böyle, onun yanında «özü kapsayan bilgi olduğunu» (veya yanında olup-biten her şeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
    [018.092-3] Sonra (yine) bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaştığı zaman orada hiç söz anlamayan bir kavim buldu.
    [018.094] Dediler ki: «Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaktalar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?»
    [018.095] Dedi ki: «Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkân), daha hayırlıdır. Madem öyle, siz bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.»
    [018.096] «Bana demir kütleleri getirin,» iki dağın arası eşit düzeye gelince, «Körükleyin» dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra dedi ki: «Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.»
    [018.097] Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne de onu delmeye güç yetirebildiler.
    [018.098] Dedi ki: «Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır.»
    [018.099] Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur'a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir arada toparlamışız.
    [018.100] Ve o gün, cehennemi, küfre sapanlara tam bir sunuşla sunmuşuz.
    [018.101] Ki onlar, beni zikretme (konusun) da gözleri bir perde içindeydi, (Kur'an'ı) dinlemeye katlanamazlardı.
    [018.102] Küfre sapanlar, beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar? Gerçekten biz cehennemi kâfirler için bir durak olarak hazırlamışız.
    [018.103] De ki: «Davranış (tarzı olan ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?»
    [018.104] «Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar.»
    [018.105] İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız.
    [018.106] İşte, küfre sapmaları, ayetlerimi ve peygamberlerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir.
    [018.107] İman edip salih amellerde bulunanlar; Firdevs cennetleri onlar için bir 'konaklama yeridir.'
    [018.108] Onda ebedi olarak kalıcıdırlar, ondan ayrılmak istemezler.
    [018.109] De ki: «Rabbimin sözleri (ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi.»
    [018.110] De ki: «Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.»
     
  16. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    019-MERYEM SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    [019.001] Kâf, He, Ye, Ayn, Sâd.
    [019.002] (Bu,) Rabbinin kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir.
    [019.003] Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman.
    [019.004] Demişti ki: «Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım.»
    [019.005] «Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın) dır. Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et.»
    [019.006] «Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl.»
    [019.007] (Allah buyurdu «Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiç bir adaş kılmamışız.»
    [019.008] Dedi ki: «Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım.»
    [019.009] (Ona gelen melek «İşte böyle» dedi. «Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım.»
    [019.010] Dedi ki: «Rabbim, bana bir belge (ayet) ver.» Dedi ki: «Senin belgen, sapasağlam iken, üç tam gece insanlarla konuşmamandır.»
    [019.011] Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: «Sabah akşam tesbih edin.»
    [019.012] (Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki «Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut.» Daha çocuk iken ona hikmet verdik.
    [019.013] Katımızdan ona bir sevgi-duyarlılığı ve temizlik (de verdik) O, çok takva sahibi biriydi.
    [019.014] Ana ve babasına itaatkârdı ve isyan eden bir zorba değildi.
    [019.015] Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de.
    [019.016] Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
    [019.017] Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
    [019.018] Demişti ki: «Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah) a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma) .»
    [019.019] Demişti ki: «Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım) .»
    [019.020] O: «Benim nasıl bir erkek-çocuğum olabilir? Bana hiç bir beşer dokunmamışken ve ben azgın-utanmaz (bir kadın) değilken» dedi.
    [019.021] «İşte böyle» dedi. «Rabbin, dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır) .» Ve iş de olup bitmişti.
    [019.022] Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
    [019.023] Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: «Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.»
    [019.024] Altından (bir ses) ona seslendi: «Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan) ında bir ark kılmıştır.»
    [019.025] Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.»
    [019.026] Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: «Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç bir insanla konuşmayacağım.»
    [019.027] Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: «Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.»
    [019.028] «Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın-utanmaz (bir kadın) değildi.»
    [019.029] Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: «Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?»
    [019.030] (İsa) Dedi ki: «Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.»
    [019.031] «Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekâtı vasiyet (emr) etti.»
    [019.032] «Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı.»
    [019.033] «Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.»
    [019.034] İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri «Hak Söz».
    [019.035] Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: «Ol» der, o da hemen oluverir.
    [019.036] Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.
    [019.037] İçlerinden (birtakım) gruplar ayrılığa düştüler. Artık büyük bir günü görmekten dolayı, vay küfre sapanlara.
    [019.038] Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
    [019.039] İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.
    [019.040] Şüphe yok, yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız ve onlar bize döndürülecekler.
    [019.041] Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi.
    [019.042] Hani babasına demişti: «Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?»
    [019.043] «Babacığım, gerçek şu ki, sana gelmeyen bir ilim geldi bana. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.»
    [019.044] «Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah) a başkaldırandır.»
    [019.045] «Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkmaktayım, o zaman şeytanın velisi olursun.»
    [019.046] (Babası) Demişti ki: «İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre de benden uzaklaş, (bir yerlere) git.»
    [019.047] (İbrahim «Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O bana pek lütufkârdır» dedi.
    [019.048] «Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.»
    [019.049] Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakub'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık.
    [019.050] Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik.
    [019.051] Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.
    [019.052] Ona, Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
    [019.053] Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygaber olarak armağan ettik.
    [019.054] Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.
    [019.055] Halkına, namazı ve zekâtı emrediyordu ve o, Rabbi katında kendisinden razı olunan (bir insan) dı.
    [019.056] Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.
    [019.057] Biz onu yüce bir mekân (makam) a yükseltmiştik.
    [019.058] İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan kuşakların) dan, İbrahim ve İsrail (Yakup) in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah') ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanıverirler.
    [019.059] Sonra onların arkasından öyle kuşaklar türedi ki, namaz (kılma duyarlığın) ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
    [019.060] Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır) ; işte bunlar, cennete girecekler ve hiç bir şeyle zulme uğratılmayacaklar.
    [019.061] Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphe yok, O'nun va'di yerine gelecektir.
    [019.062] Onda selamın dışında 'boşa harcanmış bir söz' işitmezler. Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta) dır.
    [019.063] O cennet; biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız.
    [019.064] Biz (elçiler,) ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her şey O'nundur. Senin Rabbin kesinlikle unutkan değildir.
    [019.065] Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerinin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olduğunu biliyor musun?
    [019.066] İnsan demektedir ki: «Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım?»
    [019.067] İnsan önceden, hiç bir şey değilken, gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu?
    [019.068] Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
    [019.069] Sonra, her bir gruptan Rahman (olan Allah) a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız.
    [019.070] Sonra biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi bilmekteyiz.
    [019.071] Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.
    [019.072] Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulme sapanları diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz.
    [019.073] Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda, o küfre sapanlar, iman edenlere derler ki: «İki gruptan hangisi, makam bakımından daha iyi, topluluk bakımından daha güzeldir?»
    [019.074] Onlardan önce nice insan-kuşaklarını yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler. gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri-gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.
    [019.075] De ki: «Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet-saatini-
    [019.076] Allah, hidayet bulanlara hidayeti arttırır. Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.
    [019.077] Ayetlerimizi inkâr edip, bana: «Elbette mal ve çocuklar verilecektir» diyeni gördün mü?
    [019.078] O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahman (olan Allah) ın katında(n) bir ahid mi aldı?
    [019.079] Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azabta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.
    [019.080] Onun söylemekte olduğuna biz mirasçı olacağız; o bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir.
    [019.081] Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
    [019.082] Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkâr edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler.
    [019.083] Görmedin mi, biz gerçekten şeytanları, küfre sapanların üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.
    [019.084] Onlara karşı acele davranma; biz onlar için ancak saydıkça saymaktayız.
    [019.085] Takva sahiplerini bir heyet halinde Rahman (olan Allah'ın huzuran) a toplayacağımız gün,
    [019.086] Suçlu-günahkârları da, susamışlar olarak cehenneme süreceğiz.
    [019.087] Rahmanın katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olamayacaklardır.
    [019.088] «Rahman çocuk edinmiştir» dediler.
    [019.089] Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz.
    [019.090] Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp-göçüverecekti.
    [019.091] Rahman adına çocuk öne sürdüklerinde (ötürü bunlar olacaktı)
    [019.092] Rahman (olan Allah) a çocuk edinmek yaraşmaz.
    [019.093] Göklerde ve yerde olan (herkesin her şeyin) tümü. Rahman (olan Allah) a, yalnızca kul olarak gelecektir.
    [019.094] Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak da saymış bulunmaktadır.
    [019.095] Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız tek başlarına' geleceklerdir.
    [019.096] İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.
    [019.097] Biz bunu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için.
    [019.098] Biz, onlardan önce nice insan-kuşaklarını yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiç birini hissediyor ya da onların fısıltılarını duyuyor musun?
     
  17. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    020-TAHA SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [020.001] Tâ, Hâ.
    [020.002] Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik,
    [020.003] 'İçi titreyerek korku duyanlara' ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik) .
    [020.004] Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından bir indirmedir.
    [020.005] Rahman (olan Allah) arşa istiva etmiştir.
    [020.006] Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında olanların tümü O'nundur.
    [020.007] Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir) . Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.
    [020.008] Allah; O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur.
    [020.009] Sana Musa'nın haberi geldi mi?
    [020.010] Hani bir ateş görmüştü de, ailesine şöyle demişti: «Durun, şüphesiz ben bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm ya da ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum.»
    [020.011] Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: «Ey Musa.»
    [020.012] «Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın.»
    [020.013] «Ben seni seçmiş bulunmaktayım; bundan böyle vahyolunanı dinle.»
    [020.014] «Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.»
    [020.015] «Şüphesiz, kıyamet-saati yaklaşarak-gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için, onun (koşup haberini) neredeyse gizleyeceğim.»
    [020.016] «Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın.»
    [020.017] «Sağ elindeki nedir ey Musa?»
    [020.018] Dedi ki: «O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.»
    [020.019] Dedi ki: «Onu at, ey Musa.»
    [020.020] Böylece, o da onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş) .
    [020.021] Dedi ki: «Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz.»
    [020.022] «Elini de koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.»
    [020.023] «Öyleki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım.»
    [020.024] «Firavun'a git, çünkü o azmış bulunmaktadır.»
    [020.025] Dedi ki: «Rabbim, benim göğsümü aç.»
    [020.026] «Bana işimi kolaylaştır,»
    [020.027] «Dilimden düğümü çöz,»
    [020.028] «Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar.»
    [020.029] «Ailemden bana bir yardımcı kıl,»
    [020.030] «Kardeşim Harun'u»
    [020.031] «Onunla arkamı kuvvetlendir.»
    [020.032] «Onu işimde ortak kıl,»
    [020.033] «Böylece seni çok tesbih edelim.»
    [020.034] «Ve seni çok zikredelim.»
    [020.035] «Hiç şüphesiz sen, bizi görmektesin.»
    [020.036] (Allah) Dedi ki: «Ey Musa İstediğin sana verilmiştir.»
    [020.037] «Andolsun, biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.
    [020.038] «Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyleki»
    [020.039] «Onu sandığın içine koy, onu suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim.»
    [020.040] «Hani kız kardeşin gezinip: «Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?» demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa.»
    [020.041] «Seni kendim için seçtim.»
    [020.042] «Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve beni zikretmede gevşek davranmayın.»
    [020.043] «İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunmaktadır.»
    [020.044] «Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki o öğüt alıp-düşünür ya da içi titrer-kokar.»
    [020.045] Dediler ki: «Rabbimiz, biz gerçekten, onun bize karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın-davranmasından' korkmaktayız.»
    [020.046] Dedi ki: «Korkmayın, çünkü ben sizinle birlikteyim; işitmekteyim ve görmekteyim.»
    [020.047] «Haydi ona gidin de deyin ki: -Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.»
    [020.048] «Gerçekten bize vahyolundu ki: Doğrusu azab, yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir.»
    [020.049] (Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: «Sizin Rabbiniz kim ey Musa?»
    [020.050] Dedi ki: «Bizim Rabbimiz, her şeye yaptılışını veren,sonra doğru yolunu gösterendir»
    [020.051] (Firavun) Dedi ki: «İlk çağlardaki kuşakların durumu nedir öyleyse?»
    [020.052] Dedi ki: «Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.»
    [020.053] «Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşendi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık.»
    [020.054] «Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphe yok, bunda sağduyu sahipleri için elbette ayetler vardır.
    [020.055] Sizi ondan yarattık, sizi ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.
    [020.056] Andolsun, biz ona ayetlerimizin tümünü gösterdik; fakat o, yalanladı ve ayak diretti.
    [020.057] Dedi ki: «Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp-çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?»
    [020.058] «Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi sen, bir 'buluşma zamanı ve yeri' tesbit et, bizim de, senin de ona karşı olamayacağımız açık-geniş bir yer olsun» dedi.
    [020.059] (Musa) Dedi ki: «Buluşma-zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun) .»
    [020.060] Böylelikle Firavun, arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) bir araya getirdi, sonra geldi.
    [020.061] Musa onlara dedi ki: «Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp-uydurmayın, sonra bir azab ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp-uyduran gerçekten yok olup gitmiştir.»
    [020.062] Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara geçtiler.
    [020.063] Dediler ki: «Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler.»
    [020.064] «Bundan ötürü, tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur.»
    [020.065] «Ey Musa» dediler. «Ya sen (asanı) at veya önce atanlar bizler olalım.»
    [020.066] Dedi ki: «Hayır, sizler atın.» Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı, onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü.
    [020.067] Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı.
    [020.068] «Korkma» dedik. «Şüphesiz sen, üstün gelecek olan sensin.»
    [020.069] «Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.»
    [020.070] Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: «Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik» dediler.
    [020.071] (Firavun) Dedi ki: «Ben size izin vermeden önce O'na inandınız, öyle mi? Kuşkusuz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandırıcağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.»
    [020.072] Dediler ki: «Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla 'tercih edip-seçmeyiz'. Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.»
    [020.073] «Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.»
    [020.074] «Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkâr olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ise, ne ölebilir, ne de dirilebilir.»
    [020.075] «Kim de O'na iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır.»
    [020.076] «İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır.) Ve işte bu arınmış olanın karşılığıdır.»
    [020.077] Andolsun, biz Musa'ya vahyetmiştik: «Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, (size) yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan.»
    [020.078] Firavun ise, ordularıyla peşlerine düştü; sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.
    [020.079] Firavun, kendi kavmini şaşırtıp-saptırdı ve onları doğruya yöneltmedi.
    [020.080] Ey İsrailoğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık, Tur'un sağ yanında sizinle vaedleştik - ve üzerine kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
    [020.081] Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.
    [020.082] Gerçekten ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.
    [020.083] «Ey Musa, seni kavminden çabucak ayrılıp gelmeye sevk eden nedir?»
    [020.084] Dedi ki: «Onlar arkamda izin üzerindedirler, hoşnut kalman için, sana gelmekte acele ettim Rabbim.»
    [020.085] Dedi ki: «Biz senden sonra kavmini deneme (fitne) den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.»
    [020.086] Bunnu üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: «Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadte bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?»
    [020.087] Dediler ki: «Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı.»
    [020.088] Böylece onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli döküp-çıkardı, «İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur; fakat (Musa) unuttu» dediler.
    [020.089] Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
    [020.090] Andolsun, Harun bundan önce onlara: «Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz) . Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah) dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin» demişti.
    [020.091] Demişlerdi ki: «Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız.»
    [020.092] (Musa da gelince «Ey Harun» demişti. «Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?»
    [020.093] «Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?»
    [020.094] Dedi ki: «Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: -İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin» demenden endişe edip korktum.»
    [020.095] (Musa) Dedi ki: «Ya senin amacın nedir ey Samiri?»
    [020.096] Dedi ki: «Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp onu atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.»
    [020.097] Dedi ki: «Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: «Bana dokunulmasın») deyip yerinmendir.» Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız.»
    [020.098] «Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır.»
    [020.099] Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana katımızdan bir zikir verdik.
    [020.100] Kim bundan yüz çevirirse, hiç şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir.
    [020.101] O (yükün altı) nda ebedi olarak kalıcıdırlar. Bu, kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.
    [020.102] Sur'a üfürüleceği gün, biz suçlu-günahkârları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak toplayacağız.
    [020.103] «(Dünyada) Yalnızca on (gün) kaldınız» diye kendi aralarında fısıldaşacaklar.
    [020.104] Onların sözünü ettiklerini biz daha iyi biliyoruz. Tutulan yol bakımından onların daha üst olanları ise: «Siz yalnızca bir gün kaldınız» derler.
    [020.105] Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: «Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak.»
    [020.106] «Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır.»
    [020.107] «Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.»
    [020.108] O gün, kendisinden sapma imkânı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah) a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.
    [020.109] O gün, Rahman (olan Allah) 'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
    [020.110] O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp kuşatmazlar.
    [020.111] (Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen ise yok olup-gitmiştir.
    [020.112] Kim de bir mü'min olarak, salih olan amellerde bulunursa, artık o, ne zulümden korksun, ne de hakkının eksik tutulmasından.
    [020.113] Böylece biz onu, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur.
    [020.114] Hak olan, biricik hükümdar olan Allah yücedir. Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur'an'ı (okumada) acele etme ve de ki: «Rabbim, ilmimi arttır.»
    [020.115] Andolsun, biz bundan önce Adem'e ahid vermiştik, fakat o, unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.
    [020.116] Hani biz meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diretmişti.
    [020.117] Bunun üzerine dedik ki: «Ey Adem, bu gerçekten sana da, eşine de düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun.»
    [020.118] Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orda (cennette kalmana bağlı) dır.»
    [020.119] Ve gerçekten sen burada susamayacaksın ve güneş altında yanmayacaksın da.»
    [020.120] Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: «Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?»
    [020.121] Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı.
    [020.122] Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve doğru yola iletti.
    [020.123] Dedi ki: «Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak, hepiniz ordan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz da olmaz.»
    [020.124] «Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.»
    [020.125] «O da (şöyle) demiş olur: -Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim?»
    [020.126] (Allah da) Der ki: «İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın.»
    [020.127] İşte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir.
    [020.128] Kendilerinden önceki kuşaklardan nicelerini yıkıma uğratmamız, onları doğruya yöneltmedi mi? (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip durmaktadırlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
    [020.129] Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı kuşkusuz (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu.
    [020.130] Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
    [020.131] Onlardan bazı gruplara, kendilerini onunla denemek için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.
    [020.132] Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran. Biz senden rızık istemiyoruz, biz sana rızık vermekteyiz. Sonuç da takvanındır.
    [020.133] Dediler ki: «Bize kendi Rabbinden bir ayet (mucize) getirmesi gerekmez miydi?» Onlara önceki kitaplarda açık belgeler gelmedi mi?
    [020.134] Eğer biz onları bundan önceki bir azab ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: «Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tabi olsaydık.»
    [020.135] De ki: «Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş, ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz.»
     
  18. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    021-ENBİYA SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [021.001] İnsanların sorgulaması yakınlaştı, kendileri ise bir gaflet içinde yüz çevirmektedirler.
    [021.002] Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, onlar bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinlemektedirler.
    [021.003] Onların kalpleri tutkuyla-oyalanmadadır. Zulme sapanlar, gizlice fısıldaştılar: «Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre siz büyüye mi geleceksiniz?»
    [021.004] Dedi ki: «Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir.»
    [021.005] «Hayır» dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi düzüp-uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin.»
    [021.006] Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiç bir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecek?
    [021.007] Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında peygamber-göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, şu halde zikir ehline sorun.
    [021.008] Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
    [021.009] Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.
    [021.010] Andolsun, size, (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?
    [021.011] Biz, zulmeden, ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.
    [021.012] Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp-kaçıyorlardı.
    [021.013] «Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp-azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.»
    [021.014] «Yazıklar bize» dediler. «Gerçekten biz, zalimmişiz.»
    [021.015] Onların bu yakınmaları, biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
    [021.016] Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
    [021.017] Eğer biz, bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
    [021.018] Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
    [021.019] Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur, O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve onlar yorgunluk da duymazlar.
    [021.020] Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
    [021.021] Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?
    [021.022] Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir.
    [021.023] O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
    [021.024] Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: «Kesin-kanıt (burhan) ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri.» Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çevirmektedirler.
    [021.025] Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: «Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.»
    [021.026] «Rahman (olan Allah) çocuk edindi» dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
    [021.027] Onlar sözle (bile olsa) O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler.
    [021.028] O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir; onlar şefaat de etmezler; (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
    [021.029] Onlardan her kim ki: «Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım» diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle cezalandırmaktayız.
    [021.030] O küfre sapanlar görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
    [021.031] Yer onları sarsmasın diye onun üstünde dağlar yarattık. Ve orada iniş yolları açtık. Ta ki (maksatlarına) ulaşabilsinler.
    [021.032] Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çevirmektedirler.
    [021.033] Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
    [021.034] Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?
    [021.035] Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan etmekteyiz ve siz bize döndürüleceksiniz.
    [021.036] Küfre sapanlar seni gördüklerinde, seni yalnızca alay-konusu edinmektedirler (ve «Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?» (derler.) Oysa Rahman (olan Allah) ın sözünü (Kitabını) inkâr edenler kendileridir.
    [021.037] İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
    [021.038] «Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va'id (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?» derler.
    [021.039] O küfre sapanlar, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtmeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.
    [021.040] Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne de onlara süre tanınacak.
    [021.041] Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları sarıp-kuşatıverdi.
    [021.042] De ki: «Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah) tan kim koruyabilir?» Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
    [021.043] Yoksa onların, bize karşı kendilerini, engellemeyle-koruyabilecek ilahları mı var? Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar bizden yakınlık bulamazlar.
    [021.044] Evet, biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyleki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, bizim gerçekten yere gelip onu çevresinden eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?
    [021.045] De ki: «Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutmaktayım. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler.»
    [021.046] Andolsun, onlara Rabbinin azabından 'bir ufak esinti' dokunacak olsa hiç tartışmasız; «Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız» diyecekler.
    [021.047] Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.
    [021.048] Andolsun, biz Musa'ya ve Harun'a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan) ı verdik.
    [021.049] Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.'
    [021.050] Bu, bizim ona indirdiğimiz mübarek olan bir zikirdir. Şu halde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?
    [021.051] Andolsun, bundan önce de İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
    [021.052] Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?»
    [021.053] «Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk» dediler.
    [021.054] Dedi ki: «Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.»
    [021.055] «Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?»
    [021.056] «Hayır» dedi. «Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.»
    [021.057] «Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.»
    [021.058] Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça kıldı; belki ona başvururlar diye.
    [021.059] «Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir» dediler.
    [021.060] «Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik» dediler.
    [021.061] Dediler ki: «Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.»
    [021.062] Dediler ki: «Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?»
    [021.063] «Hayır» dedi. «Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.»
    [021.064] Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da: «Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz» dediler.
    [021.065] Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: «Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.»
    [021.066] Dedi ki: «O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapmaktasınız?»
    [021.067] «Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?»
    [021.068] Dediler ki: «Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.»
    [021.069] Biz de dedik ki: «Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol.»
    [021.070] Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
    [021.071] Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
    [021.072] Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.
    [021.073] Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.
    [021.074] Lut'a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.
    [021.075] Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.
    [021.076] Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
    [021.077] Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden 'ona yardım edip-öcünü aldık.' Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
    [021.078] Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip-yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahidler idik.
    [021.079] Biz bunu (hükmü) Süleymana kavrattık, her birine de hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.
    [021.080] Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim-sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
    [021.081] Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgâra (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
    [021.082] Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik) . Biz onların koruyucuları idik.
    [021.083] Eyup da; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: «Şüphe yok, bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.»
    [021.084] Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
    [021.085] İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.
    [021.086] Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih olanlardandı.
    [021.087] Balık sahibi (Zünnun yani Yunus'u da) ; hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki, kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar için de: «Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten de ben zulmedenlerden oldum» diye çağrıda bulunmuştu.
    [021.088] Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz, iman edenleri böyle kurtarırız.
    [021.089] Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: «Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın.»
    [021.090] Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
    [021.091] Irzını koruyan (Meryem) ; biz ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
    [021.092] Gerçek şu ki, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.
    [021.093] Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar) ; hepsi bize döneceklerdir.
    [021.094] Artık kim, bir mü'min olarak salih olan amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak nankörlük) küfran yoktur. Şüphesiz biz, onun yazıcılarıyız.
    [021.095] Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkânsız (haram) dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
    [021.096] Yecuc ve Mecuc(un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
    [021.097] Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, küfre sapanların gözleri yuvalarından fırlayacak: «Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zulme sapmıştık» (diyecekler) .
    [021.098] Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
    [021.099] Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
    [021.100] Orda kendileri için, 'kemikleri çatırdatan inlemeler' vardır. Onlar orda işitmezler de.
    [021.101] Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte onlar, ondan uzaklaştırılmış olanlardır.
    [021.102] Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.
    [021.103] Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: «İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti» diye melekler onları karşılayacaklardır.
    [021.104] Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaidtir. Hiç tartışmasız, biz yapıcılarız.
    [021.105] Andolsun, biz Zikir'den sonra Zebur'da da: «Hiç şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır» diye yazdık.
    [021.106] Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.
    [021.107] Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
    [021.108] De ki: «Gerçekten bana: Sizin ilahınız yalnızca bir tek ilahtır» diye vahyolunuyor; artık siz müslüman olacak mısınız?»
    [021.109] Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: «Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azab günü) yakın mı, uzak mı, bilemem.»
    [021.110] «Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir.»
    [021.111] «Bilemem; belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta) dır.»
    [021.112] (Resulullah) Dedi ki: «Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah) dır.»
     
  19. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    022-HACC SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [022.001] Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.
    [022.002] Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir.
    [022.003] İnsanların kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır-durur ve her azgın-kaypak şeytanının peşine düşer.
    [022.004] Ona yazılmıştır: «Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir.»
    [022.005] Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (Embriyo), sonra yaratış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz) . Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
    [022.006] İşte böyle; hiç şüphesiz Allah, hakkın kendisidir ve şüphesiz ölüleri diriltir ve gerçekten her şeye güç yetirendir.
    [022.007] Gerçek şu ki, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir.
    [022.008] İnsanlardan kimi, hiç bir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır-durur.
    [022.009] Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla 'gururla salınıp-kasılarak' (bunu yapar) ; dünyada onun için aşağılanma vardır, kıyamet günü de yakıcı azabı ona taddıracağız.
    [022.010] (Ey insan) Bu, senin ellerinin önden takdim ettikleridir. Şüphesiz Allah, kullar için zulmedici değildir.
    [022.011] İnsanlardan kimi de, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır.
    [022.012] Allah'tan başka, kendisine ne zararı dokunan, ne yararı olan şeylere yakarır. İşte bu, en uzak bir sapıklıktır.
    [022.013] (Ya da) Zararı, yararından daha yakın olana tapar; ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır.
    [022.014] Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Gerçek şu ki, Allah, her istediğini yapar.
    [022.015] Kim, Allah'ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?
    [022.016] İşte biz onu (Kur'an'ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir.
    [022.017] Gerçekten iman edenler, Yahudiler, yıldıza tapan (Sabii) lar, Hristiyanlar, ateşe tapan (Mecusi) lar ve şirk koşanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü aralarını ayıracaktır. Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır.
    [022.018] Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, - güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerinde de azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Hiç şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
    [022.019] İşte bunlar çekişen iki gruptur, Rableri konusunda çekiştiler. İşte o küfre sapanlar, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülür.
    [022.020] Bununla karınları içinde olanlar ve derileri eritilmiş olur.
    [022.021] Onlar için demirden kamçılar vardır.
    [022.022] Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara «Yakıcı azabı tadın» (denir) .
    [022.023] Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri de ipektir.
    [022.024] Onlar, sözün en güzeline iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir.
    [022.025] Gerçek şu ki, inkâr edip Allah yolundan ve yerlilerle dışarıdan gelenler için eşit olarak (haram ve kıble) kıldığımız Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara, orada zulmederek adaletten ayrılanlara acı bir azab taddırırız.
    [022.026] Hani biz İbrahim'e Evin (Kâbe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik «Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi temiz tut.
    [022.027] «İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.»
    [022.028] Kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.
    [022.029] Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler, Beyt-i Atik'i tavaf etsinler.
    [022.030] İşte böyle; kim Allah'ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar dışındaki hayvanlar helal kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.
    [022.031] Allah'ı birleyen (Hanif) ler olarak, O'na (hiç bir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.
    [022.032] İşte böyle; kim Allah'ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu, kalblerin takvasındandır.
    [022.033] Onlarda sizin için adı konulmuş bir süreye kadar yararlar vardır. Sonra onların yerleri Beyt-i atik'tir.
    [022.034] Biz her ümmet için bir «Mensek» kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver.
    [022.035] Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; onlar, kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.
    [022.036] İri cüsseli develeri de size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
    [022.037] Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.
    [022.038] Hiç şüphe yok ki Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez.
    [022.039] Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü'minlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye güç yetirendir.
    [022.040] Onlar, yalnızca; «Rabbimiz Allah'tır» demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. - Eğer Allah'ın, insanların bir kısmıyla bir kısmını defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini) ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır.
    [022.041] Onlar ki, yer yüzünde kendilerini yerleştirir iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.
    [022.042] Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nuh, Âd, Semud kavmi de yalanlamıştı.
    [022.043] İbrahim'in kavmi ve Lut'un kavmi de:
    [022.044] Medyen halkı da (yalanlamıştı peygamberlerini) . Musa da yalanlanmıştı. Böylelikle Ben, o küfre sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıverdim. Nasılmış benim (her şeyi alt üst edip kökten değiştiren) inkilabım (veya inkârım) .
    [022.045] (Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki, şimdi onların altları üstlerine gelmiş ıpıssız durmakta, kullanılamaz durumdaki kuyuları (terkedilmiş bulunmakta), yüksek sarayları (çın çın ötmektedir) .
    [022.046] Yer yüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve kendisiyle işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü gerçek şu ki, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir.
    [022.047] Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va'dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.
    [022.048] Nice ülkeler vardır ki, (halkı) zulmediyorken ben ona bir süre tanıdım, sonra yakalayıverdim; dönüş yalnızca banadır.
    [022.049] De ki: «Ey insanlar, gerçekten ben sizin için yalnızca bir uyarıcı-korkutucuyum.»
    [022.050] Buna göre, iman edip salih amellerde bulunanlar, onlar için bir bağışlanma (mağfiret) ve üstün bir rızık vardır.
    [022.051] Ayetlerimiz konusunda acze düşürücü çabalar harcayanlar, onlar da alevli ateşin halkıdır.
    [022.052] Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dileğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp-bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [022.053] Şeytanın (bu tür) katıp-bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Hiç şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.
    [022.054] (Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur'an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Hiç şüphe yok Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltip-iletmektedir.
    [022.055] Küfre sapanlar ise, kıyamet-saati onlara apansız gelinceye ya da kesintiye uğramış (akîm, verimsiz) bir günün azabı onlara yetişinceye kadar ondan (Kur'an'dan) yana şüphe içinde sür-git kalacaklardır.
    [022.056] Mülk, o gün yalnızca Allah'ındır. O, aralarında hükmedecektir. Artık iman edip salih amellerde bulunanlar; nimetlerle donatılmış cennetler içindedirler.
    [022.057] Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlar; artık onlar için de aşağılatıcı bir azab vardır.
    [022.058] Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Hiç şüphe yok Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
    [022.059] Onları, kendisinden gerçekten hoşnut kalacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah, bilendir, halîmdir.
    [022.060] İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle karşılık verir, sonra aleyhine 'azgınlık ve saldırıda' bulunulursa, Allah, mutlaka ona yardım eder. Hiç şüphe yok Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.
    [022.061] İşte böyle; çünkü Allah, geceyi gündüze bağlayıp katar ve gündüzü de geceye bağlayıp-katar. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
    [022.062] İşte böyle; çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O'nun dışında onların kendilerine tapmakta oldukları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir. Şüphesiz Allah, yücedir, büyüktür.
    [022.063] Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır.
    [022.064] Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan (Gani) dır, övülmeye layık olandır.
    [022.065] Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp gitmekte olan gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmaksızın, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoymaktadır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.
    [022.066] Sizi diri tutan, sonra öldürecek, sonra da diriltecek olan O'dur. Gerçekten insan pek nankördür.
    [022.067] Biz her ümmete bir ibadet-tarzı (Mensek) kıldık, onlar bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in) de seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin.
    [022.068] Eğer seninle mücadeleye girişirlerse, de ki: «Allah, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilir.»
    [022.069] «Allah, kıyamet günü, kendisinde ihtilafa düşmekte olduğunuz şey hakkında aranızda hükmedecektir.»
    [022.070] Allah'ın, gökte ve yerde olanların hepsini bilmekte olduğunu bilmiyor musun? Gerçekten bunlar bir kitaptır. Hiç şüphesiz bunlar(ı bilmek), Allah için pek kolaydır.
    [022.071] Onlar, Allah'ı bırakıp da (Allah'ın) kendisine ispatlayıcı bir delil indirmediği ve haklarında kendilerinin (hiç bir) bilgileri olmayan şeylere tapmaktadırlar. Zulme sapanlar için hiç bir yardımcı yoktur.
    [022.072] Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, sen o küfre sapanların yüzlerindeki 'red ve inkârı' tanıyabilirsin. Neredeyse, kendilerine karşı ayetlerimizi okuyanın üzerine çullanıverecekler. De ki: «Size, bundan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş, Allah, onu küfre sapanlara va'detmiş bulunmaktadır; ne kötü bir duraktır.» gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.
    [022.073] Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi-
    [022.074] Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir.
    [022.075] Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
    [022.076] O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir. Bütün işler de Allah'a döndürülür.
    [022.077] Ey iman edenler, rükû edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin, umulur ki kurtuluş bulursunuz.
    [022.078] Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi) . O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi 'müslümanlar' olarak isimlendirdi; peygamber sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.
     
  20. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    023-MÜMİNUN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    [023.001] Mü'minler gerçekten felah bulmuştur;
    [023.002] Onlar namazlarında huşû içinde olanlardır,
    [023.003] Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir,
    [023.004] Onlar, zekâta ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir.
    [023.005] Ve onlar ırzlarını koruyanlardır;
    [023.006] Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda onlar, kınanmış değillerdir.
    [023.007] Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
    [023.008] (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.
    [023.009] Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.
    [023.010] İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.
    [023.011] Ki onlar Firdevs (cennetlerin) e varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalıcıdırlar.
    [023.012] Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.
    [023.013] Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
    [023.014] Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.
    [023.015] Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.
    [023.016] Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.
    [023.017] Andolsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık; biz yaratmada gafiller değiliz.
    [023.018] Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.
    [023.019] Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.
    [023.020] Ve (daha çok) Tur-i Sina'da çıkan bir ağaç (türü de yarattık) ; o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte) dir.
    [023.021] Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
    [023.022] Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.
    [023.023] Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: «Ey Kavmim, Allah'a kulluk edin. Onun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de korkup-sakınmayacak mısınız?»
    [023.024] Bunun üzerine, kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki: «Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarınızdan da bunu işitmiş değiliz.»
    [023.025] «O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin.»
    [023.026] «Rabbim» dedi (Nuh) . «Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et.»
    [023.027] Böylelikle biz ona: «Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azab gerekmiş) onlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır» diye vahyettik.
    [023.028] «Böylece sen, beraberinde olanlarla gemiye bindiğinde o zaman de ki: «Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun.»
    [023.029] Ve de ki: «Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, sen konuklayanların en hayırlısısın.»
    [023.030] Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve biz gerçekten denemeden geçiririz.
    [023.031] Sonra onların ardından bir başka insan-kuşağı yaratıp-inşa ettik.
    [023.032] Onlara da kendi içlerinden: «Allah'a ibadet edin. O'nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?» (desin) diye içlerinden bir peygamber gönderdik.
    [023.033] Kendi kavminden, küfredip de ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: «Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir.»
    [023.034] «Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.»
    [023.035] «O, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?»
    [023.036] «Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat...»
    [023.037] «O (bütün gerçek), bizim yalnızca (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.»
    [023.038] «O ise, yalnızca bir adam (insan) dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.»
    [023.039] (Peygamber) Dedi ki: «Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.»
    [023.040] (Allah) Dedi ki: «Az bir süre (bekle) . Onlar gerçekten pişman olacaklar.»
    [023.041] Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun:
    [023.042] Sonra onların ardından başka kuşaklar yaratıp-inşa ettik.
    [023.043] Ümmetlerden hiç biri, kendisine tesbit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
    [023.044] Sonra birbiri peşi sıra peygamberlerimizi gönderdik; her ümmete kendi peygamberi geldiğinde, onu yalanladırlar. Böylece biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) bir kısmını bir kısmının izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun.
    [023.045] Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
    [023.046] Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.
    [023.047] «Kavimleri bize ibadet (kölelik) ederken bizim gibi iki beşere mi inanalım?» dediler.
    [023.048] Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.
    [023.049] Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.
    [023.050] Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.
    [023.051] Ey Resul (peygamber) ler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.
    [023.052] İşte sizin ümmetiniz bir tek olan ümmettir ve ben de sizin Rabbinizim: öyleyse benden korkup-sakının.
    [023.053] Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde parçalayıp-bölündüler; her bir grup, kendi ellerindeki olanla yetinip-sevinmektedir.
    [023.054] Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
    [023.055] Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla,
    [023.056] Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz) Hayır, onlar şuurunda değiller.
    [023.057] Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar.
    [023.058] Rablerinin ayetlerine iman edenler,
    [023.059] Rablerine ortak koşmayanlar,
    [023.060] Ve onlar gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;
    [023.061] İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.
    [023.062] Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiç bir haksızlığa uğratılmazlar.
    [023.063] Hayır, onların kalpleri bundan dolayı bir gaflet içindedir. Üstelik onların, bunun dışında da yapmakta oldukları (birtakım şeyler) vardır; onlar bunun için çalışmaktadırlar.
    [023.064] Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.
    [023.065] Bugün feryadı basmayın, çünkü siz bizden yardım göremezsiniz.
    [023.066] Gerçekten benim ayetlerim size okunmaktaydı, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;
    [023.067] Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak: gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.
    [023.068] Onlar, yine de o sözü (Kur'an'ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
    [023.069] Ya da kendi peygamberlerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkâr etmektedirler?
    [023.070] Yahut: «Onda bir delilik var» mı demektedirler? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.
    [023.071] Eğer hak, onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğradı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir) lerini getirmiş bulunmaktayız, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.
    [023.072] Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırılısıdır.
    [023.073] Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırmaktasın.
    [023.074] Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapmakta olanlardır.
    [023.075] Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek, tuğyanları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler.
    [023.076] Andolsun, biz onları azabla yakalayıverdik, fakat yine de Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp-yalvarmadılar.
    [023.077] Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler.
    [023.078] O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne kadar az şükrediyorsunuz.
    [023.079] O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.
    [023.080] O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O'nun (kanunu) dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?
    [023.081] Hayır; onlar, geçmiştekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
    [023.082] Dediler ki: «Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik olduğumuz zaman, gerçekten biz mi diriltilecek mişiz?»
    [023.083] «Andolsun, bu tehdit, bize de ve bizden önceki atalarımıza da yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma-masallarından başka bir şey değildir.»
    [023.084] De ki: «Eğer biliyorsanız (söyleyin Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?»
    [023.085] «Allah'ındır» diyecekler. De ki: «Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?»
    [023.086] De ki: «Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?»
    [023.087] «Allah'ındır» diyecekler. De ki: «Yine de korkup sakınmayacak mısınız?»
    [023.088] De ki: «Eğer biliyorsanız (söyleyin Her şeyin melekûtu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor.»
    [023.089] «Allah'ındır» diyecekler. De ki: «Öyleyse nasıl oluyor da siz böyle büyüleniyorsunuz?»
    [023.090] Hayır, biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.
    [023.091] Allah, hiç bir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiç bir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir.

    [023.092] Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir; onların ortak koştuklarından yücedir.
    [023.093] De ki: «Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab) ı mutlaka bana göstereceksen,»
    [023.094] «Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma.»
    [023.095] Gerçek şu ki biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.
    [023.096] Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.
    [023.097] Ve de ki: «Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım.»
    [023.098] «Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim.»
    [023.099] Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: «Rabbim, beni geri çevirin.»
    [023.100] «Ki, geride bıraktığım (dünya) da salih amellerde bulunayım.» Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip-kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.
    [023.101] Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.
    [023.102] Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
    [023.103] Kimin de tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.
    [023.104] Ateş, onların yüzlerini yalayarak-yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler.
    [023.105] Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?
    [023.106] Dediler ki: «Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi; biz de sapan bir topluluk imişiz.»
    [023.107] «Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (küfre) dönersek, artık gerçekten zalimler oluruz.»
    [023.108] Der ki: «Onun içine siniverin ve benimle söyleşmeyin.»
    [023.109] «Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: _ Rabbimiz, iman ettik, sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de,»
    [023.110] «Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz.»
    [023.111] «Bugün ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir.»
    [023.112] Dedi ki: «Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?»
    [023.113] Dediler ki: «Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.»
    [023.114] Dedi ki: «Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten siz bir bilseydiniz,»
    [023.115] «Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve sizin gerçekten bize döndürülüp-getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?»
    [023.116] Hak melik olan Allah pek yücedir. Ondan başka ilah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir.
    [023.117] Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan) ı olmaksızın başka bir ilaha taparsa, artık onun hesabı Rabbinin katındadır. Şüphesiz küfredenler kurtuluşa eremezler.
    [023.118] Ve de ki: «Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.»
     

Bu Sayfayı Paylaş